Facebook
Yeryüzündeki tüm iktidarlar, kendilerine
itaat edilmesini isterler. Daha doğrusu iktidarın var olması için itaat
edenlerin yani nesneleşmiş bireylerin varlığı ilk koşuldur. Bu sağlandıktan
sonra insanoğlu, mutlaka itaat edecek bir güç yaratır. Öyleyse iktidarı bir
daha varolmayacak şekilde tarihe gömmenin yolu, nesneleşmiş bireyi yeniden
kendi doğal dünyasına, özne birey düzeyine dönüştürmekle mümkün olacaktır. Bunu
başarmanın yolu tüm bireylerin eşit hak ve sorumluluklarla donatılmasından
geçmektedir. Bu sağlanmadığı müddetçe; toplumda "eşitler arasında daha
eşit" veya "eşitler arasında birinci eşitin" varlığı kabul
edildikçe, yöneten ve yönetilen ayrımı devam edecek, dolayısıyla da iktidar
açık veya gizli bir şekilde varlığını koruyacaktır.
Her türlü iktidarın temelinde eşitsizlik
yatar. Zira eşit özne bireylerden oluşmuş bir toplumda kişi ancak kendi
rızasıyla ve istediğinde geri almak koşuluyla hak ve yetkilerini bir başkasına
geçici bir süre için devredebilir. Ki burada söz konusu olan ve dikkat edilecek
husus, yetki gaspı değil; gönüllülüğe dayalı bir yetki devrinden söz
edilebilir. Kaldı ki bu durumda yetki devredilen kişi veya kurum, kendisine
yetki verenlere karşı sorumludur ve onların denetimini peşinen kabul eder.
Oysaki çağımızda hala hüküm süren tüm irili ufaklı iktidarlarda alenen bir
yetki gaspı söz konusudur. Bu husus değişik biçimlerde maskelenmiş olsa da
çağımızdaki tüm iktidarlar, kendisine ait olmayan bir takım hak ve yetkileri
zorla başkalarının elinden alarak kendilerini var etmişlerdir ki itirazımız da
bunadır.
Doğduğumuz andan itibaren bir çok farklı
kanaldan bizlere öğretilen itaat etme kültürü zamanla doğal alışkanlıklara
dönüşür. Bizlerden istenen; gücün karşısında diz çöküp boyun eğmek ve ona
teslim olmaktır. Böylece bizler nesneleşirken bugünümüz ve yarınımız hakkında
başkaları bizim adımıza kararlar vermekte ve tüm yaşamımıza diledikleri gibi
yön vermektedirler. Bu durum, özü itibarıyla bir yandan kendimizin reddi
anlamına gelirken diğer yandan özgüven yitimine de neden olur. Daha da
önemlisi, başkalarının bizim adımıza düşünüp karar vermesi nedeniyle zihin
dünyamız tembelleşmekte ve gittikçe körelmektedir. Oysa ki düşünmek ve karar
vermek özne insan olmanın olmazsa olmaz koşuludur.
İnsanların boy, ağırlık, ten rengi,
fiziksel görünüm ve yetenekler açısında farklılığına saygı duyarak toplumu
oluşturan tüm bireyleri eşit yetki ve sorumluluklarla donatmamız durumunda
bugünümüz ve yarınımız hakkında ortaklaşarak karar vermek kaçınılmaz olacaktır
ki bunun adı "doğrudan demokrasidir." Böylesi bir durumda hiç
kimsenin sözü bir diğerinkinden daha az veya daha fazla kıymetli değildir.
Uygun yöntemlerle herkesin katılımı özendirilerek ortak karar alınır ve bu
kararı yaşama uygulamak da tüm toplumun sorumluluğundadır. Elbette ki yaşamın
çok boyutluluğu ve karmaşıklığı karşısında işbölümü ve görevlendirmelerin
olması doğaldır ve hatta bir zorunluluktur. Ancak kim ne işi ve görevi yerine
getirirse getirsin, kendisinin toplumun bir parçası ve diğer bireylerin eşiti
olduğu fikrini hiç bir zaman aklından çıkarmadan davranmak zorundadır.
II-DOĞRUDAN DEMOKRASİ 21.YÜZYILIN
DEMOKRASİSİDİR.
Alışkanlıklarımızdan ve bizlere
öğretilen eski ve yanlış fikirlerden vaz geçmenin ne kadar zor olduğunun
farkındayız ancak nesneleşmiş bireyin yerine özne birey olmanın onurunun
herşeyden daha kıymetli olduğunun da farkındayız. Bilim ve teknolojinin devasa
boyutlara ulaştığı günümüz insanı adına neden sadece 3-5 kişi karar versin?
Neden sadece 3-5 kişi milyonlarca insanı yönetsin? Neden %1, büyük çoğunluğu
yani %99'ı yönetsin? Neden bize sorulmadan verilen kararlara uymak zorunda
kalalım? Ve neden birileri doğuştan şanslı olup neden büyük çoğunluk doğduğu
andan itibaren yaşam mücadelesiyle tanışmaktadır? Bunlara benzer daha nice
sorular sorabiliriz kendimize, ki sormalıyız da...
İşin özü şudur ki toplumu ilgilendiren
tüm kararlara yine toplumu oluşturan tüm bireyler ortaklaşa karar
vermelidirler. Kararın alınmasına katılanlar, ortak kararın yaşama
geçirilmesinde de sorumluluk almalıdırlar. Kararın tüm ilgililerce alınıp yaşama
uygulanması, hata oranını en aza indireceği gibi doğru bir şekilde yaşama
uygulanmasını da kolaylaştıracaktır. Bugün ülkede, bölgede ve dünyada
yaşadığımız sorunların müsebbibi, bir avuç azınlığı milyonları yönetiyor
olmasından kaynaklanmaktadır. Zira o bir avuç azınlık, toplumun çıkarlarından
çok temsil ettikleri kesimin çıkarlarını koruyup kollayarak iktidar olma
yetkisini kullanmaktadırlar.
Doğrudan demokrasi, lidersiz
demokrasidir çünkü herkes liderdir yada hiç kimse lider değildir. Bu yüzden de
elitlerin değil, ezilen, sömürülen ve yok sayılan büyük çoğunluğun
demokrasisidir. Şefler ve liderler demokrasisinin panzehiridir. İnsanın
insanlığını yaşamasıdır ve kulluğa başkaldırıdır.
III-GÜNÜMÜZDE DOĞRUDAN DEMOKRASİYİ
UYGULAMAK MÜMKÜN MÜDÜR?
Doğrudan demokrasinin bir ütopya olduğu
ve uygulanmasının mümkün olmadığı gibi eleştirilerle sık sık karşılaştığımız
doğrudur ancak bu eleştirilerin çok da geçerli olmadığı kanaatindeyiz.
Doğrudan demokrasinin, bugünkü yaşam
biçiminden daha farklı bir yaşam biçimini gerekli kıldığı ve bu yüzden de bir
çok alışkanlık ve ayrıcalıklarımızdan vaz geçmemiz gerektiği doğrudur. Ancak
çeşitli sınırlarla bölünmüş bir dünyada, bilim ve teknolojinin sunduğu imkanlar
göz önünde bulundurulduğunda uygulanması ve yaşam bulmasının hiç de imkansız
olmadığını düşünüyoruz. En basitinden ailemizden başlayarak apartmanımız, okul,
fabrika, kışla, sokak veya mahallemiz, üyesi olduğumuz dernek, sendika, vakıf,
parti ve örgütümüz, köyümüz, ilçemiz, il ve nihayetinde ülkemizde doğrudan
demokrasiyi yaşama geçirmemizin önündeki tek engel belki de mevcut iktidar
anlayışıdır. Bunu kırdığımız oranda tüm bu birimlerde çok rahat bir şekilde
doğrudan demokrasiyi yaşama geçirebiliriz.
Özellikle aile, sendika, dernek, parti,
ve örgütlerimizde doğrudan demokrasiyi engelleyen şey, bizlerin iktidar hevesi,
koltuk ve güç sevdasından başka nedir ki? Bu kurumlardaki örgüt içi rekabet ve
didişmeler nedeniyle enerjimizi asıl hedefe yöneltmemize engel teşkil
etmediğini kim söyleyebilir? Buralardaki iktidar kavgasından kaynaklı
gruplaşmaların örgütü nasıl zayıf düşürdüğünü görmemek için kör ve sağır
olmanın yanında beyinsiz olmak da gerekir. İşin kötüsü, sistemin muhalifi
olduğunu söyleyen bir çok dernek, sendika, parti ve örgütün de içişleyişinde
iktidarın kodlarıyla düşünüp ona göre davranıyor olmasıdır. Böylece ana
iktidara bilerek veya bilmeyerek kan vermektedirler ki bu durum kabul edilemez.
IV-NASIL BİR ÖRGÜTLENME, NASIL BİR
DEMOKRASİ?
Tarihten az çok ders çıkarmayı
becerenler, hiç bir fikrin kendiliğinden toplumda kabul edilmediğini, mutlaka
öncü karıncalara ve kolektif bir çabaya ihtiyaç duyulduğunu bilirler. Doğrudan
demokrasi fikrini savunanların da bu düşünceyi yaşama geçirmeye uygun bir
örgütlenme çabası içinde olmaları şarttır. Şöyle ki:
1-Örgütlenmenin lider veya liderleri
yerine ortak liderlik anlayışını savunur.
2-Kişiler etrafında değil, fikirler
etrafında örgütlenmeyi esas alır. Kula kul olmayı aşağılayıcı bir anlayış
olarak mahkum eder.
3-Kararlar tüm örgüt üyelerinin
katılımıyla ortaklaşa alınır. Ortaklaşmanın olmadığı durumlarda 3/4 çoğunlukla
alınan karar ortak karar olarak kabul edilmelidir. Nitelikli çoğunluğun
sağlanmadığı durumlarda ise karar alınmamış olarak kabul edilir.
4-Bir kez karar alındıktan sonra hiç bir
üye, alınan karar aleyhine faaliyette bulunamaz.
5-Görevlendirmelerde gönüllülük esas
alınmalıdır. Gereğinden fazla taliplinin çıkması durumunda ise görevlendirme
kura ile belirlenmelidir. Yeterli sayıda gönüllünün çıkmaması durumunda da
zorunlu-sıra ile görevlendirme yapılmalıdır
6-Tüm görevlendirmeler belli bir süre
veya bir işin yapılmasıyla sınırlandırılmalıdır. Gerekli özeni ve başarıyı
gösteremeyen kişi, kendisi çekilerek başka arkadaşların bu görevi yerine
getirmesine imkan sağlamalıdır. Bunu yapmayan kişiyi ise görevlendiren meclis
geri çağırabilmelidir.
7-Örgütlenme, geçmiş deneyim ve
birikimlerden dersler çıkararak kendisini yenilemeli ancak asla eskinin devamı
olarak kendisini tanımlamamalıdır.
8-Grupların bir araya
gelmesiyle değil, tek tek eşit özne bireylerin bir araya gelmesiyle örgütlenme
oluşturulmalıdır. Burada ideolojik birlik yerine hedefte ve yöntemde birlik
ilkesi gözetilmelidir.
https://www.facebook.com/groups/1545789075633995/permalink/1627397944139774/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder