“YENİ
ANAYASA TASLAĞI” komisyondan geçti.
Muhtemelen
taslağın istenilen oy çokluğu ile BMM geçmesi için AKP ve MHP var güçleri ile
çalışacaklardır.
Bu
tasarı özellikle
Haziran 2015 Türkiye genel seçimlerinde seçimi kaybeden ve "KTİDARI” yitiren AKP
ve Erdoğan için hayat mabat meselesi olduğu anlaşılıyor.
Bu
seçim sonrasında Baykal’ın ve MHP’nin marifetleri ve CHP’nin ve bir türlü bir
araya gelemeyen (sosyalistler tam bir vurdum duymazlık içinde “ayni dağınık ve
sekter tutularını” inatla sürdürdüler) tüm demokratik güçlerin “katkıları” ve
HDP’ninde “çok yanlış bir tutumu” ile “İKTİDAR” altın tepside AKP’ye yeniden sunulmuştur.
Bizim
“anti-iktidarcı” lara inat özellikle yine Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
“Demokratik Güçlerin” ve özellikle CHP’nin yanlışlarında ısrar etmesi sonucu
Cumhurbaşkanlığı kazanan, özellikle Erdoğan AKP, bu “seçim yenilgisinden” sonra
“İKTİDARIN” önemini “çok iyi kavramış” bir biçimde bence oldukça usta
manevralarla “İKTİDARINI” iyice
güçlendirmiş ve görünen o ki yine MHP’in de katkıları ile
komisyonda kabul edilen tasarı eğer
meclisten de geçer ve referandumu da kazanırsa
İKTİDARINI “uzun vadeli” olarak iyice perçinlemiş olacak “niyetindeki
(gizli ajandasını) dönüşümleri” adım adım hem de ulusalcıların da destekleriyle
eğer bu ittifak bir yerde çatlamazsa, gerçekleştirecektir…
Görünen
o ki bu herkesin belirttiği gibi Osmanlı’ya kadar uzanan parlamenter demokratik
rejimin de sonu olacaktır.
Şimdilik
eğer engel olunamazsa bu “dönüşü olmayan yola” girilmiştir.
Çeşitli
zikzaklar ve manevralarla savunula gelinen “BAŞKANLIK SİTEMİ” Yeni adıyla PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI REJİMİ, yine
birilerine göre Hanlıklarla, Sultanlıklarla binlerce yıldır tek adamlıkla
yönetilen, Dini öğretiden başlayan, sorgulamayan biat kültürü, tek adamlık, aileden
de başlayarak tüm dernekler, spor kulüpleri, sendikalar, siyasi partiler de
(sosyalist partilerde dahil) ve devletin
tüm kurumlarında sürdürülen ve “egemen olandan” farklı olarak çıkan sesisin
“çıbanbaşı”, “aykırılık” olarak görülen ve derhal ötekileştirilen, dışlanan,
“başı ezilen”, “OTORİTER TEK ADAMLIK” kültürü
, TÜRKLERİN GELENEĞİNE en uygun sistemdir.
Böyle
bir durumda 2017’ ye böyle giriyoruz.
Ezici
bir çoğunlukla böyle bir toplumsal kültürün (bu milliyetçiliği de ırkçılığı da,
şovenizmi de içeriyor) egemen olduğu bu halk şimdi “özne” olarak geleceğine
oyları ile karar verecek.
Maalesef
biz “beni benden başkası temsil edemez” le, “bilim insanların bize sadece
seçenek sunabilir” le ve “uygarlığı, teknolojik gelişmeyi bir anlamda ret
edercesine sorgulamakla” meşgulken:
Deyim
yerindeyse ATI ALAN ÜSKÜDARI GEÇİYOR.
Yine de gelecekten umutlu olmak istiyorum.
Tüm farklı düşünen dostların, yakın düşünen yol
arkadaşlarımın, yoldaşlarımın, demokrasiden ve özgürlükten, insan haklarından
yana olan herkesin yeni yılını kutlar birlikteliğin, örgütlülüğün, barışın,
demokrasinin ve umutların yeşereceği, filizlenip boy atacağı, sağlıklı yeni günler
dilerim.
Bir ustanın sözleriyle bitireceğim.
Selam olsun!
Türkiye’nin ve dünyanın aydınlık geleceğine!
Selam olsun!
Bu geleceğin, uzun soluklu kararlı yolcularına!
Sevgi ve saygılarımla
20161231
DD facebook
******
ZORUNLU BİR AÇIKLAMA
…”Maalesef biz “beni benden başkası
temsil edemez” le, “bilim insanların bize sadece seçenek sunabilir” le ve
“uygarlığı, teknolojik gelişmeyi bir anlamda ret edercesine sorgulamakla”
meşgulken:”…
Sonra dan okuyunca yazının bütünselliği
içinde, bu satırlar BİRAZ MAKSADINI BİRAZ AŞMIŞ GİBİ DURUYOR.
Farklıklarla bir arda olmayı ve görüş
farklarının özgürce ifade edilmesini savunan bunu bir zenginlik olarak gören
hatta örgütler içinde tüm kurullarda nisbi oranda temsil edilmesinin güvence
altına alınmasını savunan biri olarak bu düşünceleri savunan arkadaşları hedef
alma ve yerme gibi bir amaçla yazılmadığı özellikle belirtmek isterim. Bu
sadece bir durum tespitiydi.
Bunu böyle olduğunu zaten, Hiç temenni
etmem ama eğer Anayasa mecliste ve referandumda kabul edilirse zaten yaşayarak
göreceğiz.
Hani bir sinemada karanlık bir salonda
bir film seyredersiniz, kapkara faşizme dönük, yada gerilimi oldukça yüksek bir
korku filmi..
Film biter, ışıklar yanar, dışarı
çıkarsınız, pırıl pırıl aydınlık bir gün.
O kurku dolu anlar salonda kalmış,
bitmiştir
Fakat bu öyle değil.
Film bittiğinizde ışıklar yanmıyor.
Çıkış kapısı da kilitlenmiş kapkara zifiri bir karanlığın içinde hapis
kalıyorsunuz. Canlı canlıı mezara girmiş gibi, sanki hava almakta bile
zorlanıyorsunuz, boğulur gibi oluyorsunuz….
Böyle bir gidişata vurgu yapmak
istemiştim. Amacım ne bu düşünceleri mahkûm etmek nede tartışılmasın demekti.
Özellikle bu düşünceleri savunan
arkadaşlara saygılarımla.
20170101 DD facebook
Öyle anlamadım ben kendi payıma Çetin. Hatta birbirimizle düşünsel bir temas kurulduğu için memnuniyetimi de ifade ettim daha önce. Konuşarak, dinleyerek, gözleyerek, gerçeğe dayanarak aşabiliriz bu karabasanı. Özgürlük ve hoşgörü ortamı içinde
İKİ USTANIN DERİN DONDURUCUYA KALDIRILAN İKİ
İLKESİ
“YÜZ ÇİÇEK AÇSIN BİN FİKİR YARIŞSIN”
“DEMOKRATİK MERKEZİYETÇİLİK”
Ve
Ben hiçbir zaman Mao’cu olmadım.
Hatta O’nlara Halkın Sülalesi diyen akımın
içinden gelerek “sağa, sola” savrulmamaya gayret ederek fakat geçmişimizi de
sorgulayarak, yoluna devam etmek isteyen birisiyim.
Fakat bugün, "Yüz çiçek açsın,
bin fikir yarışsın" görüşünün ne
kadar “demokratik, katılımcı ve özgürlükçü” olduğunu, hele bugün Türkiye
gerçekliğine uygulana bilindiğinde doğru olabileceğini düşünüyorum.
Tıpkı çoğunluğumuz
tarafından yeteri kadar anlayamadığımız ve değerini bilemediğimiz Lenin’in
“Demokratik Merkeziyetçilik” ilkesi gibi….
Ben bugün, Çin gibi
kalabalık, kültürel ve etnik farklılıklar içinde ki feodal bir ülkede ancak içi
bu görüşe uygun olarak oluşturulmuş bir politik hareketle başarıya ulaştığını
düşünüyorum.
Tıpkı, Rusya’da devrim
yaparak başarılı olmuş Lenin’in, o günkü Avrupa ve Rusya toplumsal yapılarına
göre çok ileri olan “Demokratik Merkeziyetçilik” ilkesi gibi, Lenin’den sonra
olduğu gibi bu görüşün de devamlılığı getirilmemiş ya da getirilememiş, ortaya
bugün ki Rusya ve Çin çıkmıştır.
Bence Mao’nun bu
düşüncesi, farklı bir toplumsal geçmişin ve toplumsal gerçekliğin sonucu olarak
Lenin’in geliştirdiği DEMOKRATİK MERKEZİYETÇİLİK ilkesinin Çin için
geliştirilmiş halidir.
Ho Chi Minh (Türkçe söylenişi: Ho Şi Minh) Vietnam’da, Kastro’da Küba’da bunu yapmışlardır.
Kastro sonrası Küba’da
neler yaşanacak bilemiyoruz. Vietnam’ın durumu ortadadır.
Tüm bu deneyler
gösteriyor ki her biri kendi toplumlarının geçmişten akıp gelen kültürel
mirasına ve özgünlüğüne yenik düşmüş, bu iki ustanın öğretileri bir daha asla
çıkartılmamak üzere “derin dondurucuya” konulmuştur.
Fakat tüm bu
deneylerden anlaşılıyor ki bu görüşleri SAVUNMAK başka, HAYATA GEÇİRMEK çok
başka bir süreç. Anlaşılan o ki hiçte sanıldığı kadar kolay olamıyor.
Yine de doğru olan bu
iki ustanın, önderin, katılımcılığa, farklı görüşlerin savunulmasına ve
örgütlenmesine, hatta ÖZGÜRLÜĞE dönük bu görüşlerinin, çok zengin olan “Anadolu
çeşitliliği” ile harmanlayıp, daha da geliştirip, ileri taşıyıp gönün
gerçekliğinde bize özgü yeni bir sentez yaratmaktır.
Buda herhalde, dünya ve
Türkiye devrimci tarihimizi ve Anadolu’nun sosyolojisini çok iyi bilen ve de
tarihsel ve diyalektik materyalizmi çok iyi kavramış kopyacı değil, sorgulayan genç
ve yaratıcı beyinlere düşmektedir.
Bu ihtiyacı yakın
günlerimizde daha da yakıcı olarak hissedeceğiz.
20170101 DD
facebook
Çetin yüz çiçek açsın yüz fikir yarışsın ilkesi Çin Kültür devriminin sloganıdır. Çin Kültür Devrimi ise istenilen sonucu vermekten çok uzakta, hatta yarattığı mağduriyetlerle bir sonraki dönemi hazırlaması anlamında ters etki yaratmıştır.
Çinli
muhalifler, bu ilkeye bir ek yaptılar daha sonra. Ama doksan dokuzu
kopartılmasın diyerek.
Sözünü
ettiğin iki ülkenin ana zaafı, her şeyi kapsayan bir ideolojik konumlanma ve
her şeyi bilen önderlere sahip olmadır bence.
Anadolu
da ise güzel fikirler var, yaklaşık bin yıldır ifade edilen. Örneğin, Eline,
diline beline hakim olacaksın. Ve yedi derviş bir posta sığar, iki hükümdara
bir dünya yetmez.
.
Saffet
ya ben anlatamadım yada sen anlayamadın
Yazıyı
bir daha dikkatli okumanı öneririm.
Ayrıca
da yazıyı şöyle bitiriyorum:
….” Yine de doğru olan
bu iki ustanın, önderin, katılımcılığa, farklı görüşlerin savunulmasına ve
örgütlenmesine, hatta ÖZGÜRLÜĞE dönük bu görüşlerinin, çok zengin olan “Anadolu
çeşitliliği” ile harmanlayıp, daha da geliştirip, ileri taşıyıp gönün
gerçekliğinde bize özgü yeni bir sentez yaratmaktır.
Buda herhalde, dünya ve
Türkiye devrimci tarihimizi ve Anadolu’nun sosyolojisini çok iyi bilen ve de
tarihsel ve diyalektik materyalizmi çok iyi kavramış kopyacı değil, sorgulayan genç
ve yaratıcı beyinlere düşmektedir”…
Çetin
yüz çiçek açsın yüz fikir yarışsın ilkesi Çin Kültür devriminin sloganıdır. Çin
Kültür Devrimi ise istenilen sonucu vermekten çok uzakta, hatta yarattığı
mağduriyetlerle bir sonraki dönemi hazırlaması anlamında ters etki yaratmıştır.
Çinli
muhalifler, bu ilkeye bir ek yaptılar daha sonra. Ama doksan dokuzu
kopartılmasın diyerek.
Sözünü
ettiğin iki ülkenin ana zaafı, her şeyi kapsayan bir ideolojik konumlanma ve
her şeyi bilen önderlere sahip olmadır bence.
Anadolu
da ise güzel fikirler var, yaklaşık bin yıldır ifade edilen. Örneğin, Eline,
diline beline hakim olacaksın. Ve yedi derviş bir posta sığar, iki hükümdara
bir dünya yetmez.
Beğenmekten Vazgeç · Yanıtla · 2 · 1 Ocak, 14:31” ve “DEMOKRATİK
MERKEZİYETÇİLİK” KATILIMCILIK, ÇOĞULCULUK ve ÇOK SESLİLİK ilkeleri ile çatışan
bir uygulamalardır.
Kültür devrimi uygulanacaksa eğer bireyciliğe, tek adamlığa,
ayrıcalıklara, her türlü sömürüye, baskıya karşı, emeğe, bilgi ve bilime saygı
biçiminde yürütülmeli.
ÇOĞUNLUKÇULUĞA yol açan her uygulama tek sesliliği, yozlaşmayı
ve tek adamlığı getirir, getirmiştir de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder