HAZİRAN SEÇİMLERİNE GİDERKEN
Son
pişmanlık para etmiyor.
Seçimler de
sosyalistler, BHH, HDP, CHP
26.02.2013
“Marksist, diyalektik düşünce, analitik ve sınıfsal analiz bize
olayları “önceden öngörebilme” olanağını
sağlar. Böyle olması gerekir.
Bu durum, özellikle bu yöntemi kullandığını iddia eden eli kalem tutan
fikir erbabına ve karar alama
pozisyonunda olanlara büyük sorumluluk yükler.
Bundan önceki böyle birçok kritik dönemeçte birçok arkadaşlarımız,
dostlarımız bu yöntemleri çoğu zaman doğruca kullanamamışlardır.
Bunu da ağır bedelini özellikle işçiler ve emekçiler ve hatta tüm Türkiye halkları
ödemiştir.”
Sosyalistler yine her seçimde olduğu gibi çok
olumsuz (Bağımsız güçlü bir örgütlülük yönünden) bir durumdayken Türkiye için çok önemli
sonuçlar doğuracak bir seçim dönemine ve
“seçim birliktelikleri tartışması içinde” giriyoruz.
Tartışmalar
birçok yerde özelliklede sosyal medyada, bütün hızıyla ve ayrıntılarıyla sürüyor.
Bu seçimler
sonucu “yeni bir Türkiye” nin inşa
edileceği bir gerçek. Fakat
özü kaçırıyoruz gibi.
Nasıl bir Türkiye’ye doğru?...
AKP’nin niyeti çok açık
ve gizlemiyor da zaten. Ama bu sadece “Türkiye’ye
özgü” sözcüğü ile kamufle edilen sadece otoriter bir başkanlık sistemi ile
sınırlı değil bence… Fakat bu kadarı bile demokrasi cephesinde, geniş bir yelpazede,
birliktelik sağlamış gibi görülüyor.
Bence gözden
kaçırılan esas nokta Erdoğan’ın nasıl bir Türkiye inşa etmek istediğidir.
Bunu defalarca
dile getirdiği söylemlerinde, uygulamalarında, kadına yaklaşımda, 4+4+4 eğitim sisteminde, İmam Hatip Okulları’nı yaygınlaştırma, giderek tüm eğitimi İmam Hatipleştirme ve araç olarak
kullanacağı artık çok açık olan son “güvenlik
yasasında” görebiliriz.
İşçi ve emekçilerin durumu
Ayrıca emeğe
yaklaşımında da bunu görebiliriz. Soma olayında, Asansör katliamında, birçok iş
cinayetlerinde sermayeden yana tavrını açıkça sergiledi.
Ayrıca bir
emekli işçi olarak söylüyorum ki her ay işçi emeklilerinin aylığı eriyor.
Yapılan maaş artışları sürekli olarak enflasyonun altında kalıyor. Buda
çaktırmadan işçi emekli aylıklarının aşağıya çekilme operasyonudur.
Diğer
emeklilerinde durumu bundan farklı değil.
Sosyal sağlıkta tam
anlamıyla dibe vurdu ve tamamen sermayeye teslim edildi. SSK ve Devlet hastahaneleri
artık dökülüyor. Üniversite Hastahanelerinin durumu da perişan.
Her randevu alış
para, muayene para, ilaç farkı da para. Sağlık Ocaklarında Kaordiolog yok.
Raporlu kalp hastası olduğunuz halde ilaç yazdırmak için Hastahaneye gidip
Kaordiolijiye yazdırmak durumundasınız.
Artık
emeklilerden de sağlık sigortası pirimi kesileceği dillendiriliyor.
Türkiye’nin
yarıya yakının yoksulluk sınırında, onbeşmilyonunuda açlık sınırında yaşadığı
yazılıyor çiziliyor.
İşçi sınıfı ve
emekçiler böyle yoksullaşırken, işsizlik artarken Türkiye’de dolar milyarderi sayısıda hızla artıyor. Şuan Türkiye’de
Milli geliri bizden katbekat yüksek,
nüfusu da yaklaşık nereyse üç kat olan Japonya’da bizim kadar dolar milyarderi yok.
Artık herkes görüyor ve dillendiriyor
Artık Erdoğan’ın,
ekonomisini sadece rantiyeye dayalı bir büyümeye yaslamış bir Türkiye’nin
sorunlarını çözmesi olası görülmüyor. Bu nedenlerle de ve kafasındaki
projelendirdiği Türkiye’yi yaratabilmek için daha da otoriterleşmiş bir
geleceğe yol aldığımız açıktır.
Birçok sosyalist, liberal ve
demokrat aydının bu konuda ki uyarı yazılarına ulaşmak mümkün.
Ben birkaç örnek
vermek istiyorum.
Nuray Mert 05.02.2015’te Diken’de
Bu seçim belki de son seçim: Sonra ya ‘kutsal davaya nefer’olacaksınız
ya da da‘hain’! başlıklı
yazısında olsı tehlikelere dikkati
çekmiş.http://www.diken.com.tr/bu-secim-belki-de-son-secim-sonra-ya-kutsal-davaya-nefer-olacaksiniz-ya-da-da-hain/
AKP kurucusu eski
Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat uyarıyor, Bu son seçim olabilir.http://www.yurtgazetesi.com.tr/politika/dengir-mir-mehmet-firat-tan-uyari-h72322.html
Ve Haluk Gergerin benim dikkatimi çeken iki
yazısı
13.12.2014’te Biamag’ta çıkan yazısı “Yeni Türkiye” İnşa
Edilirken Esnaf http://www.bianet.org/biamag/toplum/160753-yeni-turkiye-insa-edilirken-esnaf
22.08.2014te Özgür Gündem’de çıkan yazısı Davutoğlu’nu anlamak
******
TATIŞMALAR İKİ
ÖNERİDE YOĞUNLŞIYOR.
Bu seçimde oluşacak meclis
görünen o ki ayni zamanda yeni
Anayasa’nında yapılacağı “Kurucu
Meclis” işlevi görecektir ki bunda genel bir mutabakat var gibidir.
AKP’n
isteği de biliniyor ki “KENDİ ANAYASASINI”
yapma yönündedir.
Eğer HDP barajı aşamazsa
AKP’nin özellikle kürt bölgelerinde çıkartacağı yeni milletvekillerle Anayasayı tek başına
değiştirebilecek bir sayıya erişeceği olasılığı çok yüksek görülüyor.
1- BHH -
HDP birlikteliği ve tüm gücümüzle HDP’yi desteklemek.
Bu bence de öncelikli olmalı
ve özellikle HDP’nin gerçekçi bir
taktik, stratejiyle ve geleceğe dönük bir demokratik toplum projesi ile başarılabilecek
bir hedeftir.
Ancak işin ekonomi-politik yanı atlanmamalı. Kitleleri
inandıracak bir ekonomi ve demokrasi modeli yani “YENİ BİR DEMOKRATİK YAŞAM PROJESİ” sunulmalı ve iddialı
olunmalıdır.
Ama bu sadece HDP ile olmaz. Bu birliktelikten yana olanlar
mahalle mahalle halkla birebir ilişkiye geçmemizle mümkün olabilir. Bu tür bir
çalışma ile kaybettiğimiz “varoşları”
tekrar kazanabiliriz.
BHH içinde “anti-kapitalist Müslümanlar” var mı bilmiyorum, yoksa bu büyük
eksikliktir. Anti Kapitalist Müslümanlar, Demokrat Müslümanlar, hatta
Müslümanlığı bir yaşam biçimi olarak seçmiş dürüst namuslu Müslümanlarda
kazanılmaya çalışılmalıdır.
Ne demokrasi mücadelesi nede sosyalizm için mücadele Müslüman halkı inançları ve yaşam tarzları ile
birlikte kazanılmadan başarılamıyacağı düşüncesindeyim. Bu da bizim
gerçekliğimiz.
AKP’nin
tabanından oy ve destek alamıyan hiç bir hareketin başarı sansı yoktur. Ve biz sosyalistlerin bu seçimdeki hedefi CHPyi zayıflatmak değil, AKP’ye “kaybettirmek”
olmalıdır.
2- Gündemde önemli
yer tutan CHP, BHH VE HDP birlikteliği.
Bu sanırım BHH bileşenlerinden ÖDP gündeme getirdi. BHH gündeminde var mı
bilemiyorum. Ancak bu konuda Alper Taş’la ilgili bazı yazılar okudum.
Bence bu hem HDP’ye
hemde CHP’ye “oy kaybettirir”
Ancak kutuplaşma, kamplaşma
iyice keskinleştiğinde tüm laiklikten ve demokrasiden yana tüm güçlerin
güç birliğinden bahsedilebilinir. Bu da Müslüman kesim kazanılmadan başarılamaz.
Bana da gönderilen bir isteğe uyarak buna bende “imza” attım.
Fakat bu benim de imza atmam ve önerinin kendisi tamda Nasrettin
Hocanın “GÖLE MAYA ÇALMASI” gibi
bir şey, gerçekleşme olasılığı çok zayıf. Aslında benin imzalamamda “faydacı” bir yanda vardı bu
birlikteliğe hayır diyen CHP’den HDP oy
kayması olur düşüncesi bende ağır bastı.
Ayrıca bunun CHP’ yede HDP’ yede oy kaybettireceğine ve
HDP’ye yakınlaşan CHP’ye MHP lehine, HDP’ye de AKP lehine oy yitirteceğine
inanıyorum.
3-Son seçenek bir
olasılık olarak gündeme hiç gelmedi ama ben BOYKOT’n
da düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.
Boykot, hiç etkisinin
olmayacağı yada cılız bir etki yapacağını düşündüğüm bazı seçimlerde farklı
nedenlerle dillendirmişti. O zaman karşı çıkmıştım. Çünkü BOYKOT bir duruş
sergilemek için kullanılacak bir argüman değildir. Boykot bir sonuç almaya ya da
kalıcı politik etki yaratmaya dönük olarak kullanılabilir.
Aşağı yukarı barajın kaldırılması yada uygun
bir sınıra çekilmesi konusunda AKP dışında
mutabakat var gibidir. Böyle bir seçim ortamında tek başına bırakılmış
bir AKP’nin ne yapacağının düşünülmesi ve
hesaba katılması gerekir.
AKP Böyle bir durumda MEVCUT SEÇİM SİSTEMİ İLE
YENİ BİR DEMOKRATİK ANAYASA MECLİSİ OLUŞTURMAK
İÇİN (kurucu meclis) BARAJSIZ YA DA DÜŞÜK BARAJLI BİR SEÇENEĞİ
KABULENEBİLİR.
Ya da herşeyi göze alıp tek başına
seçime girebilir mi? Bu durum böyle oluşacak bir AKP iktidarının meşrutiyetine gölge düşürür, hem
Türkiye’de hem de dünyada “GAYRİ MEŞRU” kılar.
Bunu göze alamaz diye düşünüyorum.
Çünkü iyi bir kampanya ile bir kısım AKP
seçmeninin de (özellikle kürt seçmen) boykota katılması sağlanabilinir. Hatta
AKP’ye oy veren İşçi, Emekçi kesimlerde, samimi dürüst, demokrat sünni Müslümanların
da “boykot”a kazanılma olasılığı çok yüksektir.
Bu seçim birçok kişinin
dillendirdiği gibi çok hayati bir önem
taşıyor. Hızla bir “viraja” giriyor
Türkiye.Araba taklada atabilir yoldan çıkıp uçurumada yuvarlanabilir.
İleriye dönük “ÜTOPYALARIMIZI (SOSYALİZME DÖNÜK HEDEFİMİZİ)” unutmadan “YAŞADIĞIMIZ
GERÇEKLEREİ” görüp, gerçekçi
olarak bugün neler yapabiliriz ya da neler yapılmalıdır, bunları düşünmeli buna
göre duruş sergilemeyiz?
SONUÇ
Böyle yoğun tartışmaları Anayasa referandumu döneminde de yaşamıştık.
O zamanlar birbirimize oldukça serttik. Şimdi dil biraz daha iyi, saflarda
yakınlaşmış sayılır. Yetmez ama evet, evet, boykot ve hayırcılar olarak
bölünmüştük.
Şimdi birçoğu AKP’nin karşısına kendini konumlandırmış
durumdalar, yani bir bakıma ayni saflarda gibiyiz.
Bunlardan biri de Nabi Yağcı.
KÜYEREL'de 18.02.2015
tarihinde gündemimizdeki seçimlere ilişkin ve HDP hakkında bir yazısı yayınlandı. Nabi yağcı ile bir gün
yollarımızın olumlu olarak kesişeceğini ve ayni kulvarda buluşacağımı hiç
düşünemezdim. Çünkü yıllar önce yollarımız ayrılmıştı.
Ta 1,TİP dönemine kadar uzanır karşıtlığımız.. O, MDD’ciydi
o zamanlar. Eminönü ilçesi üyesiydi. Çok karşı karşıa geldik. Behice Boran’a
karşı Beriha Önger aday gösterildiği dönemde de karşı saflardaydık. Fakat yollarımız
özellikle Sosyalist Birlik Partisi kuruluş yollarıda oldukça sert bir biçimde
kesişti. Bir çok konuda bire bir karşı karşı karşıya geldik. Bu süreci değerli
dostum İbrahim Özkurt ile birlikte yaşadık. Birde meşhur referandumda
yollarımız kesişmişti. O, o zamanlar AKP'yi yazısında görebileceğiniz gibi AK Parti diye adlandırıyordu ve
devrimci ilan etmişti. Referanduma
destek veriyordu Yine karsı karsıya gelmiştik.
Fakat şimdi görüyorum ki AK Parti artık onun içinde AKP
olmuş. Yazısında bunu açıkça belirtiyor, seçim ve HDP değerlendirmesinde birbirimize çok yakınlaşmışız. Valla
açıkçası önce kendimden bir an şüphe ettim, yanlış yerlere mi sürüklendim diye
kendimi sorguladım. Özellikle yazısının o bölümlerini defalarca okudum. Sonra
hiçbir komplekse düşmeden sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Bu örneği Referandumu hatırlatmak o duruştaki
arkadaşlarımızı tekrar yargılamak için vermedim.
Marksist, diyalektik düşünce, analitik
ve sınıfsal analiz bize olayları “önceden öngörebilme” olanağını sağlar. Böyle olması gerekir.
Bu durum, özellikle bu yöntemi kullandığını iddia eden eli kalem tutan fikir erbabına
ve karar alama pozisyonunda olanlara büyük sorumluluk yükler.
Demek ki bu arkadaşlarımız, dostlarımız bu yöntemleri çoğu zaman doğruca
kullanamamışlardır.
Unutulmamalıdır ki bu ve benzeri olaylarda
ve tarihte de birçok kereler görüldüğü gibi sonuçta devrimcilerin, aydınların,
karar alma durumunda olanların hatalarını başta işçiler, emekçiler olmak üzere
tüm halk katmanları ve halklar ödüyor.
Beninki Bu olaydan hareketle bir
hatırlatma ve uyarı yapmaktı sadece.
Bu seçimlerde umarım devrimciler, sosyalistler, komünistler, liberaller,
demokratlar kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar yine ayni hataya
düşmeyiz ve çok dikkatli ve sorumluluklarımızın bilincinde davranırız.
Geçmiş deneyimlerimizden de görüldüğü gibi son pişmanlık para etmiyor.
Saygılarımla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder