Saffet Bilen 23.06.2015 Doğrudan Demokrasi
Facebook
Neolitik devrim içeriği itibarı ile yayılmacıdır
Uygarlığın ve Tarihin başlangıcını bu gelişmeye dayandıran, bugünkü kültürel yapımız bunun en önemli kanıtıdır.
Kendinden öncesini yok sayan, yaşanmamış sayan,
kendi yaşı, insanlığın ortaya çıkışının yanında ufacık olan bir kültür başka
türlü nasıl tanımlanabilir.
Tarımın ve yerleşik yaşamın bir beslenme ve yaşam
biçimi olarak benimsenmesinin ardından neler olup bittiği bilim insanlarının
çabaları ile gün geçtikçe daha fazla aydınlanıyor. DNA’ya bağlı araştırmalar
önemli sonuçlara ulaşılmasına yol açıyor. Avrupa’nın bütününde iki farklı
üniversitenin Harvard ve Kopenhag üniversitelerinin farklı dönemler üzerine yaptığı
araştırma sonuçlarında;9000 yıl öncesi Avrupa’nın avcı-toplayıcılardan
oluştuğu, 9000-7000 yıl öncesinde ise, Avrupa’nın bazı kısımlarında Yakın
Doğu’dan gelen genlerin etkisi ile değişimin başladığı savlanıyor.
Antik Avrupa’ya tarım bilgisi ve çiftçilerin
Anadolu’dan geldiği epeydir bilinen bir bilgi. Avcı- toplayıcılar ile
tarımcılar gruplar halinde var olmaya devam ediyorlar. Harvard Üniversitesinden
David Reich, ‘belirgin Avrupa ve Doğu Asya genlerine sahip genlerin binlerce
yıl birlikte yaşadığı, muazzam bir kültür süreci yaşandığını’ söylüyor.
Bu süreç kırılmaya 7500-5000 yıl önce Avcı toplayıcıların çiftçilerle karışmasıyla başlıyor. Reich bunu ‘kültürel bariyerlerin yıkılması ile genlerinde birleştiği’ şeklinde yorumluyor.
Bu süreç kırılmaya 7500-5000 yıl önce Avcı toplayıcıların çiftçilerle karışmasıyla başlıyor. Reich bunu ‘kültürel bariyerlerin yıkılması ile genlerinde birleştiği’ şeklinde yorumluyor.
Yani Avcı toplayıcı kültürün yerini, tarıma ve yerleşik yaşama bırakmasına yol
açıyor.
Sürecin dünyanın pek çok yerinde buna benzer bir
seyir izlediği de söylenmeli. Üstelik birbirinden bağımsız en az üç merkezden
ve yayılmadan söz edilebilir. Bereketli Hilal, Uzak doğu ve Amerika.
Bunlardan bağımsız bir yerdeki, Avustralya’da ki
gelişmelerin ise, yakın zamanlara kadar farklı bir gelişim seyri göstermesi
ise, bize bu gelişmenin tarihin kaçınılmaz gelişim seyri yasalarından
şüphelenmemiz gerektiğini anlatır. Ayrıca bütün tarımcıların torunlarının,
bütün istilacı girişimlerine rağmen, Avcı-toplayıcılıkla yaşamlarını devam
ettiren, küçümsenmeyecek sayıdaki toplulukların varlığı ise, bu tür yasaların
belli koşullar altında bir işleyişe sahip olduğunu gösterir. İnsanlığın gelişim
yasaları diye kabullenile gelen yasalar, İnsanlık tarihinin bütününü kapsamaz.
Peki ne olmuştur da bazı yerlerde öyle, bazı
yerlerde böyle gelişmiştir süreç?
Değişimdeki etkenin, kültürel bariyerlerin yıkılması olduğu görülüyor. Tarımcıların torunlarının adları ve yaşam biçimleri ne olursa olsun oluşturdukları yaşam pratikleri, bu bariyerlerin nasıl yıkıldığının örnekleri ile dolu. Kullanılan esas yöntem yayılma ve zordur.
Bu süreçte gerçekleşen, neolitik çiftçi toplulukların köylere, köylerin kentlere, kentlerin büyük krallıklara, imparatorluklara, ulusal devletlere dönüşmesiydi. Bu olayları, sanayi devrimi, işçi sınıfının gelişmesi, bölgesel ve bölgeler arası ticaret sisteminin oluşması ve finansın tüm kontrolü ele geçirmesi izledi.
Değişimdeki etkenin, kültürel bariyerlerin yıkılması olduğu görülüyor. Tarımcıların torunlarının adları ve yaşam biçimleri ne olursa olsun oluşturdukları yaşam pratikleri, bu bariyerlerin nasıl yıkıldığının örnekleri ile dolu. Kullanılan esas yöntem yayılma ve zordur.
Bu süreçte gerçekleşen, neolitik çiftçi toplulukların köylere, köylerin kentlere, kentlerin büyük krallıklara, imparatorluklara, ulusal devletlere dönüşmesiydi. Bu olayları, sanayi devrimi, işçi sınıfının gelişmesi, bölgesel ve bölgeler arası ticaret sisteminin oluşması ve finansın tüm kontrolü ele geçirmesi izledi.
Bu süreç bize ilerleme olarak anlatılır. Günümüz
devletlerinin geçmişe göre daha kalabalık, daha güçlü, daha merkezi ve hükümran
oldukları açık. Günümüz zanaatkarlarının, bilim adamlarının, mühendislerinin
geçmişe göre daha bilgili ve becerikli oldukları da açık. Günümüz ticaret mallarının
geçmişe göre daha fazla oldukları da açık.
Peki bu gelişmelerin ilerleme olarak anlatılması
yanlış mıdır? Tarımın ilk başladığı dönemle bugün arasında bu kriterler
üzerinden yapılan bir değerlendirme de bariz bir fark olduğu çok net.
Burada sorulması gereken doğru soru, bu gelişmelerden ve bolluktan esasen kimin yararlandığıdır? Bir avuç elit için cennet, geniş insan toplulukları içinse cehennemdir, bu dönem.
Burada sorulması gereken doğru soru, bu gelişmelerden ve bolluktan esasen kimin yararlandığıdır? Bir avuç elit için cennet, geniş insan toplulukları içinse cehennemdir, bu dönem.
İkinci olarak da, neden kurulan bunca uygarlık
devamlılık arzetmemiş, yıkılıp gitmiştir? Sorusu sorulmalıdır. Arkeoloji bize
her geçen gün zamanında ışıltıyla parlayan, bugünse ya sular altında yada
kumların ve toprak yığınlarının altında kalmış binlerce uygar yıkıntının
kanıtlarını sunuyor. Yıkılmanın nedenleri arasında doğal afetler de vardır. Ama
yıkıntının ana sebebi, artı ürüne bir avuç seçkinin el koyması, paylaşımın
adaletsiz oluşu baskı ve zulümdür.
Düşünsel planda ise, insanların, adı bulunulan
bölgeye göre değişebilen bir erkek ve kadından türedikleri, tarım yaparak
beslendikleri, giderek te bildiğimiz uygarlığı yarattıkları savlandı. Tarımdan
öncesi ya hiç yoktu, yaşanmamıştı, ya da daha sonraları kabul edildiği gibi,
ilkel bir yaratık olarak yaşamını sürdürmüştü. Tarımla beraber kurulan kültür
düşünsel planda kendini tek seçenek olarak dayattı. Geçmiş hiç yaşanmamış
olarak kabul edildi. Tarım ve uygarlık yönelimi insanın, düşünme ve konuşma
gibi insanın doğal özellikleri arasında idi.
Bütün yazılı tarih bu fikri adım adım inşa etti.
Sümer tabletlerinden, antik Yunan’a, Çin metinlerinden, kutsal kitaplara ve
modernist düşünürlere kadar bu kural değişmeden kaldı. Tersini düşünenler ise
fiziki olarak ortadan kaldırıldılar. Kafalara bütün fırsatlar değerlendirilerek
çakılan şey bu yaşam şeklinin kaçınılmaz olduğu, başka bir yaşamın düşlenmesinin
bile abes olduğu fikri idi.
İlk insana ait buluntuların, tarıma geçilmesinden
çok uzun zaman öncesine ait olduğunun açığa çıkması, ilk soruların da
oluşmasının önünü hızla açan bir gelişme oldu. İnsan ilk ekilen tohumdan çok
uzun yıllar öncesinden bu yana dünya üzerinde yaşıyordu. Üstelik oldukça zeki
oldukları da açığa çıkmaya başlamıştı. Zeka kapasiteleri açısından günümüz
insanından çok farklı da değillerdi.
Paleontoloji, insanlık ile tarım ve uygarlığın
aynı zamanda ortaya çıktığı fikrini çürüttü. Tarih ve arkeoloji, tarım ve
uygarlığımızın yalnızca birkaç bin yıllık geçmişi olduğunu gösterirken,
paleontoloji insanlığın milyonlarca yıl öncesine dayandığını, insanın çiftçilik
yaparak ve uygarlık inşa ederek doğmadığını kanıtladı. Ve insanların çok uzun
yıllar avcı-toplayıcı ve evsiz konargöçer olarak yaşadıklarını ortaya koyan
bulgular hızla arttı. Geçmiş, kentsiz, işçiliksiz ve ticaretsiz, devletsiz,
yöneticisiz, ezensiz bir geçmişti.
Ayrıca insanın tarım öncesi yaşam tarzının bu güne
ulaşan örneklerinin araştırılması sonucunda da çok çarpıcı sonuçlar çıkmaya
başladı. Bu insanlar kültürsüz değildi. Bugün uygarlık kültürünün ürünü olan
bizden, çok farklı bir yaşam anlayışları vardı. Rekabet vardı, ama bizdeki gibi
sınırsız değildi. Besin ihtiyacı için avlanan hayvanı da kendi toplumunun üyesi
olarak gören, yağmacılık yapmayan, bitkilerin tamamını tüketmeyen doğayı
mücadele edilecek, alt edilmesi gereken bir rakip olarak görmeyen bir anlayıştı
bu. Tarım öncesi insan yaşamı, bir yasalar sistemine bağlıydı. Bu yasalar,
barışçı idi, sınırlı rekabete dayanıyordu ve bütün canlıları içine alan bir
anlayışa dayanıyordu.
Sınırlı rekabet yasası içeriği şöyle ifade edilebilir; Kapasitenin sonuna kadar rekabet edebilirsin, ama yine de rakiplerini avlayamaz, besinlerini yok edemez ya da besine ulaşmalarını engelleyemezsin. İnsanlar uzun yıllar, sınırlı rekabet yasasını izleyerek var oldular. Bu yaklaşık on bin yıl öncesine, Yakındoğu’da tek bir kültür insanlarının, yasanın aksine rakiplerini avlayarak, besin kaynaklarını keserek veya besine ulaşmalarını engelleyerek rakiplerine savaş açan bir tarım şekli yaratmasına kadar böyle sürdü.
İnsan, Dünya ile barış içinde yaşadı. Hem de binlerce yıl.
Tarım kültürü ise, bu yaşam tarzının tam zıddıdır.
Tarım kültürü doğadan yaşamak için gerekenden fazlasını almak demektir. Oluşan
artı ürün ve buna bir avuç seçkin tarafından el konması, hemen yanı sıra
geliştirilen, adını ezbere bildiğimiz baskı aygıtları, bu gezegende gelişen en
zahmetli yaşam tarzının da kaynağını oluşturdu. Bizim kültürümüz dışında kimse
yaşamak için bu kadar çok çalışmıyor. Bizim tarzımız, dünyanın tüm yaşam
biçimlerini insan gıdası olarak görüyor. Bu anlayış çok büyük miktarlarda besin
stoku oluşturulması demektir. Bunun sonucu ise çok hızlı nüfus artışıdır. Bu
artış sonucunda ise, önümüze çıkan tüm yaşam biçimlerini yok ederek ilerleyen
bir yayılma gündeme gelmiştir.
Bu anlamda, Kültürümüz insanları bütündür. Batı,
Doğu ve Amerika arasında bir ayrım yoktur. Üç bölgede de işe tarımla
başlamışlardır. Son on bin yıldır, Doğu’ da, Batı’ da, Amerika’da kültürlerini
tarım üzerine inşa etmişlerdir. Ve kurulan sistemin başlangıçta ki refleksleri
neyse, bugünde aynıdır. Yıktıkları, insanın onbinlerce yıllık paylaşıma dayalı
bir yaşamı, yeniden inşası için atılacak her adım, düşman addedilir. Özetle;
Dünyanın felaketi olan insan değil, onlarca, yüzlerce kültür arasında, ‘tek’
olduğunu iddia eden, bütün ‘en’leri kendisinde toplayan bir kültür, bizim
kültürümüzdür.
Kurtulmak içinse insanlığı değiştirmemiz
gerekmiyor. Evrime, teknolojik gelişmelere bel bağlamamıza gerek yok. Sadece
yayılmacı, bu tek kültür anlayışını değiştirmemiz gerekiyor.
Tarımı vazgeçilemez gelişmelerin sonucunda ortaya çıkmış, insanı insan yapan gelişmelerin başlangıcı olarak görmekten vazgeçmek ve İnsanın milyon yıllara varan bir zaman diliminde, zaten insan olarak ortaya çıktığını bilerek düşünmeye başlamak en doğrusu.
Tarımı vazgeçilemez gelişmelerin sonucunda ortaya çıkmış, insanı insan yapan gelişmelerin başlangıcı olarak görmekten vazgeçmek ve İnsanın milyon yıllara varan bir zaman diliminde, zaten insan olarak ortaya çıktığını bilerek düşünmeye başlamak en doğrusu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder