28 Mayıs 2013 Salı

"Barışı Demokrasiyle Taçlandırma Kararlılığındayız"

Bildirgede sürecin kalıcı bir barışa ulaşması için çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü bir demokrasiyi bütün kurumlarıyla oluşturmanın ve buna işlerlik kazandırmanın kaçınılmaz olduğu vurgulandı.
Bianet  27/05/2013
Kürt meselesinde ilerleyen müzakere sürecinde yapılması gerekenlerin konuşulduğu Ankara’da haftasonu gerçekleşen "Demokrasi ve Barış Konferansı"nın sonuç bildirgesi yayımlandı.
Bildirgede, demokrasiyle barışın birbiriyle doğrudan bağlantılı olduğu belirtilerek sürecin kalıcı bir barışa ulaşması için çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü bir demokrasiyi bütün kurumlarıyla oluşturmanın ve buna işlerlik kazandırmanın kaçınılmaz olduğu vurgulandı.

Demokrasi ve Barış Konferansı üzerine... Küs müyüz paşam?

Ece Temelkuran  BirGün
Kürt siyaseti ve Türkiye Solu -bu ikisi birbirinden ayrılmış şeyler midir meselesi ayrı konu- Ankara'da buluştu. Çağrıcıların imzaladığı resmi çağrı metinde "içinden geçtiğimiz şu süreçte" demokratik ve özgürlükçü talepler için siyasal iktidar üzerindeki baskının yoğunlaştırılması ve güçlerin birleştirilmesi konusuna vurgu yapılıyordu. Gayrı resmi olarak ise toplantı, bir süredir lafı açıkça edilmeyen, kenarından geçilen bir kaç "meseleye" çözüm üretir miyiz sorusunu cevaplamaya çalışıyordu.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Demokrasi ve Barış Konferansı sonuç bildirgesinin tam metni...

BDP 25-26 Mayıs tarihleri arasında yapılan Demokrasi ve Barış Konferansı'nın sonuç bildirgesini kamuoyu ile paylaştı
BDP tarafından paylaşılan Demokrasi ve Barış Konferansı'nın sonuç bildirgesinde kalıcı bir barış sağlanması için yapılması gerekenler sıralandı. AKP Hükümeti'nin hegamonyasının çözüm sürecinin sağlıklı bir biçimde yürütülmesine engel olmaması gerektiğine dikkat çekilen bildirgede, yeni anaysadan beklentiler sıralandı.
İşte BDP tarafından paylaşılan Demokrasi ve Barış Konferansı'nın sonuç bildirgesi şöyle:

BARIŞIN ÖNKOŞULU VE GÜVENCESİ DEMOKRATİK BİR ANAYASADIR

 Tarık Ziya Ekinci  Sol-Tartışlma
                Değerli konuklar, aziz dinleyenler,
                Sağlığım elvermediği için konferansa katılamadım. Sizlere gönderdiğim bu yazılı mesajla hitap etmek zorunda kaldığım için üzgünüm. Beni mazur görmenizi diliyor hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. Konferansımızın başarılı olmasını toplumsal barışa ve demokrasiye katkı sağlamasını diliyorum.

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Demokrasi ve Barış Konferansı başladı

Ankara’da iki gün boyunca sürecek “Demokrasi ve Barış Konferansı” nın ardından “Demokrasi ve Barış Deklerasyonu” açıklanacak













Sendika Org
Yaşar Kemal, Tarık Ziya Ekinci, Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Rakel Dink, Prof. Dr. Yakın Ertürk, Prof. Dr. İoannaKuçuradi, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve Arif Sağ’ın çağrıcısı olduğu “Demokrasi ve Barış Konferansı” başladı.

Özyeğin’in limanına sendika yanaşamazmış: İşçiye ölüm var, sendika yok

Hüsnü Özyeğin’e ait Kumport liman işletmesinde çalışan işçiler sendikada örgütlenince işten çıkarıldı. Şirketin CEO’su, işçilerin sendika hakkı olduğunu ancak sendikalı 
işçinin bu limana giremeyeceğini söylüyor

İstanbul Ambarlı’daki Kumport liman işletmesinde çalışan işçiler Aralık 2012 itibariyle Liman İş sendikasında örgütlenmeye başladı. Ocak 2013’te ise işten çıkarmalar başladı ve toplmda 130 işçi işten çıkarıldı. İşçiler yasalarla da tanınmış örgütlenme haklarını kullandıkları için işten çıkarılmaları karşısında dava yoluna giderken, işveren çareyi taşeronlaştırmada buldu.

Sol Liberalizmin Serüveni








Muhafazakârlığın Elli Tonu: Sol Liberalizmin Serüveni
Can Semercioğlu
Sol liberalizm, Türkiye’de son on yıllık dönemde önemli olgulardan biri haline geldi. Gerek siyasal konumlanışı, gerekse ideolojik referansları açısından hem sol adına söz söylemeye hem de mevcut sistemin kendini idame ettirmesine doğrudan destek vermeye girişmesi Türkiye solu açısından da büyük önem arz etmekte. Ancak sol liberalizm son on yılda hızla güç kazanırken, serüveni daha eskilere dayanıyor. Berlin duvarının yıkılması ve Sovyetler Birliğinin çökmesinin ardından Marksizmin ve sosyalizmin geçersizliğinin ilan edilmesi solun büyük bir bölümünün klasik değerlerden, siyasetten ve kuramdan kopmasına sebep oldu. Özellikle 1968’de Fransa’da başlayan kitlesel protestoların dünya genelinde başarıya ulaşamamasıyla birlikte bütünlüklü işçi hareketleri, yerlerini etnik, cinsel, kentsel, ekolojik, kültürel vs. mücadelelere bıraktı. Bunlar “eski tarz” mücadelelerin hiyerarşi yarattığını ve tarihte başarısız olduğunu iddia ederek tikel ve parçalı hareketlerin başarılı olacağını söylüyordu. Yeni toplumsal hareketler olarak tanımlanan bu hareketlerin başlıca özelliği ise Marksizmi reddetmesiydi, Marksizmin yerine farklı bir siyasallık tanımı yapmasıydı. ‘90’lardan sonra bu hareketler güç kazandı ve sol liberalizmin ana kaynağını oluşturmaya başladı.
Yeni dünya düzenine uygun muhalefet

23 Mayıs 2013 Perşembe

Halkların demokratik kongresi kucaklamak istiyor


Raffi A.Hermonn  19/05/2013 T24
Halkların Demokratik Kongresi (HDK), 18 Mayıs C.tesi günü, saat 18.00’de İstanbul’da, Taksim Hill Oteli’nde özel bir toplantı düzenlemişti.
Yaşar Kemal, Tarık Ziya Ekinci, Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Rakel Dink ve Arif Sağ’ın çağırıcı olduğu, 25-26 Mayıs 2013 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek Demokrasi ve Barış Konferansı’nın mümkün mertebe geniş kapsamlı ve tüm Türkiye halklarını kucaklayabilmesini sağlamak amacını taşıyordu bu toplantı.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Türkiye’de Şeriatı Beklerken: Muhafazakarlaşmadan Şerileşmeye Teo-Demokratik Geçiş!


Hakan Güneş  10/04/2013 Toplumsol
Dinin Türkler ve Kürtler’in birleştirici mayası olacağı iddiasının manşetlere yerleşmesinden çok önce ve esasen bundan bağımsız olarak Türkiye din referanslı bir sürecin hegemonyası altına girmiş idi. Türkiye’deki şerileştici adımların karakterini çözümlemede yaşanan en önemli yanılgı şeriatın bir günde, yukarıdan siyasi bir devrimle ve muhtemelen İran ya da Suudi Arabistan tarzı bir sistemi tesis etmek üzere geleceği varsayımından kaynaklanıyor. Bunların tamamı yanıltıcıdır. Türkiye toplumu şerileşmeyi durduracak dinamiklere elbette sahiptir ve durduracaktır. Ancak gelmekte olan şerileşme yukarıdaki gibi gelmemekte, Türkiye’ye has bir strateji, biçim, hedef ve içerikle gelmektedir.
Dinin Türkler ve Kürtler’in birleştirici mayası olacağı iddiasının manşetlere yerleşmesinden çok önce ve esasen bundan bağımsız olarak Türkiye din referanslı bir sürecin hegemonyası altına girmiş idi. Türkiye’deki şerileştici adımların karakterini çözümlemede yaşanan en önemli yanılgı şeriatın bir günde, yukarıdan siyasi bir devrimle ve muhtemelen İran ya da Suudi Arabistan tarzı bir sistemi tesis etmek üzere geleceği varsayımından kaynaklanıyor. Bunların tamamı yanıltıcıdır. Türkiye toplumu şerileşmeyi durduracak dinamiklere elbette sahiptir ve durduracaktır. Ancak gelmekte olan şerileşme yukarıdaki gibi gelmemekte, Türkiye’ye has bir strateji, biçim, hedef ve içerikle gelmektedir.

14 Mayıs 2013 Salı

Mihraç Ural: Reyhanlı saldırısının faili İsrail



Reyhanlı'da en az 50 kişinin 
Mihraç Ural: Reyhanlı saldırısının faili İsrailölümüyle sonuçlanan bombalı 
saldırının Reyhanlı'da en az 50 kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırının ardından Türkiye medyasında eylemin faili olmakla itham edilen THKP-C Acilciler örgütünün eski liderlerinden Mihraç Ural Radikal'e konuştu.ardından Türkiye medyasında eylemin faili olmakla itham edilen THKP-C Acilciler örgütünün eski liderlerinden Mihraç Ural Radikal'e konuştu.
İsmail Saymaz / Mihraç Ural  Radikal
Reyhanlı’da en az 50 kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırının ardından Türkiye medyasında eylemin faili olmakla itham edilen THKP-C Acilciler örgütünün eski liderlerinden Mihraç Ural Radikal’e konuştu. 

Ertuğrul Kürkçü: İslam'la emek eksenli ortaklık olabilir

Emek Dünyası
Aynı zamanda sosyalist hareketin önemli isimlerinden birisi de olan BDP Mersin milletvekili Ertuğrul Kürkçü, sol ile islam arasındaki ilişkiye ve olası ittifak zeminine ilişkin görüşlerini ANF'ye anlattı.
Türkiye sol hareketinin önemli figürlerinden BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, solun  din ile arasındaki mesafesinin aşılması gerektiğini söyleyerek, İslam ile emek eksenli bir ortaklığın mümkün olabileceğini ifade etti. Kürkçü, ancak "Fethullah Gülen Cemaati ile bizim aramızda herhangi bir ortaklık arayışı olabileceğini düşünmüyorum" diye ekledi.
SOL KÜRT HAREKETİNİN DENEYİMİNDEN İSTİFADE ETMELİ

12 Mayıs 2013 Pazar

Nail Satlıgan  11/10/2011  Yalansız

Türkiye’de sol hareketin ayrıksı şahsiyetlerinden Hikmet Kıvılcımlı, bundan tam 40 yıl önce, 11 Ekim 1971 günü, o dönemde Yugoslavya adını taşıyan ülkenin başkenti olan Belgrad’da hayatını yitirmişti. Belgrad’da ölmesinin nedeni, hayatının 70 yaşına merdiven dayamış olduğu bir aşamasında 12 Mart askeri rejiminden kaçmak zorunda kalmasıydı. Ölümünün 40. yılında, kendisini partimizin literatüründe daha evvel yayınlanmış bir yazıdan pasajlar yayınlayarak anıyoruz. Aşağıdaki pasajlar, Nail Satlıgan’ın Devrimci Marksizm dergisinin Kasım 2006 tarihini taşıyan 2. sayısındaki “”TKP, Mihri Belli, Hikmet Kıvıcımlı” başlıklı (bir konuşmanın kaydı olan) bir yazısından alınmıştır.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

CAN YÜCEL MAHKEMEDE

Hayrettin AltuncevahirMuhalif çizgi'nin fotoğrafını paylaştı.
Can Yücel, Demirel’e “deyyus” dediği için yargılanmaktadır.Mahkeme başlıyor, söz sırası Can Baba’ya geldiğinde savunmasını şu fıkrayla yapıyor:
“Bir mahallede kimsesiz bir kızcağızı, adamın biri sahipleniyor. Derken kız bakkalın çırağıyla işi pişirip gebe kalıyor… Komşular da “kim bu çocuğun babası” diye sıkıştırınca kendisini sahiplenen adamcağızı gösteriyor. Adam bu iftira karşısında yemeden içmeden kesiliyor. Evden dışarı çıkmaz oluyor.Derken ölüyor adam. Öbür dünyada Allah adamı yanına çağırtıyor. Kederli ve endişelidir bizim mümin.
“Sıkma canını” diyor Allah, “Ben seni çok iyi anlıyorum. Benim de Meryem adında bir faniyle adımı çıkardılar, kaç asırdır temizleyemiyorum namusumu.”
…..
varın siz düşünün mahkeme salonunun halini…



(Can Yücel/Düzünden Can’dan Yazılar/Sayfa:23)

Can Yücel, Demirel’e “deyyus” dediği için yargılanmaktadır.Mahkeme başlıyor, söz sırası Can Baba’ya geldiğinde savunmasını şu fıkrayla yapıyor:
  • “Bir mahallede kimsesiz bir kızcağızı, adamın biri sahipleniyor. Derken kız bakkalın çırağıyla işi pişirip gebe kalıyor… Komşular da “kim bu çocuğun babası” diye sıkıştırınca kendisini sahiplenen adamcağızı gösteriyor. Adam bu iftira karşısında yemeden içmeden kesiliyor. Evden dışarı çıkmaz oluyor.Derken ölüyor adam. Öbür dünyada Allah adamı yanına çağırtıyor. Kederli ve endişelidir bizim mümin.
    “Sıkma canını” diyor Allah, “Ben seni çok iyi anlıyorum. Benim de Meryem adında bir faniyle adımı çıkardılar, kaç asırdır temizleyemiyorum namusumu.”
    …..
    varın siz düşünün mahkeme salonunun halini…

10 Mayıs 2013 Cuma

Evrensel...

Tefik Taş  Tustav
1 Mayıs öncesinde TKP’ye kaşı utanmaz ve ahlâk yoksunu bir saldırı ve karalama yazısı yayımlandı. Bir tanıdığım da bu yazıyı, altına “evrensel düşünmek” notu ekleyerek, sayısını bilemediğim kadar çok e-posta adreslerine iletmiş. Gönderici, bu arada en temel politik terbiyeden yoksun, sadece kaba ve saldırgan değil, aynı zamanda zavallılık düzeyinde boş laflarla dolu yazıyı “keyifle okuduğu”nu da yazmış.

Bunu yapan, çok eski yıllardan tanıdığım, işçi sınıfı mücadelesine gönül verdiğini, sadece gönül vermek değil, yaşamının tümünü adadığını bildiğim bir eski yoldaşım. Kızayım mı? Tabii kızacağım. Üzüleyim mi? Üzülmemek elde mi? Madem ki, o beni üzeceğini, kızdıracağını bildiği halde bu iletiyi göndermiş, benim de onu kızdıracak bir yanıt verme hakkım doğdu. Aramızdaki hukuka da dayanarak bunu yapmanın aynı zamanda görevim olduğunu düşünerek...

7 Mayıs 2013 Salı

Devrimci 24 Nisan – Karşı Devrimci 1 Mayıs (24 Nisan’ı 1 Mayıs Yapalım

Demir Küçükaydın  19/04/2013
Bir Tükenişin İki Resmi” serisinin devamı olarak: “İkinci Resim: Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi”ni yazacaktık ikinci yazıda. Ancak bu arada bir rahatsızlık nedeniyle yazma işinden uzak durmak zorunda kaldık. Ve bu arada 24 Nisan kapıya dayandı, 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu durumda, hem bu konuları ele alalım hem de bu bağlamda somut bir örnek olarak tükenişin ikinci resmini yavaş yavaş somutlayalım.)

Gerçeklik somuttur. Yani değişen koşullara göre, doğru her an değişebilir. Buradaki doğru kavramı, elbette ezilenlerin kurtuluşuna azami katkı; ezilenleringenel ve tarihsel çıkarına uygunluk anlamındadır. Yoksa ezenler açısından doğru farklıdır, ezilenler açısından farklı.
Evet, bugünün Türkiye’sinde 1 Mayıs karşı devrimci, 24 Nisan devrimcidir.
Neden böyledir?

24 Nisan ve 1 Mayıs

Rober Koptaş  03/05/2013  AGOS
Birkaç yıldır aklımda acısıyla birlikte tohumlanan gerçeği Demir Küçükaydın'ın internette rastladığım yazısı daha açık, daha çıplak kıldı. 24 Nisan’ların Taksim meydanında anılmaya başladığı günden beri, hemen bir hafta sonra kutlanan 1 Mayıs’ın kalabalığıyla soykırım anmasına katılan küçük –ama değeri büyük– grubun oluşturduğu tezat üzerine düşünüyor, fakat bilincimin hiç de hoşuna gitmeyen bu düşünceyi derinleştirip olgunlaştırmaktan kaçıyordum.
24 Nisan’larda birkaç yüz, iyimser tahminle 1000-1500 kişi, polis barikatlarının korumasında, uzaktan milliyetçilerin ve ulusalcıların sloganları arasında 1915’in kayıplarını anmaya çalışır ve Türkiye tarihinin bu en karanlık sayfasına dikkat çekmek isterken, ertesi hafta yüzlerce örgüt, yüzbinlerce kişi, rengarenk bayrakları ve flamalarıyla, artık resmi tatil ilan edilmiş işçi, emek ve dayanışma bayramını kutluyorlardı son yıllarda Taksim’de, aynı meydanda. 

Dilan Alp, 'yer yok' denilerek hastaneden taburcu edildi!

Baba Ali Ekber Alp'in kızının apar topar taburcu edilmesinin ardından bir süre hastane aradığı ve daha sonra sonra Dilan’ı Bağcılar’da bulunan Özel Işık Tıp Merkezi'ne yatırdığı öğrenildi
1 Mayıs'ta Taksim'de polisin attığı gaz bombasıyla başından yaralanan Dilan Alp'in tedavi gördüğü Bahçelievler Medicalpark Hastanesi, "Boş yerimiz yok, kızınızı ister eve götürün isterseniz başka bir hastaneye götürün" diyerek taburcu etti.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

MARKSİZİM HAKKINDA TARTIŞMALAR VEDİN


 Mehmet Ali Yılmaz  
Ana Fikir

“İhtilalin Yolu” bildirisinde de belirtildiği gibi, “Proletaryanın sınıf savaşı ideolojik, ekonomik ve politik olmak üzere üç cephede birden cereyan eder. Burjuva ideolojisine ve saptırmalarına karşı, proletaryanın devrimci savaşı ideolojik bir savaştır.” Devrimciler, bu günün çok hızlı iletişim dünyasında, emperyalistlerin çok yönlü ideolojik-kültürel ve medyatik saldırılarının ateşi altında kalmaları nedeniyle ideolojik mücadeleyi bir adım öne çekerek diğerlerine yol açmak zorundadırlar. Özellikle son 20–25 senedir sosyalist hareketin teorik temeli sürekli saldırıya uğruyor ve bu temelin ne olduğu-ne olmadığı, ne olması gerektiği üzerine tartışmalar yapılıyor, Batı’nın açık ve örtülü “akilleri” akıl vermekten katiyen yorulmuyorlar.

Fatsadan Devrime Bak

Önder İşleyen  Muhalefet
Uşak'ın Büyükkayalı Köyü'ndeki devrimci mücadeleyi anlatan 'Karık' belgeselini izlediğimde  'biz de başarabiliriz' diye düşünmüştüm. Pek çok zorluğun ve çözülmesi gereken karmaşık sorunlarının içinde devrimci mücadelenin sade biçimde algılanması kimi zaman mümkün olamıyor. Hele ki günümüzde yıllardır süregelen fikri karmaşanın etkisi düşünüldüğünde bu daha da zorlaşıyor.
Karık'ta anlatılan devrimci mücadelenin, halkın somut sorunları karşısında çözümler üretmeyi esas alan örgütlenmesiydi. Köye yürüyen devrimci gençlerin tarlalarda başlayan öyküsünün, 'komite' ve 'komünlere' uzanarak o küçük köyün içinde yeni bir hayatı fizillendirebilmeleri böyle mümkün olabilmişti.
Fatsa da tıpkı Büyükkayalı gibi ülkenin ve halkın geleceğine sahip çıkan, somut gelişmeler karşısında çözümler üretmeyi esas alan bir devrimci fikir temelinde hayat bulabilmişti. Fatsa bu anlayışla eski toplumun bağrında yeni toplumun nüvelerinin yeşertildiği deneyim olarak, bir sosyalizm anlayışının da ifadesiydi.

YENİ-YETMEZ AMA EVETÇİLİĞE HAYIR!

Ana Fikir  08/04/2013
ABD emperyalizminin 21. Yüzyılın başlarında Ortadoğu’da yürütmekte olduğu politikalarını doğru
 okuyamayan ya da bu bölgede Batılıların gerçekleştirmeye çalıştıkları yeni emperyal projeyi görmeyen, görmek istemeyen siyasetçi, yazar ve birçok entelektüelden oluşturulan yürüyüş kolu koşullara göre kalabalıklaştırılır. Bu kalabalık, kriz dönemlerinde (bu krizler amaca ulaşmak için teşvik edilir), büyük dönüşümlere ihtiyaç duyulduğu için topluma bir fikri veya politikayı kabul ettirmek gerektiği zamanlarda yeni katılımlarla büyütülür. Bu kesime yeni katılımların önü; çeşitli siyasi yöntemlerle, propaganda bombardımanlarıyla, uluslar arası ödül ve teşviklerle, yardım adı altında verilen rüşvetlerle veya kaoslar ve karışıklıklarla açılmaktadır. Büyük ve etkili psikolojik harekâtlarla (bu gerçeği Başbakan da itiraf etti) toplumun gözü boyanarak yanlışlar doğru gibi halka kabul ettirilir. Ülkeyi emperyalistlerin ve içerdeki uzantılarının istedikleri şekilde yönetmeleri için ortam bu harekâtlarla olgunlaştırılmakta ve “baldıran zehiri” topluma rahatça içirilmektedir. Bu zehiri toplumun geniş kesimlerine içirebilmek ve daha etkili tesir etmesini sağlamak için egemen sınıflar her defasında “sol”dan yeni birilerinin desteğini (doğrudan veya dolaylı) almaktadır.

CHP'li Aygün: Taksim'de 'çukur' gerçeğini gösteren Galatasaray taraftarını tebrik ederim


CHP'li Hüseyin Aygün, Başbakan Tayyip Erdoğan'a, "Maç sırasında kutlama yapılacağı hesaba katılarak Taksim'deki çukurlar mı kapatıldı? Yoksa inşaat çalışması mı bitti" diye sordu
T24
Galatasaray’ın, işçi emekçiye ‘çukur’, ‘inşaat’ gibi gerekçelerle kapatılan Taksim Meydanı’ndaki kutlaması siyasetin ana gündem maddesi oldu. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, “Galatasaray taraftarını bütün Türkiye’ye ‘çukur’ gerçeğini gösterdiği için tebrik ederim” dedi.
Aygün, Galatasaray taraftarının “Taksim çukurları” ile ilgili de gereken yerlere gereken cevabı verdiğini düşündüğün vurguladı.
Aygün’ün, Başbakan Tayyip Erdoğan’a yönelttiği sorular şöyle: 

‘İktidar muhalefete günlerdir Taksim’de terör estirdi’

“Özellikle emekçiler için büyük öneme sahip Taksim Meydanı, ‘çukurlar’ nedeni ile işçiye yasaklanmış ve girmek için direnen emekçilere ise bedeli çok ağır ödettirilmiştir. Günlerdir iktidara muhalif olan kesimlere Taksim’de terör estirilirken, şampiyonluk kutlamalarında ise hiçbir sorun yaşanmadığı ve müdahale edilmediği görülmüştür.

5 Mayıs 2013 Pazar

1 Mayıs’ı yasaklayanların utanç günü

Serpil Yılmaz  Milliyet
Üzerime kalın bir şeyler giymeliyim, fazla da abartmamam gerekir, gece uzun, sabah zorlu olacak. Her zamanki günlerden bir günmüş gibi kapıdan çıkarken annemi yanaklarından öpüyorum; biliyorum çok ağlayacak. Kızı yarın dayak yiyecek ve tutuklanacak. 
Çiçekçi Mahallesi’ne vardığımda, arkadaşlarımla buluşuyorum. Kimimiz inşaatlarda, kimimiz korulukta sabahlayacak; sabah olduğunda bir işaretle saklandığımız yerlerden çıkıp “Yaşa-sın biiir Maaayıs” diye bağıracağız: Hepsi bu.


*****

..."Sağmalcılar Cezaevi’ne gönderiliyoruz.
Bizi orada bir sürpriz bekliyor, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice Boran ve arkadaşları da yanımızdalar. Yaşları 50’nin üzerindeki partili kadınların kollarındaki, yüzlerindeki morlukları görünce yalnız olmadığımızı anlıyoruz. Onlar da bizim gibi 1 Mayıs’ı sessizliğe bırakmamışlar."...

*****

1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayanlar darbeci


Murat Belge Odatv/Taraf 
Taraf gazetesi yazarı Murat Belge, bugünkü köşesinde 1 Mayıs için Taksim’e çıkmak isteyenlerin “darbeci” olduğunu ima etti. Belge, 27 Mayıs’a gönderme yaparak “Bu stratejinin özü, her fırsatta gerilim, mümkünse fiziksel çatışma çıkarmak. AKP 2002’de hükümet kurduğundan beri uygulanıyor, ama gerçek tarihi çok daha eskilere dayanıyor 27 Mayıs’ı hazırlayan 27 Nisan’a kadar.” diye yazdı.
İşte Murat Belge’nin köşesinden ilgili bölüm:
“(…) Öte yandan, “ille de Taksim!” diye dayatanlar açısından da, çukur bir “gerekçe” olabilirdi. Taksim’in bugünkü hâliyle, kimse onlara “Niçin ısrar etmediniz?” diye sormazdı. Ama ısrar ettiler. Bu, 1 Mayıs’ın kutlanmasından çok, AKP’ye muhalefet etmenin çizilmiş stratejisinin gereğiydi.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Nazım'dan Bedirhan'a mektup


Hidrojen Bombası’nı Kanatan Kürt Hançeri*

BirGün 06/05/2012
Mesele sadece bir şairin Kürtlerin “milli mesele”sine dair kelam edip etmemesi üzerine kafa yormak olsaydı, işler sanıldığından çok daha kolay olurdu. Oysa şair aynı zamanda örgütlü bir şahsiyet ve de siyasal tavrı olan bir komünist olunca işin muhtevası değişiyor. Konu üzerine ilk söz eden değilim. Belki son söz eden de olmayacağım. Çokça konuşulup yazıldı. Benim bu meseleyle ilgim biraz da sanal dünya üzerinde şairin Kürtlerle ilgili “kelam”ı olduğuna dair bir tartışmada ısrarımda, “sol Kemalist” perspektifle,“Hayır böyle bir şey yoktur, uydurmadır. Bunu da herhalde Kürtler uydurmuştur” mealinde sözlere, şairin yazdığı ve bizzat el yazısıyla arşivlerde bulunan mektubu üzerine bir yeniden okumaya gerekçe olsun diyedir. Söz vermiştim Nazım’ın mektubunu orijinal elyazısıyla birlikte paylaşacağım diye, o sözü bu vesileyle yerine getirmiş oluyorum.

3 Mayıs 2013 Cuma

DEĞİŞİM ve İLERLEME

Şefkatli devlet!

BirGün
20 binden fazla polis toplandı Taksim Meydanı’nın etrafında dün. TaaErzurum’dan uçaklarla getirilen polisler… Barikatlar kuruldu.
Metrobüs, otobüs, metro, vapur seferleri iptal edildi. Adaların ana karayla bağlantısı kesildi.
Devlet, kendisi de bir işçi çocuğu olan ve yazları harmanda çalışıp hayatını kazanan valisinin sesiyle uyardı. Fonda “tehlike” vardı o uyarı sırasında. Tehlike inşaattı.
Vali devletin şefkatli sesiyle anlattı, kim 30 metre derinliğinde çukurlar olan bir inşaat alanının yanı başında ailesini, çocuklarını alıp gelerek piknik yapmak isterdi ki? Piknik yapılamayan yerde miting mi yapılırdı?
Çok daha küçük inşaat alanlarının etrafında “İnşaat alanıdır. Girilmez” uyarıları olmaz mı? Güvenlik için!

 Mevzubahis olan sermayenin çıkarıysa insanlık teferruattır

Özgür Müftüoğlu  Evrensel
Devlet temsilcilerinin “mevzubahis olan sermayenin çıkarlarıysa insanlık teferruattır” anlayışı bu 1 Mayıs’ta İstanbul’da en açık biçimiyle yaşandı. Emekçiler 1 Mayıs’ı kutlamak için Taksim Meydanı’na girmesinler diye AKP Hükümeti, İstanbul’da darbe dönemlerini anımsatan bir baskı ortamı yarattı. İstanbul’un neredeyse tümünde ulaşım hakkı engellendi, toplanma ve gösteri hakkını kullanmak isteyenlere öldüresiye şiddet uygulandı. Bunun sonucu olarak da onlarca emekçi gazdan etkilenerek ya da vücutlarına aldıkları darbeler sonucunda yaralandı. İstanbul Valisi, 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen emekçilerle birlikte polis şiddetinden yaralananları da “marjinal” ilan etti.

Başkanlık sisteminin 1 Mayıs hali

Koray Doğan Urbaylı

Size bazı fotoğraflar göstermek istiyorum. Fotoğrafların hepsi 1 Mayıs’ta çekildi. Hepsinin nesnesi işçiler, öğrenciler, işsizler ve olanlardan habersiz şekilde şiddetle karşı karşıya kalmış kent canlıları… Öznesi ise AKP!

1 Mayıs 2013: Künye ve Bilanço


İstanbul 1 Mayıs 2013'e iktiradır Taksim'i yasaklaması ve sendikaların alandan vazgeçmemeleriyle girdi. Sonuçta 1 Mayıs'ta İstanbul'da hayat durdu, onlarca gözaltı ve yaralı var. İşte 1 Mayıs 2013'ün öncesi ve sonrası.
Bianet  02/05/2013
1 Mayıs 2013'ün Taksim'de yapılıp yapılamayacağı tartışmaları Nisan ayının ortalarında başladı. Hükümet ve Valiliğin yayalaştırma projesini gerekçe göstererek "Kesinlikle Taksim'e izin vermeyeceğiz" demesine üzerine sendikalar 1 Mayıs 1977'de öldürülen kişilerin anısında Taksim'den vaz geçmeyeceklerini açıkladı.

2 Mayıs 2013 Perşembe

1 Mayıs’ın marjinali Vali ve polistir

Aziz Çelik  T24
1 Mayıs 2013 günü İstanbul’da yaşanan devlet terörünün önemli bir bölümüne tanıklık etmiş ve maruz kaldığı biber gazı ve tazyikli su nedeniyle fenalık geçirmiş, yerlerde sürüklenmiş binlerce insandan biri olarak, sizi gerçekleri çarpıtmakla itham ediyorum Vali bey! Gerçekleri çarpıyorsunuz. 1 Mayıs’ın marjinali siz ve İstanbul polisidir.

1 Mayıs’sız Taksim’in iktidar için anlamı

Kadri Gürsel Milliyet
1978’deki son 1 Mayıs’tan tam 32 yıl sonra, 2010’da İşçi Bayramı’nıTaksim’de yasaksız kutlayanlar bunu iktidarın lütfuna borçlu değillerdi. Taksim’i yeniden 1 Mayıs’a açan, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama hakkı için yıllarca acımasız polis şiddetini, biber gazını ve hatta öldürülmeyi göze alarak “yasadışı gösteri” yapan grupların ve sendikal hareketin kararlılığıydı.
Taksim’de 2010, 2011 ve 2012’de özgürce ve olaysız kutlanan 1 Mayıs’lardan sonra iktidar, alanda açtığı inşaat çukurunu bahane ederek bu kez Taksim’i İşçi Bayramı’na kapattı.
İktidar dün İstanbul’da işçileri ve sol grupları alana sokmamak için harcadığı mesai ve kamu bütçesinin çok daha azıyla, o çukuru gösteri alanından tamamen yalıtmak ve bir risk olmaktan çıkarmak için gerekli fiziki önlemleri alabilirdi. Bu maksatla sendikalarla etkili bir koordinasyon da sağlanabilir, bunun sonucu insanlar kendileri için çok büyük anlam ifade eden bu günü yine Taksim Meydanı’nda kutlayabilirdi.
Ama iktidar bunu yapmayıp, işçileri ve onların yoldaşlarını o çukurun henüz çok uzağındalarken ıslatıp dövmeyi ve gaza boğmayı tercih etti. Şehrin yollarını, köprülerini kapattı, vapurları bağladı, toplu ulaşımı engelledi... Neden?
İşçiler çukura düşmesin diye mi?

Gaz sancısı

Can Dündar Milliyet
Endişemiz buydu işte:   “Barış perisi”nin gözalıcı kanatlarının arkasında, bizim eski panzerin tetikte bekliyor olması...
Asker hakimiyetinden kurtulduk derken, polis tahakkümünün nöbeti devralması...
Barışın, nihai istasyon değil, dereyi geçene kadar binilecek “tramvay“ sayılması...
O süreçte gülümseyen yüzlerin, en ufak muhalefette dişinin, kulağının uzaması...
Barış güvercini postuna bürünmüş bir şahin zihniyetinin gelip tepemize oturması...
Bu yasakçı kafa mı barışın önünü açacak?
Bu ceberut anlayış mı anayasa yapacak?

Mayıs korkuları...

Ve elbette ki, sevgilim, elbet...
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.

Nazım Hikmet
Melih Aşık  Milliyet
Osmanlı’da ilk işçi bayramı 1909 tarihinde Üsküp’te kutlandı...
O dönemlerin en görkemli 1 Mayıs mitingleri ise işgal altındaki İstanbul’da yapılmıştır.
1921 ve 22 yıllarındaki mitingleri, “İştirakçi” lakaplı Hüseyin Hilmi Bey’in başkanı olduğuTürkiye Sosyalist Fırkası düzenlemişti. Tramvay Kumpanyası, Haliç Tersanesi ve Şirket-i Hayriye işçileri kutlamalarda öncülük ettiler.

1 Mayıs 2013... Kayda geçsin!


Kim bu pravakatör!.. 

1 Mayıs'ta polisin DİSK Genel Merkezi önündeki saldırı ve ablukası sırasında buraya gelen birkişi, polislarin yanında DİSK Genel Merkazindeki işçilere küfürler yağdırdı.





Ece Temelkuran  Birgün
Onlar "Neme lazım" diyenlerin geleneğinden geliyor, 
Biz isyan edenlerin,

Onlar grev kırıcıların geleneğinden geliyor, 

biz grev yapanların,



Onlar "Sürüden ayrılanı kurt kapar" diyenlerin, geleneğinden geliyor, 

biz "Koyun musun kardeşim!" diyenlerin,



Onlar ayran içenlerin geleneğinden geliyor, 

biz "Günah benim kime ne!" diyenlerin,

Onlar ellerini önlerinde kavuşturup başlarını bükenlerin geleneğinden geliyor, 
biz yumruklarını sıkıp kaldıranların,

Onlar sadakayı lütfedenlerin geleneğinden geliyor, 
biz ekmeği ikiye bölenlerin,

Onlar "işini bilenlerin" geleneğinden geliyor, 
biz yumruğunu masaya vurup konuşan Yaşar Usta'nın,

Onlar "gizli gizli kırıştıranların" geleneğinden geliyor, 
biz dört nala sevişenlerin,

'Yaşananlardan sonra onun adı Recep Tazyik Erdoğan'

BirGün
Behzat Ç.'nin yaratıcısı yazar Emrah Serbes, Taksim'de yaşananların faturasını Başbakan'a çıkartırken sert ifadeler kullandı. Serbes, 'Behzat Ç. bugün Taksim'de olsaydı, binanın içine sığınmış insanların üstüne gaz bombası atmazdı' dedi.

Behzat Ç'nin senaristi Emrah Serbes, katıldğı Şimdi Söz Sizde Programında Taksim'de yaşanan olaylı 1 Mayıs'ı değerlendirdi. Hilmi Hacaloğlu'nun 'Behzat Ç bugün Taksim'de olsaydı ne yapardı?' sorusuna şu yanıtı verdi:  "Behzat Ç bugün Taksim'de olsaydı, binanın içine sığınmı insanların üstüne gaz bombası atmazdı. Bugünkü ekip çıdırmıştı. İnsanları cidden öldürmeye çalıştılar. "

Hilmi Hacaloğlu, Twitter'den gelen soruları Serbes'e yöneltti. Bazı izleyiciler haddini aştığını söylüyor ve senden özür bekliyor ifadesine ise Serbes’in yanıtı sert oldu: "Sen beni öldürmeye çalışırsan ben sana bu lafı  söylerim. Dava açarlarsa açsınlar. Niçin dava açacaklarmış Recep Tazyik Erdoğan dedim diye mi. Açsınlar bugünkü yaşananlardan sonra onun adı Recep Tazyik Erdoğan'dır."

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Emperyalist Üretim İlişkilerinde Esnek Üretim ve Taşeron Sistemi-Güvenlik Sendikası


Emperyalist Üretim İlişkilerinde Esnek Üretim ve Taşeron Sistemi – 1
Halim Gürbüz Face Book
Taşeron sistemi; emperyalist-kapitalist sosyo-ekonomik yapıda, “Esnek üretim ilişkileri” ana yönelimi altında, üretim ilişkilerinin ve emeğin üretime katılım süreçlerinin yeniden düzenlenmesidir.

SÜRECİN EN BÜYÜK RİSKİ 'ÇATLAK SES' TİR!

Teslim Töre  17/04/2013  Face book
Kürt sorunu, APO’ nun öncülüğünde girmiş olduğu barış sürecinde, sistemin üretim ilişkilerini değil, ama sistemin siyasal üstyapısı`n da deprem yarattı ve sistemi yıkıcı bir şekilde sallamaktadır. Eski faşizan devlet yapısını harabeye çevirmeye başlamış olmasına  rağmen  hükümet ve devlet sürece  fazlası ile angaje olmuş durumda. Faşizan devlet yapısı`nın mimarı ve temel gücü olan ordu hizaya sokuldu. Vesayetine son verildi. Diğer devlet kurumları`n da eski vesayet anlayışı ideolojisi, politikası ile birlikte sökülüp atıldı. Sökülen eski yapının yerine, AKP vesayeti konuşlandırılıyor. Gelinen noktada, siyasal üst kurumunun en önemli iki eski siyasi partisi olan CHP ile MHP gelişim sürecinin dışında kaldı ve sistemin iktidar partisi AKP tarafından siyaset sahnesinden silinmeye çalışılıyor

1 MAYIS 2013

Yalçın Kamo Bilen  KESK FACEBOOK
BU GÜN BİR MAYIS 2013: İŞÇİ SINIFININ BİRLİK DAYANIŞMA VE MÜCADELE GÜNÜ. BUGÜN İSTANBUL, İSTANBUL OLALI BÖYLE BİR ZULÜM VE BU ZULME KARŞI BÖYLE BİR DİRENİŞ GÖRMEDİ.AŞK OLSUN SİZE GENÇLER, AŞK OLSUN, ALDIĞINIZ HER NEFES ANANIZIN AK SÜTÜ GİBİ HELAL OLSUN. SADECE AKP DİKTATÖRLÜĞÜNE DEĞİL, SÖZDE AKP KARŞITLIĞI ÜZERİNDEN LİK YAPTIĞINI ZANNEDENLERE DE İYİ BİR DERS VERDİNİZ. 1- MAYISI BAYRAM OLARAK KUTLAYACAĞIMIZ GÜNLERİ KAZANMAK İÇİN, SERMEYE İKTİDARINDAN ALINAN İCAZETLE KUTLAMAK YERİNE, TAM DA BU GÜN DAHA FAZLA SAHİP ÇIKMAMIZ GEREKEN 1 MAYIS ALANINI, İMAMAMIN ORDUSUNA KARŞI, SOKAK SOKAK, DİŞE DİŞ VE GÖZE GÖZ BİR MÜCADELEYLE SAVUNDUNUZ. BÖYLELİKLE,HEM 1-MAYIS I ,1-MAYIS ALANINI VE BU ALANDAKİ KUTSALLARIMIZI, SERMAYENİN PALYAÇOLARINA BIRAKARAK, BURJUVA CUMHURİYETİNE KENAR SÜSÜ OLAN MAJESTELERİNİN LERİNE GERÇEK BİR AKP (SERMAYE ) KARŞITLIĞININ NASIL OLACAĞINI GÖSTERDİNİZ.HEMDE DEVRİM VE SOSYALİZMİN KIZIL BAYRAĞINI, YERE DÜŞÜRMEDİNİZ.SİZLERİ GÖZLERİNİZDEN ÖPÜYORUM, İŞÇİ SINIFININ GERÇEK DOSTLARI. İNANIN GÜZEL GÜNLER GÖRMEYİ FAZLASIYLA HAK EDİYORSUNUZ. VE GÖRECEKSİNİZ.....SİZE İŞÇİ SÖZÜ.:)))))

1 MAYIS 2013

Erdoğan Şenel  Face Book
Merhaba; Sabahleyin kalkınca sayfama bir süre baktım. Açık olan tv.de görüntüleri, daha doğrusu 1 Mayıs için alanlara akan işçilere düzenlenen hiç bir demokraside görülmeyecek, adına rahatlıkla 'faşist saldırı' denebilecek saldırı görüntülerini izledim. Sabah erkenden işe giden kızım Avrupa yakasına geçişin adeta imkansız kılındığını söyleyip 'baba lütfen dışarı çıkma' diye uyardı. Denizli'de olan anam, kardeşlerim de benzeri uyarılarda bulundu. Anam 'sen gine söz dinlemezsin, aman kendine dikkat et' dedi. Kadın geçmişten tecrübeli tabi. Üç gün sonra döneceğim deyip tam dört yıl sonra o da 12 Eylül faşist darbesi sonucu güç bela bulunup gelen oğlunu iyi tanıyor. Ben hepsine 'tamam bir yere gitmem' dediysem de duramadım. Kaldığım yere yakın geçen dolmuşlara atlayıp 'bari Kadıköy'e gidip oradaki 1 Mayıs törenine katılayım' dedim.