Ahmet İnsel 17.05.2018 Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi
E.P.Thompson,
İngiliz işçi sınıfının oluşumunu incelediği kitabında, dünyanın ilk sanayi
proletaryasının sınıf bilincine sahip bir aktör olarak ortaya çıkmasının
kendiliğinden değil, siyasal çatışmalar içinde gerçekleştiğinin altını çizer[1].
Topraklarından kovulan, yollara dökülen mülksüzlerin fabrikalarda toplanması
işçilerin bir sosyal sınıf olarak toplumda yer almaları için yeterli değildir.
19. yüzyılın ilk yarısındaki oligarşik İngiliz toplumunda, çalışma koşulları ve
ücretlerle ilgili mücadelelerin yanında, demokrasi, ifade özgürlüğü, genel oy,
saygınlık hakkı gibi talepler etrafında oluşan toplumsal hareketliliğin ve
mücadelelerin yükselen bir proletarya bilinci yarattığını belirtir.
Marx
da, işçi sınıfından bahsederken, toplumsal grup oluşturduğunun bilinci içinde
birleşmiş emekçileri kasteder. Sınıf olma bilinci sınıf olarak siyasal aktör
olma iradesinin kaynağıdır. Sadece kendi mesleki konumunun talepleriyle sınırlı
olmayan, bütün toplumu kucaklayan bir gelecek projesi, bir ortak ütopya dile
getirebilmenin yolunu açar. O dönemde işçi sınıfı haldeki toplumun asli üretici
gücü ve daha önemlisi, gelecek toplumun yaratıcı gücü olarak kendini
görmektedir. Ortaklık bilincinin yanında, gelecek ideal toplumun asli yaratıcı
gücü olma özgüvenine dayalı bir siyasal bilinçtir bu. Ama 19. yüzyıl sonunda
başlayan yeni üretim düzeni ve onu izleyen teknolojik değişiklikler, sanayi
işçilerinin asli üretici güç olma konumlarını hızla gerilettiği gibi, daha
önemlisi, yeni toplumun kurucu ve yaratıcı gücü olma iddiasını da giderek
zayıflattı. Sanayi sonrası toplumda, yukarıda belirtilen anlamda artık bir
sosyal sınıf oluşturmayan bir emekçi kitlesinden söz edilir oldu. Dar anlamda
işçi sınıfı o tarihi mücadeleyi kaybetti.
Bugün
dar anlamda işçi sınıfının çalışanlar topluluğu içinde payının giderek
küçüldüğü, hatta bazı toplumlarda mutlak olarak azaldığı bir gidişin hızlandığı
bir dönemdeyiz. Bunun yanında işsizlik, düzensiz çalışma, işin
niteliksizleşmesi gibi nedenlerle sınıf homojenliğinin dağıldığı ve bu iki
gelişmenin sonucu olarak, işçi sınıfının siyasal aktör olma niteliğinin
zayıfladığını, yer yer kaybolmaya yüz tuttuğunu çoğu yerde gözlüyoruz. Bu
geçici bir geri çekiliş değil. Üretici güç olarak köylülüğün marjinalleştiği
gibi, sanayi işçisi de marjinal bir konuma doğru evriliyor.
Buna
karşılık, sadece başkasının maddi tüketim ihtiyacını değil, kendisi dışında bir
başkasının, özgürlüğünü, özerkliğini, gelişmesini sağlayan emek türleri de
artıyor. Eğitim-öğretim, sağlık, sosyal hizmetler, çocuk ve yaşlı bakımı, çevre
koruma, geniş anlamda kültürel faaliyetlerde istihdam artıyor. Ortaklığa dayalı
işçi sınıfının temel iddiası, ortak yararı yüksek ve müşterekliğe dayalı yeni
faaliyetler etrafında yeniden ön plana çıkıyor. Kitlesel ve kalıcı bir
işsizliğin yanında, emek piyasasının düzensizleştirilmesiyle ortaya çıkan
istikrarsız işlerde istihdam edilen yeni bir emekçi türü, prekarya da giderek
büyüyor ve yaygınlaşıyor. Küreselleşmenin yarattığı yeni üretim ilişkilerinin
sonucunda, emekçiler arasında küreselleşmeye uyum sağlayanlar ve
sağlayamayanlar ayrımı yeni ve büyük bir toplumsal çatışmayı besliyor. Bunun
sonuçlarından biri, güvenlik amaçlı istihdamın da artması.
Sol
düşüncenin ve siyasal hareketlerin, işçi sınıfını sadece maddi üretim içinde
düşünmenin hem emekçi kesiminin büyük bir kısmını kucaklamakta zorluk
çektiğini, hem de yaşanan toplumsal dönüşümün gerisinde bıraktığını birçok
yerde görüyoruz. İşçi sınıfını sadece maddi üretim içinde düşünmek, tasarlamak
iki açıdan solun dikkat etmesi gereken bir tuzaktır. Birincisi, çalışmayı
yalnız maddi üretim ve sürekli artmak zorunda olan bir üretkenlik içinde
tasarlamaya sürükler. Bu da her şeyi iktisat ve büyüme perspektifine
indirgemeye yol açar. İkincisi, insanlar arası ilişki demek olan toplumsal
yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli emeği, zamanı, özeni maddi üretim
gereklerinin önceliğine feda eder. Emeğin toplumsal yaşamın insanileşmesi
faaliyeti de olduğunu geri plana tarar. Bu açıdan kadın hareketi, maddi tüketim
ve sermaye birikimi odaklı olmayan yeni emek kavramının en anlamlı ve en ileri
ifadesini oluşturuyor. Kadınlar, dünyanın her yerinde, diğerkâm emek olarak
tanımlanacak faaliyetleri hem aile içinde hem yüz yüze toplumsal ilişkiler
ortamında gerçekleştiren esas güç olmalarının anlam ve önemini giderek daha
fazla kabul ettiriyorlar. Bu aynı zamanda kadınların sadece biri belki ücretli
olan iki, üç işi birden sırtlarında taşıdıklarının toplumsal olarak tanınması
ve bu yükü erkeklerin paylaşması gereğine işaret ediyor. Kadınlar başta olmak
üzere, emekçilerin topluluğa yaptıkları armağanın değeri, piyasada üretilen
değerden aslında daha büyüktür. Sadece simgesel olarak değil, zaman olarak da
daha büyüktür.
Bu
ortak yarara ilişkin faaliyetlere vurgu yapmak, aynı zamanda bireysel
verimlilik ideolojisine direnmek demek. Genel bir yurttaşlık geliri hakkı,
yoksullukla mücadele politikası aracı olarak değil, tam da değeri piyasa
tarafından tanınmayan ama toplumun insanca yaşanır halde kalmasını sağlayan
diğerkâm faaliyetlerin tanınması, kısmî de olsa karşılığının verilmesi aracı
olarak sol hareketlerin gündeminde olmalıdır. Artan oranlı gelir vergisi,
servet vergisi, miras vergisi, uluslararası spekülatif finans hareketlerinin
vergilendirilmesinden edinilecek kamusal gelir, yurttaşlık gelirini
besleyebilir. Böyle bir gelir hakkı, herkese, istediği alanda ve biçimde,
elinden geldiğince ortak yarara dair bir şey verme, üretme, bir katkıda bulunma
olanağını da arttıracaktır. Sol hareketlerin bu konuda yol gösterici ve
özendirici olmaları, örnek girişimlere öncülük etmeleri, onların yeni bir
eşitlikçi, özgürlükçü ve dayanışmacı toplumsal tahayyülün güçlenmesinin
taşıyıcısı olmalarını sağlayabilir. Sol, aşırı bireyci ve rekabetçi sanayi
sonrası toplum düzenine karşı dayanışma, eşitlik ve diğerkâmlığı öne
çıkarırken, verimliliği salt bireysel ve piyasa değeri boyutuyla ele alan
ideolojik hegemonyayı zayıflatacak yaratıcı söylem ve eylemlerle küresel
kapitalizmin dışladığı kesimleri kucaklayabilir.
Çevre
ve kadın hareketlerinin yanında, sol müştereklik temasına dayalı bir üretim ve
paylaşım fikrini ve bunun mümkün uygulamalarını öne çıkarmalıdır. Solun sadece
paylaşımla ilgilenmeyip, üretim konusunda da sol değerlere uygun üretim
ilişkili ve biçimlerini savunması, mülklülerin ve teknokrasinin üretimin
düzenlenmesi konusundaki tahakkümünü kırması mücadelesini vermesi beklenir.
Üretim sorununa eğilmeden, yalnız paylaşımla ilgilenmek, sadece kısmi düzeltici
toplumsal müdahalelerle kendini sınırlamak demektir.
Türkiye’de
bugün iktidarın ağır siyasi baskısı emekçilerin hak mücadelelerini de
kısıtlıyor. Adalet talebi sadece yargıyı değil, küresel ekonomik düzenin aşırı
rekabetçi baskısı altında iktisadi yaşamı da kapsayan bir toplumsal talep
bugün. Eşitlikle özgürlüğün birbirini tamamladığı bir dengede, kimlik tanınması
taleplerini küçümsemeden ama onlara teslim olmadan, emekçilerin hak ve haysiyet
taleplerini eşit yurttaşlık talebi içinde bütünleştirebilmenin en önemli ilk adımı,
emekçilerin kendi yaratıcı güçlerine olan yeni bir özgüvenin tesisidir. Sosyal
ve demokratik cumhuriyet şimdi ve burada hâlâ solun hedefi olmaya devam ediyor.
[1] E.
P. Thompson, İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu, (çev. Uygur
Kocabaşoğlu), İletişim Yayınları, 2015.
Best Casino Sites in South Africa - JT Hub
YanıtlaSilThe JSlot casino is 동해 출장마사지 one 구미 출장안마 of the leading online gambling sites in South 화성 출장안마 Africa, with a 청주 출장안마 number of exciting promotions, instant payments and an extensive 원주 출장마사지