“Tabiatı
ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun”, “Su Kanun”u,
Mera
Kanununda Değişiklik Kanun” tasarısı
Su
Havzalarına, Ormanlara, Meralara, Kıyı ekosistemine ve Biyoçeşitliliğe
sermayenin
ve iktidarın saldırısıdır
Anadolu’nun
her yerinde, hemen hemen tüm derelerde, son bir kaç yıl içinde, 49 yıllığına
iki bini aşkın şirkete, suyun kullanım hakkı; Hidroelektrik Santral (HES)
yapılmak üzere devredilmiştir. Doğanın hakkı olan, tüm canlılara yaşam sağlayan
su; havzası ile birlikte şirketlere peşkeş çakilmekte şirketlerin kullanımına
ve sermaye birikimine sokulmaktadır.
Son
yıllarda yaşamın ve yaşam alanlarının sermaye birikimine sokulması, şirketlerin
kendi krizlerinden çıkışları için fütursuzca yöneldikleri bir yoldur. Siyasi
iktidar sermayenin bu hedefine ulaşmasında, yaptığı düzenlemelerle var olan
tabiat, tarihi sit ve koruma kararlarını hiçe sayan uygulamaları ile destek
olmaktadır. 23. Dönem Çevre ve Orman Bakanının mahkemenin aldığı SİT
kararlarını eleştirirken adeta sermayenin temsilcisi gibi konuştuğu dikkate
alındığında bu yasalar yürürlüğe girdiğinde doğayı, dereleri, denizleri,
yeraltısularını, ormanları,meraları hangi tehlikelerin
beklediği açıkça görülmektedir.
“Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun
Tasarısı”, “Su Kanunu Tasarısı”, “Mera Kanununda Değişiklik” vb kanun tasarıları ile
yapılmak istenen; siyasi iktidarın ve sermayenin uygulamalarını yasal hale
getirme çabalarıdır. Ve son on yıla bakıldığında bu çaba hiçbir yanıyla da
şaşırtıcı değildir. Siyasi iktidarın; varlığını ekonomik temellerde
sürdürebilmek için, hazırladığı/hazırlayacağı tüm yasa tasarıları ve yönetim
araçları ile, emeği, yanısıra doğal varlıkları, yaşam alanlarını daha fazla
sömürmenin her yoluna başvuracağı, gerektiğinde yeni yollar da üreteceği
anlaşılmaktadır.
“Tabiat
ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı”, Mera Kanununda Değişiklik
Kanun Tasarısı, Su Kanunu Tasarısı birlikte incelendiğinde, Orman Kanununda,
Maden yasasında yapılan değişiklikler ve doğal alanlarla ilgili son yıllarda
yoğunlaştırılarak sürdürülen uygulamalara bakıldığında doğal alanlar ve doğal
varlıklar hızlıca sermaye birikimine sokulmakta, şirketlerin kullanımına
açılmakta, uygulamalar hızlıca sürdürülmektedir.
Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma
Kanun tasarısı yasallaşırsa:
Anadolu’da
var olan biyolojik türlerin sermaye birikimine sokulmasının önünü yasal olarak
açacaktır. Yasa tasarısına göre tür ve habitatları koruma bahanesi ile doğal
alanların işletme yetkisi il özel idarelere, belediyelere, vakıf ve derneklere
bakan onayı ile verilebilecektir. Böylece sadece doğal alanlar değil Anadolu’da
yetişen tüm biyolojik tür ve çeşitler de doğrudan bakanın yetkisi ile
ticarileştirilebilecektir.
Tasarı
ile; doğal ve kültürel varlıkların kullanımı; paydaşların yönetimine ve
kullanımına sunulmaktadır. Paydaşlar; doğayı ve doğal varlıkları sermaye
birikimine sokan/sokacak olan şirketler, ilgili kamu–özel kurumları ve bu
kurumların seçtiği (şirket-kamu işbirliğindeki) sivil toplum kuruluşlarıdır.
Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı Teşkilat Esaslarını belirleyen 08.08.2011 Tarih 648
Sayılı hükmünde kararnameyle (KHK) tüm doğal alanların sit ve koruma
kararlarını kaldıran maddeler bu yasa ile de desteklenecektir.
Böylece
Milli Park olan Munzur vadisinde, Arılı, Çağlayan, İkizdere Vadileri gibi 1.
derece sit alanı ilan edilen vadilerde şirketlerin faaliyetleri yasallaşacak ve
koruma alanlarında HES, RES, GES Termik santral inşaatları, maden arama ve
işletme tesisleri hız kazanacaktır.
İstanbul’a yapılması planlanan İstanbul’un kuzey ormanlarını,
tarım arazilerini, su havzalarını, doğal ve yabanıl hayatı tehdit eden 3. Boğaz
Köprüsü projesi ve bağlantı yollarının önündeki engellerden biri daha yasal
olarak kalkacaktır.
Bu
yasa ile tüm tabiat kararları, doğal alanları kimlerinin ve nasıl kullanılacağı
ile ilgili karar verme yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilecektir.
Uygulama Kararları, bakanlık, bakanlığın belirleyeceği akademisyen ve
STK’lardan oluşan kurullar tarafından alınacaktır.
Koruma
statüleri iptal edilen tüm doğal alanlar koruma esaslı değil kullanma esaslı
değerlendirileceği ve ticarileştireceği açıktır.
Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı bu yasa ile koruma alanlarına ait uzun devreli gelişme
plan yapma yetkisini de özel kuruluşlara devretmektedir.
Bugün
Anadolu’nun pek çok yerinde şirketlerin HES yapmak için talan etmekte olduğu su
havzalarında derelerini korumaya çalışan yöre halkına Jandarma ve özel güvenlik
kuvvetleri müdahale etmektedir. Yasada şirketlere tanınan özel güvenlik
yetkileri ile merasını, deresini, ormanı ya da kamulaştırılmaya çalışılan tarlasını
korumaya çalışan halkın yaşadığı şirket şiddetinin artacağı açıktır.
Bilindiği
gibi siyası iktidarın şirketlerin önünü açma, doğal varlıkları şirketlere
peşkeş çekme çabaları bu taslak yasalar ile de sınırlı değildir. Hasankeyf ve
Allianoi için tarihi sit kararları bulunmasına rağmen her iki sit alanında da
baraj yapımı için çalışmalar hızla sürmektedir.
Hazırlanan
su yasa tasarısı ile;
suyun
ve su havzalarının kullanıma açılmasını, sermaye birikimine sokulmasını,
müdahalenin yapılabilir olması, resterasyonu, ticarileştirilmesi, kıyı suları
dâhil olmak üzere kıyı çizgisiden deniz içine doğru 1852 m genişliğinde deniz
ekosisteminin kullanıma açılması ve yüzeysel, yeraltı sularının ve doğal
mineralli suların sermayeye tahsisini yasallaştırılmaya ve bu tahsisin havza su
tahsis planları ile yapılmaya çalışılmaktadır.
Kamu-özel sektör işbirliği plan yapma
yetkisinin paylaşılmasından, suyun ve suyun yolculugunu yaptıgı doğal alanların
üzerindeki tasarrufun ortaklığına kadar tüm detaylar su yasa tasarısında açıkça
ortaya konulmaktadır.
Yasada
havza planı yaparak suyun sermaye birikimine sokulmasının planlanması ve
planlamanın da “akılcı su kullanımı” olduğu, bu “akılcı” su havzası kullanım ve
yönetim planını da 3. şahıslara / Özel şirkete hazırlattırılabileceği
belirtilmektedir. Su Kanunun Tasarına göre planı onaylayan ise Orman ve Su
İşleri Bakanlığı olacaktır.
Su
havzasındaki yeraltı ve yüzeysel sular “su kaynağı” olarak tanımlanarak, “Su
kullanım hakkı” anlaşmaları ile devrettikleri suyun ve kaynağının şahıslara ve
şirketlere devrinin bu yasa taslağından sonra münferit tahsislerle yapılacağı,
şirkete su tahsis sicili ile bu hakkın belgesinin de 3. Şahıslara verileceği
belirtilerek suyu metalaştırma (satılır mal olması) süreci yasal olarak tamamlanmaktadır.
Su yasa tasarısı ile derelerin
ve yeraltısularının diğer havzalara taşınımı ve kullanımı da yasallaştırılmaya çalışılmaktadır.
Yaylak, kışlak ve
meraları şirketlere devrederek geçimlik hayvancılığı, bu doğal alanlarda
yaşayan tüm canlıların yaşam hakkını, bu alanların su havzaları için işlevini
ortadan kaldıran kararlar ise Mera
Kanunuda değişiklik kanun tasarısına sokulmuştur. Böylece sermaye bu
alanlarda istediği faaliyetini yasal engel olmaksızın sürdürebilecektir.
Suyu
ve suyun yolculuğunu yaptığı doğal alanları; orman, mera, tarım alanları,
kıyılar ve yeraltı katmanlarını, HES’ler, Nükleer santrallar, termik, güneş,
rüzgar santralları gibi, “2B” , altın, gümüş, nikel, maden ocakları, ve işletmeleri vb örneklerde
sıkça ve yaygın olarak yapıldığı/görüldüğü gibi uygulamaların; ekonomi politik nedenlerinin görmezden gelinmesi,
romantik sayılabilecek söylem ve çabalarla yetinilmesi, çıkarılmak istenen
yasaların bazı maddelerinin dağiştirilmesinin önerilmesi siyasal iktidarın
işini daha da kolaylaştırmaktadır.
Doğayı;
dereleri, meraları, ormanları, yeraltı sularını, madenleri, biyolojik tür ve
çeşitliliği şirketlerin sermaye birikimine sokan,
Bugüne
değin alınmış sit kararlarını ve tabiat parklarını, milli parkların koruma
kararlarını ve mahkeme kararlarını kaldıran,
Doğal
alanlar ile ilgili kararları Hükümetin politikaları doğrultusunda alan bakanlığın
kurullarına ve bakanın doğrudan onayına bırakan,
“Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun
Tasarısı”, Su Kanunu Tasarısı, Mera
Kanununda Değişiklik Kanun Tasarısı meclisten tamamen ve
derhal çekilmelidir.
Bilinmelidir
ki doğayı, doğal varlıkları sermaye birikimine sokan bu ve benzeri uygulamalar
son bulana kadar doğanın ticarileştirilmesine/sermaye talanına açılmasına,
suyun ve doğal varlıkların metalaştırılmasına karşı halkın mücadelesi
sürecektir.
Anadolu
halkları nükleere, termik santrallarına, siyanürlü altın, gümüş ve maden işleme
tesislerine, çimento fabrikalarına, HES’e ve su bentlerine, RES’lere, GES’lere
ve Kaya gazı sondajlarına, 3. Köprü ve Taksim Projeleri gibi rant projelerine,
Kentsel Dönüşüm gibi mülksüzleştirme projelerine karşı yürüttüğü ve yürüteceği meşru
mücadelesini, yaşam savaşını kazanacaktır
Tabiatı
ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı” nın, Mera Kanununda Değişiklik Kanun Tasarısının,
Su Kanunu Tasarısı’nın vb yaşamı ve yaşam alanlarını sermayeye teslim eden kanun tasarılarının Meclis’ten geçmemesi için mücadele
edeceğimizi duyuruyoruz.
Bu
yasaların arkasında duran/kısmen yada tamamne destekleyen herkesi uyarıyoruz:
Doğanın hakkı olan suyu şirketlere
satma/devretme hakkı ve yetkisi, doğal alanları korunmak yerine sermaye
birikimine sokma kararı, doğal varlıkları; suyu, biyolojik türleri metalaştırma
yetkisi hiçbir kurum kuruluş ve kişilere ait değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder