3 Şubat 2012 Cuma

Leninizm mi , Troçkizm mi?


 Stalin
Tüm Marksistler arasında Lenin, emperyalizmi kapitalizmin yeni bir aşaması, en son aşaması olarak gerçekten Marksist bir tahlile tabi tutan, tek tek kapitalist ülkelerde sosyalizmin zaferi imkanı sorununu yeni bir tarzda koyan ve bunu pozitif anlamda karara bağlayan ilk Marksistti. Lenin'in "Emperyalizm, Kapitalizmin En Üst Aşaması" yazısını düşünüyorum. Lenin'in 1905 yılında çıkan "Avrupa Birleşik Devletleri Şiarı Üzerine" makalesini düşünüyorum. Lenin tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olduğu tezini ilk kez ileri sürdüğünde, Avrupa ya da tüm dünya birleşik devletleri şiarı üzerine Troçki ile Lenin arasındaki polemiği düşünüyorum.

"Ama bağımsız bir şiar olarak dünya birleşik devletleri şiarı hiç de doğru olmazdı, çünkü birincisi, o sosyalizme denk düşer; ikincisi, tek ülkede sosyalizmin zaferinin imkansızlığı yanlış anlayışını ve böyle bir ülkenin diğerleriyle ilişkileri üzerine yanlış bir anlayışı ortaya çıkarabilir. İktisadi ve siyasi gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Bundan şu sonuç çıkar ki, sosyalizmin zaferi başlangıçta birkaç kapitalist ülkede ya da tek başına alınmış bir ülkede bile olanaklıdır. Bu ülkenin muzaffer proletaryası, kapitalistleri mülksüzleştirdikten ve kendi ülkesinde sosyalist üretimin örgütlenmesinden sonra kendini diğer, kapitalist dünyanın karşısına koyacak ve diğer ülkelerin ezilen sınıflarını kendi yanına çekecek, onlarda kapitalistlere karşı isyanlar körükleyecek ve gerektiğinde sömürücü sınıflara ve onların devletlerine karşı hatta silah zoruna bile başvuracaktır." ... Çünkü "sosyalizmde ulusların özgür birleşmesi, sosyalist cumhuriyetlerin geri kalmış devletlere karşı az çok uzun süren ve inatçı bir mücadelesi olmaksızın olanaksızdır." (Bkz. 4. baskı, cilt XXI, s. 311.)
Lenin 1915 yılında böyle yazıyordu.
Emperyalizm koşulları altında etkide bulunarak, tek ülkede sosyalizmin zaferini mümkün kılan kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası ne menem bir yasadır?
Lenin bu yasadan söz ederken, eski, tekel-öncesi kapitalizmin artık emperyalizme gelişmiş bulunduğundan; dünya iktisadının, en önemli emperyalist grupların toprak, pazar, hammadde vs. uğruna kudurganca bir mücadelesi koşulları altında geliştiğinden; dünyanın emperyalist grupların nüfuz alanlarına bölünmesinin halihazırda bitmiş olduğundan; kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşit bir biçimde, bir ülkenin diğerini izlemesi ya da paralel bir gelişme göstermesi şeklinde değil, tersine sıçramalı bir biçimde cereyan ettiğinden, böylece, önceden başını alıp gitmiş olan tek tek ülkelerin yerlerinden edilerek ilk sıraya yeni ülkelerin geçtiğinden; kapitalist ülkelerin böyle bir gelişme tarzının, kapitalist devletler arasında, halihazırda paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşımı uğruna kaçınılmaz olarak çatışma ve savaşlara yolaçtığından; bu çatışma ve savaşların emperyalizmin zayıflamasına yol açtığından; bununla bağıntı içinde emperyalizmin dünya cephesinin kolayca yarılabilir hale geldiğinden ve şu ya da bu ülkede yarılabileceğinden; dolayısıyla tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferinin mümkün hale geldiğinden yola çıkıyordu.
İngiltere'nin daha kısa süre önceye kadar, tüm diğer emperyalist devletlerin önünde gittiği biliniyor. Aynı şekilde, Almanya'nın daha sonra İngiltere'yi geçmeye başladığı ve başka devletlerin sırtından, herşeyden önce de İngiltere'nin sırtından, kendisine "güneşli" bir yer talep ettiği de biliniyor. Emperyalist savaşın (1914-1918) tam da bu durumla bağlantılı olarak çıktığı biliniyor. Şimdi, emperyalist savaştan sonra Amerika çok öne geçti ve hem İngiltere'yi hem de diğer Avrupa devletlerini geride bıraktı. Bu durumun yeni büyük çatışmalar ve savaşlar tehlikesini bağrında taşıdığına kuşku olamaz.
Emperyalist savaşla bağıntı içinde emperyalist cephenin Rusya'da yarılmış olması durumu — bu durum, kapitalizmin gelişmesinin şu anki koşulları altında emperyalist cephenin zincirinin, mutlaka sanayinin en güçlü gelişmiş olduğu ülkede değil, bilakis bu zincirin en zayıf olduğu yerde, proletaryanın emperyalist iktidara karşı mücadelede ciddiye alınması gereken bir müttefike, örneğin —Rusya'da olduğu gibi— köylülük gibi bir müttefike sahip olduğu yerde kopacağını kanıtlamaktadır.
Gelecekte emperyalist cephenin zincirinin, diyelim ki Hindistan gibi, proletaryanın, güçlü devrimci kurtuluş hareketinin şahsında ciddiye alınması gereken bir müttefike sahip olduğu bir ülkede kopması gayet mümkündür.
Lenin tek ülkede sosyalizmin zaferi imkanından sözederken, bilindiği gibi herşeyden önce Troçki'ye ve aynı şekilde sosyaldemokrasiye karşı da polemik yürütmüştür.
Lenin'in makalesine yanıt olarak Troçki o sıralar (1915) şunları yazdı:
"Birleşik Devletler şiarına karşı az çok somut biricik tarihsel argüman", diyor Troçki, "İsviçreli 'Sosyal Demokrat'ta (Lenin'in yukarıda adı geçen makalesinin de yayınlandığı, Bolşeviklerin o zamanki merkez yayın organı. —J.St.) şu cümlede formüle edilmişti: 'İktisadi ve siyasi gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır.' 'Sosyal-Demokrat' bundan, tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olduğu ve bundan ötürü tek tek her devlette proletarya diktatörlüğünü, Avrupa Birleşik Devletleri'nin yaratılmasına bağımlı kılmaya gerek olmadığı sonucunu çıkardı. Çeşitli ülkelerin kapitalist gelişmesinin eşitsiz olduğu, tamamen tartışma götürmez bir argümandır. Ama bu eşitsizliğin kendisi son derece eşitsizdir. İngiltere, Avusturya, Almanya ya da Fransa'nın kapitalist düzeyi bir ve aynı değildir. Ama Afrika ve Asya ile karşılaştırıldığında, bütün bu ülkeler, sosyal devrim için olgunlaşmış olan kapitalist 'Avrupa'yı oluşturmaktadır. Hiçbir ülkenin mücadelesinde diğerlerini 'beklemek' zorunda olmadığı düşüncesi, paralel uluslararası eylem fikrinin yerine, bekleyici uluslararası eylemsizlik düşüncesi geçmesin diye tekrarlanması yararlı ve zorunlu olan önemli bir düşüncedir. Diğerlerini beklemeksizin, inisiyatifimizin diğer ülkelerdeki mücadeleye hız katacağından tamamen emin olarak, ulusal zeminde mücadeleye başlarız ve sürdürürüz; ama eğer bu olmazsa, örneğin devrimci bir Rusya'nın tutucu bir Avrupa karşı.ında tutunabileceğini, ya da sosyalist bir Almanya'nın kapitalist dünyada izole kalabileceğini düşünmek umutsuz bir şey olurdu; hem tarihsel deneyimler hem de teorik mülahazalar bunu kanıtlamaktadır."* (Bkz. Troçki'nin Yazıları, cilt II, bölüm 1, s. 89-90.)
Troçki, 1915 yılında Paris gazetesi "Naşe Slovo"da[93] böyle yazıyordu, daha sonra bu makale, Troçki'nin makalelerinin ilk kez Ağustos 1917'de "Barış Programı" adı altında yayınlanan bir derlemesinde Rusya'da yeniden basıldı.
Görüyorsunuz ki, Lenin ve Troçki'nin bu iki alıntısında tamamen farklı iki tez karşı karşıya durmaktadır. Lenin, tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olduğu, proletaryanın iktidarı ele geçirdikten sonra onu sadece korumak değil, bilakis daha da ileri giderek kapitalistleri mülksüzleştirip ve sosyalist iktisadı örgütleyip kapitalist ülkelerin proletaryasına enerjik biçimde yardım edebileceği görüşündeyken — Troçki tersine, eğer tek ülkedeki muzaffer devrim çok yakın bir gelecekte diğer ülkelerde devrimin zaferini getirmezse, muzaffer ülkenin proletaryasının (sosyalist iktisadı örgütlemek şöyle dursun) iktidarı koruyacak durumda bile olmayacağı görüşündedir, çünkü, der Troçki, Rusya'da devrimci bir iktidarın tutucu bir Avrupa karşısına tutunabileceğine inanmak umutsuzca bir şey olurdu.
Bunlar temelden farklı iki bakış açısıdır, temelden farklı iki tavır alıştır. Lenin'e göre, iktidarı ele geçiren proletarya, olağanüstü aktif biçimde sahneye çıkan ve çok büyük bir inisiyatif geliştiren, sosyalist iktisadı örgütleyen ve daha da ileri giderek diğer ülkelerin proleterleri ne yardıma koşan bir güçtür. Troçki'ye göre ise, iktidarı ele geçiren proletarya, ona ancak diğer ülkelerde sosyalizmin acil zaferinin sağlayabileceği acil bir yardıma muhtaç olan ve iktidarı için sürekli korku içinde, kendisini açık ordugâhtaymış gibi hisseden yarı-pasif bir güce dönüşür. Peki ama, eğer diğer ülkelerde devrimin acil zaferi gecikirse — o zaman ne olacak? O zaman işi bırak. (Bir ses: "Ve sıvış.") Evet, sıvış. Çok doğru. (Gülüşmeler.)
Denebilir ki, Lenin ile Troçki arasındaki bu fark geçmişte kaldı, bu fark daha sonra, çalışmanın seyri içinde minimuma inmiş ya da hatta tamamen ortadan kalkmış olabilir. Evet, bir minimuma inmiş ya da hatta tamamen ortadan kalkmış olabilirdi. Ama ne yazık ki ne biri ne de diğeri oldu. Tam tersine bu fark, Lenin yoldaşın ölümüne kadar tüm şiddetiyle varlığını sürdürdü. Bizzat gördüğünüz gibi, bugün de hâlâ mevcut. Tam tersine ben, Lenin ile Troçki arasındaki bu farkın ve bu zemin üzerinde sürdürülen polemiğin bütün süre boyunca devam ettiğini iddia ediyorum. Lenin'in ve Troçki'nin ilgili makaleleri birbiri ardından yayınlanıyor ve gizli bir polemik, elbette isim verilmeksizin sürdürülüyordu.
Buna ilişkin bazı olgular.
1921 yılında, NEP'i yürürlüğe soktuğumuzda, Lenin yeniden sosyalizmin zaferi imkanı sorununa —bu kez daha somut biçimde— değinir. NEP yörüngesinde iktisadımızın sosyalist temelinin kurulması imkanı sorununu ele alır. 1921 yılında NEP'in yürürlüğe konması sırasında, Partimizin bir bölümünün, özellikle "İşçi Muhalefeti"nin, Lenin'i NEP'i yürürlüğe sokarak sosyalizm yolundan sapmakla suçladığını anımsayacaksınız. Besbelli ki buna yanıt olarak Lenin o zamanki konuşmalarında ve makalelerinde birçok kez, NEP'i yürürlüğe koymakla yolumuzdan sapmayı değil, bilakis "iktisadımızın sosyalist temelini" "köylülükle birlikte", "işçi sınıfının önderliği altında" kurma hedefiyle bu yola yeni koşullar altında devam etmeyi amaçladığımızı açıkladı. (Bkz. "Aynî Vergi Üzerine" ve Lenin'in NEP sorunu üzerine diğer makaleleri.)
Adeta buna yanıt olarak Troçki Ocak 1922'de, Batı'da proletarya zafer elde etmediği sürece, ülkemizin yaşamı işçi sınıfı ile köylülük arasında düşmanca çatışmalarla geçeceği için, ülkemizde köylülükle birlikte sosyalizmi inşa etmenin imkansız bir şey olduğunu ifade ettiği "1905 Yılı" kitabına "Önsöz"ü yayınladı. Bu "Önsöz"de Troçki şunları söylüyor:
"İktidarı ele geçirmiş olan proletarya, yalnızca, devrimci mücadelesinin başlangıcında kendisini desteklemiş olan burjuvazinin tüm gruplarıyla değil, aynı zamanda, iktidara gelmesine yardımcı olan köylülüğün geniş kitleleriyle de düşmanca çatışmalara* girecektir. Ezici çoğunluğu köylü olan bir nüfusa sahip geri bir ülkedeki işçi hükümetinin konumundaki çelişkiler, ancak uluslararası ölçekte, proletaryanın dünya devrimi arenasında çözümünü bulabilecektir."
(Troçki: "1905" kitabına "Önsöz", 1922'de yazıldı.)
Gördüğünüz gibi, burada da iki farklı tez karşı karşıya duruyor. Lenin, iktisadımızın sosyalist temelini köylülükle birlikte ve işçi sınıfının önderliği altında inşa etmeyi mümkün görürken, buna karşılık Troçki'de, köylülüğe proletarya tarafından önderlik edilmesi ve sosyalist temelin ortak inşa edilmesinin imkansız bir şey olduğu sonucu çıkıyor, çünkü ülkenin politik yaşamı, işçi iktidarı ile köylülüğün çoğunluğu arasında düşmanca çatışmalarla geçecek, bu çatışmalar ise ancak dünya devrimi arenasında ortadan kaldırılabilecekmiş.
Devam. Elimizde Lenin'in bir yıl sonra, 1922 yılında Moskova Sovyeti'nin plenum oturumunda yaptığı ve tekrar ülkemizde sosyalizmin kurulması sorununa geri döndüğü konuşması var. Şöyle diyor:
"Sosyalizm şimdi artık uzak geleceğin ya da herhangi bir soyut şemanın ya da herhangi bir aziz tasvirinin sorunu değildir. Aziz tasvirleri hakkındaki eski, çok kötü düşüncemizi koruyoruz. Sosyalizmi günlük yaşama soktuk ve burada yolumuzu bulmak zorundayız. Günümüzün görevi budur, çağımızın görevi budur. Bu görev ne kadar zor olursa olsun, bundan önceki görevimize kıyasla ne kadar yeni olursa olsun ve bize ne kadar çok zorluk çıkarırsa çıkarsın — hepimizin birlikte, yarın değil ama herhalde birkaç yıl içinde bu görevi ne pahasına olursa olsun çözeceğimize, böylece NEP Rusya'sının sosyalist Rusya haline geleceğine olan inancımı ifade ederek sözlerimi bitirmek istiyorum." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXIII, s. 405, Rusça.)
Adeta buna yanıt olarak ya da belki yukarıda aktarılan alıntısının açıklaması olarak Troçki, 1922 yılında "Barış Programı" broşürüne "Sonsöz"ü yayınlar, orada şöyle der:
" 'Barış Programı'nda birçok kez tekrarlanan, proleter devrimin ulusal çerçeve içinde muzaffer bir şekilde sonuna kadar götürülemeyeceği iddiası, herhalde bazı okurlara, Sovyet Cumhuriyetimizin neredeyse beş yıllık deneyimi karşısında çürütülmüş görünecektir. Ama böyle bir sonuç mesnetsiz olurdu. İşçi devletinin tek, üstelik de geri bir ülkede, tüm dünyaya karşı kendini koruyabilmiş olması olgusu, proletaryanın diğer, daha gelişmiş, daha uygar ülkelerde hakiki mucizeler yaratma yeteneğinde olacak olan muazzam gücünü kanıtlar. Ama devlet olarak politik ve askeri bakımdan kendimizi koruyabildiysek de, henüz sosyalist bir toplum yaratmaya varmış değiliz, hatta buna yakınlaşmış bile değiliz... Diğer Avrupa devletlerinde burjuvazi iktidarda olduğu sürece, iktisadi soyutlanmaya karşı mücadele içinde kapitalist dünyayla bir anlaşma aramak zorundayız; aynı zamanda şu kesinlikle söylenebilir ki, bu anlaşma bize en iyi halde şu ya da bu iktisadi yarayı sarmaya, ileriye doğru şu ya da bu adımı atmaya yardım edebilecektir, ama Rusya'da sosyalist iktisadın gerçek bir ilerlemesi ancak Avrupa'nın en önemli ülkelerinde proletaryanın zaferinden sonra* mümkün olacaktır." (Bkz. Troçki'nin yazıları, cilt III, bölüm 1, s. 92-93.)
Gördüğünüz gibi burada da birbirine zıt iki tez karşı karşıya duruyor, Lenin'in tezi ve Troçki'nin tezi. Lenin, sosyalizmi artık günlük yaşamın içine soktuğumuz ve zorluklara rağmen, NEP Rusya'sını sosyalist Rusya haline getirmek için her türlü imkana sahip olduğumuz görüşündeyken, buna karşılık Troçki, diğer ülkelerdeki proletaryanın zaferinden önce, yalnızca bugünkü Rusya'yı sosyalist bir Rusya'ya dönüştürecek durumda olmamakla kalmayıp, bilakis sosyalist iktisadın gerçek bir ilerlemesini bile sağlayamayacağımıza inanmaktadır.
Son olarak Lenin yoldaşın, ölümünden kısa süre önce yazdığı ve bize politik vasiyeti olarak bıraktığı "Kooperatifçilik Üzerine" ve "Devrimimiz Üzerine" (Zuhanov'a karşı) makalelerindeki yazılı açıklamalarına sahibiz. Bu açıklamalar, Lenin bunlarda, ülkemizde sosyalizmin zaferi imkanı sorununa yeniden girdiği ve herhangi bir kuşkuya yer bırakmayan formülasyonlar verdiği için, özellikle dikkate değerdir. "Devrimimiz Üzerine" açıklamalarında şunları söyler:
"Onların (I. Enternasyonal kahramanlarının. —J. St.) Batı Avrupa sosyal-demokrasisinin gelişme seyri içinde ezberlemiş olduğu ve bizim sosyalizm için henüz olgun olmadığımız, onlar arasında çeşitli 'allame' bayların vurguladığı gibi, bizde sosyalizm için objektif ekonomik önşartların olmadığı şeklindeki argümanı... son derece basmakalıptır. Ve hiçbirinin de aklına kendi kendine şöyle sormak gelmiyor: Devrimci bir durumla, birinci emperyalist savaşta ortaya çıkmış olduğu gibi bir durumla karşılaşan bir halk, durumunun çaresizliğinin sonucu, kendisine hiç olmazsa, uygarlığın daha da ilerlemesinin pek de alışılmış olmayan koşullarını elde etme şansını sunan bir mücadeleye atılamaz mı"... "Eğer sosyalizmi yaratmak için belirli bir kültür düzeyi gerekli ise (ki bu belirli 'kültür düzeyi'nin ne olduğunu kimse söyleyemez), neden işe ilk önce bu belirli düzeyin koşullarını devrimci yoldan elde etmekle başlayıp, ve sonra da işçi-köylü iktidarı ve Sovyet düzeni temeli üzerinde ilerleyip diğer halklara yetişmeyelim"... "Sosyalizmi yaratmak için, diyorsunuz, uygarlık gereklidir. Mükemmel. Peki ama, daha sonra sosyalizme doğru ileri harekete başlamak üzere niçin ilk önce çiftlik sahiplerinin kovulması ve Rus kapitalistlerinin kovulması gibi uygarlığın böylesi önkoşullarını bizde yaratamayacak olalım? Normal tarihsel düzenin böylesi değişikliklerinin [Modifikation] caiz olmadığını ya da imkansız olduğunu hangi kitapta okudunuz ki?" (Bkz. Lenin, 4. baskı, cilt XXXIII, s. 437-439, Rusça.)
Ve "Kooperatifçilik Üzerine" makalelerinde Lenin şunları söyler:
"Gerçekten de, tüm büyük-çaplı üretim araçları üzerinde devletin tasarruf yetkisi, devlet iktidarının proletaryanın ellerinde olması, bu proletaryanın milyonlarca küçük ve küçücük köylülerle ittifakı, bu proletaryanın köylülük karşısındaki yönetici konumunun güvenlik altına alınmış olması vs. —tüm bunlar, daha önce küçümseyerek bezirgânlık olarak gördüğümüz ve şimdi, NEP düzeninde bazı bakımlardan öyle görmekte haklı olduğumuz kooperatiflerden, sadece kooperatiflerden hareket ederek, tam sosyalist toplumu kurmak için gerekli olan herşey değil mi? Bu, henüz sosyalist bir toplumun kuruluşu değildir, ama bu kuruluş için gerekli ve yeterli olan herşeydir."* (Bkz. Lenin, 4. baskı,
* Altını ben çizdim. —J. St.
Demek ki temel sorunda, ülkemizde sosyalizmin muzaffer inşası sorununda, iktisadımızın sosyalist unsurlarının kapitalist unsurlar üzerinde zaferi sorununda —çünkü, yoldaşlar, ülkemizde sosyalizmin zaferi imkanı, iktisadımızın sosyalist unsurlarının kapitalist unsurlar üzerinde zaferi imkanından başka bir anlama gelmez— iki çizgiye sahibiz — birincisi Lenin'in ve Leninizmin çizgisi ve ikincisi Troçki'nin ve Troçkizmin çizgisi. Leninizm bu sorunu olumlu karara bağlar. Buna karşılık Troçkizm, sosyalizmin devrimimizin iç güçlerine dayanarak ülkemizde zafere ulaşma imkanını yadsır. Birinci çizgi Partimizin çizgisiyken, ikinci çizgi sosyal-demokrasinin görüşlerine bir yakınlaşmayı temsil eder.
Bu yüzden de, Muhalefet Bloku üzerine tezlerin taslağında, Troçkizmin Partimizdeki sosyal-demokrat bir sapma olduğu söylenir.
Ama bundan da tartışma götürmez bir olgu olarak, devrimimizin sosyalist bir devrim olduğu, dünya devrimi için sadece bir sinyal, itilim ve çıkış noktası değil, bilakis bir üs, ülkemizde tam sosyalist toplumu kurmak için gerekli ve yeterli üs de olduğu sonucu çıkar.
Demek ki iktisadımızın kapitalist unsurlarını yenebiliriz ve yenmek zorundayız, ülkemizde sosyalist toplumu kurabiliriz ve kurmak zorundayız. Ama bu zafer, tam, nihai zafer olarak nitelendirilebilir mi? Hayır, nitelendirilemez. Kapitalistlerimizi yenebiliriz, sosyalizmi inşa edebilir ve onu kurabiliriz, ama bu henüz, proletarya diktatörlüğü ülkesini dıştan tehlikelere, bir müdahale ve onunla bağlı restorasyon tehlikesine, eski düzenin restorasyonu tehlikesine karşı güvenceye alabileceğimiz anlamına gelmez. Bir adada yaşamıyoruz. Kapitalist çember içinde yaşıyoruz. Sosyalizmi inşa ediyor ve bununla kapitalist ülkelerin işçilerini devrimcileştiriyor olmamız, tüm kapitalist dünyanın nefretini ve düşmanlığını üstümüze çekmek zorunda. Kapitalist dünyanın, iktisadi cephedeki başarılarımızı, tüm dünya işçi sınıfını devrimcileştiren başarıları kayıtsızca izleyeceğini sanmak, kendini hayale kaptırmak demektir. Kapitalist çember içinde bulunduğumuz sürece, proletarya en azından bir dizi ülkede zafer kazanmadığı sürece, bu nedenle zaferimize nihai gözle bakamayız,
dolayısıyla proletarya diktatörlüğü ülkesini, inşamızda hangi başarıları gösterirsek gösterelim, dıştan tehlikelere karşı güvenceye alınmış olarak göremeyiz. Bu yüzden, nihai olarak zafer kazanmak için, şu anki kapitalist çemberin yerine sosyalist bir çevrenin geçmesini sağlamak gerekir, proletaryanın en azından bazı ülkelerde daha zafer kazanmasını sağlamak gerekir. Ancak o zaman zaferimize nihai gözüyle bakılabilir.
Bu yüzden ülkemizde sosyalizmin zaferini kendi içinde amaç olarak, kendi kendine yeterli bir şey olarak değil, diğer ülkelerde proleter devrimin zaferine destek olarak, araç olarak, yol olarak görüyoruz.
Lenin yoldaş bu konuda şunları yazdı:
"Biz", diyor Lenin, "sadece bir devlette değil, aynı zamanda bir devletler sisteminde yaşıyoruz, ve emperyalist devletlerin yanında Sovyet cumhuriyetinin varlığı uzun vadede düşünülemezdir. Sonunda ya biri ya öteki zafer kazanacaktır. Ama bu son gelene dek, Sovyet cumhuriyeti ile burjuva devletleri arasında bir dizi korkunç çatışmalar kaçınılmazdır. Bu demektir ki, egemen sınıf, proletarya, egemen olmak istiyorsa ve olacaksa, bunu askeri örgütüyle de kanıtlamak zorundadır."
(Bkz. 4. baskı, cilt XXIX, s. 133, Rusça.)
Bundan, askeri bir müdahale tehlikesinin var olduğu ve uzun süre de var olacağı sonucu çıkıyor.
Kapitalistlerin şimdi Sovyetler Cumhuriyeti'ne karşı ciddi bir müdahaleye girişip girişemeyecekleri bir başka sorundur. Bu henüz bir sorundur. Burada çok şey, kapitalist ülkelerdeki işçilerin tutumuna, onların proletarya diktatörlüğü ülkesine duyduğu sempatiye, sosyalizm davasına bağlılıklarının derecesine bağlıdır. Kapitalist ülkelerin işçilerinin şimdi devrimimizi kendi kapitalistlerine karşı bir devrimle destekleyemeyecekleri şu sıra bir olgudur. Ama kapitalistlerin "kendi" işçilerini cumhuriyetimize karşı bir savaşa kışkırtacak durumda olmadığı da aynı şekilde bir olgudur. Ve işçiler olmadan bugün proletarya diktatörlüğü ülkesine karşı, eğer kapitalizm ölümcül bir tehlikeye maruz bırakılmak istenmiyorsa, savaş yürütülemez. Sosyalist inşa çalışmamızı denetlemek için ülkemizi ziyaret eden sayısız işçi delegasyonları bunun kanıtıdır. Tüm dünya işçi sınıfının Sovyetler Cumhuriyeti için beslediği büyük sempati bunun kanıtıdır.
Cumhuriyeti'mizin şu anki uluslararası durumu da bu sempatiye dayanmaktadır. Bu sempati olmadan şimdiye dek bir dizi yeni müdahale denemeleri olurdu, inşa çalışmamız kesintiye uğrardı ve tüm bir dönem boyunca "soluklanma molası" bulamazdık.
Ama eğer kapitalist dünya şimdi ülkemize karşı askeri bir müdahaleya girişecek durumda değilse, bu henüz onun hiçbir zaman bunu yapacak durumda olmayacağı anlamına gelmez. Her halükârda kapitalistler uyumuyorlar, ve Cumhuriyeti'mizin uluslararası pozisyonlarını zayıflatmak ve bir müdahalenin önkoşullarını yaratmak için elden gelen her şeyi yapıyorlar. Bu yüzden, ne müdahale denemeleri ne de onunla bağlı olan ülkemizde eski düzenin restorasyonu imkanı dışlanmış sayılmamalıdır.
Bu yüzden Lenin şunları söylerken haklıdır:
"Bizim Sovyet cumhuriyetimiz tüm kapitalist dünyanın tecrit olmuş bir kenar bölgesi olarak kaldığı sürece, şu ya da bu tehlikenin yokolacağını düşünmek... büsbütün komik bir hayalperestlik ve ütopya olurdu. Bu temel karşıtlıklar varlığını koruduğu sürece, doğal olarak tehlikeler de varlığını koruyacaktır, onlardan kaçıp kurtulamayız." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXI, s. 462, Rusça.)
Bu yüzden de Lenin der ki:
"Nihai olarak zafer ancak dünya ölçüsünde ve ancak tüm ülkelerin işçilerinin ortak çabalarıyla kazanılabilir." (Bkz. 4. baskı, cilt XXVII, s. 336, Rusça.)
O halde ülkemizde sosyalizmin zaferi ne anlama geliyor?
Proletarya diktatörlüğünün mücadeleyle kazanılması ve sosyalizmin kurulması, bundan ötürü devrimimizin iç güçleriyle iktisadımızın kapitalist unsurlarının üstesinden gelinmesi anlamına geliyor.
Ülkemizde sosyalizmin nihai zaferi ne anlama geliyor?
En azından birtakım ülkelerde sosyalist devrimin zaferine dayanarak müdahaleye ve restorasyon denemelerine karşı tam bir garantinin yaratılması anlamına geliyor.
Eğer tek ülkede sosyalizmin zaferi olanağı, bir ülkenin (burada elbette kendi ülkemizi düşünüyoruz) bal gibi üstesinden gelebileceği iç karşıtlıkların üstesinden gelme olanağı anlamına geliyorsa, sosyalizmin nihai zaferi imkanı, dış karşıtlıkların, sosyalizm ülkesi ile kapitalizm ülkeleri arasındaki karşıtlıkların —ancak birtakım ülkelerde proleter devrimin güçleri ile üstesinden gelinebilecek olan karşıtlıkların— üstesinden gelme anlamına gelir. Bu iki dizi karşıtlığı birbirine karıştıran, ya onmaz bir şaşkındır ya da iflah olmaz bir oportünist. Partimizin temel çizgisi budur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder