Ayşe Erman / Leyla İmret T24/ Hürriyet
Cizhttp://t24.com.tr/haber/20-yil-sonra-geldigi-cizrede-nasil-esbaskan-oldugunu-anlatti/255275re’de doğan, 7 yaşındayken babası öldürülen ve ailesinden ayrılarak Almaya’da büyüyen Leyla İmret, yıllar önce gittiği Cizre’de şimdi Belediye Eşbaşkanı. Cizre’de 90’lı yıllarda zor bir yaşam olduğunu söyleyen İmret, babasının ölümünden sonra çok daha zor bir çocukluk geçirdiğini anlattı. 7 yaşında gittiği Almanya’da dayısı ve yengesi tarafından büyütülüp okutulan Leyla İmret, ancak 13 yıl sonra annesini görebildiğini söyledi. Siyaseti hep takip ettiğini belirten İmret, “24 sene sonra babamın mezarına gittim. Ve orada içime şöyle bir his geldi ‘Aradığın yer burası, istediğin şey burada!’ öyle hissettim” diyerek Cizre’den Belediye Eşbaşkan adayı olmaya karar verdiğini söyledi.
Ayşe Arman’a konuşan Cizre Belediye Eşbaşkanı Leyla İmret’in Hürriyet’te yer alan söyleşisinin bir bölümü şöyle:
Babanın, gözünün önünde vurulduğu doğru mu?
-Hayır, ben orada değildim. Annem, kardeşime hamileydi. Biz de güvenlik sebebiyle başka bir yerdeydik. Bana sonradan anlattılar, babam eve geliyor, tam o sırada da baskın düzenleniyor. Kimdir, nedir, suçlu mudur, değil midir diye bakılmadan, evler delik deşik edilirdi. Babam, evdeki herkesi kurtarıyor ama kendisi o kurşunlardan kurtulamıyor, ölüyor...
Babanın ölümü seni nasıl etkiledi?
-Ailem, elimin altından kaçtı gitti... Savrulduk, dağıldık. Çocuk yaşta yaşadığım o travma yüzünden, yıllar sonra pedagoji eğitimi aldım. Çocukları daha iyi anlayabilmek için. Belki de tüm bu yaşadıklarıma bir anlam katabilmek için. Benim çocukluğum zor geçti. Yaşadığım tek acı da babamın kaybı değil...
Babana dair hatırladığın herhangi bir şey var mı?
-Babamı çok fazla göremezdim, eve sık gelemezdi. Ama geldiğinde mutlaka çikolata getirirdi. O yüzden çikolata benim için bambaşka şeyler ifade eder. Ondan ayrılırken hep ağlardım, sonunda da ebediyen ayrılmak zorunda kaldım...
Anneme 13 sene sonra sarılabildim!
Babanın ölümünden sonra hayatın nasıl şekillendi?
-Önce Mersin’e dayımın yanına gittik, oradan da ver elini Almanya. Amacımız, ailecek Almanya’ya göç edip, orada her şeye sıfırdan başlamaktı...
Ee ne oldu, gerçekleşemedi mi?
-Hayır. Ben, önden dayım, yengem ve üç çocuğuyla gittim. Annem ve kardeşlerim arkadan gelecekti, gelemediler...
Neden?
-Benimkiler tamamdı ama annemlerin kâğıtları hazır değildi o yüzden. Ben uçtum, arkamdan gelecekler sandım ama olmadı...
Hiçbir zaman mı?
-Hiçbir zaman! Çünkü zaten şartlar da değişmişti. Annem, annesini ve babasını kaybetmişti, küçük dayım, mayına basıp bir ayağını kaybetmişti. Mahkemede yaşını büyütüp 36 sene hapis verdiler, 22 senedir yatıyor. Annem de kardeşini bırakamadı. Böyle bir durum. Ben de geri gelemedim. Mecburen Almanya’da kendime yeni bir hayat kurdum...
E o zaman, yedi yaşından beri baba yok, anne yok, kardeşler yok...
-Evet. Sonradan dayım da vefat etti, yengem, çocuklarıyla birlikte beni de büyüttü.
Almanya’da yetişmiş olman şans mı, şanssızlık mı?
-Şanssızlık. Bir çocuğun, annesiz-babasız büyümesi tabii ki büyük bir travma. Evet, iyi bir eğitim aldım. Evet, bu gördüğün kadın oldum. Başarılı bir öğrenciydim, sosyaldim. Ama hep bir tarafım eksikti, hep buruktum, hep tarif edemediğim bir hüzün vardı içimde. Annemi sadece fotoğraflardan tanıyordum, arada sırada telefonla konuşuyorduk o kadar. Acı tuhaf bir şey. Bir sürü insan, bir sürü acıyla yaşıyor. Ya alışıyorsun ya da bir şekilde taşımayı öğreniyorsun. Ben de öğrendim.
Peki orada hiç zorlanmadın mı, Türkiye’ye dönmek istemedin mi?
-Hayır hiç. Uyum sağladım. Çok iyi Almanca konuşuyorum. Girdiğim her ortamda kendimi sevdiriyordum. Dönmeye hiç niyetim yoktu. Bizi birbirimizden ayıran her şey hâlâ oradaydı, baskılar, ölüm tehlikeleri... Niye dönmek isteyecektim ki?
Sonra?
-Sonra 2008’de müthiş bir şey oldu. 13 seneden sonra ilk defa Türkiye’ye geldim. Annem ve kardeşlerimle karşılaştığımız anda yaşadıklarımızdan film olur. Sarıldık, ağladık, şoka girdik, şaşırdık, onca yıllık özlem...
Annen seni karşısında görünce ne yaptı?
-Şaşırdı, bu kadar büyümüş olabileceğimi tahmin etmiyordu herhalde. Beş sene Türkiye’ye gittim geldim. Sürekli, “Ben burada yaşayabilir miyim?” diye tartıyordum. Çok zor bir karardı. Almanya’da da alıştığım bir hayat ve çevre vardı. Arkadaşlarım vardı. Hep içimden ne gelirse onu yapıyordum, özgürdüm, bir sürü farklı işte çalıştım. Ama sonunda, ait olduğum yerin burası, ailemin yanı olduğuna karar verdim ve yedi ay önce kesin dönüş yaptım... Altı aday vardı en yüksek oyu ben aldım
Peki siyasete girmeye nasıl karar verdin?
-Siyasetle ilgiliydim zaten. Çok okurum, hayatı takip ederim, olan biteni bilirim, Kürt tarihini araştırırım. Tabii ki yaşadıklarım, duyduklarım, okuduklarım, kendi topraklarımda çekilen acılar bana aktif siyasete girme isteği getirdi.
Almanya’dan kesin dönüşte direkt Cizre’ye mi geldin?
-Hayır, önce Mersin. İki-üç hafta orada kaldım. Cizre’ye tekrar gidebilme kararını vermek benim için kolay olmadı. Babam orada öldürülmüştü çünkü. Ama sonra cesaretimi topladım, gittim. Eski evimizi buldum, çocukluğumda oynadığım o dar sokaklarda dolaştım. 24 sene sonra babamın mezarına gittim. Ve orada içime şöyle bir his geldi: “Aradığın yer burası, istediğin şey burada!” Öyle hissettim. Kendi topraklarımın kadınları için, kendi halkım için bir şeyler yapmak istedim, adaylığımı koydum. Beş aday daha vardı, 209 oy farkıyla ben kazandım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder