Ali Ersin Gür 27.11.2015 Doğrudan Demokrasi,
Yeryüzündeki tüm iktidarlar, kendilerine itaat edilmesini isterler. Daha doğrusu iktidarın var olması için itaat edenlerin yani nesneleşmiş bireylerin varlığı ilk koşuldur. Bu sağlandıktan sonra insanoğlu, mutlaka itaat edecek bir güç yaratır. Öyleyse iktidarı bir daha varolmayacak şekilde tarihe gömmenin yolu, nesneleşmiş bireyi yeniden kendi doğal dünyasına, özne birey düzeyine dönüştürmekle mümkün olacaktır. Bunu başarmanın yolu tüm bireylerin eşit hak ve sorumluluklarla donatılmasından geçmektedir. Bu sağlanmadığı müddetçe; toplumda "eşitler arasında daha eşit" veya "eşitler arasında birinci eşitin" varlığı kabul edildikçe, yöneten ve yönetilen ayrımı devam edecek, dolayısıyla da iktidar açık veya gizli bir şekilde varlığını koruyacaktır.
Her türlü iktidarın temelinde eşitsizlik yatar. Zira eşit özne bireylerden oluşmuş bir toplumda kişi ancak kendi rızasıyla ve istediğinde geri almak koşuluyla hak ve yetkilerini bir başkasına geçici bir süre için devredebilir. Ki burada söz konusu olan ve dikkat edilecek husus, yetki gaspı değil; gönüllülüğe dayalı bir yetki devrinden söz edilebilir. Kaldı ki bu durumda yetki devredilen kişi veya kurum, kendisine yetki verenlere karşı sorumludur ve onların denetimini peşinen kabul eder. Oysaki çağımızda hala hüküm süren tüm irili ufaklı iktidarlarda alenen bir yetki gaspı söz konusudur. Bu husus değişik biçimlerde maskelenmiş olsa da çağımızdaki tüm iktidarlar, kendisine ait olmayan bir takım hak ve yetkileri zorla başkalarının elinden alarak kendilerini var etmişlerdir ki itirazımız da bunadır.
Doğduğumuz andan itibaren bir çok farklı kanaldan bizlere öğretilen itaat etme kültürü zamanla doğal alışkanlıklara dönüşür. Bizlerden istenen; gücün karşısında diz çöküp boyun eğmek ve ona teslim olmaktır. Böylece bizler nesneleşirken bugünümüz ve yarınımız hakkında başkaları bizim adımıza kararlar vermekte ve tüm yaşamımıza diledikleri gibi yön vermektedirler. Bu durum, özü itibarıyla bir yandan kendimizin reddi anlamına gelirken diğer yandan özgüven yitimine de neden olur. Daha da önemlisi, başkalarının bizim adımıza düşünüp karar vermesi nedeniyle zihin dünyamız tembelleşmekte ve gittikçe körelmektedir. Oysa ki düşünmek ve karar vermek özne insan olmanın olmazsa olmaz koşuludur.
İnsanların boy, ağırlık, ten rengi, fiziksel görünüm ve yetenekler açısında farklılığına saygı duyarak toplumu oluşturan tüm bireyleri eşit yetki ve sorumluluklarla donatmamız durumunda bugünümüz ve yarınımız hakkında ortaklaşarak karar vermek kaçınılmaz olacaktır ki bunun adı "doğrudan demokrasidir." Böylesi bir durumda hiç kimsenin sözü ve eylemi bir diğerinkinden daha az veya daha fazla kıymetli değildir. Uygun yöntemlerle herkesin katılımı özendirilerek ortak karar alınır ve bu kararı yaşama uygulamak da tüm toplumun sorumluluğundadır. Elbette ki yaşamın çok boyutluluğu ve karmaşıklığı karşısında işbölümü ve görevlendirmelerin olması doğaldır ve hatta bir zorunluluktur. Ancak kim ne işi ve görevi yerine getirirse getirsin, kendisinin toplumun bir parçası ve diğer bireylerin eşiti olduğu fikrini hiç bir zaman aklından çıkarmadan davranmak zorundadır.
II-DOĞRUDAN DEMOKRASİ 21.YÜZYILIN DEMOKRASİSİDİR.
Alışkanlıklarımızdan ve bizlere öğretilen eski ve yanlış fikirlerden vaz geçmenin ne kadar zor olduğunun farkındayız ancak nesneleşmiş bireyin yerine özne birey olmanın onurunun herşeyden daha kıymetli olduğunun da farkındayız. Bilim ve teknolojinin devasa boyutlara ulaştığı günümüz insanı adına neden sadece 3-5 kişi karar versin? Neden sadece 3-5 kişi milyonlarca insanı yönetsin? Neden bana sorulmadan verilen kararlara uymak zorunda kalayım? Ve neden birileri doğuştan şanslı iken, büyük çoğunluk doğduğu andan itibaren yaşam mücadelesiyle tanışmaktadır? Bunlara benzer daha nice sorular sorabiliriz kendimize, ki sormalıyız da...
İşin özü şudur ki toplumu ilgilendiren tüm karara yine toplumu oluşturan tüm bireyler ortaklaşa karar vermelidirler. Kararın alınmasına katılanlar, ortak kararın yaşama geçirilmesinde de sorumluluk almalıdırlar. Kararın tüm ilgililerce alınıp yaşama uygulanması, hata oranını en aza indireceği gibi doğru bir şekilde yaşama uygulanmasını da kolaylaştıracaktır. Bugün ülkede, bölgede ve dünyada yaşadığımız sorunların müsebbibi, bir avuç azınlığın milyonları yönetiyor olmasından kaynaklanmaktadır. Zira o bir avuç azınlık, toplumun çıkarlarından çok temsil ettikleri kesimin çıkarlarını koruyup kollayarak iktidar olma yetkisini kullanmaktadırlar.
Doğrudan demokrasi, lidersiz demokrasidir çünkü herkes liderdir yada hiç kimse lider değildir. Bu yüzden de elitlerin değil, ezilen, sömürülen ve yok sayılan büyük çoğunluğun demokrasisidir. Şefler ve liderler demokrasisinin panzehiridir. İnsanın insanlığını yaşamasıdır ve kulluğa başkaldırıdır.
Doğrudan demokrasi, lidersiz demokrasidir çünkü herkes liderdir yada hiç kimse lider değildir. Bu yüzden de elitlerin değil, ezilen, sömürülen ve yok sayılan büyük çoğunluğun demokrasisidir. Şefler ve liderler demokrasisinin panzehiridir. İnsanın insanlığını yaşamasıdır ve kulluğa başkaldırıdır.
III-GÜNÜMÜZDE DOĞRUDAN DEMOKRASİYİ UYGULAMAK MÜMKÜN MÜDÜR?
Doğrudan demokrasinin bir ütopya olduğu ve uygulanmasının mümkün olmadığı gibi eleştirilerle sık sık karşılaştığımız doğrudur ancak bu eleştirilerin çok da geçerli olmadığı kanaatindeyiz.
Doğrudan demokrasinin bir ütopya olduğu ve uygulanmasının mümkün olmadığı gibi eleştirilerle sık sık karşılaştığımız doğrudur ancak bu eleştirilerin çok da geçerli olmadığı kanaatindeyiz.
Doğrudan demokrasinin, bugünkü yaşam biçiminden daha farklı bir yaşam biçimini gerekli kıldığı ve bu yüzden de bir çok alışkanlık ve ayrıcalıklarımızdan vaz geçmemiz gerektiği doğrudur. Ancak çeşitli sınırlarla bölünmüş bir dünyada, bilim ve teknolojinin sunduğu imkanlar göz önünde bulundurulduğunda uygulanması ve yaşam bulmasının hiç de imkansız olmadığını düşünüyoruz. En basitinden ailemizden başlayarak apartmanımız, sokak veya mahallemiz, üyesi olduğumuz dernek, sendika, vakıf, parti ve örgütümüz, köyümüz, ilçemiz, il ve nihayetinde ülkemizde doğrudan demokrasiyi yaşama geçirmemizin önündeki tek engel belki de içselleştirdiğimiz mevcut iktidar anlayışıdır. Bunu kırdığımız oranda tüm bu birimlerde çok rahat bir şekilde doğrudan demokrasiyi yaşama geçirebiliriz.
Özellikle aile, sendika, dernek, parti ve örgütlerimizde doğrudan demokrasiyi engelleyen şey, bizlerin iktidar hevesi, koltuk ve güç sevdasından başka nedir ki? Bu kurumlardaki örgüt içi rekabet ve didişmeler nedeniyle enerjimizi asıl hedefe yöneltmemize engel teşkil etmediğini kim söyleyebilir? Buralardaki iktidar kavgasından kaynaklı gruplaşmaların örgütü nasıl zayıf düşürdüğünü görmemek için kör ve sağır olmanın yanında beyinsiz olmak da gerekir. İşin kötüsü, sistemin muhalifi olduğunu söyleyen bir çok dernek, sendika, parti ve örgütün de içişleşişinde iktidarın kodlarıyla düşünüp ona göre davranıyor olmasıdır. Böylece ana iktidara bilerek veya bilmeyerek kan vermektedirler ki bu durum kabul edilemez.
IV-NASIL BİR ÖRGÜTLENME, NASIL BİR DEMOKRASİ?
Tarihten az çok ders çıkarmayı becerenler, hiç bir fikrin kendiliğinden toplumda kabul edilmediğini, mutlaka öncü karıncalara ve kolektif bir çabaya ihtiyaç duyulduğunu bilirler. Doğrudan demokrasi fikrini savunanların da bu düşünceyi yaşama geçirmeye uygun bir örgütlenme çabası içinde olmaları şarttır. Şöyle ki:
1-Örgütlenmenin lider veya liderleri yerine ortak liderlik anlayışını savunur.
2-Kişiler etrafında değil, fikirler etrafında örgütlenmeyi esas alır. Kula kul olmayı aşağılayıcı bir anlayış olarak mahkum eder.
3-Kararlar tüm örgüt üyelerinin katılımıyla ortaklaşa alınır. Ortaklaşmanın olmadığı durumlarda 3/4 çoğunlukla alınan karar ortak karar olarak kabul edilmelidir. Nitelikli çoğunluğun sağlanmadığı durumlarda ise karar alınmamış olarak kabul edilir.
4-Bir kez karar alındıktan sonra hiç bir üye, alınan karar aleyhine faaliyette bulunamaz.
5-Görevlendirmelerde gönüllülük esas alınmalıdır. Gereğinden fazla taliplinin çıkması durumunda ise görevlendirme kura ile belirlenmelidir.
6-Tüm görevlendirmeler belli bir süre veya bir işin yapılmasıyla sınırlandırılmalıdır. Gerekli özeni ve başarıyı gösteremeyen kişi, kendisi çekilerek başka arkadaşların bu görevi yerine getirmesine imkan sağlamalıdır. Bunu yapmayan kişiyi ise görevlendiren meclis geri çağırabilmelidir.
7-Örgütlenme, geçmiş deneyim ve birikimlerden dersler çıkararak kendisini yenilemeli ancak asla eskinin devamı olarak kendisini tanımlamamalıdır. Her türlü hiyerarşi, kastlaşma ve ayrıcalık reddedilmelidir.
8-Grupların bir araya gelmesiyle değil, tek tek eşit özne bireylerin bir araya gelmesiyle örgütlenme oluşturulmalıdır. Burada ideolojik birlik yerine hedefte ve yöntemde birlik ilkesi gözetilmelidir. 19.05.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder