1 Nisan 2019 Pazartesi

2019 YEREL SEÇİMLER SONRASI

 01.04.2019
Esas mücadele şimdi başlıyor. İmamoğlu'nun başarısı asla küçümsenemez. Hele hele dindar seçmenle kurduğu ilişki her türlü övgüyü hak ediyor. 

Hani bir söz vardırya tırnakları 
ile söke söke kazandı. 
Hele seçim gecesi olası tezgahlanmış her türlü oyunu bozan akıllı,ve kararlı "kriz yönetimi" her türlü övgüyü hak eden bir başarı elde etmiştir. 

Yalnız burada HDP seçmeninin ve yönetiminin ve Selo Başkanın tüm dışlanmışlığa rağmen akıllı stratejik kararlı tutumunun katkısını unutmamak gerekir. İmam oğlu HDP'li seçmene ve HDP'ye teşekkür borcu vardır.. 
Bu ara "geldiği köken" gözönünde bulundurulursa bütün provokasyonlara, terörle işbirliği suçlamalarına rağmen kararlı tutumundan vaz geçmeyen Akşener'in katkısınıda unutmamak gerekir. 

Bu kararlı bir tutum ortaya koyan demokrasiden yana güçlerin ortak bir zaferidir. 

Unutmamak gerekir ki bu evrensel insan haklarına dayanan katılımcı çoğulcu bir demokrasiye ulaşmanın yolunda atılan çok önemli küçük bir adımdır. Kent belediyelerinde önemli bir başarı elde edilmiştir, ancak "Cumhur ittifakı" hale iktidardadır kaynakların kullanımı ve erk onların elinde yani iktidardadırlar. 

O iktidarda feth edilene kadar bu demokrasi ve özgürlükler için birlik karalı bir biçimde sürdürülmeli ve kazanılan belediyelerde kalıcı kurumlaşmalar başarılmalıdır. 

Özellikle kooperatifçilikte kalıcı adımlar atılıp örnek çalışmalar yapılmalı daha iddialı bir değimle doğrudan demokrasiye doğru evrilebilecek katılımcı bir demokratik sistem ve şeffaf hesap verebilir denetime açık bir belediyecilik uygulanmalıdır.

https://www.facebook.com/aliersin.gur/posts/2711950335511637?comment_id=2712587185447952&comment_tracking=%7B%22tn%22%3A%22R%22%7D

OVACIKTA ÇAKAN KIVILCIM.

YEREL SEÇİMLERE DOĞRU OVACIKTA ÇAKAN KIVILCIM.
YERELLEŞME VE ÜRETEN BELEDİYECİLİK
30.03.2019
Herhalde yerel seçimler sonrası, eğer vaatler bir aldatmaca değilse “üreten Belediyecilik ve kooperatifçilik” Türkiye’nin gündemine oturacaktır. Çünkü AKP belediye adayları bile kooperatifçiliği dillerinde düşürmez oldular seçim propagandası boyunca…

Eğer CHP özellikle İstanbul’u kazanırsa ve İmamoğlu’nun seçin vaatlerinde “İstanbul’un kent sınırları çizilecek yerleşimde bu sınırların dışına asla çıkılmayacak ve bu sınırları dışında kalan tarım arazileri koruma altına alınacak ve İstanbul İli kendi sebze, meyve ve tüm ihtiyaçlarını (et süt vb) kendi köyleriden karşılanacak, köylerde deki üretim kooperatiflerini destekleyerek, kooperatifi olmayan köylerde kurulmasına öncülük ederek köylerinden karşılayarak, kendi kendine yen bir İl olacaktır” mealinde sözler etmişti.

Ayrıca Alper’in eğer kazanırsam Beyoğlu'nu halkla birlikte “halk meclisleri ile yöneteceğiz” söylemi yerelleşme ve doğrudan demokrasiye kadar varabilecek katılımcı şeffaf, hesap verebilir bir belediyeciliğin önünü açacaktır.
Ovacıkta çakan kıvılcım, ateş olup İmamoğlu'nun “üretici kooperatiflere dayanan belediyeciliği” ve Alper'in “halk meclisleri” ile yöre halkının doğrudan yönetime katılımı örnekleri ile tüm Türkiyeyi sarabilir. Sağcı partiler bile bu yangından kendisini kurtaramaz.
Nitekim bazı AKP,MHP, SP ve İP adaylarından da bu tür vaatleri duyar olduk, gerçi onlar doğal olarak bunu yozlaştıracak bir şekilde “şirketleşmeleri” de dillendirdiler. Ancak özellikle CHP li Başkan adayları büyük şehirleri kazanır ve kooperatifçilik sözlerinin arkasında dururlarsa Türkiye’de belediyecilikte yeni bir dönem başlayabilir.
Gerçek sosyal demokratların, sosyalistler/komünistlerin ben solcuyum, demokratım diyen herkesin bunların ısrarlı takipçileri ve destekçileri olmalıdırlar.
Birde çok önemli olan bu kooperatiflerin bilgi olarak üniversitelerce desteklenmesidir. Seralar bir rüzgarda yıkılan derme çatma, gecekondu seracılığı olmamalı rüzgarlara dayanıklı imal edilmelidir. TV ler de izliyoruz bir fırtınada darmaduman oluyorlar, şiddetli bir yağmurda da sular altında kalıyorlar bir yıllık emekler boşa gidiyor.
Ayrıca üniversitelerden yerli tohum, toprakların bakımı, ıslahı, uygun ürün seçilmesi, sulama teknikleri gibi konularda destek almalıdırlar.
Önemli olan bir hususta kooperatiflerin uluslararası denetim kuruluşların denetiminde olup siyasi partilerin arpalıkları olmamalıdır.
Bu yönde kararlı bir uygulama köylerdeki yaşam kalitesini arttıracağı gibi kentlerde ucuz ve sağlıklı ürünlere ulaşmayı olanaklı kılar.
Hele bu örneğin Marmara’da Marmara kooperatifler birliği gibi bir üst birlikte de örgütlenirse ve tüketim kooperatifleri de bünyelerine katarlarsa tarımda ve dağıtımda, tüketiciye ulaşımda kooperatifler güçlü üretim ve dağıtım faktörleri haline gelebilirler. 
Bu da yepyeni bir Türkiye demektir.

21 Mayıs 2018 Pazartesi

Emekçilerin yeni özgüven ihtiyac


Ahmet İnsel 17.05.2018 Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi
E.P.Thompson, İngiliz işçi sınıfının oluşumunu incelediği kitabında, dünyanın ilk sanayi proletaryasının sınıf bilincine sahip bir aktör olarak ortaya çıkmasının kendiliğinden değil, siyasal çatışmalar içinde gerçekleştiğinin altını çizer[1]. Topraklarından kovulan, yollara dökülen mülksüzlerin fabrikalarda toplanması işçilerin bir sosyal sınıf olarak toplumda yer almaları için yeterli değildir. 19. yüzyılın ilk yarısındaki oligarşik İngiliz toplumunda, çalışma koşulları ve ücretlerle ilgili mücadelelerin yanında, demokrasi, ifade özgürlüğü, genel oy, saygınlık hakkı gibi talepler etrafında oluşan toplumsal hareketliliğin ve mücadelelerin yükselen bir proletarya bilinci yarattığını belirtir.

14 Mayıs 2018 Pazartesi

Selahattin Demirtaş'ın seçim manifestosunda neler var?

"Yetkilerini paylaşan bir cumhurbaşkanı olacağım"


T24 14.05.2018

Halkların Demokratik Partisi (HDP) cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş'ın seçim bildirgesini açıkladı. 

Edirne F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Demirtaş, AKP'yi iktidardan etmenin formülünün HDP'den geçtiğini söylemiş, "HDP barajı geçer ve ben de iyi bir oy alırsam AKP’ye güle güle diyebilirsiniz" demişti. Demirtaş, "Erdoğan, onurlu bir geri çekilmenin sosyo-psikolojik altyapısını hazırlıyor" diye konuştu.
Demirtaş'ın bildirgesinin tam metni şöyle:

13 Mayıs 2018 Pazar

ÖDP ve HDP ÖDP NEDEN YOK?

Çetin Serfidan 12.045.2018
Bu partilerin görüşlerini benimsemeyebilirsiniz, bende benimsemiyorum.
Fakat oylarının bir sayısal olarak önemi olmasa da doğru bir duruş sergiledikleri için kutluyorum.
Geleceği Birlikte Kuralım Taksim platformundan beri kuruluş sürecine, gurur duyduğun TİP'li kimliğim ve BSP'li fakat bağımsız bir sosyalist birey olarak katıldığım ve sağlık nedenlerimle artık çalışmalara katılamadığım için üyeliğim sonlanana kadarda Avcılar İlçe örgütü üyeliğini sürdürdüğüm ÖDP^nin bu ÇOK ÖNEMLİ SEÇİMDE HDP'nin yanında yer almamasını, desteklememesini büyük bir hata olarak görüyorum.


6 sosyalist parti ve örgütten HDP’ye destek


3 Nisan 2018 Salı

Demokrasi savaşımcısı aydınlara açık mektup


Tarık Ziya Ekinci  Küyerel
Son zamanlarda özgürlük, barış ve demokrasi için savaşımı veren saygıdeğer aydınlarımız daha sık bir araya gelmekte ve rejim sorunlarını tartışmaktadırlar. Yayınladıkları bildirilerde devlete egemen güçlerin demokrasi dışına düştüğünü, erkler ayrılığının işlemediğini, Parlamentonun işlevsizleştiğini, yargının baskı aracı olarak kullanıldığını veciz ifadelerle eleştirmektedirler. Keza gereği kalmamışken OHAL’in sürekli bir yönetim haline getirildiğini, ülkenin KHK’larla yönetildiğini, özgürlüklerin kısıtlandığını, yüz binlerce vatandaşın işten atıldığını, binlercesinin de hukuksuz ve kanunsuz olarak cezaevlerine kapatıldığını yakınma konusu yapmaktadırlar. İktidardan adaletsizliğe, baskılara ve keyfi yönetime son vermesini, özgürlükçü demokrasiye işlerlik kazandırmasını istemektedirler.

28 Mart 2018 Çarşamba

TİP TEKRARLANAMAZ

FAKAT YENİ BİR SENTEZ YARATABİLİRİZ.
Tarihin belli bir zaman kesitinde iç ve dış ve koşulların belirleyici özgünlüğünde yaşanmış tarihsel olaylar, yine bu nedenlerle kesintiye uğradıklarından asla bir daha tekrarlanamazlar.
Nasıl ki akan bir nehrin suyunda iki defa yıkanılamaz denir, yıkanılabilir diyenlere göre nehir ayni nehirdir gibi görülse de işte bu yüzeysel şekilci bir bakış açısıdır. Çünkü nehrin suyu akıp gitmiştir, durduğunuz yerdeki nehrin suyu artık yıkandığınız su değildir, başka bir “su” dur. “Eski su” akıp gitmiştir artık.
Fakat nehir oradadır ve gürül gürül akıp gitmektedir tıpkı zaman gibi.

1917 Ekim devrimi de ayni nedenlerle artık tekrarlanamaz.

13 Kasım 2017 Pazartesi

EKİM DEVRİMİ Devleti ele geçirmenin yetmediği kanıtlandı…

Yalçın Ergündoğan 06.11.2017 artıgerçek
Truman Doktrini’ ile Türkiye ve Yunanistan komünizm tehlikesine karşı Amerikan şemsiyesi altına alındı. Soğuk Savaş da, Türkiye’nin hiçbir şekilde demokrasi ile tanışmasına izin vermedi.

Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümünün, ezilen, sömürülen ‘aşağı sınıflar’ ayaklanmasının ya da o sınıflar adına hareket ettiğini söyleyen “öncü” “parti” hareketinin yeniden değerlendirilmesine vesile olması sevindirici.

16 Ekim 2017 Pazartesi

“ZENGİNLİK VE ÇEŞİTLİLİK” Ortacılık” ve uçlar


Çetin Serfidan .

Hala1900 lerde çakılıp kalan, hiçbir şey olmamış, yaşanmamış gibi o dönemin (verilerine göre) doğrularının bugünde geçerliliğini savunanlarla, 


“yenilgi”den sonra Marksizm’i Leninizm’i ret edip, geçmiş deneyimleri ve devrimci sürecin devamlılığını yok sayıp bomboş yeni bir sayfa açmalıyız diyenlerin “bir aradalığını” savunmak değildir (ki bunu da içerir) “farklılığımız, çeşitliliğimiz” zenginliğimizdir demek.

… “Sosyalizm hele bir iktidar olsun, kendi içinden zaten öyle uçlar çıkarır ki siz bile şaşar kalırsınız…ifadesinde “öyle uçlar” da değildir “farklılığımız, (çeşitliliğimiz) zenginliğimizdir” den kastedilen.

5 Ekim 2017 Perşembe

SENDİKA VE ÖRGÜT İÇİ DEMOKRASİ

Çetin Serfidan  21,02,2017 di̇sk emekli̇-sen İst-Aksaray  3 no'lu şube facebook



Sendikalar üyelerin söz ve karar sahibi olacağı doğrudan demokrasiyi hedefleyen çoğulcu ve katılımcı bir demokrasiyi hedeflemeli; 

Farklı sesleri bir zenginlik olarak kabul edip, “azınlıkta” olan düşüncelerin çoğunluk olma hakkı “tüzükle güvenceye” alınarak bunların varlığını “örgüt içi demokrasinin” olmazsa olmaz demokratik bir hak olarak kabul edip varlığı titizlikle korunmalıdır.

Bu sendikalara ve siyasi partilere düşünsel bir zenginlik ve dinamizm katar, tek seslilikten, “tek tip” lileştirmekten korur.

Demokrasiden yana ve demokrat olmak sadece çoğunluğu kazanıp seçimle yönetime gelmek değildir.

Bu “ÇOĞUNLUKÇULUK” tur, azınlık özerinde bir nevi “DİKTA” kurmaktır. 

Bunun AKP’ nin “sandık demokrasisi” n den ve “tek adam” lığından bir farkı yoktur.

Bugün bütün sosyalist (hatta tüm) partilerimizde, dernek ve sendikalarda da bu dar “kadroculuk” ve “tek seslilik”, tek adamlık” (şeflik, reislik), “çoğunlukçuluk” egemendir.

Düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü savunuruz, kendi örgütlerimizde bu savunduğumuz ilkeleri uygulamayız.


Bu da kaçınılmaz olarak, tasfiyeciliği ve parçalanarak küçülmeyi, içine kapanarak bir nevi çöküntüyü getirmektedir.

Daha çok vakit kaybetmeden üyelerin söz ve karar sahibi olabileceği, teknolojinin elverdiği ölçüde örgüt içi doğrudan demokrasiyi hedefleyen, çoğunlukçu değil çoğulcu ve katılımcı bi demokratik iç işleyişe acilen hayata geçirmeliyiz.


5 Haziran 2017 Pazartesi

İBO’ya açık yanıt. ARAMIZDAKİ FARK!

Çetin Serfidan 20170604 DD

(Yorum bölümünde kaybolmasın diye, önemli gördüğüm için tüm grup üyelerince paylaşabilmek umuduyla bu yola baş vurdum.)                                                                                                                                                                                                                                                                                          Sabırla okumanızı rica ediyor, sonra yanlışlarımı eleştirmenizi ve eksiklerime de katkılarınızı bekliyorum.

*******

ARAMIZDAKİ FARK!
“ÖĞRETMEK” AYNİ ZAMANDA EĞİTMEKTİR DE.“ÖĞRETMENLİĞİ” DE, "ÖĞRENCİ" LİĞİ DE NESNEL OLARAK KABUL ETMEKTİR.                                                     

“ÖZGÜRLEŞMEK” GEÇMİŞİ İNKAR ETMEK DEĞİLDİR. “ÖZGÜRLEŞMEK” AYNİ ZAMANDA BİR İÇ DİSİPLİNİ GEREKTİRİR.

3 Haziran 2017 Cumartesi

. GEÇMİŞİ TÜMDEN RET ETMEK “İNKARCILIKTIR”

GEÇMİŞİ TÜMDEN RET ETMEK “İNKARCILIKTIR” 
GEÇMİŞİ OLMAYANIN GELECEĞİ DE OLAMAZ.

Çetin Serfidan
Nasıl ki akan nehrin suyunda iki kere yıkanılamazsa geçmişte bir daha asla yaşanılamaz. Geçmiş bir nehir gibi akıp gitmiştir artık.
Fakat bu genel doğru geçmişi tümden ret etmek anlamına gelmez. Geçmiş yaşanmışlıklar, ancak günümüzün gerçekliğinde, geçmişin yanlış uygulamalarından dersler çıkartılarak, doğrularından yararlanılarak diyalektik olarak aşılır, yeni bir senteze varılır.
Bu geçmişle günümüz arasında, geçmişin engin deneyimleri ışığında devamlılığını sağlar.
Bu nedenlerle geçmiş asla “TAKLİT” edilemez “TEKRARLANAMAZ” ve “YENİ”de asla yoktan var edilemez.