Merhabalar, yaklaşık bir yıl önce kaleme aldığım bir
yazıyı sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.
Ali Ersin GÜR 09/06/2010 Sol iletişim
Toplumsal değişimi hedefleyen her siyasal oluşum, iktidarı elde etmeyi de
mutlaka hedeflemek zorundadır. Yaşamı demokratikleştirmeyi ve toplumsal
sorunlara çözüm üretmeyi hedefleyen her siyasal oluşum böyle bir görevle karşı
karşıyadır ve bunun gereğini yapmakla yükümlüdür. İşin başında olmamızı gerekçe
göstererek böylesine hayati bir görevden kaçınmamız mümkün değildir. Bu
yüzdendir ki örgütlenme, çalışma tarzı ve mücadele anlayışımızı buna göre
şekillendirmemiz gerekmektedir.
Bugün birinci görevimiz geleceğin “yeni politik
organizasyonunu” yaratmaktır. Mevcut siyasal oluşum ve
partilerin hiç biri toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya cevap vermemektedir. Bu
yüzdendir ki toplumun büyük çoğunluğunda ciddi bir gelecek kaygısı mevcuttur. Bu
da toplumsal hoşnutsuzluğa neden olmaktadır. Ne varki bu kesimin örgütsüzlüğü ve
neoliberal politikacıların ustaca yönlendirmeleri nedeniyle halkın büyük bir
bölümünde umutsuzluk hakimdir. İşte toplumun bu büyük bölümünü oluşturan
kesimlerin (kendilerine söz hakkı tanınmayan yoksulların, emeğiyle
keçinenlerin, işsizlerin, emeklilerin ve ezilenlerin kısacası “baldırı
çıplakların” ve “çulsuzların”) geleceklerine dair umutsuzluğunu kırarak umuda
dönüştürecek “yeni bir oluşumu” yaratmak göreviyle karşı karşıyayız.
Son
elli yıl içinde ülkemizde yaşanan darbeler ve ülkede uygulanan neoliberal
politikalar nedeniyle halkın kendisine olan güveni ciddi şekilde erozyona
uğramıştır. Bu durum etkin, yaygın ve sonuç alıcı bir toplumsal muhalefet
oluşturmanın önündeki en büyük engellerden biridir. Zedelenen ve
derin yaralar alan toplumsal özgüveni sağlayıcı mekanizmalar ve çözümler üretmek
de bize düşmektedir. Bunun için de önce kendimizdeki güven yitimini gidermemiz
şarttır.
Ülkemiz solu, bugüne kadar hep birilerini hedef alarak kendisini varetme
çabası içinde olmuştur ki bu durum kısır tartışmalara ve sürekli bölünerek
ufacık “dükkancıkların” doğumuna sebebiyet vermiştir. Dışımızdaki
solu hedef alıp eleştirerek hiçbir yere varamayacağımız ve olsa olsa sadece
onlar gibi bir yapıya vücut vereceğimiz aşikardır. Oysa ki bugün ihtiyaç
duyulan, tamamen bambaşka bir şeydir. Toplumsal dönüşümü hedefleyen ve geleceğin
demokrasisini inşa etmeyi kendisine görev edinmiş bir siyasal yapı..! Bunun için
milyonlarca örgütsüz insan hedef kitlemizi oluşturmaktadır. Böylesine zor ve
yoğun emek gerektiren bir görevle karşı karşıyayız..!
Ankara ve İstanbul’da
oturarak Anadolu’yu örgütlememiz mümkün değildir.
Toplumsal dönüşümü hedefleyen bir siyasal oluşum sadece iki-üç büyük
metrepolda örgütlenmekle yetinemez. Ülkenin tüm il, ilçe, köy ve mezralarında
örgütlenmeden ve buralara kök salmadan istediğimiz başarıyı elde etmemiz mümkün
değildir. Bu yüzdendir ki Anadolu’yu dolaşıp “yeni projeyi” anlatacak çalışma
ekiplerine ihtiyaç var.
Demokrasi mücadelesi vekaleten yürütülemeyeceğine göre halkın doğrudan
aktif katılımı ile Halk İktidarını oluşturmak, önümüzdeki uzun vadeli temel
hedefimiz olmalıdır. Bugün dünya genelinde ve ülkemizde egemen olan neo
liberalizme karşı çözüm, doğrudan demokrasi ve halkın yönetime doğrudan
katılımdır. Neoliberallerin demokrasi anlayışı bir demoğojiden ibaret olup halkı
yanıltmaktan başka bir şey değildir. Onlara göre politika işi sadece belli bir
elit kesimin (profosyönel politikacıların) işi olmalı ve
“baldırıçıplakların” veya “çulsuzların” yapacağı bir iş değildir. Buna karşılık
bizler; tüm kararları sorunun sahipleriyle
birlikte almalı ve çözümü de birlikte üretip yaşama geçirmeliyiz.
Unutmayalım ki solun bugün dibe vurmasının asıl nedeni; halkın bize
güvensizliğinden değil, bizim halka güvenmeyişimizden kaynaklanmaktadır. Bunun
için bürokratik merkeziyetçilik ve dayatmacılıktan mutlak surette kaçınmalıyız.
Günümüzün tek devrimci dinamiği halkın kendisidir. Bu yüzdendir ki geniş halk
yığınlarını sürece dahil etmenin mekanizmaları ve kanallarını açmak zorundayız.
Ancak bu bu şekilde “politikanın toplumsallaşması ve yine toplumun da
politikleşmesinin” önünü açmış oluruz.
Halkın kendi İktidarı, hiç kimse için diktatörlük veya oligarşik bir
yönetim olmayacak; herkes için demokrasi olacaktır. Son yüz yıllık dünya
pratiği, neler yapmamamız konusunda zengin derslerle doludur. Dünyada ve
ülkemizde yaşananlardan olumlu ve olumsuz dersler çıkararak yeni bir eşitlikçi
ve özgürlükçü sol seçenek yaratmak görevi ile karşı karşıyayız. Toplumsal
mülkiyet, çoğulculuk ve doğrudan demokrasi bu sürecin üç temel anahtar kavramını
oluşturacaktır. Buna karşılık monist yaklaşımlar, bürokratik
merkeziyetçilik ve doğmatik fikirlerden ciddi bir kopuş yaşamadan karşı karşıya
olduğumuz görevlerin üstesinden gelmemiz mümkün değildir.
Bizler ülke insanının cevap bekleyen sorularına çözüm üretecek yeni bir
politik yapı ve tarzı geliştirmek zorundayız. Bunun içindir
ki sık sık hatalar yapma olasılığımız büyüktür. Hatalarımızdan
ders çıkardığımız müddetçe bundan korkmamalıyız. BİRLİKTE
BAŞARABİLİRİZ..!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder