Cengizhan Güngör Yeni Ufuklar
Fidel’in ölümüyle birlikte sosyalizm ve
demokrasi tartışmaları canlanmış görünüyor. Bu yazının konusu turist
olarak bile Küba’da bulunmamış,-bulunmuş olsaydım bile bu konuda bir şey
söylemek hakkını kendimde bulamazdım- Küba hakkındaki bilgileri
okumalarından ve yaşamı boyunca Küba’ya kulak kabartmaktan ibaret biri için
tabii ki ‘Küba demokrasisi’
değil. Bu yazının konusu Fidel’in vedası
vesilesiyle yeniden gündeme gelen verili demokrasi kavramını sorgulamak ve
sosyalist demokrasi için ipuçları yakalamaya çalışmak.
Bu nedenle verili demokrasi olgusunun,
takılıp kalınan Kuzey Avrupa ülkeleri örneklerinin ötesinde ‘alternatif demokrasi’ kavramına kafa
yormak gerekiyor. Sosyalizm deneylerinin kimilerinin ‘duvar’ altında kalmış olması, kimilerinin merkezi, hiyerarşik,
otoriter, büyük kalabalıkların iradesini dışlayan yapılar haline gelmesi zaman
zaman alevlenerek epeydir devam edegelen bu tartışmayı zorunlu kılıyor.
Temel sorular;
-Neden doğrudan demokrasi değil, temsili demokrasi?
-Neden temsilciler seçmek zorundayız?
-Temsilcileri parti liderlerinin
belirlediği ya da kimi güç ve sermaye sahibi olmanın ya da ‘eğitimli’ olmanın temsilci olmanın asgari şartı olduğu-‘az gelişmiş demokrasi’ örneklerinden de bağımsız
olarak- neden temsilcilerle irademizi yansıtmak(!) zorundayız?
-Son derece gelişmiş iletişim
teknolojilerine sahip olunan bu çağda neden
temsiliyet?
-Ve tabii ki neden son derece kalabalık
topluluklar altında hiyerarşik merkezi yapılar içinde yaşamak zorundayız?
-Küçük yerel birimlerde, özerk yapılarda
ve özyönetimlerle örgütlenmiş insanlık, neden iradesini doğrudan
gerçekleştirebilmek olanağına sahip olamasın?
Sosyalist demokrasi aşağıdan yukarı küçük toplumsal birimler ve yerele
dayanmak zorunda değil midir?
Bugün bize dayatılan
ve önünde secde etmemiz istenen sandığa ve belli zaman aralıklarıyla yapılan
seçimlere ve merkeziyetçiliğe dayalı ‘temsili
‘demokrasi’ kavrayışı ve olgusu olsa olsa bir demokrasi illüzyonudur.
O ‘demokrasi’,
egemen sınıfların çıkar çatışmalarının ya da genel anlamda sınıfsal çatışmaların
krize dönüşerek sistemi yıpratır hale gelmesini önlemek amacıyla oluşturulmuş bir denge bulma ve uzlaşma
enstrümanıdır.
-Ezen ezilen, sermaye sahibi-emekçi,
zengin-fakir, muktedir-mağdur, güçlü-güçsüz ayrımlarının ve nihai olarak
uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin belirlediği toplumlarda nasıl bir halk
iradesinden, daha da ötesinde bir ‘demokrasiden’ bahsedilebilir? İlla
bahsedilecekse bu insanlığın geleceğini nasıl temsil eder?
-Eğer böyleyse, bu durum, uzlaşmaz sınıf
çatışmaları ve çelişkilerinin insanlığın mutlak kaderi olduğunu kabullenmek
olmaz mı? Bütün büyüklü küçüklü ekonomik birim ve sektörlerde daha fazla ve
daha fazla kar esasının ve üretim araçlarının özel mülkiyetinin hüküm sürdüğü
koşullarda hangi demokrasiden bahsedilebilir?
Büyük silah üreticilerinin, büyük sanayi
komplekslerinin, finans baronlarının tam tekel belirleyiciliği altında nasıl
bir demokrasiden bahsedilebilir? Bütün kitle iletişim ve kamoyu oluşturma
araçlarının kar maksimizasyonu temelinde ekonomik birimler haline geldiği bir
toplumsal yapıda hangi ideal demokrasiden ve özgür iradeden söz edilebilir?
-Devletler
halinde örgütlenmiş toplumlarda, ezilen ve sömürülen sınıflara yabancılaşmış,
onların denetimlerinin hiç olmadığı ya da o kurumlara etkisinin hiçbir şekilde
mümkün olmadığı silahlı kurumlara ve istihbarat teşkilatlarına sahip bir
yapılanma sosyalist demokrasinin bir özelliği olabilir mi?
-Verili demokrasi olgusu ister İsveç’de,
ister Türkiye’de ya da Amerika’da sömürülen sınıf ve tabakaların güncel ve uzun
erimi taleplerini sistem içinde massedebilme olanaklarını egemenlere sunar.
Verili
demokrasinin öznesi egemen sermaye, onların hiyerarşik siyasi partileri ve
liderleri değil midir? Öyleyse sosyalist demokrasi hiyerarşik
olmayan, aşağıdan yukarıya bir araya gelmiş hiçbir özel ayrıcalığa sahip
olmayan özgür yurttaşların, sınırsız kendilerini ifade etme ve karar alma
yetkisine sahip yüzlerce meclisinden oluşmak durumunda olmamalı mıdır?
-İsveç'de ya da Türkiye'de kendi
ürettiklerine, özgür iradesine ve doğaya tamamen yabancılaşmış, uzmanlık
alanlarına hapsedilmiş, ‘derin iktidarın’
çeperlerine bile ulaşma olanağı olmayan, 4-5 yılda bir sandığa gidebilme
olanağıyla edilgenleştirilmiş, yaşadığı gezegenin akıbetini kar
maksimizasyonunun belirlediği, ‘rutin’
dışına çıkıp kaderine isyan ettiğinde de merkezi devlet tarafından zorbalıkla
bastırılan, tröstleşmiş medya tekelleri tarafından ufku iğdiş edilmiş
insanlığın verili sitemin dışında bir arayışa girmesinden daha doğal ne
olabilir?
Murat Sevinç’den mülhem olarak söylersek;
sosyalizm deneylerinin öznesi olan halklar ve devrimciler yola çıkarken
yaşadıkları sistemin ‘gerçek demokrasi’ olmadığını düşünüyorlardı. Yerden göğe
kadar haklıydılar. Sonuç olarak yine bu sistemin dışına
çıkamamış ya da alternatif bir dünya yaratamamış olmaları onların
haklılıklarını gölgeleyemez. Bugün o zamanlardakinden daha çok
‘haklıyız’. Çünkü verili sistem küçücük bir parçası olduğumuz eko sistemi ve
türümüzün geleceğini tehlikeye atıyor. Bir daha deneyeceğiz, hep deneyeceğiz.
Ta ki, sınırsız özgürlük içerisinde bütün farklılıkların kendilerini ifade
edebildikleri ve kendilerini gerçekleştirebildikleri eşit ve özgür, yöneten ve
yönetilen ayrımının, sömürünün, sınıfların ve savaşların ortadan kalktığı büyük
uyum dünyasını gerçekleştirene kadar!
not;
DD facebook ta
yayınlandı.
Ayrıca Yalansızda da 03.11.2016
https://yalansz.wordpress.com/2016/11/29/demokrasi-ve-sosyalist-komunal-demokrasi/#more-2821
Ayrıca Yalansızda da 03.11.2016
https://yalansz.wordpress.com/2016/11/29/demokrasi-ve-sosyalist-komunal-demokrasi/#more-2821
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder