Oya Baydar 18.12.2014 T24
Son günlerin tozu
dumanı arasında, farkında mısınız bilmem, AKP Ergenekon’la sinsice iş bağlıyor.
Devlete büyük ölçüde hakim olan iktidar, bir yandan eski ortağı Cemaat’e yeni
darbeler vurmaya hazırlanırken öte yandan devletin derinliklerinde kod adı
Ergenekon olan yapıyla buluşuyor, uzlaşıyor, bütünleşiyor.
Ergenekon derken
sadece Ergenekon davasını değil kadim devlet aklını ve onun emrindeki Türk
Gladyosunu, daha doğrusu Gladyo’nun bugünkü şekillenmesini kastediyorum. Türk
devletinin genetik kodlarının ve reflekslerinin taşıyıcısı bu yapı, iktidar
değişimlerine dirençlidir. İktidarlar, “Türk Devleti’nin yüce çıkarları, vatanı
ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” adına muhaliflere ve halka karşı
kullanacakları bu türden yapılara ihtiyaç duyarlar; yapıyı kendi çıkarları
doğrultusunda değiştirebileceklerini sanırken onunla uzlaşır, bütünleşir,
böylece kendi beka’larını sağlarlar.
Ergenekon davasında ve
benzer davalarda, derinlerdeki karanlıktan fırlayan kimi gerçek kırıntıları ve
adı ünü öteden beri herkesce bilinen, yapıp ettikleri artık gözlerden
saklanamayan planlamacılar, tetikçiler buzdağının su yüzeyindeki
kısmından ibarettir. Daha açık söylenecek olursa, V.Küçük ve benzerleri,
Kerinçsizler, merinçsizler, 2000’lerin başlarında “Parola vatan, işareti
bayrak” rumuzlu konferansları için o üniversite senin, bu dernek benim, fellik
fellik dolaşan provokatör paşa eskileri, onların emirleriyle cinayetler işleyen
daha küçük tetikçiler derin planların çeşitli kademelerdeki uygulayıcılarıdır.
AKP Ergenekon’la el sıkıştı
AKP 2002 yılında
iktidara geldiğinde, Kürtlerle birlikte, devletin dehlizlerine, kozmik
odalarına, yani derinlere girmesine izin verilmemiş iki üvey evlattan biriydi.
Kendini tehlikede hissediyordu, devleti bütünüyle ele geçirmenin yaşamsal
zorunluluk olduğunu biliyordu. O sıralarda ortak bile değil, et-tırnak olduğu
Cemaat’in, özellikle yargı ve polisteki gücünden yararlanarak askerî darbe
tehdidini ve oligarşik vesayeti geriletmek birincil amacıydı.
2002-2007 arasında,
hepimizin gözleri önünde gerçekleşen irili ufaklı Gladyo müdahaleleri (Mersin
Bayrak provokasyonundan başlayıp Rahip Santorino, Hrant Dink, Zirve yayınevi
cinayetleri, kanlı Danıştay baskını, Cumhuriyet gazetesine bomba provokasyonu,
bir dizi TV, kitap, medya manipülasyonu, vb...) AKP’yi şu veya bu şekilde
iktidardan düşürmeye odaklanmış destabilizasyon
(dengesizleştirme-istikrarsızlaştırma) operasyonlarıydı. Müdahale heveslisi
vesayetçiler, darbe planları/ hayalleri içindeki merkezler; temelleri sarsılan,
korku ve belirsizliğin kol gezdiği bir ülkede amaçlarına ulaşabilmek için derin
çetelerden yararlanıyorlardı. Bu tablo, bizler için oldukça tanıdıktı.
2007’de Ergenekon,
2010’da Balyoz davaları açıldı. Bu süreçte AKP devletle daha iyi tanıştı. Tam
iktidar olabilmek için çekirdek devlet yapısını ve onun reflekslerini
küçümsememek gerektiğini anladı. Üstelik, AKP mutlak iktidar isterken Cemaat de
iktidardan aslan payı peşindeydi. Darbeci-vesayetçi odaklar davalar sürecinde
güçlerini yitirmiş, bir ölçüde tasfiye edilmişlerdi ama devlete bütünüyle
egemen olmanın yolu derin devlet/ gladyo/Ergenekon ile iş bağlamaktan
geçiyordu.
İktidara “dışardan”;
ceberrut devleti değiştirme, demokratikleştirme, vatandaşın hizmetkârı çağdaş
hukuk devletine dönüştürme niyeti ve vaadiyle gelen AKP, adım adım,
özellikle de 2011’den sonra “Ankaralılaştı”, devletleşti, eleştirdiği yapının
genetik kodlarını ve reflekslerini misliyle devraldı, Ergenekonla kucaklaştı.
Cemaat üzerinden Ergenekoncu devlet aklaması
Eskiden, ülkede ne
kadar suç, cinayet, kötülük varsa komünistlere yüklenirdi. Orhan Veli bir
şiirinde şöyle der: “Açlıktan bahsediyorsun/ Demek ki en komünistsin/ Demek
bütün binaları yakan sensin/ İstanbul’dakileri sen, Ankara’dakileri sen/ Sen ne
domuzsun, sen!”
Şimdi, Tayyip Erdoğan
öncülüğündeki AKP korosu son 10-15 yılın cinayetlerini, suikastlerini, faili
meçhullerini, sahteciliklerini, hukuksuzluklarını, ne kadar melanet varsa, ne
kadar mağduriyet varsa tümünü paralel yapı adını verdikleri Cemaat’e yüklüyor.
Tümünde sonuna kadar birlikte, ortak, iç içe, kol kola olduklarını
bilmiyormuşuz gibi...
Cemaat’in karanlık
yüzü; Ergenekon, Balyoz, KCK ve benzer davalardaki hukuksuzlukları, delil
üretmekten manipülatif algı operasyonlarına kadar, mağduriyetlere yol açan
affedilmez suçları, Kürt siyasî hareketine düşmanlıkları, iktidara tam
hakimiyet yolunda önlerine çıkan engelleri adalet kılıfı altında kirli
yöntemlerle bertaraf etmeleri, vb., vb. sanki AKP’nin bilmediği, birlikte
kotarmadığı işlermiş gibi...
Şimdi, Cemaati
tepelemeye kararlı Erdoğan AKP’si bütün suçlarını “paralel”e yükleyip
kurtulmaya çalışırken Ergenekonculara yaslanıyor. Dikkatle izleyecek olursanız,
Ergenekon davasında yargılanan suçlulukları yeni delil, ispat gerektirmeyen ne
kadar Gladyocu figür, cinayetlerin emrini verdiklerini yolunu döşediklerini
dünya alemin bildiği ne kadar büyük Küçük çete mensubu varsa, son günlerde
mağdur kahraman kesildiler; AKP ile birlikte onlar da paralel yapının
savcılarını, hâkimlerini dava etme peşindeler.
Darbecilikle suçladığı
paralel yapıya karşı kendi cephesini güçlendirmeye çalışan AKP’nin, altına
kaçıran çocuğun “Ben yapmadım, pipip yaptı” demesi gibi, “Hepsini Cemaat yaptı”
diyerek Ergenekonculara, darbe heveslilerine sarılması: iktidarın derin
devletle, Ergenekoncu zihniyetle uzlaşması ve kendini aklarken onlarca yılın
Ergenekoncu devletini aklamasıdır.
Özellikle Türkiye
Kürdistanı’nda işlenen bunca cinayetin failleri, şimdi AKP’nin kanatları
altında AK’lanma gününü heyecanla beklemektedirler.
Ergenekoncu/ Gladyocu
derin devleti dağıtma, ülkeyi demokratikleştirme iddiası ve misyonuyla
gelenlerin, iktidarlarını Ergenekonla kucaklaşarak pekiştirmeye çalışmaları
ibret verici. AKP-Cemaat savaşına bir de bu gözden bakalım. O zaman AKP’yi
Cemaat’e, Cemaat’i AKP’ye yeğlemenin eninde sonunda Ergenekonculuğa teslim olma
anlamına geldiğini kavrarız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder