Teslim Töre 17/04/2013 Face book
Kürt sorunu, APO’ nun öncülüğünde girmiş olduğu barış sürecinde, sistemin üretim ilişkilerini değil, ama sistemin siyasal üstyapısı`n da deprem yarattı ve sistemi yıkıcı bir şekilde sallamaktadır. Eski faşizan devlet yapısını harabeye çevirmeye başlamış olmasına rağmen hükümet ve devlet sürece fazlası ile angaje olmuş durumda. Faşizan devlet yapısı`nın mimarı ve temel gücü olan ordu hizaya sokuldu. Vesayetine son verildi. Diğer devlet kurumları`n da eski vesayet anlayışı ideolojisi, politikası ile birlikte sökülüp atıldı. Sökülen eski yapının yerine, AKP vesayeti konuşlandırılıyor. Gelinen noktada, siyasal üst kurumunun en önemli iki eski siyasi partisi olan CHP ile MHP gelişim sürecinin dışında kaldı ve sistemin iktidar partisi AKP tarafından siyaset sahnesinden silinmeye çalışılıyor
Devletin ideolojik, politik, üst yapısının tüm alanlarında kıran-kırana amansız bir savaş başlamış ve bütün şiddeti ile devam ediyor!
Devletin içine girmiş olduğu bu iç başkalaşım sürecinde AKP ve Erdoğan`ın da önemli rolü var. Ama ana faktör Erdoğan ile AKP değil. Ana faktör, global kapitalizmdir, yani ekonomik alt yapıdır. Ekonomik alt-yapı da olmaksızın siyasal üst yapıda asla böylesi önemli depremler meydana gelemez. Türkiye de ithal ikameli sanayinin (montaj) yerini sanayi taşıma harekatı, sermaye ihracının yerini sermayenin Türkiyelileşmesi yöntemi aldı. Büyük devrimci lider Mahir Çayan`ın üretmiş olduğu kuram ile ifade edecek olursam;
Türkiye de “emperyalizm iç olguya dönüştü ”. Bu nedenle de Türkiye de ekonomik alt-yapı sistem içi olarak nite lbir değişim yaşadı.
Eşyanın tabiatı gereği siyasal üst-yapı da doğal ve zorunlu olarak ekonomik alt-yapı`ya denk bir şekilde değişime uğruyor. Söz konusu değişim globalizmin işbirlikçisi olan AKP tarafından yapılıyor.
Diğer partiler bu alt-yapı değişimini görüp değerlendiremedikleri için sürecin dışında kalarak, ya yok olma ya da hırpalanarak da olsa sürece ayak uydurmak zorunda bırakılıyorlar. Kuşkusuz bu gidişat Türkiye ile sınırlı kalmıyor. Aynı süreç bölgede de yaşanıyor. Özgürlük Hareketi otuz yıllık savaşın vermiş olduğu birikim ve değerle bu süreci doğru bir şekilde gördü. Kendi usul ve yöntemleri ile Türkiye de ve bölgede ki bu sürece dahil oldu. Özgürlük Hareketi gelecekte hesabını bölge halklarının ve toplumsal ilerleme diyalektiğinin yapacağı ve fakat T.C. Devletinin bir asra yakınlık rüyası olan “misak-ı milli ” yi devletin önüne koydu. Bu yöntemle devletin yelkenlerini indirmesini sağlayarak, sürece güçlü bir şekilde müdahil oldu. Uygulamakta olduğu bu politika ile hem Türkiye de yaşanmakta olan iç başkalaşım sürecinde sağlam mevziler kazanarak güçlü bir iç dinamik ve aktör konumun geliyor, hem de bölgede çizilmekte olan yeni coğrafik ve politik sınırlar da belirleyici bir rol oynuyor.
Daha anlaşılır bir dille söyleyecek olursam: Özgürlük Hareketi, devrimci bir uyanıklık ile Türkiye de eski vesayetin yerine yeni bir yapılanma oluşurken, çeşitli alanlarda mevziler ele geçirmeye ve bölgede coğrafik ve politik sınırlar değişirken kendi misak-ı millisi`ni oluşturmaya çalışıyor.Kendine solcu, sosyalist, devrimci, demokrat diyen bir çok kişi ve ya örgüt, Özgürlük Hareketi ile birlikte sürece katılıp, yeni mevziler ele geçirip, geleceğe belli dayanaklarla girmekyerine can hıraş bir tarzda: hanikarşılığında ne aldınız, o kadar ağır bedeller ödendi bu bedeller nereye gitti,davayı sattınız vb. gibi laflar ederek bu devasa kazanımları göremeyerek, kafa karışıklığı yaşıyorlar. Aynı kafa karışıklığı ile Özgürlük Hareketi içinde de çatlak yaratacak olumsuzluklar üretiyorlar...
Bir asırlık bazen siyasi gericilik, bazen da faşizm uygulamış, topluma gün yüzü göstermemiş, özellikle de solcu ve sosyalistlere kan kusturmuş bir devlet şiddetli bir depresyonla iç-başkalaşım yaşarken bu sarsıntı sırasında bazı sağlam mevziler elde etme fırsatı doğmuşken ve Özgürlük Hareketi bu durumu görmüş, yararlanmaya çalışırken, kendine Marksist-Leninist diyenlerin sürecin dışında durmaya çalışmasını ve Özgürlük hareketi`nin “durumdan vazife çıkartma” politikasını acımasızca eleştirenleri anlamak mümkün değil. İnsanın:"karşılığında daha ne alsınlar kardeşim?" Diyesi geliyor. Sistemin içine giriyorlar, sistemin içine girerken çok güçlü mevziler elde ediyorlar, devletin demokratlaştırılması`na azami ölçüde katkı da bulunuyorlar, sistemin diğer partileri hırpalanma sürecine girmişken kendileri sistem içindeki yerlerini pekiştiriyorlar, sistem içinde söz ve karar sahibi olmaya çalışıyorlar, bölgenin de en önemli aktörü konumun geliyorlar. Karşılığında daha başka ne alsınlar?...
Zaten bağımsız bir Kürt devleti istemiyorlar. Tabi ki onlar adına isteyenler (İsmail beşikçi gibi) var, ama onlar istemiyorlar. Eleştirenler bu somut ve devasa gerçekleri idrak edemiyorlar. Onlar: hani “Demokratik Özerklik, ne oldu komünler” vb. gibi eleştiriler yapıyorlar. İsmi konmamış fakat kocaman bir “Demokratik Bölge Federasyonu" nun alt yapısının büyük bir titizlikle örüldüğünü göremiyorlar. Yeterli bir ön görüye sahip olmadıkları için bu devasa olanağı göremeyip, hala eskiyi sayıklıyorlar. Türkiye`nin de Bölgenin de nesnel alt yapısı değişti, bunu değiştirenlerden birisi de Özgürlük Hareketi olduğu için, o da değişen duruma göre çıtanın yerini değiştirdi. Çıtayı Demokratik özerklik ten, ismini koymadan ve gelecekte koymak kaydı ile bölgesel Demokratik Federasyon`a koydu!...
Bu geçeği göremeyen bazı dostlar feryat ediyorlar: "neden geri çekiliyorsunuz, neden devletle silahlı mücadeleyi bırakma anlaşması yapıyorsunuz, neden devletin elini güçlendiriyorsunuz...?" vb. Diyerek eleştiriyorlar.“Kazın geldiği yerden tavuk esirgenmez” diye bir halk deyimi var. Özgürlük Hareketi de öyle yapıyor. Demokratik Özerklik`i, (ileri de o da olacak) Demokratik bölge Federasyonu ile değiştiriyor. Halk deyimi ile söyleyecek olursak, tavuğu kaz ile değiştiriyorlar. Bazıları da buna: ABD de, AB de yani emperyalizm de bunu istiyor, onların da çıkarı bunu gerektiriyordiyerek karşı çıkıyorlar. Ne yapsınlar şimdi Kürtler; emperyalizmin de çıkarı var diye kendi çıkarlarından vaz mı geçsinler? Bir bölge federasyonu`nu başka amaçlar için AB de ABD de istiyorsa, AB (Avrupa Birliği) gibi bir birliğin Ortadoğu da da oluşmasını istiyorlarsa, Özgürlük Hareketi`nin buna karşı çıkması için bir neden var mı?...
Tam tersine daha aktif katkı da bulunup, oluşacak olan söz konusu birlik içerisinde daha güçlü bir konum elde etmesi için çalışması gerekir. Herkesin şunu iyi bilmesi lazım: Artık sosyalizm, Ekim devrimi gibi kapitalizme rağmen, kapitalizmi yıkarak gelmeyecektir, kapitalizmin evrim sürecinin bittiği yerde bir devrim olarak doğacaktır. Yani Marks`ın belirtmiş olduğu gibi kapitalizmin rahminden doğacaktır.Devrimin ebesi olan zor, 20. y.yılda ki gibi, doğum yaptırırken her tarafı kana bulamayacaktır, kendini çok fazla dayatmadan doğum yaptıracaktır. Çünkü doğum sadece zorun bir eseri değil, çocuğun anne karnından çıkmayı isteyecek ve zorlayacak kadar olgunlaşmanın eseri olacaktır. O nedenle bir bölge devrimi de, sadece zorun değil, gelişmiş ve çürümeye başlamış kapitalist sistemin eseri olacaktır.
Gelişmiş bir kapitalizm de, bölgenin iç dinamikleri ile oluşamaz. Globalizm ile oluşur. Globalizmin savaşla girmesine karşı durmalıyız. Ama barışçıl yöntemlerle, bölgesel bir federasyon ya da konfederasyon biçimi ile girip, ulusal sınırları silikleştirerek üretim ve pazar ilişkilerini geliştirmesine karşı çıkmanın ne anlamı ve ne de olanağı var... Örneğin “sıfır sorun” politikası ile gümrüklerin kaldırılması`nın yeniden uygulanmaya konması çok daha istenen birşeydir. Bir federasyon bunun alt yapısını yeniden oluşturabilir. Toplumsal ilerleme süreci bir dünya federasyonu`na doğru gidiyor zaten. AB Türkiye`yi kapsarsa, Türkiye de bir bölge federasyonu`nun oluşmasına katkı yaparsa, ya da hiç olmazsa geçmişte olduğu gibi komşu ve bölge ülkeleri ile bir “sıfır sorun” politikası izlerse gelecekte bir AB ve Ortadoğu Birliği oluşabilir. İleri bir süreçte bir dünya federasyonu`na neden dönüşmesin?...
Eğer Türkiye, Suriye ile oluşturmuş olduğu “sıfır sorun” politikasını bir-kaç yıl daha devam ettirmiş olsa idi globalizm Suriye de de egemen olurdu. O zaman da Suriye`nin iç-dinamiği ile dış-dinamizmi birleşerek Esat yönetimi`ni, Mısır ve Tunus da olduğu gibi kansız ya da daha az kan dökerek değiştirebilirlerdi. Emperyalizm, aç gözlülük yaparak tıpkı Libya da olduğu gibi silahlı çetelerle Suriye`nin herşeyine el koymak istedi. O nedenle globalizmin Suriye de süreci olgunlaştırmasını beklemedi, kestirmeden ve daha fazla çapul hesabı ile Suriyeye dalış yaptı. Aslında Suriye ulusal sermayesi globalizm ile iş-birliği`ne çok hazırdı. Emperyalizm iş-birliği yolu ile değil de doğrudan el koyma yöntemini benimseyince çok sert karşı koydu. Savaş hala devamediyor.
Bütün bu olguların toplamı, Özgürlük Hareketi ve onun öncüsüolduğu Kürt Halkı`nın çıkarları (farklıamaçlarla da olsa) T.C. devleti veemperyalizmin bölgedeki çıkarlarının yakınlaşmasına neden oldu. Böyle oldu diye Özgürlük Hareketi tarihin vermiş olduğu ve bir daha da veremeyeceği bu fırsatı kaçırmalı mı?Hayır! Kaçıramaz ve kaçırmamalıdır da. Ancak ısrar edeceği şey:her hal ve şartta halkların devrede olmasını sağlamaktır. Gerek Gümrüklerinkaldırılması, gerekse de bir bölge federasyonu`nun oluşturulması konusu olsun,tıpkı bu güne kadar yaptığı gibi mutlakave mutlaka halkların birliği temelinde yapılmalıdır. Aslında ben, ÖzgürlükHareketi`nin, APO’ nun Manifestosu`nu yüz binlerin önünde okuduğu gibi, kendi halkı ve bölge halkları`nın iradesinindışına çıkacağını hiç düşünmüyorum. Kürt Halkına ise güvenmemek için hiçbir nedenyoktur. Kürt Halkı ne kadar güvenduyulacak bir halk olduğunu defalarca ve defalarca ispatlamıştır!
Bu sürecin en önemli sorunu, Öncelikle ve özellikle Özgürlük Hareketi`nin liderleri arasında, genelde de Kürt halkı arasında hiçbir çatlak ses`in ve ayrılık iması`nın çıkmamasıdır. Elbette her şey tartışılmalıdır. Ama hareketin birliği çerçevesinde… Örgütün ve Lideri`nin çevrimi içinde olmalıdır. Devlet hala Örgüt içerisindeki çatlaklara oynamayı temel prensip olarak benimsemeye devam ediyor. Bu politika doğrultusunda, Özgürlük hareketi`nin içinde ve yönetim kadrolarında; kim Alevi, kim Sünni, Kim Suriyeli ve Suriye den yana, kim İranlı ve İran dan yana hesapları yapıyor. Liderler arasında kim“şahin”, kim uzlaşmacı, kim APO’ ya bağlı kim değil, hangisi APO’ ya başkaldırabilir`in sakızını çiğniyorlar.
Devletin temel politikası hala PKK’ yi bölmek- parçalamak ve yok ederek, Kürt sorununu çözümsüzleştirmektir. Bu sürecin en tehlikeli yanı devletin bu oyununa gelmektir! Eğer ismine taviz denecekse, hiç bir taviz; yaratılacak bir çatlak kadar tehlikeli değildir olamaz! Bazıları dostluk ve eleştirel yaklaşımlar adına: "çok bedel ödendi, buna karşı ne alınıp-verildi, nasıl bir kazanım var " diyerek, bu çok tehlikeli değirmene su taşıyorlar! Özgürlük Hareketi`nin ne yaptığını bildiği kanısındayım. Akıldanelere değil, ama desteğe ihtiyacı var.
Bu fırsat, sadece Özgürlük Hareketi için değil, Türkiye solu ve sosyalistleri için de bir daha ele geçmeyecek bir fırsattır. Laf ebeliği yapmak yerine, yeni mevziler kazanmak gerekir!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder