27 Mart 2013 Çarşamba

BİR HEKİMİN FERYADI: BEN DE PES ETTİM! HOŞCAKALIN...

  
  Dr Ayşe Çelikkaya  (Nebahat Dinler-Sol tartışma)
  Yaklaşık 6 yıl önce, büyük bir enerji ve uzun süre yitirmemeyi başardığım umutlarla aile hekimliğine başlamıştım. Önceki işyerimde gayet rahattım üstelik ama mesleğimin en deneyimli,verimli yıllarını daha aktif çalışarak geçirmek istediğim için,yıllarca döner sermayesiz, iki kuruşa çalıştığım için aile hekimliğine geçtim. 
  İlk günlerin karmaşasını hepimiz çok iyi hatırlarız. Kimse sistemi bilmiyor,ne yapacağını bilmiyor,hastalar nereye başvuracağından bihaber,deli gibi çalıştık. "Benim birimimde herşey tam olsun ki huzur içinde olayım" diye ASM den 19.00-19.30 da çıktığım çok oldu. Ebem ve ben çalıştık, çok çalıştık, enerjimiz bitmedi. Her türlü mobbinge aslanlar gibi direndim,mahkemelerde koşuşturdum,hep "daha iyi olacak" diye!
  9 hekimli ASM min en yıllanmış ikinci hekimi olmama rağmen,bilgisayarla aile hekimi olmadan sadece 1 yıl önce biraz biraz haşır neşir olmama rağmen,mail gruplarında bir şey kaçırmayayım diye,ortak eylemlerde geri kalmayayım diye bilgisayar canavarı oldum nerdeyse:) Ama çoğu zaman, kendi iş arkadaşlarıma bile ulaşmadı sesim:(
  Gebeler,bebekler,çocuklar,15-49 lar,yatalak hastalar,kaprisli hastalar rüyalarıma girdi,ama bir türlü bitmedi yapılması gerekenler!Tam,"bütün bebeklerimin izlemleri bitti" derken emrivaki atanan başka şehirlerdeki bebekleri bulalım diye,evlenip yurdumun bir ucuna giden gebe adaylarımızı bulalım diye iflahımız kesildi. Defalarca tembihlediğimiz halde kaydını bir türlü yeni bölgesine almayan,ESK'dan gebelik sürprizini aldığımızda bizdeki anasına,akrabasına ulaşıp,yeni telefon numarasını bulup bir kez daha  hatırlatalım diye dedektifçilik oynadık hemşiremle! Ama angaryalar bitmedi!  
  Artık emin oldum ki asla bitmeyecek. Asla "herşeyim tamam" hissini yaşamamıza izin verilmeyecek. Son zamanlarda havuçun peşinden koşturup duran tavşanlara benzetmeye başladım kendimi. Ben yaklaştıkça uzaklaşanların peşinden koşturmaktan yoruldum. Saçma sapan işlemler için yazılar yazıp,fotokopiler hazırlayıp,başkalarının hatalarının bedelini ödemekten,,sadece ve sadece hakkım olan ücreti TAM alabilmek için sayfa sayfa yazılar yazmaktan,tutanaklar tutmaktan yoruldum.
  Hergün usülsüz taleplere hayır demekten,ilkelerimi ve kişiliğimi koruyabilmek için insanlarla didişmek zorunda kalmaktan yoruldum.29 yıldan sonra, ilk kez geçen yıl acil nöbetleri sırasında edindiğim biber gazına gözüm her iliştiğinde, gözüm değil ama yüreğim yandı! Hasta-hekim ilşkisi nasıl bu hale geldi? Düşünürken yoruldum.
  Ama asıl dönüm noktası femur kırığım oldu sanırım. Ertesi gün gelebileceğimi sandığım işyerime,asla bırakamayacağımı sandığım  işlerime bir anda nasıl veda edebildiğimi gördüm. Hayat bizim onayımızı almadan bizim için planlar yapabiliyordu. Ben ameliyat sonrası çivilerimle dost olmaya çalışırken,daha hala aklım hastalarımda,işlerimde,benim yüzümden daha da yoğun olacak iş arkadaşlarımdayken,yerime görevlendirilen meslektaşımın tavrını duyduğumda daha da sızladı kırığım. Üstelik kalbim de kırıldı...
  Mart başında, 6 aylık aradan sonra,koltuk değneğimi attıktan 2 gün sonra başladım çalışmaya. Doktorumun;"aman çok yormayın kendinizi,temponuzu yavaş yavaş arttırın" tembihleri arasında! Ama bizim işte tempoyu yavaş tutmak ne mümkün? Günde 70-80 hastayla! Yeniden ağrı kesicilere başladım,henüz geçmeyen hafif aksamamı hastalarıma hissettirmemeye çalışarak bir gayret çalışmaya koyuldum. İtiraf ediyorum;eskiden bir ayda özlediğim işimi altı ayda hiç özleyememiştim. Altı ayın sonunda,sabah ilk hastam(ki kendisi 6 yıldır hastamdır), daha bilgisayarı açarken;sanki daha dün görüşmüşüz gibi, bir geçmiş olsun demeden çocuğuna almak istediği raporun derdinde beni taciz ettikten sonra düşündüm! Ne için,kimin için uğraşıyorum? Aç mıyım,açıkta mıyım? Bana bunların yapılmasına neden izin veriyorum? Femur kırığı esnasında bir emboli ile ölseydim ne olacaktı?Düşündüm ki, beni arayan bir hasta öldüğümü duysa;"yerine kim bakıyor?" diyecek ve sadece işini halletmenin derdinde olacak! Son altı yıldır,yıllık izinlerimin sadece 5-10 gününü kullanıp gerisini yaktığım için bana kim teşekkür etti? Osteoporozum yokken, çok basit bir düşmeyle gerçekleşen bu kırık, bilimsel olarak ispatlanamasa da, bunca stresin bir sonucu muydu?
  Koridorda sırasını beklerken,açılan kapıdan,yetişkinlerin bacaklarının arasından,annesini beklemeden odama dalıp bana koşan çocuklarımı çok özleyeceğim. Bir kaç ayda bir gelip,bize görünmeden sabırla sıra bekleyip, sonra sadece getirdiği kahve,kolonya,şeker vs. hediyesini verip,bizi görüp giden,hastalığımda hemşiremi pes ettirip yanına takılıp eve gelen Bahri dedemi çok özleyeceğim. Kırık sonrası işe başladığımı öğrenince bir koşu çiçek alıp gelen zarif hastamı da çok özleyeceğim ama bu sistemin içinde hatırlamak bile istemeyeceğim o kadar çok şey de var ki!
  Ve artık karar verdim. Kimsenin beni daha fazla üzmesine,canımı sıkmasına izin vermeyeceğim. Çünkü tünelin ucunda ışık görmüyorum. Bir foton taneciği kadar bile! Ve farkettim ki,ne kadar çabalasam da evime de taşınıyor bezginliğim,umutsuzluğum. Ve ben artık "bugün yine kimler canımı sıkacak?" stresi yaşamadan huzurlu yaşamayı seçiyorum. Grupta kalabilirsem eğer,ara sıra sohbetlerinize eşlik ederim. Salı akşamı eylemleri devam ederse tweeterda sizleri yine desteklerim. Uzun istirahat günlerimde en yakın dostlarım olan,mail gruplarında,facede yarenlik ettiğim siz meslektaşlarım. Hoşcakalın! Allah hepinize kuvvet ve sabır versin. Dilerim bir gün herşey çok güzel olur:))
 
    Dr Ayşe Çelikkaya
İZMİR-BAYRAKLI-OSMANGAZİ ASM-                            
http://groups.yahoo.com/group/sol_tartisma/message/13614                                   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder