10 Mayıs 2013 Cuma

Evrensel...

Tefik Taş  Tustav
1 Mayıs öncesinde TKP’ye kaşı utanmaz ve ahlâk yoksunu bir saldırı ve karalama yazısı yayımlandı. Bir tanıdığım da bu yazıyı, altına “evrensel düşünmek” notu ekleyerek, sayısını bilemediğim kadar çok e-posta adreslerine iletmiş. Gönderici, bu arada en temel politik terbiyeden yoksun, sadece kaba ve saldırgan değil, aynı zamanda zavallılık düzeyinde boş laflarla dolu yazıyı “keyifle okuduğu”nu da yazmış.

Bunu yapan, çok eski yıllardan tanıdığım, işçi sınıfı mücadelesine gönül verdiğini, sadece gönül vermek değil, yaşamının tümünü adadığını bildiğim bir eski yoldaşım. Kızayım mı? Tabii kızacağım. Üzüleyim mi? Üzülmemek elde mi? Madem ki, o beni üzeceğini, kızdıracağını bildiği halde bu iletiyi göndermiş, benim de onu kızdıracak bir yanıt verme hakkım doğdu. Aramızdaki hukuka da dayanarak bunu yapmanın aynı zamanda görevim olduğunu düşünerek...
* * *
Üzülmek mi, kızmak mı? Ne birincisi, ne de ikincisi! Soğukkanlılıkla düşünüp, keskin bir gözle bakmaya çalışıyorum. Böyle yapınca, apaçık ortaya çıkan bir manzara var:

80’li yıllardan bu yana estirilen liberalizm fırtınalarının savurduğu toz, toprak ve yıkılan sosyalist sistemden dökülen moloz yığını altında ezilmiş; hayatiyetini ve parlaklığını yitirmiş; parçalanarak bütünlükten yoksunlaşmış düşüncelerin ablukasına düşmüş ve bu süreç içinde düşünce dünyası çöle dönmüş eski solcular...

“Evrensel” düşünmek... Sadece bu değil, “demokrasi”, “özgürlük”, “bağımsızlık” gibi ilk tınısında kulağa hoş gelen kavramlarla şaşırtılan, şaşkınlığını da giderek genel politikasının temeline dönüştüren ve iyice “şaşı” hale gelen beyinler...

Ayağının altındaki toprak kaydığı için nerede durduğunun farkında olmayan, nereye tutunacağını bilmeyen, dünyaya hangi pencereden bakacağına karar veremeyenler...

Kendi güçsüzlüğünün verdiği korkuyla, güçlü gördüğünün koltuğunun altına sığınmaya çalışırken soldan sağa doğru savrulanlar...

Neo-liberalizmin 30 yıldan bu yana giderek artan ideolojik saldırısıyla aşınarak liberalleşen düşüncelerini “ hem kendisine hem başkalarına “sol” diye yutturmaya çalışanlar...

İşte bunlarla doldu ortalık.

Aslında, bu sözümona solculardan bıkkınlık geldi! Belki de, artık bunlara vakit ayırıp, yanıt vermeğe çalışmak bile abesle iştigal. Yine de, kendisini solcu, sosyalist, hâttâ komünist olarak betimleyen, yıllarını bu doğrultuda mücadeleye adamış olduğunu bildiğim şaşkınlar yüzünden, içimdeki yaranın kanamasını durduramıyorum. Onun için, belki son bir kez daha...

Bir kez duruş bozulmaya, bakış şaşılaşmaya, akıl şaşmaya görsün...

“Evrensel düşünmek” diye ayağa kalkan bu şaşkınlar, emperyalizmin ideologlarının, toplum mühendislerinin, çıkarları için dünyayı ateşe vermeğe kararlı uluslarüstü sermayenin teknokratı, lobi çalışanı, hizmetkârı olmuş politikacıların da evrensel düşündüğünü akıllarına bile getiremiyorlar. Reel sosyalizmin çöküşüyle birlikte, ortaçağın haçlı orduları gibi ülkeleri kapitalist yağma altına alan; turuncu devrimleri, Arap baharlarını tezgahlayan saldırganların da “evrensel” hesaplarla hareket ettiğini anlayamıyorlar. Bugün Ortadoğu’yu allak bullak eden, iki yıldır Suriye’ye karşı sürdürülen alçakça saldırının ardındaki “evrensel” senaryoyu fark edemiyorlar. Kürt ulusal hareketinin de bu hesaplara kurban edilme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu göremiyorlar.

“Evrensel bakmak”mış! Yukarıda saydığım işçi sınıfı düşmanlarının hepsi olaylara, olgulara kendi çıkarları ve konumlarından evrensel bakıyor. İnce  hesaplar yaparak, darbeler düzenleyerek, savaşlar, iç savaşlar çıkararak sömürü ve baskıyı daha da evrenselleştirmeye çabalıyorlar

“Özgürlük” lafı bu solunu şaşırmışların kulağına hoş geliyor. Bense, bunu duyar duymaz, hemen sormak zorunda hissediyorum: Kimin özgürlüğü? Sakın bu arada kapitalist sömürgenlerin, emperyalist yağmacıların özgürlüğü de kastediliyor olmasın?

“Demokrasi”, “demokratik haklar”, gibi kavramları çok seviyor ve sık sık kullanıyorlar. Bense hemen bilmek istiyorum: Hangi toplum düzeninde, hangi sınıfın hakimiyetindeki demokrasi? Sakın bu “demokrasi” denen düzen, uluslararası ve yerel büyük sermayenin yığınları maniple ederek düzenlediği seçimlere dayalı burjuva diktatörlüğü anlamına gelmesin?

“Haklar uğruna mücadele”yi, sonu olmayacak şekilde en başa koyuyorlar. Bir nefeste birkaç kez söylemeden geçmiyorlar. Bense sormadan edemiyorum: Sakın ha, bu “hak”lar  “sömürü hakkı”, “yığınsal işten çıkarma hakkı”, “lokavt hakkı”, “dünya ve evrenin kirletilmesi hakkı”, “yeraltı sularının özelleştirilmesi hakkı”, “az gelişmiş ülkeleri yağmalama hakkı” ve daha burada sayamayacağım kadar çok alçaklığa ve insanlık düşmanlığına kapı açan, yol döşeyen “hak” da içeriyor olmasın? Haksızlıklar manzumesinden ibaret olan bu sistem içinde, geçici ve sermayenin her sıkıştığı dönemde emek cephesinden kimi zaman aldatarak, kimi zaman zorla, ateş ve kanla geri aldığını bildiğimiz “hak”larla uğraşıp durmak, asıl kurtuluş hedefini gözden yitirmemize neden olmasın?

“Hukuksallık” diye bağırıyor, “hukukun hiçe sayıldığı”ndan şikâyet ediyor, sızlanarak “hukuka saygı gösterilmesi”ni talep ediyorlar. Bense, önce soralım istiyorum: söz konusu olan “kimin hukuku”? Geçerli olan hukuka karşı duruşumu ve mücadelemi de bu soruya verdiğim yanıta göre belirliyorum.

Bu insanlar, en başta şu soruyu, işin içine “ama” katmadan, açık, kesin ve hiçbir çarpıtmaya olanak vermeyecek şekilde yanıtlamalı, sonra da dünyaya ilan etmelidirler: Hangi konumdan bakarak, hangi sınıf ve katmanların çıkarlarını hedefleyerek “evrensel bakmak”tan bahsediyorsunuz? (Bu soruya benim yanıtım açık: Ben en başta işçi sınıfının, emekçi yığınların çıkarlarına bakıyorum! Ulus, etnisite, din, mezhep, dil, kültür ve bilumum tarihsel olguyu bundan sonra ve buna bağlı olarak değerlendiriyorum. Çünkü ben komünistim. Ya bu aklı şaşmışlar?)

Duruş bozulup, bakış şaşılaşıp, akıl şaşınca...

Gericisi, yobazı, faşisti, milliyetçisi, ırkçısı, emperyalizmin maşası, taşeronu, liboşu -daha her kim varsa- tümünün komünistlere saldırısı kadar olağan bir şey yok. Buna alışığız.  

Ne yazık ki, bir zamanlar kendisini ifade edebilme olanağını Türkiye soluna borçlu olduğunu unutan Kürt ulusal hareketi de bu koroda saf tutuyor. Kendisine gözü kapalı biat etmeyen, içinde bulunduğumuz çağa, bölgedeki ve ülkedeki gelişmelere işçi sınıfının çıkarları açısından evrensel bakan ve varolan tehlikelere işaret eden komünistlere saldırıda kimi zaman sağı bile gerisinde bırakıyor.

İşin kötüsü, bu koroya bir kesim solcu da ekleniyor; böylece her cenahtan gelen küfür ve karalamalara kanon yaparak katılmış oluyorlar.

Bunlar, kendilerine korunak yaptıkları Kürt ulusal hareketinin koltuk altında öylesine derinlere sığınmışlar ki, ulusal haklar uğruna mücadele içindeki Kürt ulusal hareketine sosyalist içerik kazandırma görevleri olduğunu çoktan unutmuşlar. Kendi güçsüzlüklerinin kompleksiyle o denli felç olmuş, tarihsel bellekleri o kadar boşalmış, ideolojik altyapıları öylesine çökmüş ki, başlarını kaldırıp, bu hareketin çizdiği zikzakları görme olanakları kalmamış.

Her ulusal hareketin en baştaki hedefinin “kendi” işçi sınıfı ve emekçi yığınlarının değil, “kendi burjuvazisi”nin özgürlüğü olduğu, komünistler başta olmak üzere tüm sol güçlerin görevinin de bu süreci emekten yana mücadeleye dönüştürmek olduğu artık akıllarının ucundan bile geçmez olmuş. Her adımda “evrensel” düşünmek diye feryat eden  sol tarafı felçli solcular, bu körlük içinde emperyalizmin “evrensel karakteri”ni, emperyalizmin “evrensel saldırısı”nı, ülkedeki taşeronlarının da bu “evrensel senaryo”da yer alarak, “evrensel yağma”dan kendilerine pay çıkarmak sevdası içinde olduğunu görebilirler mi? Hayır!

Göremiyorlar. Şaşılık çoktan aşılmış; gözlere perde inmiş. Şaşkınlık bitmiş, beyinler dumura uğramış.

Desem ki...

- Barış pazarlıkları padişah bozuntusunun emellerine payanda olma tehlikesi gösteri...
- Ne o, sen barışa karşı mısın?
- Tayyip’in amacı barış değil, 2. Cumhuriyet’in Anayasa’sına Kürtleri payanda yap...
- Çözerse Tayyip çözecek!
- AKP ile aynı görüşleri paylaşıyoruz söylemini...
- Reel politika bu!
- Sünni İslam’ın Ortadoğu halklarının çimentosu olacağı iddia edi...
- Biz herkese özgürlük ve demokrasiden yanayız!
- AKP’nin Türkiye’yi İslam ülkesine dönüştürme projesine destek olma...
- Demokratik haklar için neden olmasın?
- Alevilerin görmezden gelinmesine, Sünni saldırı altında ezilmelerine göz yumulma...
- O başka konu, buraya ne karıştırıyorsun?
- Ortadoğu’da diğer halklar, dinler ve mezheplerin de hiçe sayılmasına...
- Canım beklesene, demokratik toplumdan onlara da paylarını alırlar!
- Misak-ı milli sınırlarına işaret ederek eski Osmanlı topraklarına göz dikenlere destek ol...
- Çizilmiş somut sınır mı var? Biz Kürtlerin yaşadığı bölgeleri kastediyoruz!
- Söylemlerde işçiden, emekçiden hiç bahis yok...
- Onlar da Kürt ulusunun içinde. Tüm ulusun çıkarları savunuluyor!
- Doğu’da her türden tarikatın, Hizbullah’ın falan örgütlenmesine göz yumm...
- Onlar da Kürt!
- Kürt siyasetinin bu süreçte kırdaki yoksul köylüye, kentteki işçi ve emekçiye ne getireceği...
- Anlaşıldı, sen Kürt düşmanısın!
- Ben sadece bazı tehlikelere işaret etm...
- Ulusalcı! Faşist!
- ...

Bir yanındaki feodal bağları hâlâ muhafaza eden Kürt burjuvazisinin pragmatik hesaplar peşinde Kürt ulusal hareketini emperyalizmin evrensel senaryosunun girdabına sürükleme tehlikesini  göstermeye çalışmak ne zor iş...

* * *

Her türlü siyasi terbiyeden yoksun, Kürt hareketini, ne tarafa yönelirse yönelsin, ne yaparsa yapsın, gözü kapalı onaylamaya yanaşmayan herkese kara çalan; 1 Mayıs yazısını Türkiye Komünist Partisi’ne küfretmeye ayıracak kadar komünist düşmanı; TKP’ye “milliyetçi” diye  saldırmakla yetinmeyip, “faşist” diyecek kadar sınır tanımaz ve utanma bilmez bir müfterinin yazısını, “evrensel düşünmek” diye çevresine dağıtan, bunca küfür ve iftirayı “keyif alarak okuma” kıvamına gelmiş bir kişiye ne denebilir ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder