Çetin serfidan 08.02.2016 DD
iBO devamlı üst yapı (idari yapı) üzerinde duruyorsun..
Defalarca sordum net bir cevap alamadım. ÜRETİM ARAÇLARINDA "SINIFSAL
MULKİYET" İLİŞKİLERİNE daha genişi EKONOMİ POLİTİĞE HİÇ GİRMİYORSUN,
DÜNYAYI MAHFEDEN ÖLÜME SÜRÜKLEYEN ESAS BELA KAPİTALİZMDİR.
Kapitalizm esas alınmazsa sosyal-demokrasiden ne fark kalır.
Defalarca yazdım ama sanırım sen anlamak istediklerinle meşgulsun.
Beldiyeleri Halk kendi öz yönetimi ile yönetirken belediye sınırlarındaki
tüm ekonomik faaliyetlerin KOMÜNLER kanalı ile ( İHTİYAÇ ekonomisi adı altında)
organize edeilir ve yönetilir.
( Fabrikalar ve toprak, o belediye sınırlarında yaşayan insanların kolektif
mülkiyetinde olur.) Yönetim tabi ki DD ile işler.
Ulus devletlerin parçalanarak bir kaç belediyenin bir araya getrilmesi ile
( Gönüllü ) KONFEDERASYONLAR şeklinde yeniden tahkimi ve Konfederasyonlar arası
yaşamın dayattığı her tür AĞ kanalı ile ihtiyaçlar tespit edilerek değiş tokuş
ya da her hangi bir birm ( para da olabilir ) ile üretim, dağıtım, ve paylaşım
organize edilir.
Üstelik kapitalistler doğayı
tüketti. İnsan dahil tüm canlı yaşam tehdit altında. Üretim son derece dikkatli
planlanmalı, diğer canlıların hakları da gözetilmeli.
Öyle "bolluk ekonomisi" falan mazide kaldı. Sanırım bu yanıtım
yukarıdaki Korkut hoca ile İZZET hocaya da bir yanıt niteliğinde.
Pekala Çetin sen ne diyorsun? Geçmişteki gibi tüm ekonomi
devletleştirilmeli mi? Hatırlarsan Sovyetler çökünce bir çok iktisatçı
toplumsal ekonominin başka şekilleri bulunmalı demişti.
Örneğin fabrikalar çalışanların ortak mülkünde olabilir gibi.
Dünya konfederasyonlar şeklinde yeniden organize olursa bir kaç
konfederasyon bir araya gelerek konfederasyonlar birliği şeklinde
organizasyonla üretim, dağıtım ve paylaşım örgütlenebilir.
Komünalist ekonomi nasıl olacak? Dünya komünist bir devlet olarak mı
yönetilecek? Kim yönetecek? sen de bunlara bir yanıt verebilir misin?
İBRAHİM ÖZKURT’UN ANLATTIĞI “KÖMÜNALİST
PROJE”YE ve O’NUN GİBİ ANLAYANLARA YANIT VE SORULAR
…”Defalarca yazdım ama sanırım sen anlamak istediklerinle meşgulsün”...
Diye girmişsin yazıya…
Bakalım öyle mi?
*****
1- Hocaların yazılarını okudum. Anlaşılan sende okumuşsun. Beni sevindiren
her ikisi de “KÖMÜNALİST PROJE” Yİ yaklaşık benim eleştirdiğim açıda ya da
içerikten eleştirmişler.
2-Yazında senin değiminle Korkut ve İzzet Hocalara verdiğin
bu içerikteki bir “YANITLA” Hocaların itirazlarını,
eleştirilerini biraz “hafife” almış olmuyor musun?. Bu ifadenle Hatip Dicleli ile ayni
çizgiye düşmüyor musun.
*****
…”anlamak istediklerinle meşgulsün”...
Kısmına gelince.
İbo ben bir yazıyı daima eleştirel fakat sadece
anlamak için okurum.
Anlamını tamamı ile anlarım, anlayamam eksik anlarım o
başka şey. Bu nedenle çekinmeden anladıklarımı ve gördüğüm eksiklik ve açıkları
hatta tehlikeleri yazarım, dillendiririm.
Bu ben de mesleğimden gelen bir alışkanlık, özellik.
Grupta sanırım Mk. Mühendisleri ya da tekniker, makine
teknik ressamı vardır. Onlar bilirler.
Ben önceleri kalıpçıydım. Plastik, kesme, sıvama
kalıpları yapardım. Bu meslekte tüm tasarım (konstrüksiyon) genellikle kalıbı
fiilen yapana aittir. Sonraları iş fabrikasyona geçince ve teknolojide
gelişince işbölümü gereği bu tasarım işini konstrüktör ressamlar yapmaya
başladı.
Sonraları giderek mekanik, hidrolik, pnömatik tahrikli
PLC kumandalı otomatik makinelere yöneldim. Çok uzun yıllar akıllı makineler
denen bu makinelerin tasarım ve imalatını yaptım.
Bunları niye detaylı anlattım?
Yüzlerce, binlerce parçadan ve onların uyumlu dizin ve
bileşiminden meydana gelen ve karmaşık otomatik hareketleri içeren bu makineler
hata kabul etmez. Bir parçayı eksik, ya da hatalı yaparsanız, bir hareketi
yanlış öngörürseniz o makine çalışmaz.
Oysa biz bir makine hazır dediğimizde şartele (Tahrik
düğmesine, anahtarına) bastık mı o makine tıkır tıkır hatasız çalışmalıdır,
işlevini eksiksiz öngörüldüğü biçimde yerine getirmelidir.. Nitekim ilk
acemilik dönemleri (yetişme dönemleri) hariç bu hep böyle olmuştur.
Hatırlarsan bir grup dişliden oluşan küçük bir mekanizmada
senin işleme makinelerine yapmıştım.
Gelip ölçü aldım sonra resmini çizim imalatını
yapmıştım. Parçayı yerine takmış hiçbir
ek onarıma gerek kalmamıştı.
Bu tür işler bende bir tür alışkanlık (refleks,
içgüdüsel istemsiz tepki) yaratmıştır.
*****
Bookchin’nin “Geleceğin Devrimi” kitabını da (konuyla ilişkili
diğer kitaplarını) tıpkı senin ve her arkadaşın yazısını olurken olduğu gibi sadece
anlamak için okudum.
İddialı bir yazıysa daha dikkatli okur adeta o anlatılanı
tanımlamaları, öngörüleri iç organlarına kadar görür, beynimde çalıştırıp,
hayata geçiririm. Tıpkı bir makine gibi.
Sonuçta bende olumlu olumsuz bazı düşünceler oluşur
bazı aksaklıklar görürüm bunları her zaman tüm açıklıkla da iletirim.
*****
Sağ olasın bu kez sorularıma kısmen yanıt vermişsin.
Şimdi üzerinde tartışacağım bir metin var.
Örneğin buradan başlaya biliriz:
“Belediyeleri Halk kendi öz yönetimi ile
yönetirken belediye sınırlarındaki tüm ekonomik faaliyetlerin KOMÜNLER kanalı
ile ( İHTİYAÇ ekonomisi adı altında) organize edilir ve yönetilir.
( Fabrikalar ve toprak, o belediye
sınırlarında yaşayan insanların kolektif mülkiyetinde olur.) Yönetim tabi ki DD
ile işler.”
Buna bir itirazım yok.
Sanırım bunlar devrimden sonra olacak şeyler.
Bazı sorularım var yine de.
a- İhtiyaçları kim belirleyecek, nasıl belirlenecek?.
b- Belediyelerde nüfus sınırlaması olacak mı? Yanı belediyelerin
maksimum-minimum nüfus aralığında mı oluşacak. Örneğin 100 bin 200 bin 500 bin
gibi.
c- Belediyeler de ÖZYÖNETİM ve doğrudan
demokrasi nasıl oluşacak, işleyecek, kararlar belediyelerde seçilmiş ya da
atanmış temsilciler (delegeler) vasıtasıyla mı oluşacak?
Ya da her bir karara bu kadar nüfus nasıl katılacak nasıl karar üretecek, oy
verecek? Bu işlevli olabilir mi? Halk çalışmayacak gençler okumayacak mı?
Bu sistemde siyasi partiler olacak mı? Meclislerde nasıl var olacaklar?
d- Komünler kendi kendilerine yeteli yeterli dışa
kapalı feodal birimler gibimi mi olacak yoksa dünyaya açık diğer komünlerle ve
olası olarak dünyadakilerle ilişkiler, ürün çeşitlerinin miktarlarının seçimi,
iş bölümü ve kararı nasıl olacak.? Artık piyasa belirlemeyeceğine göre….
İhtiyaçtan anlaşılan komünlerin ihtiyacımı yoksa
dünyanın yani tüm insanların ihtiyaçlarımı?
e- Anladığım kadarı ile komünler belediyelerin
ekonomik alt yapısını oluşturacak, doğrumu anlamışım? Tarım ve sanayi de böyle
yapılandırılacak.
*****
FEDERASYONLAR KONFEDERASYONLAR ve HATİP
DİCLELİ
Yine diyorsun ki;
…“Ulus devletlerin parçalanarak bir kaç
belediyenin bir araya getirilmesi ile ( Gönüllü ) KONFEDERASYONLAR şeklinde
yeniden tahkimi ve Konfederasyonlar arası yaşamın dayattığı her tür AĞ kanalı
ile ihtiyaçlar tespit edilerek değiş tokuş ya da her hangi bir birim ( para da
olabilir ) ile üretim, dağıtım, ve paylaşım organize edilir.
Üstelik kapitalistler doğayı tüketti.
İnsan dahil tüm canlı yaşam tehdit altında. Üretim son derece dikkatli
planlanmalı, diğer canlıların hakları da gözetilmeli”
Değerli dostum sen burada ulus devleti parçalamış, yıkmışsın bile… Hatta ara
aşamaları atlayıp (bence zorunlu olan,
çocuğun emekleme, tay tay durma, yürüme, koşma gibi) komünizmi “sınıfsız
toplumu” kurmuş, parayı bile kaldırmışsın. :) Buna kim itiraz eder ki?
Hatta sen karar bile vermişsin, Konfederasyon dediğine göre sanırım Federasyonlarda
olacak.
Federasyonlar, Konfederasyonlar tarzı bir örgütlenme öngörüyorsun.
Anladığım kadar Federasyonların altında belediyeler, yani halk meclisleri
olacak.
Onunda altında da komünler, mahalle meçlisleri.
Yoksa belediyelerimi birer komün olarak mı anlamalı, ya da birkaç komün
belediyelerimi oluşturacak?
Bunlar birer hedef olabilir. Fakat dostum günümüzün “acil soru sorunu” bunlar mıdır? ve bu bu kadar kolay mıdır, ne
kadar gerçekçidir, uygulanabilirlik şansı nedir? Burada
Burjuvazinin direnme gücü işçi sınıfının ve emekçi halkın örgütlülük düzeyi
bilinci kararlılığı belirleyici olacaktır.
Bunun için tüm önerilerini ve öngörülerini devrim sonrası olasılıklar
olarak anlıyorum.
Hele Kürt illerindeki deneyimim
dersleri henüz tazeliğini korurken…
Yine burada tam olarak anlayamadığım siyasi partilerin, sivil toplum
örgütlerinin yeri.
Devletle birlikte siyasi partiler sivil toplum örgütleri demi yok ediliyor?
Sanırım belediyelerde “eski belediyeler” olmayacak, olamamalı
onlarda devletle birlikte parçalanacak demokratik olarak yeniden kurulacak.
Gerçi sen “yeniden tahkimi” öngörmüşsün
ama ben böyle demek istediğini anlıyorum.
Birde federasyonlar ve hatta komünler, ne esas alınarak, nasıl yapılandırılacaklar? Etnik kimlik, milliyet, dini inanç. Yoksa
coğrafi bölgeler ya da üretim yoğunlaşması, kümelenmesi. Otomotiv sanayi
madencilik barajlar elektrik üretimi ormancılık vb. gibi
Birde bankalar tekeller ne olacak hiç değinmemişsin.
HATİP DİCLE, KORKUT BORATAV, İZZETTİN
ÖNDER
Değerli dostum,
Prof.Dr.. Korkut Boratav ve Prof. Dr.İzzettin Önder bahsi geçen yazıları
Hatip Dicle’nin Demokratik Toplum Kongresi (DTK)
toplantısında aşağıda belli bir bölümünü aldığım linkini de verdiğim konuşması
üzerine yapmışlardır. Sende bu
iki Prof. a yanıt verdiğine göre Dicleli
ye en azından yakın benzeri düşünüyorsun demektir.
…“DTK’nin “Yerelde
Ekonomi” çalıştayında konuşan Hatip Dicle, istedikleri demokratik özerklik
sisteminde “özel mülkiyete evet, tekelleşmeye hayır” diyeceklerini ifade ederek
şunları dile getirmişti:
“Önderliğimizin reel
sosyalizmi nasıl tarif ettiğini biliyoruz. Mülkiyete yaklaşım özel mülkiyeti
kabul etme ancak tekelleşmeye karşı durmaktır. Topluluk mülkiyeti tekelleşmeyi
hedeflemeyen, kontrolü kendi elinde tutan, üretimle bağ içinde olan ve toplumsal
ihtiyaçlar üzerinden gerçekleşmiştir. Kapitalizmi sınırlamak komünal ekonomide
esastır.”…
Her
halde “Önderlikten” bahsettiği Öcalan olmalı.
Diclelli
…“Kapitalizmi sınırlamak komünal
ekonomide esastır.”… diyor. Yani komünal
ekonomide ve tabii ki komünlerde kapitalist mülkiyet var olacak, korunacak
diyor.
Ben
bundan anlıyorum ki komünlerde toprak ve fabrikalar (üretim araçları) özel
teşebbüste kapitalist mülkiyette olabilecek. Yani bir nevi “karma ekonomi”
Hal
böyleyse eğer sosyal demokrasiden farlılığı ne oluyor? Senin farkını
anlayabiliyorum Anarşist eğilimlerin
gelişmiş Öcalan ’da mı acaba böyle...
Yani
sermayenin de varlığını sürdürebildiği bir komünalanizm?
BANA GELİNCE
Soruyorsun
…“Komünalist ekonomi nasıl olacak? Dünya
komünist bir devlet olarak mı ..önetilecek? Kim yönetecek? sen de bunlara bir
yanıt verebilir misin?”…
Ben bir kere daha açık ve net söylüyorum
Bu gruba üye olmaktan en azından yazılarıyla da olsa (karşılıklı görüşme
olanağımız olmadı) farklı görüşten kişileri tanımaktan çok memnunum.
Bookchin’nin de onun gibi düşünenlerin öngörülerini genel olarak biraz
fazla ütopik, hayalci ve hayatta karşılığının olmadığını düşünüyorum. Fakat o
fikirlerinde burada dillendirilmesini, savunulmasını bir zenginlik olarak kabul
ediyorum.
Grubun çoğunluğunun benimsediği DOĞRUDAN
DEMOKRASİ, MAHALLE ve BELEDİYE MECLİSLERİ gibi farklılıklar içeren gerçekten
katkı sağlayacak yeni düşünceler var. Bunların içleri doldurularak yararlanmalıyız
diye düşünüyorum ve bende sahipleniyorum.
Ancak tüm farklı fikirlere olduğu gibi bunlara da bu şekliyle de de sonsuz saygı
duyuyorum, beni rahatsız etmiyorlar..
NASIL BİR YENİ PARTİ? VE CEPHE
Bu farklılıklarımızla daha geniş birliktelikler kurabilirsek
partileşebileceğimize en azından geniş bileşenleri olan bir partide “DOĞRUDAN
DEMOKRASİ” yi savunan bir grup “ya da birey” olarak yer alabiliriz.
YENİ BİR PARTİ DERKEN bende bana özgü bir düşümden
söz etmiş oluyorum.
Sosyalizme hala inan eski TKP ve
TİP’lilerin, ÖDP’lilerin, HDP’nin milliyetçi olmayan unsurlarının, ya da
böyle bir birlikten ve gerçekten “TÜRKİYELLEŞMEKTEN”
yana olan “DEMOKRATİK KÜRT ÖZGÜRLÜK
HAREKETİ” yanlılarının, ANTİ-KAPİTALİST
MÜSLÜMANLARIN, DOĞRUDAN DEMOKRASİ’
yi hedefleyen ÇOĞULCU, KATILIMCI, FARKLILIKLARIN TEMSİLİYETİNİ MEŞRU BİR HAK SAYAN, adlarını
şuan hatırlayamadığım, böyle bir birleşik partiden yana olanların bileşeni
olabilecek bir parti….
Bu olabilir mi? Benim bir ütopyam, düşüm olarak mı kalır?
Ben neden olmasın neden başaramayalım diyorum.
Geniş bir tabana oturan bir parti birde İslam’la olan duvarları yıkar,
geniş kitleleri inançlarıyla birlikte kucaklamayı başarabilirsek Türkiye’de çok
şeyi değiştirebilir.
Ben buna inanıyorum.
Tarihsel TİP bunu kısmen başarmıştı.
55. yılı kutlanan TİP’le ilgili Abdurrahman Atalay’ın nefis bir yazısı
Bianet’te yayınlandı.
Linki tıkladığınızda ulaşabilirsiniz.
Lenin’i ret etmeyen Çetin böyle bir partiyi nasıl savunabilir, ya da böyle
bir partiyi nasıl olurda Leninist bir parti olarak kabul eder diyenleriniz
olacaktır
Böyle düşünenlerin ve bunu savunanların Lenin’i anladıklarını sanmıyorum.
Ayrıca Lenin’de bir insan O’nun da tüm önermeleri değişmez mutlak doğrular
değildir.
Tarihin belli bir dönemlerinin ve ülkelerin belli şartlarında ortaya çıkan
önderlerden öğreneceğimiz çok şeyler vardır. Fakat onları PUTLAŞTIRAMAYIZ, ÖNERMELERİNİ VE ÖNGÖRÜLERİNİ KUTSAL KİTAPLARIN DEĞİŞMEZ
AYETLERİ OLARAK GÖREMEYİZ, LANETLEYİP, YOKTA SAYAMAYIZ.
Ayrıca biz artık 1900 lerin dünyasında yaşamıyoruz. Burjuvazide işçi sınıfı
bir bütün olarak kapitalizm de artık “O
DÖNEMLERİN” unsurları değiller.
ÖZELLİKLE İŞÇİ İSINIFI İÇİNDE PEKÇOK
UNSUR “PEDALCILIKTAN” (kol işçiliğinden kafa işçiliğine, beyaz yakalılığa) CNN
OPERATÖRLÜĞÜNE, YAZILIM UZMANLIĞINA, BÜRO
İŞÇİLİĞİNE EVRİLDİ.
Rusya’da fabrikalarda kırsalda devrim öncesi yazma okuma oranı çok az
olduğundan gelen bildirileri bir kişi okur diğerleri dinlerdi. Çok zor
şartlarda ve ancak az sayıda yerlerde teksir makinalarında çoğaltılırdı.
Bu gün böylemi?
Fabrikalarda çalışanların çoğunluğu lise ve meslek okulu mezunu.
Çok etkisi olan güçlü bir ORTA SINIF
oluştu.
Üniversiteli sayısı her geçen gün artıyor. İşsizler arasında da Üniversiteli
sayısı her geçen gün artıyor. Üniversite mezunları işçileşiyor. İşçi sınıfının
bileşenleri çeşitleniyor, niteliksel ve niceliksel olarak değişiyor, artıyor.
Bilim ve teknoloji yaşamın tüm alanını kuşatıyor, fethediyor.
Bilim insanlarının ve bilimin üretimdeki yeri ve önemi çok artıyor,
gelecekte daha da artacağını söylemek kehanet sayılmaz.
İnsansız fabrikalar, ameliyathaneler, sürücüsüz otomobiller, kamyonlar,
trenler, otobüsler ve benzerleri ufukta görülüyor.
Tüm bu bunlar daha birçok neden ve değişkenden ötürü Yukarıda tanımlamaya
çalıştığım gibi bir partiye gereksinim olduğuna inanıyorum.
Leninizm’i tüm bu gelişmelerin ve
değişimlerin ışığında değerlendirmek lazım.
Ayrıca çok seslilik Lenin’in partisinde de kendi şartları içinde mevcuttu.
Stalin’in devraldığı patinin MYK’sında ve partide yaptığı temizlik bunu
doğruluyor.
*****
GENİŞ BİR DEMOKRATİK BİRLİK ya da CEPHE
Gelişen teknoloji üretimde, üretim araçlarını ve üretici güçleri ve başta işçi
sınıfını değiştirirken (nitel ve nicel) yoğunlaşan, sermaye ile birlikte kapitalizm
de “küresel kapitalizme” (uluslararası)
evirildi.
Bu yeni durum “ulus devletlerin”,
ulusal sermayenin koruyucu kalkanı olan ulusal sınırları da anlamsızlaştırdı.
Birçok yeni “ekonomik ve siyasi birlikler”
(AB gibi) ortaya çıkıyor.
Yerel yönetimlerin, kültürel milli farklılıklar taşıyan grupların özyönetim, özerklik talepleri daha bir
karşılık görüyor, Uluslararası bir nitelik kazanan sermayeyi daha az rahatsız
ediyor. Çünkü oralarda da egemen olan yine
kendileri.
Bu durum insanların önemli bir kısmını ve sermayeyi “dünyalaştırırken” tüm ülkelerde de (özelliklede az gelişmiş,
gelişmekte olan ülkelerde) militarist, milliyetçi
akımları ve otoriter eğilimleri de besliyor ve güçlendiriyor.
Tüm dünyada enternasyonal devrimci bir dalga yükselmeden bugünkü koşullarda
tek ülkede sosyalizmin hayata geçmesi ve gelişip hayatiyet kazanması eskisinden
de zor görülüyor. Ancak imkansız da değil.
Tüm bu nedenlerle “NASIL YENİ BİR PARTİ” ye ek olarak
özellikle bugünkü Türkiye gerçeğinde, bu yeni parti bileşenlerini çok aşan, özellikle
demokrat Müslümanların, sosyal demokratların, liberallerin, anarşistlerin, tüm etnik
grupların, çevrecilerin, azınlıkların, başta aleviler olmak üzere dini inanç ve farklı cinsel tercihi olan
grupların ve bu partinin ve dileyen demokratik partilerin de eşit bir bileşeni olacağı, kalıcı bir “DEMOKRATİK
CEPHE” YA DA DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK oluşturmak
gerektiğini düşünüyorum..
Ve bunu günümüzde parti kadar yakıcı bir zorunluluk olarak görüyorum.
Ben “DEMOKRATİK CEPHE” yi itici DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK’i daha kucaklayıcı, birleştirici buluyorum,
bunun için DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK’i öneriyorum.
Bu bileşenlerin görevi acil olarak;
İNSAN HAKLARINA SAYGILI BİR BURJUVA DEMOKRASİSİNİN
GELİŞTİRİLMESİNİ,
Acilen SEÇİM BARAJININ KALDIRILMASI,
KUVVETLER AYRILIĞININ HAYATA
GEÇİRİLMESİ,
YARGININ BAĞIMSIZLIĞI
PARTİLER KANUNUN DEĞİŞTİRİLMESİ PARTİ
İÇİ DEMOKRASİSİNİN GELİLİŞTİRİLMESİ,
YEREL YÖNETİMLERİN GÜÇLENDİRİLMESİ,
İDARİ VE MALİ ÖZERKLİĞİ KAVUŞTURULMASI,
DEMOKRATİK BİR LAİKLİĞİN GELİŞTİRİLMESİ,
DİYANETİN KALDIRILMASI YADA
DEMOKRATİKLEŞTİRİLMESİ
DOĞRUDAN DEMOKRASİNİN, KATILIMCILIĞIN ve
ÇOK SESLİLİĞİN, ÇOĞULCULUĞUN,
BİREYİN ÖZGÜRLÜNÜNÜN,
KADIN, ÇOCUK HAKLARININ,
ÇEVRECİLİĞİN VB. NİN DERİLEŞEREK GELİŞMESİNE
ve KALICI OLARAK KURUMLAŞMASINA katkı sağlamak.
Bu maddeler daha da çoğaltılabilir. İlk
aklıma gelenler bunlar. Bu kadarı sanırım işlevinin ne olacağı ne amaçlandığını
anlatmak için yeterlidir.
Böyle bir birlik “Hatip
Dicle’ nin istedikleri demokratik özerklik sisteminde “özel mülkiyete evet,
tekelleşmeye hayır” tanımlamasıyla da uyuşuyor.
BÖYLE BİR BİRLİK,
Bu cephe ya da birlik bu grubun benimsediği DOĞRUDAN DEMOKRASİNİN
MAHALLE ve SEMT MECLİSLERİNİN kurulmasına burjuva demokrasisi içinde
olabildiğince devlet kurumlarında, işletmelerde, demokratik kitle örgütlerinde,
partilerde hayat bulmasına, “BİR KÜLTÜR ve YAŞAM TARZI OLARAK” tüm
toplumda içselleşerek “TOPLUMSALLAŞMASINA”
katkı sağlayabilir.
Bugünün teknolojik gelişme ve imkânlar tüm partilerde, demokratik kitle
örgütlerinde Üniversitelerde, Belediyelerde, muhtarlıklarda, giderek devlet
birimlerinde DOĞRUDAN DEMOKRASİYİ,
KATILMCILIĞI, ÇOĞULCULUĞU hayata geçirmeyi olanaklı hale getiriyor.
Tabi ki düzeni sosyalist partiler gibi doğrudan hedef almadıkları için
egemen sınıfları birçok konuda “UZLAŞMAYA”
yanaştırabilir. Sadece yanaştırabilir diyorum. Buda çetin ve uzun bir
mücadeleyi gerektirecektir mutlak.. Şüphesiz ki egemenler kazandıkları
mevzileri kolay terk etmeyeceklerdir.
Can alıcı soruna gelelim
…“Komünalist ekonomi nasıl olacak? Dünya
komünist bir devlet olarak mı yönetilecek? Kim yönetecek? sen de bunlara bir
yanıt verebilir misin?”…
Bu bölüm başlığı PARTİ ve CEPHE olacaktı.
Facebook’ta okuma kolaylığı sağlamak için ikiye böldüm. Bu nedenle o sorunu
buraya da almak zorunda kaldım.
Senin Komünalist ekonomiden ne anlaşıldığı net değil. Onun için ısrarlı bir
savunucusu olarak sana sordum.
Bookchin’nin kitaplarında da
bulamadım.
Zaten Prof.Dr.. Korkut Boratav ve Prof. Dr.İzzettin
hocalarda bulmamışlar. Onun için o yazıları yazmışlar.
Şüphesiz ki Bookchin kitaplarında
bu konuda çok şey anlatmaya çalışmış.
Sende anlatmaya çalışıyorsun. Mutlaka her ikinizde samimi ve iyi
niyetlisiniz, bundan hiç şüphem yok. Fakat hayatta karşılığı olmayan,
temenniden, hayalden öte gidemeyecek öngörüler.
Sınıflar üstü bir bakışla halk
kitlelerinin, Mahalle Meclisleri, Halk Meclisleri. Belediye Meclisleri gibi
örgütlenmelere hemen giriverecekleri ön görülmüş.
Sanki AKP’nin %50 yakın oyu (desteği) MHP %15-20 gezen milliyetçi oyları
yok sayılıyor.
Ola ki bu meclisler bu halk bileşenleriyle kurulabildi, bugün ki Belediye
meclis bileşenlerinden oransal olarak ne farkı olur. Özellikle oylamalarda AKP
ve MHP belirleyici olur. Giderek bu etkinliğin kırılacağı varsayılarak burjuvazinin
hoş görü ile bu işe seyirci kalacağı, bu tip örgütlenmelerin giderek ulus
devleti parçalayacağı bile öngörülmüş.
Burjuvazi ya da egemen sınıflar, sınıflar tarihinin her döneminde ta köleci
toplumlarda bu yana en küçük bir kıpırdanışa fırsat vermemiş kanla, zulümle
bastırmıştır.
Türkiye ve dünya tarihi bunun örnekleri ve acılaryla doludur.
En son Kürt ayaklanmasında da bunu gördük, tüm acıları ile yaşadık.
Kusura bakma dostum ve bu görüşte olan dostlarım, güçlü bir örgütlenmeler
yaratmadan bu, egemen sınıfları, burjuvaziyi çok hafife almaktır.
Ben bunun için bu uzun yazı dizisinde sadece eleştirisel yaklaşmadım,
acilen yapmamız gerekenler olarak İKİ
TARZ ÖRRGÜTLENMEYİ DE
öneriyorum. Karar sizlerin
Devam edecek
Yazı facebook için oldukça uzun oldu. Tekrar ayırmak zorunda kaldım.
SON
BÖLÜM
KOMÜNİST BİR DEVLET Mİ?
ÜRETİM ARAÇLARININ MÜLKİYETİ
“Komünalist ekonomi nasıl olacak? Dünya
komünist bir devlet olarak mı yönetilecek? Kim yönetecek?
Bu bölüm aslında kitap yazılacak uzun bir bölüm.
Fakat çok uzatarak zamanınızı almak, grubu meşgul etmek istemiyorum.
Beş yüz yıl mı, bin yıl mı yoksa yüzbinlerce yıl sürebilecek bir zaman
sonrası oluşabilecek yeni bir toplum düzeni için bugünden, bugünkü kıt
bilgilerimle çok isabetli tahminler yapabileceğimi ve yapabileceğimizi
sanmıyorum.
Nerde ne zaman okuduğumu hatırlamıyorum. Şöyle bir cümle vardı.
Toplumlar,
sürekli değişen ve dönüşen canlı organizmalardır. Bir sonraki nesil nasıl
düşünecek öncelikleri ne olacak? Bu mealde bir
şeydi.
Bunun için
geleceği, gelecekte yaşayanlara bırakmak gerekir, diyorum.
Bu nedenle bu tartışmanın güncel, sağlıklı ve gerçekçi bir yöne çekilmesi
için ben somut iki öneride bulundum.
YENİ BİR PARTİ ve DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK.(veya
daha radikal bir adla DEMOKRATİK CEPHE)
Bu iki konuyu Türkiye’nin sıcak ve acil gündemi içinde ve hepimizin
benimsediği (farklı yaklaşsak ta) “DOĞRUDAN DEMOKRASİ” (ben buna, VE ekleyerek “KATILIMCI DEMOKRASİ” yi de eklemleyerek
birlikte kullanmanın daha doğru olduğuna inanıyorum) anlayışı içinde olgunlaştırmamızın daha
yapıcı ve faydalı olduğun savunuyorum.
Eğer önerdiğim DEMOKRASİ İÇİN
BİRLİK.(veya daha radikal bir adla DEMOKRATİK CEPHE) hemen Gezi sonrası
önerilmiş olsaydı, belki Gezi daha doğru değerlendirilirdi ve Geziyi BU EŞİTLİKÇİ BİRLİK ANLAYIŞI İÇİNDE
ÖRGÜTLER, KALICI KILABİLİRDİK.
Oysa doğru okunamadı bu muazzam potansiyel faydacı ve sekter bir örgütsel
ırkçılık anlayışı ile heba edildi.
****
Bir şeyin altını çizmek istiyorum. Daha evvel düşünen, irdeleyen ve bu konuda
yazanlar oldu mu hiç bilmiyorum. Ben hiç rastlamadım.
İnsanlık tarihine baktığımızda bir toplum düzeninden yeni bir toplum
düzenine geçişin dinamikleri ve ekonomik
alt yapısı yaşanan toplum düzeni içinde ki sınıfsal çatışma içinde fakat birlikte
gelişmiştir. Çelişkili gibi görünen bu durumu burjuvazinin gelişim sürecinde
çok daha net görürüz.
Feodal beylere, aristokrasiye hizmet için yola çıkan burjuvazi ayni zamanda
feodalizmin içinde kurduğu geliştirdiği kentsel yaşam ve manifaktör üretim
tarzıyla feodalizmin sonunu getirmiştir.(yaklaşık üç yüzyıl sürdü.) Bu anlamda
daha kapitalizmin içinde kapitalizme altenatif bir üretim tarzı gelişemedi,
geliştirilemedi.
Hiçbir toplum düzeninde çatışan iki ana sınıftan alt sınıf olan, örneğin
köleci toplumda köleler, feodal toplumda serfler toplum düzenini değiştirmek
için, hiç kimse geleceği kurmayı onlara yüklememiş, onlarda böyle bir görevi
üstlenmemişlerdir. Feodalizmde serflerin mücadeleleri “HAKLARINI GELİŞTİRME MÜCADELESİNDEN” öteye gidememişlerdir. Köleci
toplumlarda da böyle olmuştur. Meşhur spartaküs isyanlarını hatırlayalım.
Fakat kapitalizmde bu görev işçi sınıfına verilmiştir. Üstelik isçi sınıfı
bunu kendiliğinden yapamaz, düşünemez bir ön kabulle “BİLİNÇ İŞÇİ SINIFINA DIŞARIDAN VERİLİR” denilerek tarihsel bir
görev olarak verilmiştir.
Bu görüşe göre de, bu bilinç eğer işçi sınıfına dışarıdan (yani bir takım
aydın, bilinçli kişiler tarafından, parti) verilmezse işçi sınıfı “KENDİSİ İÇİN SINIF” olamaz KENDİLİĞiNDEN SINIF OLARAK kalır,
denilmiştir. (köleci toplumlardaki köleler, feodalitede ki serler gibi)
Ve üstelik bu işçi sınıfı gelecekte olmayacak bir sınıftır da. Fakat
gelecekte olmayacak bir sınıfa geleceği sen kuracaksın diye muazzam bir görev üstlendirilmiştir.
Bu bir çelişki bir açmaz değilmidir?
Tabi bu görevini, kapitalizmin adaletsizliklerine başkaldıran, bu toplum
düzeninin değiştirmesi gerektiğine inanan insanların (Aydınların) kurduğu parti
ve işçi sınıfı içinde yetiştirilmiş ÖNCÜLER
vasıtasıyla yapacaktır.
Bunlar bir dönemler ikimizin de kafasını kurcalayan konulardı.
Hatırlarsan bu düşüncelerimizi sadece bir Parti yemeğinde ayni masayı
paylaştığımız İbrahim ağabeyimize ve rahmetli eşi yoldaşımız Nermin Aksın’a ve
bir de kadim dostumuz kelimenin tam anlamı ile işçi ve proleter dostu rahmetli Dr.Nejat
Yazıcıoğlu’na açmıştık.
Her üçü de ilgilenmiş bunları yazmamız gerektiğini söylemişler, bizi
yüreklendirmişlerdi. Kısmet bu güneymiş DD grubunaymış.
Aramızda tartışarak, her toplum düzeninde olduğu gibi çatışan iki ana
sınıfın dışında bu çatışmanın sentezlediği YENİ
DİNAMİKLER ve YENİ BİR ÜRETİM TARZI ortaya çıkarmalı ve kapitalizmin içinde
filizlenerek gelişmeli ve kapitalizmi alt etmeli diye bir sonuca varmıştık. Bu
bu günlerde önerilen komünalizm yada komünalist yaşam diye adlandırılanlar asla
alamaz
(Bunların tümü bizim Gorbaçov henüz ortaya çıkmadan Gözlemlediğimiz kadarı
ile Bulgaristan, Yugoslavya ve Demokratik (Doğu) Almanya izlemlerimizden ve
Sovyetlere ve diğer sosyalist ülkelere dönük okuduklarımızdan, duyumların
etkisinde bizde oluşan eleştirel yaklaşımlar sonucu vardığımız ortak görüşlerdi.
Bir şeyler iyi gitmiyordu.)
Biz bunu o günkü bilgi ve bilincimizle ancak kooperatifçilik olabilir ve
belediyeler üretim yapabilir demiştik.
Hatırlarsın o günlerde Avrupa’ da İtalya’da Avrupa komünizmi diye bir akın
çıkmıştı.
Senin şu önerine benzer öneriler sunmuştu, fakat tutmamıştı.
...“Örneğin fabrikalar çalışanların
ortak mülkünde olabilir gibi”...
Sendikalara ve hükümete, işçilere fabrikalarda ana sermayeden belli
oranlarda hisse verilmelidir önerisinde bulunmuştu.. Bu her toplu sözleşme
dönemimde tekrarlanarak devam etmeli mealindeydi sanırım.
Fakat onlar gelecek için değil o gün için bunu öneriyorlardı. Tabi ki
işverenle bunu benimsemedi. Bu öneride Avrupa Komünizmi öneriyle unutuldu
gitti.
*****
O günkü tartışmalarımızda geliştirdiğimiz “yeni bir dinamik yeni bir tarz ortaya çıkmalı ve kapitalizmin içinde
filizlenerek gelişmeli” düşüncemiz bence bu gün bu o dinamiklerin
belirtilerini görebiliyoruz ve ben fazla iddialı bulunmazsa, bence geleceğin
alt yapısı oluşuyor.
Şöyle sıralayabilirim.
1- Ulus devletler çözülüyor.
2- AB ve Şangay Beşlisi gibi birçok siyasal ve ekonomik entegrasyon
eğilimleri yükseliyor ve çoğalıyor.
3- Sermaye “milli sermaye” olmaktan çıktı. Artık uluslararası ya da uluslar
üstü kavramlarla anılıyor.
4- Üretim genel olarak dünya için yapılıyor.
5- Genel olarak aile şirketleri de çözülüyor halka, kitlelere açılıyor,
ailelerin payı küçülüyor. Bazı ülkelerde şirketlerin teşviki için ailelerin
payının %25 lere kadar çekilmesi tartışılıyor ve bu eğilim kuvvetlenme ve
desteklenme ihtimali çok yüksek. Bazı okuduklarım bende böyle bir izlenim
bıraktı, ancak yanılabilirim. (hatırlanırsa Kıbrıslı iş adamı Halit Narin
İngiltere de (Politik nedenler de olabilir) bu %25 yasasını çiğnediği
gerekçesiyle aldığı kredi ve teşvikler nedeni ile mülklerine el
konulmuştu.(yine de doğruluğu araştırılmalı)
6- Fonlar çok güçleniyor uluslararası sermaye piyasasında cirt atıyor ve
giderek güçleniyor, çok büyüyorlar.
7- Bilimin ve teknolojinin gelişimi İşçi sınıfını nitel olarak değişime uğratıyor.
8- Kaba kol emeği eriyor, insansız fabrikalar çoğalıyor.
9- Bilim insanlarının Üniversitenin üretimdeki önemleri artıyor.
10- Yakın gelecekte ve gelecekte Bilimin ve tabi ki Bilim insanlarının ve
Üniversitelerin üretimdeki yerleri ve önemi ve işleci daha da artacak.
11- Bireysel sermayeyi daha da aşacak gibi görülen fonlar (ben buna
sermayenin toplumsallaşması diyorum) veya oluşabilecek başka türde ki toplumsal
sermayeler ya da işletmeler Kooperatifler sendikalar gibi bilim insanları ile
birlikte sınıfsız toplumun kapitalizmin içinden çıkan yeni dinamikleri
olabilir.
12- Komünal yaşamı feodal yapıyı henüz tam aşamamamış topluluklarda
aramamak gerekir. Çağdaş komünler belki de üniversitelerin oluşturacağı öğretimle
üretimin içiçe olacağı insansız tarım alanlarının insansız fabrikaların yaşam
alanlarında oluşacak.
Bunlar benim beyin jimnastiği ile çoğaltılabilir ne kadarı ütopya ne kadarı
gerçekçidir bu gelecekte hayat belirleyecek.
Biz bu günden hayata geçebilecek bazı İSTEKLERLE
mücadeleyi DÜNYA MÜLKİYETİ ve BİLİM
İNSANLARI VE ÜNİVERSİTELER ÖNCÜLÜĞÜNDE bu yanda kaydırarak başlatabiliriz.
Birleşmiş Milletlerin yetkilerinin arttırılmasını isteyerek başlayabiliriz.
BM bünyesinde DÜNYA BİLİMİNSANLARI
KURULU ya da ÜNİVERSİTELER ARASI KURUL kurulmasını ve yukarıda ki fonların ulusla arası fonlar olarak
birleştirilerek bazı üretim alanlarına girerek dünya için maliyetinin az
üzerinde tüm toplumlara eşit dağıtılmak üzere üretim yapması taleplerini
yükseltebiliriz. Örneğin, elektrik üretiminden başlana bilinir.
Üniversitelerin ve bilim insanlarının desteğinde Ekvator kuşağının uygun
yerlerinde güneş enerjisi, dünyanın en
uygun yerlerindeki gelgitlerden yararlanarak okyanus sahillerinde, gene en
uygun yerlerde rüzgâr enerji santralleri kurula bilinir, dünya için temiz ve
ucuz yenilenebilir enerji üretilebiliriz.
Bu tür projeler arttırılabiliriz.
İŞTE TOPLUMSAL MÜLKİYET, İŞTE İHTİYACA
GÖRE TÜM İNSANLARI İÇİN PLANLI ÜRETİM.
Bunun için geleceği geçmişte değil gelecekte ve bilimde aramak gerekir diye
düşünüyorum.
Bu önekleri elbirliği ile çoğaltabiliriz.
Bunlarda bazı kişilere ütopik gelebilir. Ancak bunlar eğer kimilerce
benimsenir, dillendirilir ve örgütlü bir biçimde uygulanması için mücadele
edilirse neden hayata geçirilmesin. O zaman uygulanabilir “ütopyalar” olurlar.
Ancan Tüm bunlar yapılırken önerdiğim BİRLEŞİK
BİR YENİ PARTİ ile sosyalizm için, DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK’le DOĞRUDAN ve
KATILIMCI bir demokrasişin mücadele
edilmeli.
Bitti.
İbrahim’e sürekli sen ne düşünüyorsun diyerek bazı başlıklarda düşünce
açıklamaya zorlayıp bana bu uzun yazıyı yazdırmaya zorladığı için teşekkür
ederim. Sanırım söylemek istediklerimin çoğunu söyledim sayılır, ancak yazımı
tekrar okuyunca bazı ilaveler yapma gereği duydum ancak yapmadım, değindiğim
konularda tartışmalar açılırsa o zaman daha detaylı tartışırız diye düşündüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder