Can Atalay
15.06.2015 Toplumsol
7 Haziran seçimlerinin
Erdoğan ve AKP açısından bir tür referandum özelliği taşıdığı açıktı.
Salt Misak-ı Milli
sınırları içinde değil, tüm Ortadoğu coğrafyasında tarihsel bir dönemeçten
geçildiği sırada Haziran seçimleri sonucunda teşekkül edecek Meclis’in ne denli
önemli olacağı da ortadaydı.
İddia sahibi tüm siyasi
güçler açısından bütün siyasal toplumsal güçler açısından seçimler hala önemli
bir siyasal mecra olarak önümüzde durmaktaydı.
Haziran seçimleri AKP ve
Erdoğan açısından bir yanıyla bir “referandum” özelliği taşıdı diğer yandan
ise, uzun bir süredir işletmeye çalıştığı, kuvvetler ayrılığına dayalı
parlamenter sistem yerine, baskı ve devlet terörü yasaları ile daha da tahkim
edilmiş “fiili başkanlık sisteminin” yasal dayanaklarının da sağlanacağı bir
parlamento ve nihayetinde Anayasal dayanakları da oluşturulmuş bir
neoliberal/otoriter/islamcı açık diktatörlük….
7 Haziran seçimleri öncesi
ayaklanma çağrısı yapmayan yahut “sözde değil özde bir boykot” siyaseti
örgütlemeyen tüm iddia sahibi siyasal ya da toplumsal örgütlenme için
ezilenlerin, yoksulların, emekçiler ve dışlananların kurtuluşunun sandık
vasıtasıyla gerçekleşemeyeceği ne kadar açıksa, bugün bütün bir topluma azgınca
saldıran AKP iktidarının, etkili bir sokak siyasetinin de desteğiyle sandıkta
da geriletilmesinin önemi o kadar açıktı.
Bu tarihsel süreçte hem
diktatörlüğü geriletecek; hem de eşitlikçi, özgürlükçü, kamucu ve laik bir
cumhuriyeti inşa programında muhalefet güçlerini birleştirecek, sandıkla sokak
arasındaki bağı da canlandıracak bir “direniş ve değişim koalisyonu”
zorunlu ve mümkündü.
Bu zorunluluk ve imkan
gereği kurucu bir inisiyatif alınması ihtimali derin bir öngörüsüzlük, Kürt
Hareketi ile ilgili anlaşılmaz tarihsel yük ve tüm bunlardan daha da önemlisi
memleketin sorumluluğunu taşımaya talip olmayan sorumsuzluk ile çarçur
edilmiştir.
Solun (HDP ve HDK içindeki
güçleri ayrıca değerlendirmek gerekir) siyaseti kuru lafa indirgeme, siyasetten
kaçma ve Ortadoğu’nun en önemli seküler gücüne olmadık kulplar takarak ondan
uzak durma ısrarı Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinde HDP ve HDK dışındaki
solun kendi durumu ile ilgili açık bir yüzleşme/hesaplaşma olmaksızın yola
devam etmesini mümkün kılmamaktadır.
2015 Haziran seçimleri
öncesinde öngörüleri tümü ile yanlış çıkan, analizlerini dayandırdıkları ön
kabulleri yer ile yeksan olan siyasal güçlerin de o siyasal güçler içinde
yapılan yanlışı görmelerine karşın buna itiraz etmeyenlerin de açık bir
yüzleşme yaşamaksızın yola devam etmesi olanaksızdır.
Eğer yolculuktan treni
sallamayı değil devrimci bir iddia ile hareket etmeyi anlıyorsak önümüzdeki
dönemin devrimci siyasetinin ön koşulu yüzleşme olmalıdır.
Doğrudur, yüzleşme
gereksinimi öncelikle Birleşik Haziran Hareketi yürütme kurulları, onun
bileşeni partiler, kurumlar ve önde gelen figürleri açısından zorunludur.
Ayrıca solun bir bölümünün
7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkabilecek olanakları elinin tersiyle bir
çırpıda itmesinin, ülkenin içinden geçtiği tarihsel politik koşullar yerine
kendi öznel durumunu merkeze alarak ‘siyaset’ belirlemesinin de üzerinden öyle
bir kolayca atlanamayacağı açık.
Zira bugün emeği ile
geçinen yurttaşların hakları için mücadelelerinin kenarda köşede değil doğrudan
devlet katında siyasette ifade edilmesi hem gerekli hem de zorunlu değil miydi?
Öte yandan; seçim
sonuçlarının AKP’nin siyasal olarak geriletilmesini sağladığını söylemiştik.
Ancak aynı seçim sonuçları AKP’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim sürecinin
tümünde iktidar nimetlerini fütursuzca kullanması gibi bir faktörü
çıkarttığımızda dahi AKP neo liberal otoriter gericiliğinin toplumsal etkisinin
ve yığınağının çok önemli oranda olduğu yerde durduğunu da vurgulamak gerekir.
AKP’nin toplumsal
yığınağının olduğu yerde durduğu vurgusu, salt erken seçim, AKP’nin manevra
alanın hala var oluşu gibi başlıklarla aktüel siyasette son derece dikkatli
davranılmasına işaret etmek; ‘yüksek siyaset alanında’ yapılabilecek kimi
hatalar sonucunda AKP’nin (yahut yeni müttefikleri ile birlikte AKP’nin) hızla
eski gücüne kavuşabileceğine, bu sefer kıyıcı bir dönemin kapısının
aralanacağına işaret etmek için önemli değildir.
AKP’nin toplumsal
yığınağını önemli ölçüde korumuş olması aşağıdan mücadele ile ilgili
görevlerimizin, sınıf mücadelesi ile diğer hak mücadelelerinin hızla mevcut
sıkışıklıklarını aşması gerektiğine işaret ettiği için önemlidir.
Tayyip Erdoğan’ın kendi
kaderini bağladığı Geziciler ile diğer yoksullar arasındaki kültürel bariyerdir
ve bu kültürel bariyerin aşılması sınıf siyasetinin sözünün değil kendisinin
altına girilmesi, omuzlanması ile mümkündür.
Öte yandan, HDP’nin
arttırdığı oyların Gezi ile AKP hegemonyasına vurulan ağır ve derin darbe ile
kapısı açılan ezilenlerin hegemonyası döneminin mahsulü olduğunu görmek
zorunludur.
Batı’da oy veren Kürt
seçmenin de Gezi ile açılan bu yeni karşı hegemonya döneminden etkilendiğini,
HDP’ye oy veren ‘laikçi teyzenin’ de Kobane’de İŞİD’i durduran bir halkın
evlatlarına kulak verdiğine dikkat kesilmek yararlı olacaktır.
Haziran 2015 seçimlerinde
geriletilen Erdoğan şahsında, AKP nezdinde ifadesini bulan neo liberal otoriter
İslamcı hegemonyadır.
Selahattin Demirtaş’ın dil
sürçmelerinden, Altan Tan gibilerin kimi zaman ağzından çıkanı
duymazlıklarından, artık Ortadoğu partisi olmuş bir hareketin reel siyaset
içerisindeki zorunluluklarından “biz demişçilik” türetmek isteyenler olacaktır
kuşkusuz.
Onlarla yolumuz ayrıdır.
Meselemiz Gezi’de sokağa
çıkan CHP seçmeni ile tarihi bir zafere imza atan HDP seçmenin tarihsel
çıkarlarının ortak olduğunu bilerek bunun ‘siyasetinin siyasetini’ inşa
etmektir.
Sınıf siyasetinin kuru bir
laf olmaktan çıkışı emekçi yığınların “AKP karşıtlığı”na gösterdiği
teveccühünün (komünizmin bir çocukluk hastalığı olmadığını bir an akıldan
çıkarmadan) sınıfsal manasıyla buluşması için çabalamaktır, her gün her yerde
emeği ile geçinen yurttaşın siyasetini onunla birlikte yapmaktır.
Haziran 2015 seçimleri
insanlarımızın yüzünü güldürdüğü, solun önünde çok büyük olanaklar doğurduğu
kadar önümüzdeki dönemin sert olacağına ilişkin işaretleri de somutladı.
Solun kendisini bu
somutlukta ve aşağıdan gelen etkinin arındırıcılığında yeniden inşası, yeniden
yapılandırılması gerekiyor.
Kendinde başlayan ve biten
bir şeyden değil devlet katındaki siyasete müdahale edebilmek için gerekli
olandan söz ediyoruz.
Solculuk bir “olma” hali
değil “yapma” halidir.
Yapılan yanlışlıklar ile
yüzleşme önümüzdeki dönemin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek, kadroların
sırtlarındaki ağır yükten kurtulmasını sağlamak ve belki de daha da önemlisi
kitlelerin içinde yeniden var olabilmek için ertelenemez bir görevdir.
Yüzleşme zamanı geldi;
aman geçmesin ….
Bu yazı 15 günde bir
düzenli olarak yazı yazdığım İleri Haber sitesinde uygun görülmediği için
yayınlanmamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder