9 Ekim 2016 Pazar

DD DOĞACAK ÇOZUĞA İSİM

Ali Ersin Gür arkadaşımızın Ankara toplantısı için önerisindeki değimi ile "doğacak çocuğun ismi konulmalı" ve bir pusula edinilmesi için somut adımlar atılmalıdır”…. önerisi yaptı.
Bence de bu yapılmalı ayrıca DD hedefine varmak için takip edilecek (strateji) yol tartışılmalı. Ancak bunu kaç kişi ile yapılacak?
Az evvel baktım 840 üyemiz var. İzmir’e katılan üye sayışı verilmemişti. Ben Orhan’ın sunumundan, katkı sunan arkadaşın beş civarında olduğunu çıkardım üç eksik üç fazla çok şey değiştirmez.
Ben 26.09.2016 tarihinde grupta ki Demokratik Kitle Örgütlerine üye arkadaşlara,

…”Doğrudan Demokrasi bu örgütlerin var olan yöneticileri hani hidayete erseler ve bundan sonra Doğrudan Demokrasi uyguluyoruz deseler ve bunu da ilk kongrelerinde uygulamaya koysalar devamlı uygulaya geldikleri gibi "çoğunlukçuluk" tan "çoğulculuğa" ve "lider sultasından" kurtulup üyelerin özne olduğu demokratik katılımcı bir uygulamaya geçilmiş olur mu?”… diye sormuş, bu sorun katkı yapmalarını rica etmiştim.
Biri Orhan Karakuş diğeri Saadet Fırat Yakut arkadaşlar üyesi oldukları kuruluşlarda belirterek, sorgulamaya katıldılar, İbrahim Özkurt ve Saffet Bilen üyesi oldukları kuruluşları bildirmeden savuna geldikleri düşüncelerini sorumla ilişkilendirerek “bu arayışıma” katkı sundular. Kendilerine tekrar teşekkür ederim.
Gerek İzmir’deki toplantıya gerekse benim arayışıma katkı sunan arkadaşlarımızın azlığı oldukça düşündürücüdür.
Eğer 840 üye ile oranlarsak yüzde on’a bile varamıyoruz.
Peki bizim kendi üyelerimiz bile “ÖZNE” durumuna gelememişse bunu sorgulamamız gerekmiyormu?
Peki bu grupta sendikalara, sivil toplum kuruluşlarına, “Oda” lara diğer meslek örgütlerine (Tabipler Birliği, Tabip odaları gibi) üye başka arkadaşlarımız, ya da bu konuda söyleyecek sözü olan başka arkadaşlarımız yok mu?
Sivil Toplum örgütlerinin işleyişi ve bu örgütlerin öncelikle demokratikleşmesi ve Katılımcı bir Demokrasiye kavuşması ve giderek üyelerinin “ÖZNE” durumuna gelmesi öncelikli görevlerimiz arasında değil midir?
Mahalle Meclisleri, İlçe Meclisleri, İl Meclisleri gibi iddialı taleplerimiz var. Hatta bazı arkadaşlarımızın bu yapılarla “DEVLETİ İŞLEVSİZLEŞTİRMEK” gibi bir iddiaları da var.
Geniş kitlelerin hem dinsel hem de etnik yapı olarak bu kadar parçalanmış ve kutuplaşmış bir toplumsal yapıda "çoğulculuk" kırılmadan, aşılmadan ve alternatifi üretilmeden tüm bunların bunların olması bence olanaksızdır.
Ben bu sürecin gelişimini bir yazımda çocuk doğar, emekler, taytay durur, ayağa kalkar ve yürür, sonra koşmaya başlar, seklinde anlatmaya çalışmıştım.
Toplumsal gelişmelerde de toplumlar buna yakın hatta daha büyük zorluklarla dolu bir süreç izler.
İbrahim’in Edremit deneyimi bizlere gerçekçi bir ışık tutabilirdi. İkili ilişkileri çok iyi olan İbrahim’i ben ayni zamanda da çok iyi bir örgütçü olarak tanırım. Onun bu deneyimi grup için çok yararlı olacaktı
Saygılarımla

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder