21 Şubat 2016 Pazar

“KÖMÜNALİST PROJE'ye eleştiriler ve savunucularına sorular ve de yanıtlarım

Çetin serfidan  08.02.2016 DD

iBO devamlı üst yapı (idari yapı) üzerinde duruyorsun..

Defalarca sordum net bir cevap alamadım. ÜRETİM ARAÇLARINDA "SINIFSAL MULKİYET" İLİŞKİLERİNE daha genişi EKONOMİ POLİTİĞE HİÇ GİRMİYORSUN, DÜNYAYI MAHFEDEN ÖLÜME SÜRÜKLEYEN ESAS BELA KAPİTALİZMDİR.

Kapitalizm esas alınmazsa sosyal-demokrasiden ne fark kalır.

Ibrahim Özkurt
Ibrahim Özkurt  08.02.2016 DD
Defalarca yazdım ama sanırım sen anlamak istediklerinle meşgulsun.

Beldiyeleri Halk kendi öz yönetimi ile yönetirken belediye sınırlarındaki tüm ekonomik faaliyetlerin KOMÜNLER kanalı ile ( İHTİYAÇ ekonomisi adı altında) organize edeilir ve yönetilir. 
( Fabrikalar ve toprak, o belediye sınırlarında yaşayan insanların kolektif mülkiyetinde olur.) Yönetim tabi ki DD ile işler.

Ulus devletlerin parçalanarak bir kaç belediyenin bir araya getrilmesi ile ( Gönüllü ) KONFEDERASYONLAR şeklinde yeniden tahkimi ve Konfederasyonlar arası yaşamın dayattığı her tür AĞ kanalı ile ihtiyaçlar tespit edilerek değiş tokuş ya da her hangi bir birm ( para da olabilir ) ile üretim, dağıtım, ve paylaşım organize edilir.

 Üstelik kapitalistler doğayı tüketti. İnsan dahil tüm canlı yaşam tehdit altında. Üretim son derece dikkatli planlanmalı, diğer canlıların hakları da gözetilmeli.

Öyle "bolluk ekonomisi" falan mazide kaldı. Sanırım bu yanıtım yukarıdaki Korkut hoca ile İZZET hocaya da bir yanıt niteliğinde.

Pekala Çetin sen ne diyorsun? Geçmişteki gibi tüm ekonomi devletleştirilmeli mi? Hatırlarsan Sovyetler çökünce bir çok iktisatçı toplumsal ekonominin başka şekilleri bulunmalı demişti.

Örneğin fabrikalar çalışanların ortak mülkünde olabilir gibi.

Dünya konfederasyonlar şeklinde yeniden organize olursa bir kaç konfederasyon bir araya gelerek konfederasyonlar birliği şeklinde organizasyonla üretim, dağıtım ve paylaşım örgütlenebilir.

Komünalist ekonomi nasıl olacak? Dünya komünist bir devlet olarak mı yönetilecek? Kim yönetecek? sen de bunlara bir yanıt verebilir misin?


İBRAHİM ÖZKURT’UN ANLATTIĞI  “KÖMÜNALİST PROJE”YE ve O’NUN GİBİ ANLAYANLARA YANIT VE SORULAR

…”Defalarca yazdım ama sanırım sen anlamak istediklerinle meşgulsün”...
Diye girmişsin yazıya…
Bakalım öyle mi?

*****
1- Hocaların yazılarını okudum.  Anlaşılan sende okumuşsun. Beni sevindiren her ikisi de  “KÖMÜNALİST PROJE” Yİ yaklaşık benim eleştirdiğim açıda ya da içerikten eleştirmişler.
2-Yazında senin değiminle Korkut ve İzzet Hocalara verdiğin bu içerikteki  bir “YANITLA”  Hocaların itirazlarını, eleştirilerini  biraz “hafife” almış olmuyor musun?.          Bu ifadenle Hatip Dicleli ile ayni çizgiye düşmüyor musun.
*****
…”anlamak istediklerinle meşgulsün”...  Kısmına gelince.
İbo ben bir yazıyı daima eleştirel fakat sadece anlamak için okurum.
Anlamını tamamı ile anlarım, anlayamam eksik anlarım o başka şey. Bu nedenle çekinmeden anladıklarımı ve gördüğüm eksiklik ve açıkları hatta tehlikeleri yazarım, dillendiririm.
Bu ben de mesleğimden gelen bir alışkanlık, özellik.
Grupta sanırım Mk. Mühendisleri ya da tekniker, makine teknik ressamı vardır. Onlar bilirler.
Ben önceleri kalıpçıydım. Plastik, kesme, sıvama kalıpları yapardım. Bu meslekte tüm tasarım (konstrüksiyon) genellikle kalıbı fiilen yapana aittir. Sonraları iş fabrikasyona geçince ve teknolojide gelişince işbölümü gereği bu tasarım işini konstrüktör ressamlar yapmaya başladı.
Sonraları giderek mekanik, hidrolik, pnömatik tahrikli PLC kumandalı otomatik makinelere yöneldim. Çok uzun yıllar akıllı makineler denen bu makinelerin tasarım ve imalatını yaptım.
Bunları niye detaylı anlattım?
Yüzlerce, binlerce parçadan ve onların uyumlu dizin ve bileşiminden meydana gelen ve karmaşık otomatik hareketleri içeren bu makineler hata kabul etmez. Bir parçayı eksik, ya da hatalı yaparsanız, bir hareketi yanlış öngörürseniz o makine çalışmaz.
Oysa biz bir makine hazır dediğimizde şartele (Tahrik düğmesine, anahtarına) bastık mı o makine tıkır tıkır hatasız çalışmalıdır, işlevini eksiksiz öngörüldüğü biçimde yerine getirmelidir.. Nitekim ilk acemilik dönemleri (yetişme dönemleri) hariç bu hep böyle olmuştur.
Hatırlarsan bir grup dişliden oluşan küçük bir mekanizmada senin işleme makinelerine yapmıştım.
Gelip ölçü aldım sonra resmini çizim imalatını yapmıştım. Parçayı  yerine takmış hiçbir ek onarıma gerek kalmamıştı.
Bu tür işler bende bir tür alışkanlık (refleks, içgüdüsel istemsiz tepki) yaratmıştır.
*****
Bookchin’nin  “Geleceğin Devrimi” kitabını da (konuyla ilişkili diğer kitaplarını) tıpkı senin ve her arkadaşın yazısını olurken olduğu gibi sadece anlamak için okudum.
İddialı bir yazıysa daha dikkatli okur adeta o anlatılanı tanımlamaları, öngörüleri iç organlarına kadar görür, beynimde çalıştırıp, hayata geçiririm. Tıpkı bir makine gibi.
Sonuçta bende olumlu olumsuz bazı düşünceler oluşur bazı aksaklıklar görürüm bunları her zaman tüm açıklıkla da iletirim.
*****
Sağ olasın bu kez sorularıma kısmen yanıt vermişsin. Şimdi üzerinde tartışacağım bir metin var.
Örneğin buradan başlaya biliriz:
“Belediyeleri Halk kendi öz yönetimi ile yönetirken belediye sınırlarındaki tüm ekonomik faaliyetlerin KOMÜNLER kanalı ile ( İHTİYAÇ ekonomisi adı altında) organize edilir ve yönetilir. 
( Fabrikalar ve toprak, o belediye sınırlarında yaşayan insanların kolektif mülkiyetinde olur.) Yönetim tabi ki DD ile işler.”

Buna bir itirazım yok.
Sanırım bunlar devrimden sonra olacak şeyler.

Bazı sorularım var yine de.
a- İhtiyaçları kim belirleyecek, nasıl belirlenecek?.

b- Belediyelerde nüfus sınırlaması olacak mı? Yanı belediyelerin maksimum-minimum nüfus aralığında mı oluşacak. Örneğin 100 bin 200 bin 500 bin gibi.

c- Belediyeler de ÖZYÖNETİM ve doğrudan demokrasi nasıl oluşacak, işleyecek, kararlar belediyelerde seçilmiş ya da atanmış temsilciler (delegeler) vasıtasıyla mı oluşacak?
Ya da her bir karara bu kadar nüfus nasıl katılacak nasıl karar üretecek, oy verecek? Bu işlevli olabilir mi? Halk çalışmayacak gençler okumayacak mı? 

Bu sistemde siyasi partiler olacak mı? Meclislerde nasıl var olacaklar?
    
d- Komünler kendi kendilerine yeteli yeterli dışa kapalı feodal birimler gibimi mi olacak yoksa dünyaya açık diğer komünlerle ve olası olarak dünyadakilerle ilişkiler, ürün çeşitlerinin miktarlarının seçimi, iş bölümü ve kararı nasıl olacak.? Artık piyasa belirlemeyeceğine göre….
İhtiyaçtan anlaşılan komünlerin ihtiyacımı yoksa dünyanın yani tüm insanların ihtiyaçlarımı?       
e- Anladığım kadarı ile komünler belediyelerin ekonomik alt yapısını oluşturacak, doğrumu anlamışım? Tarım ve sanayi de böyle yapılandırılacak.
*****
FEDERASYONLAR KONFEDERASYONLAR ve HATİP DİCLELİ

Yine diyorsun ki;
…“Ulus devletlerin parçalanarak bir kaç belediyenin bir araya getirilmesi ile ( Gönüllü ) KONFEDERASYONLAR şeklinde yeniden tahkimi ve Konfederasyonlar arası yaşamın dayattığı her tür AĞ kanalı ile ihtiyaçlar tespit edilerek değiş tokuş ya da her hangi bir birim ( para da olabilir ) ile üretim, dağıtım, ve paylaşım organize edilir.

Üstelik kapitalistler doğayı tüketti. İnsan dahil tüm canlı yaşam tehdit altında. Üretim son derece dikkatli planlanmalı, diğer canlıların hakları da gözetilmeli”

Değerli dostum sen burada ulus devleti parçalamış, yıkmışsın bile… Hatta ara aşamaları atlayıp (bence zorunlu olan, çocuğun emekleme, tay tay durma, yürüme, koşma gibi)  komünizmi  “sınıfsız toplumu” kurmuş, parayı bile kaldırmışsın. :)  Buna kim itiraz eder ki?

Hatta sen karar bile vermişsin, Konfederasyon dediğine göre sanırım Federasyonlarda olacak.
Federasyonlar, Konfederasyonlar tarzı bir örgütlenme öngörüyorsun.
Anladığım kadar Federasyonların altında belediyeler, yani halk meclisleri olacak.
Onunda altında da komünler, mahalle meçlisleri.
Yoksa belediyelerimi birer komün olarak mı anlamalı, ya da birkaç komün belediyelerimi oluşturacak?

Bunlar birer hedef olabilir. Fakat dostum günümüzün “acil soru sorunu” bunlar mıdır? ve bu bu kadar kolay mıdır, ne kadar gerçekçidir, uygulanabilirlik şansı nedir?                                 Burada Burjuvazinin direnme gücü işçi sınıfının ve emekçi halkın örgütlülük düzeyi bilinci kararlılığı belirleyici olacaktır.
Bunun için tüm önerilerini ve öngörülerini devrim sonrası olasılıklar olarak anlıyorum.
Hele Kürt illerindeki deneyimim dersleri henüz tazeliğini korurken…

Yine burada tam olarak anlayamadığım siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin yeri.
Devletle birlikte siyasi partiler sivil toplum örgütleri demi yok ediliyor?
Sanırım belediyelerde  “eski belediyeler” olmayacak, olamamalı onlarda devletle birlikte parçalanacak demokratik olarak yeniden kurulacak. Gerçi sen “yeniden tahkimi” öngörmüşsün ama ben böyle demek istediğini anlıyorum.

Birde federasyonlar ve hatta komünler, ne esas alınarak, nasıl yapılandırılacaklar?  Etnik kimlik, milliyet, dini inanç. Yoksa coğrafi bölgeler ya da üretim yoğunlaşması, kümelenmesi. Otomotiv sanayi madencilik barajlar elektrik üretimi ormancılık vb. gibi
Birde bankalar tekeller ne olacak hiç değinmemişsin.

HATİP DİCLE, KORKUT BORATAV, İZZETTİN ÖNDER
Değerli dostum,
Prof.Dr.. Korkut Boratav ve Prof. Dr.İzzettin Önder bahsi geçen yazıları Hatip Dicle’nin Demokratik Toplum Kongresi (DTK) toplantısında aşağıda belli bir bölümünü aldığım linkini de verdiğim konuşması üzerine yapmışlardır. Sende  bu iki Prof. a  yanıt verdiğine göre Dicleli ye en azından yakın benzeri düşünüyorsun demektir.

…“DTK’nin “Yerelde Ekonomi” çalıştayında konuşan Hatip Dicle, istedikleri demokratik özerklik sisteminde “özel mülkiyete evet, tekelleşmeye hayır” diyeceklerini ifade ederek şunları dile getirmişti:
“Önderliğimizin reel sosyalizmi nasıl tarif ettiğini biliyoruz. Mülkiyete yaklaşım özel mülkiyeti kabul etme ancak tekelleşmeye karşı durmaktır. Topluluk mülkiyeti tekelleşmeyi hedeflemeyen, kontrolü kendi elinde tutan, üretimle bağ içinde olan ve toplumsal ihtiyaçlar üzerinden gerçekleşmiştir. Kapitalizmi sınırlamak komünal ekonomide esastır.”…
Her halde “Önderlikten” bahsettiği Öcalan olmalı.
Diclelli …“Kapitalizmi sınırlamak komünal ekonomide esastır.”… diyor. Yani komünal ekonomide ve tabii ki komünlerde kapitalist mülkiyet var olacak, korunacak diyor.
Ben bundan anlıyorum ki komünlerde toprak ve fabrikalar (üretim araçları) özel teşebbüste kapitalist mülkiyette olabilecek. Yani bir nevi “karma ekonomi”
Hal böyleyse eğer sosyal demokrasiden farlılığı ne oluyor? Senin farkını anlayabiliyorum Anarşist eğilimlerin gelişmiş Öcalan ’da mı acaba böyle...
Yani sermayenin de varlığını sürdürebildiği bir komünalanizm?
BANA GELİNCE
Soruyorsun
…“Komünalist ekonomi nasıl olacak? Dünya komünist bir devlet olarak mı ..önetilecek? Kim yönetecek? sen de bunlara bir yanıt verebilir misin?”…

Ben bir kere daha açık ve net söylüyorum
Bu gruba üye olmaktan en azından yazılarıyla da olsa (karşılıklı görüşme olanağımız olmadı) farklı görüşten kişileri tanımaktan çok memnunum.

Bookchin’nin de onun gibi düşünenlerin öngörülerini genel olarak biraz fazla ütopik, hayalci ve hayatta karşılığının olmadığını düşünüyorum. Fakat o fikirlerinde burada dillendirilmesini, savunulmasını bir zenginlik olarak kabul ediyorum.

Grubun çoğunluğunun benimsediği DOĞRUDAN DEMOKRASİ, MAHALLE ve BELEDİYE MECLİSLERİ gibi farklılıklar içeren gerçekten katkı sağlayacak yeni düşünceler var. Bunların içleri doldurularak yararlanmalıyız diye düşünüyorum ve bende sahipleniyorum.

Ancak tüm farklı fikirlere olduğu gibi bunlara da bu şekliyle de de sonsuz saygı duyuyorum, beni rahatsız etmiyorlar..

NASIL BİR YENİ PARTİ? VE CEPHE

Bu farklılıklarımızla daha geniş birliktelikler kurabilirsek partileşebileceğimize en azından geniş bileşenleri olan bir partide  “DOĞRUDAN DEMOKRASİ” yi savunan bir grup “ya da birey” olarak yer alabiliriz.

YENİ BİR PARTİ DERKEN bende bana özgü bir düşümden söz etmiş oluyorum.

Sosyalizme hala inan eski TKP ve TİP’lilerin, ÖDP’lilerin, HDP’nin milliyetçi olmayan unsurlarının, ya da böyle bir birlikten ve gerçekten “TÜRKİYELLEŞMEKTEN” yana olan “DEMOKRATİK KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİ” yanlılarının, ANTİ-KAPİTALİST MÜSLÜMANLARIN, DOĞRUDAN DEMOKRASİ’ yi hedefleyen ÇOĞULCU, KATILIMCI, FARKLILIKLARIN TEMSİLİYETİNİ MEŞRU BİR HAK SAYAN, adlarını şuan hatırlayamadığım, böyle bir birleşik partiden yana olanların bileşeni olabilecek bir parti….

Bu olabilir mi? Benim bir ütopyam, düşüm olarak mı kalır?

Ben neden olmasın neden başaramayalım diyorum.

Geniş bir tabana oturan bir parti birde İslam’la olan duvarları yıkar, geniş kitleleri inançlarıyla birlikte kucaklamayı başarabilirsek Türkiye’de çok şeyi değiştirebilir.
Ben buna inanıyorum.
Tarihsel TİP bunu kısmen başarmıştı.
55. yılı kutlanan TİP’le ilgili Abdurrahman Atalay’ın nefis bir yazısı Bianet’te yayınlandı.
Linki tıkladığınızda ulaşabilirsiniz.

Lenin’i ret etmeyen Çetin böyle bir partiyi nasıl savunabilir, ya da böyle bir partiyi nasıl olurda Leninist bir parti olarak kabul eder diyenleriniz olacaktır

Böyle düşünenlerin ve bunu savunanların Lenin’i anladıklarını sanmıyorum. Ayrıca Lenin’de bir insan O’nun da tüm önermeleri değişmez mutlak doğrular değildir.

Tarihin belli bir dönemlerinin ve ülkelerin belli şartlarında ortaya çıkan önderlerden öğreneceğimiz çok şeyler vardır. Fakat onları PUTLAŞTIRAMAYIZ, ÖNERMELERİNİ VE ÖNGÖRÜLERİNİ KUTSAL KİTAPLARIN DEĞİŞMEZ AYETLERİ OLARAK GÖREMEYİZ,  LANETLEYİP, YOKTA SAYAMAYIZ.

Ayrıca biz artık 1900 lerin dünyasında yaşamıyoruz. Burjuvazide işçi sınıfı bir bütün olarak kapitalizm de artık “O DÖNEMLERİN” unsurları değiller.
ÖZELLİKLE İŞÇİ İSINIFI İÇİNDE PEKÇOK UNSUR “PEDALCILIKTAN” (kol işçiliğinden kafa işçiliğine, beyaz yakalılığa) CNN OPERATÖRLÜĞÜNE,  YAZILIM UZMANLIĞINA, BÜRO İŞÇİLİĞİNE EVRİLDİ.

Rusya’da fabrikalarda kırsalda devrim öncesi yazma okuma oranı çok az olduğundan gelen bildirileri bir kişi okur diğerleri dinlerdi. Çok zor şartlarda ve ancak az sayıda yerlerde teksir makinalarında çoğaltılırdı.

Bu gün böylemi?
Fabrikalarda çalışanların çoğunluğu lise ve meslek okulu mezunu.
Çok etkisi olan güçlü bir ORTA SINIF oluştu.
Üniversiteli sayısı her geçen gün artıyor. İşsizler arasında da Üniversiteli sayısı her geçen gün artıyor. Üniversite mezunları işçileşiyor. İşçi sınıfının bileşenleri çeşitleniyor, niteliksel ve niceliksel olarak değişiyor, artıyor.

Bilim ve teknoloji yaşamın tüm alanını kuşatıyor, fethediyor.
Bilim insanlarının ve bilimin üretimdeki yeri ve önemi çok artıyor, gelecekte daha da artacağını söylemek kehanet sayılmaz.
İnsansız fabrikalar, ameliyathaneler, sürücüsüz otomobiller, kamyonlar, trenler, otobüsler ve benzerleri ufukta görülüyor.

Tüm bu bunlar daha birçok neden ve değişkenden ötürü Yukarıda tanımlamaya çalıştığım gibi bir partiye gereksinim olduğuna inanıyorum.
Leninizm’i  tüm bu gelişmelerin ve değişimlerin ışığında değerlendirmek lazım.
Ayrıca çok seslilik Lenin’in partisinde de kendi şartları içinde mevcuttu.
Stalin’in devraldığı patinin MYK’sında ve partide yaptığı temizlik bunu doğruluyor.

*****

GENİŞ BİR DEMOKRATİK BİRLİK ya da CEPHE

Gelişen teknoloji üretimde, üretim araçlarını ve üretici güçleri ve başta işçi sınıfını değiştirirken (nitel ve nicel) yoğunlaşan, sermaye ile birlikte kapitalizm de “küresel kapitalizme” (uluslararası) evirildi.

Bu yeni durum “ulus devletlerin”, ulusal sermayenin koruyucu kalkanı olan ulusal sınırları da anlamsızlaştırdı.

Birçok yeni “ekonomik ve siyasi birlikler” (AB gibi) ortaya çıkıyor.
Yerel yönetimlerin, kültürel milli farklılıklar taşıyan grupların özyönetim, özerklik talepleri daha bir karşılık görüyor, Uluslararası bir nitelik kazanan sermayeyi daha az rahatsız ediyor. Çünkü oralarda da egemen olan yine kendileri.

Bu durum insanların önemli bir kısmını ve sermayeyi “dünyalaştırırken” tüm ülkelerde de (özelliklede az gelişmiş, gelişmekte olan ülkelerde) militarist, milliyetçi akımları ve otoriter eğilimleri de besliyor ve güçlendiriyor.

Tüm dünyada enternasyonal devrimci bir dalga yükselmeden bugünkü koşullarda tek ülkede sosyalizmin hayata geçmesi ve gelişip hayatiyet kazanması eskisinden de zor görülüyor. Ancak imkansız da değil.

Tüm bu nedenlerle  “NASIL YENİ BİR PARTİ” ye ek olarak özellikle bugünkü Türkiye gerçeğinde, bu yeni parti bileşenlerini çok aşan, özellikle demokrat Müslümanların, sosyal demokratların, liberallerin, anarşistlerin, tüm etnik grupların, çevrecilerin, azınlıkların, başta aleviler olmak üzere  dini inanç ve farklı cinsel tercihi olan grupların ve bu partinin ve dileyen demokratik partilerin de eşit bir bileşeni olacağı, kalıcı bir “DEMOKRATİK CEPHE”  YA DA DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK oluşturmak gerektiğini düşünüyorum..

Ve bunu günümüzde parti kadar yakıcı bir zorunluluk olarak görüyorum.
Ben “DEMOKRATİK CEPHE” yi itici DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK’i  daha kucaklayıcı, birleştirici buluyorum, bunun için DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK’i öneriyorum.

Bu bileşenlerin görevi acil olarak;
İNSAN HAKLARINA SAYGILI BİR BURJUVA DEMOKRASİSİNİN GELİŞTİRİLMESİNİ,

Acilen SEÇİM BARAJININ KALDIRILMASI,

KUVVETLER AYRILIĞININ HAYATA GEÇİRİLMESİ,

YARGININ BAĞIMSIZLIĞI

PARTİLER KANUNUN DEĞİŞTİRİLMESİ PARTİ İÇİ DEMOKRASİSİNİN GELİLİŞTİRİLMESİ,

YEREL YÖNETİMLERİN GÜÇLENDİRİLMESİ, İDARİ VE MALİ ÖZERKLİĞİ KAVUŞTURULMASI,

DEMOKRATİK BİR LAİKLİĞİN GELİŞTİRİLMESİ,

DİYANETİN KALDIRILMASI YADA DEMOKRATİKLEŞTİRİLMESİ

DOĞRUDAN DEMOKRASİNİN, KATILIMCILIĞIN ve ÇOK SESLİLİĞİN, ÇOĞULCULUĞUN,

BİREYİN ÖZGÜRLÜNÜNÜN,

KADIN, ÇOCUK HAKLARININ,

ÇEVRECİLİĞİN VB. NİN DERİLEŞEREK GELİŞMESİNE ve KALICI OLARAK KURUMLAŞMASINA katkı sağlamak.

Bu maddeler daha da çoğaltılabilir. İlk aklıma gelenler bunlar. Bu kadarı sanırım işlevinin ne olacağı ne amaçlandığını anlatmak için yeterlidir.
Böyle bir birlikHatip Dicle’ nin istedikleri demokratik özerklik sisteminde “özel mülkiyete evet, tekelleşmeye hayır” tanımlamasıyla da uyuşuyor.

BÖYLE BİR BİRLİK,

Bu cephe ya da birlik bu grubun benimsediği DOĞRUDAN DEMOKRASİNİN
MAHALLE ve SEMT MECLİSLERİNİN  kurulmasına burjuva demokrasisi içinde olabildiğince devlet kurumlarında, işletmelerde, demokratik kitle örgütlerinde, partilerde hayat bulmasına,  “BİR KÜLTÜR ve YAŞAM TARZI OLARAK” tüm toplumda içselleşerek “TOPLUMSALLAŞMASINA” katkı sağlayabilir.

Bugünün teknolojik gelişme ve imkânlar tüm partilerde, demokratik kitle örgütlerinde Üniversitelerde, Belediyelerde, muhtarlıklarda, giderek devlet birimlerinde DOĞRUDAN DEMOKRASİYİ, KATILMCILIĞI, ÇOĞULCULUĞU hayata geçirmeyi olanaklı hale getiriyor.

Tabi ki düzeni sosyalist partiler gibi doğrudan hedef almadıkları için egemen sınıfları birçok konuda “UZLAŞMAYA” yanaştırabilir. Sadece yanaştırabilir diyorum. Buda çetin ve uzun bir mücadeleyi gerektirecektir mutlak.. Şüphesiz ki egemenler kazandıkları mevzileri kolay terk etmeyeceklerdir.

Can alıcı soruna gelelim
…“Komünalist ekonomi nasıl olacak? Dünya komünist bir devlet olarak mı yönetilecek? Kim yönetecek? sen de bunlara bir yanıt verebilir misin?”…

Bu bölüm başlığı PARTİ ve CEPHE olacaktı.

Facebook’ta okuma kolaylığı sağlamak için ikiye böldüm. Bu nedenle o sorunu buraya da almak zorunda kaldım.

Senin Komünalist ekonomiden ne anlaşıldığı net değil. Onun için ısrarlı bir savunucusu olarak sana sordum.
Bookchin’nin kitaplarında da bulamadım.

Zaten Prof.Dr.. Korkut Boratav ve Prof. Dr.İzzettin hocalarda bulmamışlar. Onun için o yazıları yazmışlar.

Şüphesiz ki Bookchin kitaplarında bu konuda çok şey anlatmaya çalışmış.
Sende anlatmaya çalışıyorsun. Mutlaka her ikinizde samimi ve iyi niyetlisiniz, bundan hiç şüphem yok. Fakat hayatta karşılığı olmayan, temenniden, hayalden öte gidemeyecek öngörüler.

Sınıflar üstü bir bakışla halk kitlelerinin, Mahalle Meclisleri, Halk Meclisleri. Belediye Meclisleri gibi örgütlenmelere hemen giriverecekleri ön görülmüş.
Sanki AKP’nin %50 yakın oyu (desteği) MHP %15-20 gezen milliyetçi oyları yok sayılıyor.
Ola ki bu meclisler bu halk bileşenleriyle kurulabildi, bugün ki Belediye meclis bileşenlerinden oransal olarak ne farkı olur. Özellikle oylamalarda AKP ve MHP belirleyici olur. Giderek bu etkinliğin kırılacağı varsayılarak burjuvazinin hoş görü ile bu işe seyirci kalacağı, bu tip örgütlenmelerin giderek ulus devleti parçalayacağı bile öngörülmüş.

Burjuvazi ya da egemen sınıflar, sınıflar tarihinin her döneminde ta köleci toplumlarda bu yana en küçük bir kıpırdanışa fırsat vermemiş kanla, zulümle bastırmıştır.

Türkiye ve dünya tarihi bunun örnekleri ve acılaryla doludur.
En son Kürt ayaklanmasında da bunu gördük, tüm acıları ile yaşadık.

Kusura bakma dostum ve bu görüşte olan dostlarım, güçlü bir örgütlenmeler yaratmadan bu, egemen sınıfları, burjuvaziyi çok hafife almaktır.

Ben bunun için bu uzun yazı dizisinde sadece eleştirisel yaklaşmadım, acilen yapmamız gerekenler olarak İKİ TARZ ÖRRGÜTLENMEYİ DE öneriyorum. Karar sizlerin

Devam edecek
Yazı facebook için oldukça uzun oldu. Tekrar ayırmak zorunda kaldım.

SON BÖLÜM 
KOMÜNİST BİR DEVLET Mİ?
ÜRETİM ARAÇLARININ MÜLKİYETİ

“Komünalist ekonomi nasıl olacak? Dünya komünist bir devlet olarak mı yönetilecek? Kim yönetecek?

Bu bölüm aslında kitap yazılacak uzun bir bölüm.
Fakat çok uzatarak zamanınızı almak, grubu meşgul etmek istemiyorum.

Beş yüz yıl mı, bin yıl mı yoksa yüzbinlerce yıl sürebilecek bir zaman sonrası oluşabilecek yeni bir toplum düzeni için bugünden, bugünkü kıt bilgilerimle çok isabetli tahminler yapabileceğimi ve yapabileceğimizi sanmıyorum.

Nerde ne zaman okuduğumu hatırlamıyorum. Şöyle bir cümle vardı.
Toplumlar, sürekli değişen ve dönüşen canlı organizmalardır. Bir sonraki nesil nasıl düşünecek öncelikleri ne olacak? Bu mealde bir şeydi.

Bunun için geleceği, gelecekte yaşayanlara bırakmak gerekir, diyorum.

Bu nedenle bu tartışmanın güncel, sağlıklı ve gerçekçi bir yöne çekilmesi için ben somut iki öneride bulundum.

YENİ BİR PARTİ ve DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK.(veya daha radikal bir adla DEMOKRATİK CEPHE)

Bu iki konuyu Türkiye’nin sıcak ve acil gündemi içinde ve hepimizin benimsediği (farklı yaklaşsak ta)  “DOĞRUDAN DEMOKRASİ” (ben buna,  VE ekleyerek “KATILIMCI DEMOKRASİ” yi de eklemleyerek birlikte kullanmanın daha doğru olduğuna inanıyorum)  anlayışı içinde olgunlaştırmamızın daha yapıcı ve faydalı olduğun savunuyorum.
Eğer önerdiğim DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK.(veya daha radikal bir adla DEMOKRATİK CEPHE) hemen Gezi sonrası önerilmiş olsaydı, belki Gezi daha doğru değerlendirilirdi ve Geziyi BU EŞİTLİKÇİ BİRLİK ANLAYIŞI İÇİNDE ÖRGÜTLER, KALICI KILABİLİRDİK.
Oysa doğru okunamadı bu muazzam potansiyel faydacı ve sekter bir örgütsel ırkçılık anlayışı ile heba edildi.

****
Bir şeyin altını çizmek istiyorum. Daha evvel düşünen, irdeleyen ve bu konuda yazanlar oldu mu hiç bilmiyorum. Ben hiç rastlamadım.

İnsanlık tarihine baktığımızda bir toplum düzeninden yeni bir toplum düzenine geçişin dinamikleri ve ekonomik alt yapısı yaşanan toplum düzeni içinde ki sınıfsal çatışma içinde fakat birlikte gelişmiştir. Çelişkili gibi görünen bu durumu burjuvazinin gelişim sürecinde çok daha net görürüz.

Feodal beylere, aristokrasiye hizmet için yola çıkan burjuvazi ayni zamanda feodalizmin içinde kurduğu geliştirdiği kentsel yaşam ve manifaktör üretim tarzıyla feodalizmin sonunu getirmiştir.(yaklaşık üç yüzyıl sürdü.) Bu anlamda daha kapitalizmin içinde kapitalizme altenatif bir üretim tarzı gelişemedi, geliştirilemedi.

Hiçbir toplum düzeninde çatışan iki ana sınıftan alt sınıf olan, örneğin köleci toplumda köleler, feodal toplumda serfler toplum düzenini değiştirmek için, hiç kimse geleceği kurmayı onlara yüklememiş, onlarda böyle bir görevi üstlenmemişlerdir. Feodalizmde serflerin mücadeleleri “HAKLARINI GELİŞTİRME MÜCADELESİNDEN” öteye gidememişlerdir. Köleci toplumlarda da böyle olmuştur. Meşhur spartaküs isyanlarını hatırlayalım.

Fakat kapitalizmde bu görev işçi sınıfına verilmiştir. Üstelik isçi sınıfı bunu kendiliğinden yapamaz, düşünemez bir ön kabulle “BİLİNÇ İŞÇİ SINIFINA DIŞARIDAN VERİLİR” denilerek tarihsel bir görev olarak verilmiştir.
Bu görüşe göre de, bu bilinç eğer işçi sınıfına dışarıdan (yani bir takım aydın, bilinçli kişiler tarafından, parti) verilmezse işçi sınıfı “KENDİSİ İÇİN SINIF” olamaz KENDİLİĞiNDEN SINIF OLARAK kalır, denilmiştir. (köleci toplumlardaki köleler, feodalitede ki serler gibi)

Ve üstelik bu işçi sınıfı gelecekte olmayacak bir sınıftır da. Fakat gelecekte olmayacak bir sınıfa geleceği sen kuracaksın diye muazzam bir görev üstlendirilmiştir. Bu bir çelişki bir açmaz değilmidir?

Tabi bu görevini, kapitalizmin adaletsizliklerine başkaldıran, bu toplum düzeninin değiştirmesi gerektiğine inanan insanların (Aydınların) kurduğu parti ve işçi sınıfı içinde yetiştirilmiş ÖNCÜLER vasıtasıyla yapacaktır.

Bunlar bir dönemler ikimizin de kafasını kurcalayan konulardı.

Hatırlarsan bu düşüncelerimizi sadece bir Parti yemeğinde ayni masayı paylaştığımız İbrahim ağabeyimize ve rahmetli eşi yoldaşımız Nermin Aksın’a ve bir de kadim dostumuz kelimenin tam anlamı ile işçi ve proleter dostu rahmetli Dr.Nejat Yazıcıoğlu’na açmıştık.
Her üçü de ilgilenmiş bunları yazmamız gerektiğini söylemişler, bizi yüreklendirmişlerdi. Kısmet bu güneymiş DD grubunaymış.

Aramızda tartışarak, her toplum düzeninde olduğu gibi çatışan iki ana sınıfın dışında bu çatışmanın sentezlediği YENİ DİNAMİKLER ve YENİ BİR ÜRETİM TARZI ortaya çıkarmalı ve kapitalizmin içinde filizlenerek gelişmeli ve kapitalizmi alt etmeli diye bir sonuca varmıştık. Bu bu günlerde önerilen komünalizm yada komünalist yaşam diye adlandırılanlar asla alamaz

(Bunların tümü bizim Gorbaçov henüz ortaya çıkmadan Gözlemlediğimiz kadarı ile Bulgaristan, Yugoslavya ve Demokratik (Doğu) Almanya izlemlerimizden ve Sovyetlere ve diğer sosyalist ülkelere dönük okuduklarımızdan, duyumların etkisinde bizde oluşan eleştirel yaklaşımlar sonucu vardığımız ortak görüşlerdi. Bir şeyler iyi  gitmiyordu.)

Biz bunu o günkü bilgi ve bilincimizle ancak kooperatifçilik olabilir ve belediyeler üretim yapabilir demiştik.
Hatırlarsın o günlerde Avrupa’ da İtalya’da Avrupa komünizmi diye bir akın çıkmıştı.
Senin şu önerine benzer öneriler sunmuştu, fakat tutmamıştı.
...“Örneğin fabrikalar çalışanların ortak mülkünde olabilir gibi”...

Sendikalara ve hükümete, işçilere fabrikalarda ana sermayeden belli oranlarda hisse verilmelidir önerisinde bulunmuştu.. Bu her toplu sözleşme dönemimde tekrarlanarak devam etmeli mealindeydi sanırım.
Fakat onlar gelecek için değil o gün için bunu öneriyorlardı. Tabi ki işverenle bunu benimsemedi. Bu öneride Avrupa Komünizmi öneriyle unutuldu gitti.

*****
O günkü tartışmalarımızda geliştirdiğimiz “yeni bir dinamik yeni bir tarz ortaya çıkmalı ve kapitalizmin içinde filizlenerek gelişmeli” düşüncemiz bence bu gün bu o dinamiklerin belirtilerini görebiliyoruz ve ben fazla iddialı bulunmazsa, bence geleceğin alt yapısı oluşuyor.

Şöyle sıralayabilirim.
1- Ulus devletler çözülüyor.
2- AB ve Şangay Beşlisi gibi birçok siyasal ve ekonomik entegrasyon eğilimleri yükseliyor ve çoğalıyor.
3- Sermaye “milli sermaye” olmaktan çıktı. Artık uluslararası ya da uluslar üstü kavramlarla anılıyor.
4- Üretim genel olarak dünya için yapılıyor.
5- Genel olarak aile şirketleri de çözülüyor halka, kitlelere açılıyor, ailelerin payı küçülüyor. Bazı ülkelerde şirketlerin teşviki için ailelerin payının %25 lere kadar çekilmesi tartışılıyor ve bu eğilim kuvvetlenme ve desteklenme ihtimali çok yüksek. Bazı okuduklarım bende böyle bir izlenim bıraktı, ancak yanılabilirim. (hatırlanırsa Kıbrıslı iş adamı Halit Narin İngiltere de (Politik nedenler de olabilir) bu %25 yasasını çiğnediği gerekçesiyle aldığı kredi ve teşvikler nedeni ile mülklerine el konulmuştu.(yine de doğruluğu araştırılmalı)
6- Fonlar çok güçleniyor uluslararası sermaye piyasasında cirt atıyor ve giderek güçleniyor, çok büyüyorlar.
7- Bilimin ve teknolojinin gelişimi İşçi sınıfını nitel olarak değişime uğratıyor.
8- Kaba kol emeği eriyor, insansız fabrikalar çoğalıyor.
9- Bilim insanlarının Üniversitenin üretimdeki önemleri artıyor.
10- Yakın gelecekte ve gelecekte Bilimin ve tabi ki Bilim insanlarının ve Üniversitelerin üretimdeki yerleri ve önemi ve işleci daha da artacak.
11- Bireysel sermayeyi daha da aşacak gibi görülen fonlar (ben buna sermayenin toplumsallaşması diyorum) veya oluşabilecek başka türde ki toplumsal sermayeler ya da işletmeler Kooperatifler sendikalar gibi bilim insanları ile birlikte sınıfsız toplumun kapitalizmin içinden çıkan yeni dinamikleri olabilir.

12- Komünal yaşamı feodal yapıyı henüz tam aşamamamış topluluklarda aramamak gerekir. Çağdaş komünler belki de üniversitelerin oluşturacağı öğretimle üretimin içiçe olacağı insansız tarım alanlarının insansız fabrikaların yaşam alanlarında oluşacak.
Bunlar benim beyin jimnastiği ile çoğaltılabilir ne kadarı ütopya ne kadarı gerçekçidir bu gelecekte hayat belirleyecek.

Biz bu günden hayata geçebilecek bazı İSTEKLERLE mücadeleyi DÜNYA MÜLKİYETİ ve BİLİM İNSANLARI VE ÜNİVERSİTELER ÖNCÜLÜĞÜNDE bu yanda kaydırarak başlatabiliriz.
Birleşmiş Milletlerin yetkilerinin arttırılmasını isteyerek başlayabiliriz. BM bünyesinde DÜNYA BİLİMİNSANLARI KURULU ya da ÜNİVERSİTELER ARASI KURUL kurulmasını ve yukarıda ki fonların ulusla arası fonlar olarak birleştirilerek bazı üretim alanlarına girerek dünya için maliyetinin az üzerinde tüm toplumlara eşit dağıtılmak üzere üretim yapması taleplerini yükseltebiliriz. Örneğin, elektrik üretiminden başlana bilinir.

Üniversitelerin ve bilim insanlarının desteğinde Ekvator kuşağının uygun yerlerinde güneş enerjisi,  dünyanın en uygun yerlerindeki gelgitlerden yararlanarak okyanus sahillerinde, gene en uygun yerlerde rüzgâr enerji santralleri kurula bilinir, dünya için temiz ve ucuz yenilenebilir enerji üretilebiliriz.
Bu tür projeler arttırılabiliriz.
İŞTE TOPLUMSAL MÜLKİYET, İŞTE İHTİYACA GÖRE TÜM İNSANLARI İÇİN PLANLI ÜRETİM.

Bunun için geleceği geçmişte değil gelecekte ve bilimde aramak gerekir diye düşünüyorum.
Bu önekleri elbirliği ile çoğaltabiliriz.
Bunlarda bazı kişilere ütopik gelebilir. Ancak bunlar eğer kimilerce benimsenir, dillendirilir ve örgütlü bir biçimde uygulanması için mücadele edilirse neden hayata geçirilmesin. O zaman uygulanabilir “ütopyalar” olurlar.
Ancan Tüm bunlar yapılırken önerdiğim BİRLEŞİK BİR YENİ PARTİ ile sosyalizm için, DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK’le DOĞRUDAN ve KATILIMCI bir demokrasişin  mücadele edilmeli.

Bitti.

İbrahim’e sürekli sen ne düşünüyorsun diyerek bazı başlıklarda düşünce açıklamaya zorlayıp bana bu uzun yazıyı yazdırmaya zorladığı için teşekkür ederim. Sanırım söylemek istediklerimin çoğunu söyledim sayılır, ancak yazımı tekrar okuyunca bazı ilaveler yapma gereği duydum ancak yapmadım, değindiğim konularda tartışmalar açılırsa o zaman daha detaylı tartışırız diye düşündüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder