18/01/2012 Muhalefet
Hizbullah, hareketin kurucusu kabul edilen –ve 17 Ocak 2000’de Beykoz’da Hizbullah operasyonunda öldürülen- Hüseyin Velioğlu’nun ölüm yıldönümünde yeni bir manifesto yayınladı.
Hizbullah’ın yeni lideri olarak ‘Hizbullah Cemaatinin Manifestosu’nun yayınlanacağını duyuran Edip Gümüş’ün mesajının ardından, dün de cemaatin yeni metni yayınlandı.
Hizbullah’ın önümüzdeki dönemde siyasette de yeniden aktör olmaya aday olduğunun ilan edildiği bu metnin ana temasını Kürt sorunu oluşturuyor. Yayınlanan metnin içeriğine girmeden kısaca Hizbullah tarihini hatırlamak yerinde olur.
Hizbullah’ın Kuruluşu
Yayınlanan metinde de ifade edilen şekilde Hizbullah’ın kuruluş amacı ‘Marksist düşüncelerin toplum üzerindeki etkinliğini kırmak’ olarak ifade ediliyor. Kuruluş amaçları içerisinde ‘Laik Kemalist rejimin bir devlet politikası olarak İslam’ı toplumsal hayattan uzaklaştırmasına’ karşıtlık ifade edilmiş olsa da, temel karşıtlık 70’li yıllarda yükselen devrimci-sosyalist hareketin gelişmesine ve özelde de onun Kürt halkı içerisindeki etkinliğinin önüne geçmektir. Örgütün kuruluşuna öncülük edenler de o dönem içerisinde anti-komünist sağ-gerici örgütlenmeler içerisinden yetişmiş, bu duygu ve düşüncedeki kişilerdir.
Tarihsel olarak bu dönem aynı zamanda Ortadoğu’dan Türkiye'ye uzanan hatta ABD’nin ‘yeşil kuşak projesi’ doğrultusunda, anti-komünist örgütlenmeler kurulup geliştirilmiştir. Hizbullah, bu genel siyasi ortamın bir parçası olarak 1970’li yılların sonlarında ortaya çıkmıştır. Hizbullah’ın kurucusu kabul edilen Hüseyin Velioğlu, Batman’da Milli Türk Talebe Birliği ve Milli Selamet Partisi’nin gençlik kolu Akıncılar Derneği içerisinde faaliyet yürütmüştür. Ardından Diyarbakır’a yerleşen Velioğlu burada Vahdet Kitapevi çevresinde oluşturulan gruba katıldı. 1980’lerin başında, Hüseyin Velioğlu, Fidan Güngör, Mansur Güzelsoy, Abdülvahap Ekinci gibi isimlerin çağrısıyla yapılan toplantıda, ‘silah zoruyla mevcut rejime direnmek ve iktidarı ele geçirerek İslami bir devlet düzeni kurmak’ fikrinin pratiğe geçirilmesi kararı alınmıştır. Hizbullah’ın kuruluşunda İran İslam devriminin ve Müslüman Kardeşler’in önemli bir etkisi olmuştur.
1980 Sonrası Gelişme Seyri
Hizbullah 1980 sonrasında ismi çok duyulan bir örgüt değildi. 80’lerin başında kuruluşundan itibaren kendini geliştirmeye çalışan örgüt 80’lerin sonunda kendi içinde bir bölünme yaşadı. İlimciler ve Menzilciler olarak yaşanan ayrışma, 90’larda örgütün gelişimini belirleyecek konulardaki farklılıklardan kaynaklandı.
Cemaatin örgütlenme çalışmalarının alenileşmesi –yani gizli davetin sona ermesi- 1987 yılında İlim Kitapevleri’nin kurulmaya başlanması ile gerçekleşir. Bu yüzden adları İlimciler olarak anılır. Bu dönem bir ayrışma dönemi olarak gerçekleşirken, nedenini ise Hüseyin Velioğlu şu şekilde ifade eder ‘Biz, yıllardır bu insanların peşinden koşuyor, onları tatlı dille davet ediyoruz; ama bu davete icabet edilmiyor ve hoşgörü yöntemlerinin kadri bilinmiyor. Demek ki, bu insanlar sopadan ve zordan anlıyor. (…)Ya her grup ve yapı bize katılacak, ya da yolumuzun önünden çekilecek. Aksi halde bunların tümünü silmeye yeminliyiz. (…) Bizden başka rejime muhalif hareketin kalmaması gerekir. Rejimin tek alternatifi olmak, halkın rejime olan muhalefetini tek alternatifte toplamak şarttır’.
Bu sözler Hizbullah’ın sonraki yıllarda gerek kendi içlerinden çıkan Menzil grubuna yönelik şiddeti, gerekse başka İslami yapılara ve PKK’ye karşı –devletle birlikte sürdüreceği- savaşının nedenlerini ortaya koymaktadır.
İlim-Menzil Çatışması
1987’de Fidan Güngör ile Hüseyin Velioğlu arasındaki liderlik kavgasının sonucu olan ayrışma İlim ve Menzil grupları olarak saflaştı. Daha sonra önde gelen isimlerinin neredeyse tamamı İlimciler tarafından öldürülecek olan Menzil grubu, İlim grubunun aksine dönemin kurtarılmış bölgeler kurmaya, cihat ilan etmeye ve silaha dayanan mücadele yönteminin aksine davet/tebliğe dayanan siyasal-sosyal mücadele yöntemine uygun olduğunu savunuyordu.
(Hizbullah, -son metinlerinde de ifade ettikleri üzere- Nebevi Hareket Modeli’ni savunmaktadır. Nebevi Hareket Modeli, Hz.Muhammed’e vahiy gelmesinden ölümüne kadar ki süre içerisinde İslamın yayılmasında uyguladığı metodu ifade etmektedir. Asr-ı Saadet olarak tanımlanan bu dönem Mekke ve Medine dönemi olarak ikiye ayrılır. Birinci dönem tebliğ aşaması, ikinci dönem ise devletleşme ve cihat aşamasıdır. Menzil grubu, bu tartışmada Mekke döneminin yaşandığını savunurken İlimciler ise Medine durumunun yaşandığını savunmuştur.)
İlim-Menzil çatışmasının seyri, Menzil’in dağılmasına kadar sürecek olan bir tasfiye süreci olarak gelişti. Menzil’in liderlerinden olan Fidan Güngör, 1995 yılında kaçırılmasının ardından öldürüldü. Yine hareketin Hizbullah’ın kuruluşunda yer alan, İlim-Menzil ayrışmasında saf tutmayan, Ubeydullah Dalar’ın akıbeti de benzer oldu. Diyarbakır’da kendi köşesine çekilerek yaşayan Dalar’ın prestiji ve etkisi gelecek için bir tehlike olarak görülerek bir sabah namazı sırasında camii içinde sopalarla dövülerek öldürüldü. İlim-Menzil çatışması, İlimcilerin kendilerinden başka örgütün varlığına müsaade etmeyeceklerini ve şiddete yöneleceklerini ifade ettikleri anlayışın bir sonucu olarak gerçekleşmiş ve 200’e yakın ölüm yaşanmıştır.
Hizbu-l Kontra ve PKK ile Savaş
Son metinlerde de asıl faaliyet alanını ‘Kuzey Kürdistan’ olarak işaret eden Hizbullah açısından kuşkusuz en önemli mesele PKK’nin bölgedeki gücü ve etkinliği olmuştur. Hizbullah’ın bölgedeki baş düşmanı PKK’dir. Hem kuruluşundaki sosyalizmin etkisi, hem Kürt halkı içerisindeki muazzam örgütlü gücü hem de Kürt halkının yaşadığı zulüm karşısındaki tepkisinin radikal biçimde ifade edildiği bir kanal olması nedeniyle Hizbullah, PKK’nin etkinliğinin kırılmasını temel mesele olarak görmüştür.
Hizbullah ve PKK arasındaki çatışma zemini bu anlayış doğrultusunda mevcut olmakla birlikte, bu eğilim 90’lı yıllarda devlet tarafından sürdürülen kirli savaş içerisinde Hizbullah ile işbirliği içinde geliştirilmiştir. 90’ların sonlarına doğru devlet açısından gereksizleştiği hatta tehlikeli bulunduğu noktada Hizbullah’a dönük operasyonlarla bu ittifak ortadan kaldırılmış olsa da mezar evler, sokak ortasındaki ‘tek kurşunlu infazlarla’ bu ittifakın izleri kalmış, Hizbullah bu ilişki nedeniyle Hizbu-l Kontra olarak anılmaya başlanmıştır.
Hizbu-l Kontra adlandırması, devletle Hizbullah’ın PKK’ye karşı katliamcı birlikteliklerini ifade etmek için uygun olmakla birlikte, özellikle operasyonlarla birlikte Hizbullah gerçeğinin ortaya serilmesinin ardından, İslamcı çevreler Hizbullah’ı tamamıyla kendilerinin dışında saymaya çalışmışlardır. Hizbullah’ın hem kendi içlerine hem halka hem de PKK’ye dönük saldırılarının ardından izledikleri İslamcı siyaset çizgisi/yorumu ve metodu vardır. İran İslam devrimi ile Müslüman Kardeşler’den Seyit Kuttup’un radikalliğinden esinlenen, 70’li yıllarda Akıncılar içerisinde dönemin anti-komünist sağ iklimi içinde yetişen ve özellikle PKK’ye yönelik katliamlarının öteki İslami çevreler tarafından da doğrudan ya da dolaylı olarak desteklendiği, Hizbullah’ın ve İslamcı hareketlerin gerçeklerinin bir parçasıdır.
Yeni Manifesto Ne Diyor?
Hizbullah, 17 Ocak 2000’de Hüseyin Velioğlu’nun Beykoz’da operasyonda öldürülmesinin ardından, Gonca Kuriş'in de içinde olduğu pek çok kişinin vahşi yöntemlerle öldürülmesinin ortaya çıkarak, bir dehşet örgütü olarak tanındı. Bu dönemin ardından Hizbullah özellikle bölgede Mustazaf-Der içinde örgütlendi. 130 bin kişinin katıldığı ‘Peygambere Saygı Mitingi’ ile gündeme geldiler. Bu manifesto ‘Hizbullah’ın Geri Dönüşü’dür.
Bu geri dönüşü mümkün kılan en önemli etkenlerden birisi, son yıllarda bölgede iktidarın yönelimi doğrultusunda cemaat örgütlenmelerinin topyekun güç kazanmasıdır. AKP ile birlikte Kürt sorununda ‘ümmetçilik’ temelinde çözüm anlayışı çerçevesinde bölgede Kürt-İslamcı çizgi hakim kılınmaya çalışılıyor. Pek çok cemaatle birlikte bölgede eskiye dayanan kökleşmiş temelleri olan Hizbullah da bu yeni stratejinin sağladığı imkan çerçevesinde gelişti.
Hizbullah’ın yeni metni bir ‘manifesto’ adını taşısa da bu niteliğe haiz değil. Yalnızca, bu süreçte kendisinin de olduğunu hatırlatan, içerik bakımından da genel-geçer ifadelerin –bazı vurgularına dikkat edilmesi gereken- ötesinde Kürt sorunundaki muhataplığının altını çizen bir metindir.
Hizbullah, metinde kendi dışındaki İslamcı çizgilerle/cemaatlere ilişkin –daha önceki değerlendirmelerinin aksine- olumlu bir bakış açısı ortaya konuluyor. Benzer şekilde PKK’ye karşı da açıktan olumsuz bir tutum ifade etmekten kaçınıyor. Hizbullah, metinde bu tür silahlı yöntemden açıkça bahsetmemekle birlikte, ‘meşru savunma’ türündeki kavramlarla bunun ucunu da açık bırakmaktadır. Zaten metinlerinde daha öncekine benzer bir –Mekke ve Medine- dönem analizi yapılmamış olsa da ‘Nebevi Hareket Metodunun’ altı çizilmiş, başka bir yerde, ‘Hizbullah Cemaati; İslami hükümete giden mücadele sürecinde, İslami tebliğ ve davetin önündeki engelleri kaldırmayı ve herkesin özgürce dini inancını yaşamasını hedefler.’ cümlesiyle de buna gönderme yapmaktadır.
Kürtlerin ‘federasyon, özerklik ya da ayrılma’ taleplerini, İslami bir yönetim altında olması kaydıyla destekleyeceklerini ifade eden Hizbullah, İslam dışı/karşıtı bir yapı olarak tanımladığı PKK’nin Kürt halkı içindeki etkisinin kırılmasına dönük bu dönemde AKP-Cemaat eliyle uygulanan politikanın bir parçası olarak –bir uzlaşma içerisinde- devreye girdiğini söylemek mümkündür. Buna da, neo-Hizbu-l Kontr, denilebilir.
Hizbullah’ın ‘geri dönüşü’ dönemsel olarak Kürt sorununa ilişkin iktidarın izlediği siyasetin içinde bir anlamı olmakla birlikte öte yandan da –ve asıl olarak- Türkiye’nin İslami bir despotizme doğru sürüklendiği iklim içerisinde radikal şeriatçı yapıların da güç kazandığının ve ülkenin geleceğinde bu akımların farklı versiyonlarının daha fazla etkili olacağının işaretleri olarak görülmelidir. Hizbullah’ın bu gün ‘geri dönüş manifestosu’na içinde bulunduğu güç ilişkileri ve şartların da sonucu olarak zoraki olarak çizdiği uzlaşmacı görüntü, topyekun bir siyasi çizgi yenilenmesi olarak görülmemeli, konjonktürel/taktik bir duruş olarak değerlendirilmelidir.
Yazının aslı: http://www.muhalefet.org/haber-kurt-islam-sentezi-ve-neo-hizbu-l-kontr-8-1099.aspx
Hizbullah, hareketin kurucusu kabul edilen –ve 17 Ocak 2000’de Beykoz’da Hizbullah operasyonunda öldürülen- Hüseyin Velioğlu’nun ölüm yıldönümünde yeni bir manifesto yayınladı.
Hizbullah’ın yeni lideri olarak ‘Hizbullah Cemaatinin Manifestosu’nun yayınlanacağını duyuran Edip Gümüş’ün mesajının ardından, dün de cemaatin yeni metni yayınlandı.
Hizbullah’ın önümüzdeki dönemde siyasette de yeniden aktör olmaya aday olduğunun ilan edildiği bu metnin ana temasını Kürt sorunu oluşturuyor. Yayınlanan metnin içeriğine girmeden kısaca Hizbullah tarihini hatırlamak yerinde olur.
Hizbullah’ın Kuruluşu
Yayınlanan metinde de ifade edilen şekilde Hizbullah’ın kuruluş amacı ‘Marksist düşüncelerin toplum üzerindeki etkinliğini kırmak’ olarak ifade ediliyor. Kuruluş amaçları içerisinde ‘Laik Kemalist rejimin bir devlet politikası olarak İslam’ı toplumsal hayattan uzaklaştırmasına’ karşıtlık ifade edilmiş olsa da, temel karşıtlık 70’li yıllarda yükselen devrimci-sosyalist hareketin gelişmesine ve özelde de onun Kürt halkı içerisindeki etkinliğinin önüne geçmektir. Örgütün kuruluşuna öncülük edenler de o dönem içerisinde anti-komünist sağ-gerici örgütlenmeler içerisinden yetişmiş, bu duygu ve düşüncedeki kişilerdir.
Tarihsel olarak bu dönem aynı zamanda Ortadoğu’dan Türkiye'ye uzanan hatta ABD’nin ‘yeşil kuşak projesi’ doğrultusunda, anti-komünist örgütlenmeler kurulup geliştirilmiştir. Hizbullah, bu genel siyasi ortamın bir parçası olarak 1970’li yılların sonlarında ortaya çıkmıştır. Hizbullah’ın kurucusu kabul edilen Hüseyin Velioğlu, Batman’da Milli Türk Talebe Birliği ve Milli Selamet Partisi’nin gençlik kolu Akıncılar Derneği içerisinde faaliyet yürütmüştür. Ardından Diyarbakır’a yerleşen Velioğlu burada Vahdet Kitapevi çevresinde oluşturulan gruba katıldı. 1980’lerin başında, Hüseyin Velioğlu, Fidan Güngör, Mansur Güzelsoy, Abdülvahap Ekinci gibi isimlerin çağrısıyla yapılan toplantıda, ‘silah zoruyla mevcut rejime direnmek ve iktidarı ele geçirerek İslami bir devlet düzeni kurmak’ fikrinin pratiğe geçirilmesi kararı alınmıştır. Hizbullah’ın kuruluşunda İran İslam devriminin ve Müslüman Kardeşler’in önemli bir etkisi olmuştur.
1980 Sonrası Gelişme Seyri
Hizbullah 1980 sonrasında ismi çok duyulan bir örgüt değildi. 80’lerin başında kuruluşundan itibaren kendini geliştirmeye çalışan örgüt 80’lerin sonunda kendi içinde bir bölünme yaşadı. İlimciler ve Menzilciler olarak yaşanan ayrışma, 90’larda örgütün gelişimini belirleyecek konulardaki farklılıklardan kaynaklandı.
Cemaatin örgütlenme çalışmalarının alenileşmesi –yani gizli davetin sona ermesi- 1987 yılında İlim Kitapevleri’nin kurulmaya başlanması ile gerçekleşir. Bu yüzden adları İlimciler olarak anılır. Bu dönem bir ayrışma dönemi olarak gerçekleşirken, nedenini ise Hüseyin Velioğlu şu şekilde ifade eder ‘Biz, yıllardır bu insanların peşinden koşuyor, onları tatlı dille davet ediyoruz; ama bu davete icabet edilmiyor ve hoşgörü yöntemlerinin kadri bilinmiyor. Demek ki, bu insanlar sopadan ve zordan anlıyor. (…)Ya her grup ve yapı bize katılacak, ya da yolumuzun önünden çekilecek. Aksi halde bunların tümünü silmeye yeminliyiz. (…) Bizden başka rejime muhalif hareketin kalmaması gerekir. Rejimin tek alternatifi olmak, halkın rejime olan muhalefetini tek alternatifte toplamak şarttır’.
Bu sözler Hizbullah’ın sonraki yıllarda gerek kendi içlerinden çıkan Menzil grubuna yönelik şiddeti, gerekse başka İslami yapılara ve PKK’ye karşı –devletle birlikte sürdüreceği- savaşının nedenlerini ortaya koymaktadır.
İlim-Menzil Çatışması
1987’de Fidan Güngör ile Hüseyin Velioğlu arasındaki liderlik kavgasının sonucu olan ayrışma İlim ve Menzil grupları olarak saflaştı. Daha sonra önde gelen isimlerinin neredeyse tamamı İlimciler tarafından öldürülecek olan Menzil grubu, İlim grubunun aksine dönemin kurtarılmış bölgeler kurmaya, cihat ilan etmeye ve silaha dayanan mücadele yönteminin aksine davet/tebliğe dayanan siyasal-sosyal mücadele yöntemine uygun olduğunu savunuyordu.
(Hizbullah, -son metinlerinde de ifade ettikleri üzere- Nebevi Hareket Modeli’ni savunmaktadır. Nebevi Hareket Modeli, Hz.Muhammed’e vahiy gelmesinden ölümüne kadar ki süre içerisinde İslamın yayılmasında uyguladığı metodu ifade etmektedir. Asr-ı Saadet olarak tanımlanan bu dönem Mekke ve Medine dönemi olarak ikiye ayrılır. Birinci dönem tebliğ aşaması, ikinci dönem ise devletleşme ve cihat aşamasıdır. Menzil grubu, bu tartışmada Mekke döneminin yaşandığını savunurken İlimciler ise Medine durumunun yaşandığını savunmuştur.)
İlim-Menzil çatışmasının seyri, Menzil’in dağılmasına kadar sürecek olan bir tasfiye süreci olarak gelişti. Menzil’in liderlerinden olan Fidan Güngör, 1995 yılında kaçırılmasının ardından öldürüldü. Yine hareketin Hizbullah’ın kuruluşunda yer alan, İlim-Menzil ayrışmasında saf tutmayan, Ubeydullah Dalar’ın akıbeti de benzer oldu. Diyarbakır’da kendi köşesine çekilerek yaşayan Dalar’ın prestiji ve etkisi gelecek için bir tehlike olarak görülerek bir sabah namazı sırasında camii içinde sopalarla dövülerek öldürüldü. İlim-Menzil çatışması, İlimcilerin kendilerinden başka örgütün varlığına müsaade etmeyeceklerini ve şiddete yöneleceklerini ifade ettikleri anlayışın bir sonucu olarak gerçekleşmiş ve 200’e yakın ölüm yaşanmıştır.
Hizbu-l Kontra ve PKK ile Savaş
Son metinlerde de asıl faaliyet alanını ‘Kuzey Kürdistan’ olarak işaret eden Hizbullah açısından kuşkusuz en önemli mesele PKK’nin bölgedeki gücü ve etkinliği olmuştur. Hizbullah’ın bölgedeki baş düşmanı PKK’dir. Hem kuruluşundaki sosyalizmin etkisi, hem Kürt halkı içerisindeki muazzam örgütlü gücü hem de Kürt halkının yaşadığı zulüm karşısındaki tepkisinin radikal biçimde ifade edildiği bir kanal olması nedeniyle Hizbullah, PKK’nin etkinliğinin kırılmasını temel mesele olarak görmüştür.
Hizbullah ve PKK arasındaki çatışma zemini bu anlayış doğrultusunda mevcut olmakla birlikte, bu eğilim 90’lı yıllarda devlet tarafından sürdürülen kirli savaş içerisinde Hizbullah ile işbirliği içinde geliştirilmiştir. 90’ların sonlarına doğru devlet açısından gereksizleştiği hatta tehlikeli bulunduğu noktada Hizbullah’a dönük operasyonlarla bu ittifak ortadan kaldırılmış olsa da mezar evler, sokak ortasındaki ‘tek kurşunlu infazlarla’ bu ittifakın izleri kalmış, Hizbullah bu ilişki nedeniyle Hizbu-l Kontra olarak anılmaya başlanmıştır.
Hizbu-l Kontra adlandırması, devletle Hizbullah’ın PKK’ye karşı katliamcı birlikteliklerini ifade etmek için uygun olmakla birlikte, özellikle operasyonlarla birlikte Hizbullah gerçeğinin ortaya serilmesinin ardından, İslamcı çevreler Hizbullah’ı tamamıyla kendilerinin dışında saymaya çalışmışlardır. Hizbullah’ın hem kendi içlerine hem halka hem de PKK’ye dönük saldırılarının ardından izledikleri İslamcı siyaset çizgisi/yorumu ve metodu vardır. İran İslam devrimi ile Müslüman Kardeşler’den Seyit Kuttup’un radikalliğinden esinlenen, 70’li yıllarda Akıncılar içerisinde dönemin anti-komünist sağ iklimi içinde yetişen ve özellikle PKK’ye yönelik katliamlarının öteki İslami çevreler tarafından da doğrudan ya da dolaylı olarak desteklendiği, Hizbullah’ın ve İslamcı hareketlerin gerçeklerinin bir parçasıdır.
Yeni Manifesto Ne Diyor?
Hizbullah, 17 Ocak 2000’de Hüseyin Velioğlu’nun Beykoz’da operasyonda öldürülmesinin ardından, Gonca Kuriş'in de içinde olduğu pek çok kişinin vahşi yöntemlerle öldürülmesinin ortaya çıkarak, bir dehşet örgütü olarak tanındı. Bu dönemin ardından Hizbullah özellikle bölgede Mustazaf-Der içinde örgütlendi. 130 bin kişinin katıldığı ‘Peygambere Saygı Mitingi’ ile gündeme geldiler. Bu manifesto ‘Hizbullah’ın Geri Dönüşü’dür.
Bu geri dönüşü mümkün kılan en önemli etkenlerden birisi, son yıllarda bölgede iktidarın yönelimi doğrultusunda cemaat örgütlenmelerinin topyekun güç kazanmasıdır. AKP ile birlikte Kürt sorununda ‘ümmetçilik’ temelinde çözüm anlayışı çerçevesinde bölgede Kürt-İslamcı çizgi hakim kılınmaya çalışılıyor. Pek çok cemaatle birlikte bölgede eskiye dayanan kökleşmiş temelleri olan Hizbullah da bu yeni stratejinin sağladığı imkan çerçevesinde gelişti.
Hizbullah’ın yeni metni bir ‘manifesto’ adını taşısa da bu niteliğe haiz değil. Yalnızca, bu süreçte kendisinin de olduğunu hatırlatan, içerik bakımından da genel-geçer ifadelerin –bazı vurgularına dikkat edilmesi gereken- ötesinde Kürt sorunundaki muhataplığının altını çizen bir metindir.
Hizbullah, metinde kendi dışındaki İslamcı çizgilerle/cemaatlere ilişkin –daha önceki değerlendirmelerinin aksine- olumlu bir bakış açısı ortaya konuluyor. Benzer şekilde PKK’ye karşı da açıktan olumsuz bir tutum ifade etmekten kaçınıyor. Hizbullah, metinde bu tür silahlı yöntemden açıkça bahsetmemekle birlikte, ‘meşru savunma’ türündeki kavramlarla bunun ucunu da açık bırakmaktadır. Zaten metinlerinde daha öncekine benzer bir –Mekke ve Medine- dönem analizi yapılmamış olsa da ‘Nebevi Hareket Metodunun’ altı çizilmiş, başka bir yerde, ‘Hizbullah Cemaati; İslami hükümete giden mücadele sürecinde, İslami tebliğ ve davetin önündeki engelleri kaldırmayı ve herkesin özgürce dini inancını yaşamasını hedefler.’ cümlesiyle de buna gönderme yapmaktadır.
Kürtlerin ‘federasyon, özerklik ya da ayrılma’ taleplerini, İslami bir yönetim altında olması kaydıyla destekleyeceklerini ifade eden Hizbullah, İslam dışı/karşıtı bir yapı olarak tanımladığı PKK’nin Kürt halkı içindeki etkisinin kırılmasına dönük bu dönemde AKP-Cemaat eliyle uygulanan politikanın bir parçası olarak –bir uzlaşma içerisinde- devreye girdiğini söylemek mümkündür. Buna da, neo-Hizbu-l Kontr, denilebilir.
Hizbullah’ın ‘geri dönüşü’ dönemsel olarak Kürt sorununa ilişkin iktidarın izlediği siyasetin içinde bir anlamı olmakla birlikte öte yandan da –ve asıl olarak- Türkiye’nin İslami bir despotizme doğru sürüklendiği iklim içerisinde radikal şeriatçı yapıların da güç kazandığının ve ülkenin geleceğinde bu akımların farklı versiyonlarının daha fazla etkili olacağının işaretleri olarak görülmelidir. Hizbullah’ın bu gün ‘geri dönüş manifestosu’na içinde bulunduğu güç ilişkileri ve şartların da sonucu olarak zoraki olarak çizdiği uzlaşmacı görüntü, topyekun bir siyasi çizgi yenilenmesi olarak görülmemeli, konjonktürel/taktik bir duruş olarak değerlendirilmelidir.
Yazının aslı: http://www.muhalefet.org/haber-kurt-islam-sentezi-ve-neo-hizbu-l-kontr-8-1099.aspx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder