27 Kasım 2015 Cuma

İktidar kirletir. İboya yanıt

DD 24.11.2015
İbo ve tüm dostlara merhaba,
Önce bu yazıyı gurup için yazdım. Fakat daha çok İ.Özkurt’a hitap ettiğini gördüm özeline göndermek istedim.
Fakat daha sonra guruba göndermeyi daha uygun gördüm.
*****
İbo, Yalansız’ da yazdığın “GÖÇE HAZIR OLMAK YA DA OLMAMAK” yazına yazdığım yoruma verdiğin yanıt beni oldukça düşündürdü ve de üzdü.
Günlerce düşündüm.
Yazdığım yanıtı defalarca okudum, ancak, ...“ İktidar kirletir”. Sanırım buna inanmayan çok az dinozorlardan birisi olarak kaldın.”… yargısına seni götüren anlamı nereden çıkardın anlayamadım.
Ehh sayende dinazor da olduk. Bu ötekileştirici, itici bir dil. Eski bir jargon ve tavır. Bunu üzüntünün ötesinde çok ta yadırgadım ve uzun dostlukla ve yoldaşlıkla da bağdaştıramadım.
Fakat ben sana ayni jargonla revizyonist, oportünist, Saroz’un liboşları, dönek, vb.gibi yakıştırmalarda bulunmayacağım. Sen de biliyorsun ki ben tüm mücadele hayatım içinde bu tip ifadeleri hemen hiç kullanmadım, bunları hep itici, ötekileştirici buldum ve farklı görüşlerle birlikte çok seslilik ve demokrasi kültürü içinde birlikte olabileceğimize inandım. Bunun içinde Münih’ten ÖDP’ye ÖDP’de noktaladığım örgütlü mücadelemde de hep böyle davrandığımı en iyi sen bilirsin. Bunun hala en geçerli doğru olduğuna da inanıyorum. Tabii anti-kapitalist ve sınıfsız toplum hedefinden sapmadan ve zaafa uğratmadan.
Eğer bu bir dinazorluksa evet ben bir dinazorum arkadaşım.
Dönelim yazılarımıza;
Ben yorumum da “HERŞEYİ BUNA İNDİRGEMENİN BUNA BAĞLAMANIN” yanlış ve eksik olduğunu, örgütsüz hiçbir şeyin yapılacağını vurgulamaya çalışmıştım.
Ayrıca;  
…”3-Sosyalist ülkelerde feodal yapının varlığı komün al bir inşa için olumsuzluk değildi. Üstelik dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma kültürünün (Bizdeki İMC kültürü) yani feodal ilişkilerin yaşandığı köylülük, komün yaşama daha yatkındı”… diyeyazmışsın.
Buna da oldukça şaşırdım. Köleliği de yer yer içeren üretimin çoğuna el konulan, serflerin toprakla birlikte alınıp satıldığı, Derebeylerin yarı kölesi olduğu (bizde de köylülerin, ağaların, aşiretlerin Orta doğuda ve benzeri ülkelerin pek çoğunda kabilelerin yarı kölesi) feodaliteden ve bizdeki İMC kültürünü örnek vererekKOMÜNİZM ya da senin deyiminle KÖMÜNALİZM çıkarmak, ve 
…”yani feodal ilişkilerin yaşandığı köylülük, komün yaşama daha yatkındı”…  Demek o dönemi savunmak, TARİHİN ÇARKLARINI GERİ ÇEVİRMEK gibi bir şey değil mi?
Gerçi sen son zamanlarda Eski Yunan’da ki yine köle emeğinin sömürüldüğü, kadınlar dâhil birçok“YURTTAŞIN OY HAKKININ OLMADIĞI bir dönemde ki “ŞEHİR DEVLETLERİNİ’DE DOĞRUDAN DEMOKRASİYE örnek verdiğin gibi de bunu çok sık yapar da oldun.
Oysa daha da gerilerde insanlığın ilk çağlarında, Marksizm öğretisinde, alfabesinde İLKEL KOMÜNALTOPLUM diye adlandırılan TOPLAYICI ve AVCI toplumlar var. Burada kölelik yok, devlet yok, eşit bölüşüm var, yeteneğe göre ve güce göre bir iş bölümü var fakat sebebini anlamadığım bir şekilde buna hemen hiç atıfta bulunmuyorsun ya da çok az değindiğin oluyor.
Sevgili İbo,
Sende bilirsin ki tarihin çarkları geri çevrilemez. İnsan denen  varlıkta bazı kesintilere uğrasa da kendi iradesine rağmen maalesef çok kere içinde olduğu şartların belirlediği bir şekilde değişerek, dönüşerek tarihi yolculuğuna devam ediyor.,
Ben inanıyorum ki büyük insanlık bir gün kendi iradesi ile yaşamına ve geleceğine yön verecek yolu bulacaktır.
Bu uzun bir yolculuk olacak gibi görülüyor.
Bunu yaparken de ilkel komünal toplumdan, tarihin belli dönemlerinde ki (senin değindiğin İMC’de dahil)  uygulamalar dan, Küba’sından, Sovyetler Birliği ve Çin’e kadar uzanan ve özelikle Kürtlerin ve daha başka halkların da yaşadığı son deneylerden yararlanacağız.
Tüm bunların ışığında da gördüğümüz gibi farklı çözümlemelerimiz, önermelerimiz olacak
Hatta yorulup bu yolculuğa zarar vermeden çekilecekler, istemeden frenleyenler, hatta ihanet edip yolculuğa bilerek zarar verip karşı saflara geçenler de olacak olacak. Ezilenlerin, sömürülenlerin mücadele tarihi bu örneklerle ve deneyimlerle dolu. Bu nedenle çok zengin bir tarihimiz var.
İkimiz de bizim yaşlarımızda olanlar da artık yaşlandık sayılır. Senin önermelerinin de benim ve başka arkadaşların önermelerimin de hayata geçebilecek veya geçtiğini görebilecek kadar uzun yaşayabileceğimizi sanmıyorum.
Hele bu sekterliğimiz, azgelişmiş demokrasi kültürümüz, hoş görüsüzlüğümüz ve bu dağınıklığımız ile  AKP’yi alt edecek en azından burjuva demokrasisi de olsa “GELİŞMİŞ BİR DEMOKRASİYE” geçişi hele bu 4+4+4eğitim sistemiyle eğer bir ALT ÜST OLUŞ YAŞANMAZSA çok zor görüyorum. Bu nedenle birbirimizi kırmamıza hiç gerek yok. Benim yapmak istediğim senin ve senin gibi düşünenlerin odaklaştıkları tezlerde gördüğüm eksiklikleri, açıkları, açmazları ve olası tehlikelerin altını çizerek dillendirmek. Bu ileri sürülen görüşlerin (ki çoğuna ilke olarak katılıyorum ve savunuyorum) olabilmesi için nelerin yapılması, nasıl olacağıdır. Bunun gelişmiş bir demokrasi kültürü ve özellikle örgütlülük işi olduğunun uygulamanın uzunca bir süre alacağını, örgütsüz bu işin olamayacağını belirmekti. Ayrıca önemle burjuvazinin buna seyirci kalmayacağını örgütsüz yakalanmamak gerektiğini vurgulamaktı. Kürdistan da yaşananlar ortada. Çünkü zamansız bir uygulama ve yenilgi kitlerde yılgınlık ve toparlanması zor bir dağınıklık yaratır
***
Seninle 1970’lerde başlayan yoldaşlığımız kesintisiz olarak senin ÖDP’den ayrılana kadar uzun bir süre devam etti. Almanya’da Münih’te ki özellikle TKP’lilerin yanlışlarına karşı dayanışmamız ve yoldaşlığımız çok kişiyi kıskandıracak örnek alınan bir düzeydeydi.
Hele Adımlar ’da TBKP ve Gorbaçov sonrası esen yenilenme fırtınası birçok kişinin savrulmasına,“inkârcılığına” kadar gittiği, yıkılan Berlin duvarının altında kaldığı bir dönemde biz birkaç arkadaşımızla Nabi Yağcı’nın, Zülfü Dicleli’nin,  Erdal Talu’nun vb.lerinin saldırılarına destansı bir karşı duruş ve direnç sergilemiştik. Bunlara rağmen çoğunluğu TKP’li olan Bakırköy’ü birleştirici, toparlayıcı bir çizgi izleyerek hemen hemen bir bütün olarak Sosyalizm çizgisinde SBP’ne taşımıştık.
Yukarıda adları geçeler ve bazı TİP ve TSİP’lilerle birlikte, Yeni Partide SOSYALİZM ismi ve hedefi olmaması için çok uğraş vermişlerdi, eğer hatırlarsan senin bu gün yazı yazdığın Yalansız da ki arkadaşların çoğunluğu ile de birlikte hareket etmiştik ve başarmıştık ta.
Buna neden değindim. Biz dışlayıcı ötekileştirici bir tavırı hiçbir  zaman takınmamıştık.
Daha o zamanlar 1994 te farklılıklarımızla bir arda olmamızı demokratik çok sesli, çoğulcu, katılımcı bir parti istiyorduk. Bu nedenle de farklı görüşlerin kurumlarda nisbi temsiliyet sağlanması için bu adla bu maddenin tüzüğe girmesi için çok uğraş vermiştik.
Yani diyeceğim o’ki biz seninle Gorbaçov’tan çok çok önce sosyalist sisteme yapıcı bazı eleştiriler getiriyor çözümler üretiyorduk.
Bu nedenle bizi anlayamayan bazı taş kafalılar ya da kraldan çok kralcı olanların içinde bizi “anti sovyetik” olmakla bile suçlayanlar bile olmuştu.
İşte bunların çoğunluğu yıkılan duvarın altında kaldı.
Sen artık çok farklı şeyler savunmana rağmen senin de sosyalizme giden yolda çözümler üretmeye çalıştığına inanıyorum. Yani biz bu yaşımıza rağmen hala sosyalizm için mücadele etme gayreti içindeyiz. Ya onlar ne yapıyorlar.
Referandumda EVET, YETMEZ EVET dediler, AKP’ye ve İslamcılara methiler düzdüler. Enini boyunu hesaplamadan “DEMOKRASİ HAVARİSİ” kesildiler, Bu güne gelmemizde önemli bir rol aldılar. En azında moral kaynağı oldular.
Bunlardan çoğu bu gün pişmanlıklarını, hatta aldatıldıklarını dile getiriyorlar, şimdi AKP karşısında saf tutular, buda bir erdemdir. Son bir örnek Murat Belge.
Bazıları ise eski tutumlarını ısrarla sürdürüyorlar. Çözümü sosyalizm dışında aramaya devam ediyorlar İşte onlardan da bir örnek.
Örnek verdiğin Rojava’ya da başka bir yazıda değinmek istiyorum..
Haziran seçimleri öncesi Grupta da paylaştığım
SON DÜZLÜK TÜNELİN SONUNDAKİ IŞIK,HDP başlıklı yazımın alt başlığı ile bitirmek istiyorum.
 
“Marksist, diyalektik düşünce, analitik ve sınıfsal  analiz bize olayları “önceden öngörebilme” olanağını sağlar. Böyle olması gerekir.
Bu durum, özellikle bu yöntemi kullandığını iddia eden eli kalem tutan fikir erbabına  ve karar alma pozisyonunda olanlara büyük sorumluluk yükler.
Bundan önceki böyle birçok kritik dönemeçte birçok arkadaşlarımız, dostlarımız bu yöntemleri çoğu zaman doğru kullanamamışlardır.
Bunu da ağır bedelini özellikle işçiler ve emekçiler ve hatta tüm Türkiye halkları ödemiştir.”
 
İşte bu nedenlerle de yeni bir öneri ortaya atmadan önce, önünü, arkasını, getireceklerini, götüreceklerini iyi düşünmek hesaplamak ve çok iyi düşünmek gerekir.
Herkese saygılarımla
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder