02/11/2011 Muhalefet
"ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ile Tüzük Konferansı'ndan Arap Baharına Kadar bir çok konuda yaptığımız söyleşi"
Tüzük Konferansını bir örgütsel yenileme olarak ortaya koydunuz. ÖDP buna neden ihtiyaç duydu?
ÖDP kurulduğunda dünya tek kutuplu idi. O dönemlerde sorgulanan sosyalizmdi. Siyasal söylemlerimiz ve buna bağlı olarak örgütsel formlarımız da o günün dünyasına cevap veriyordu. Artık tek kutuplu dünyadan söz edemeyiz. Her birini emperyalistlerin oluşturduğu çok kutuplu bir dünya var. Bugün bu emperyalist kutupların gerilimlerini ve çatışmalarını yaşıyoruz.
Kapitalizmin mutlak hakimiyeti olan dönemlerden artık krizle boğuştuğu yıllara geldik. Dünya büyük bir krizle karşı karşıya. Finansal krizle başladı, reel ekonomiye yansıdı şimdi artık krizin sosyal boyutları ortaya çıkmış durumda. Sokaklarda isyan ve öfke var. Ülkede de bu değişime bağlı olarak birçok taş yerinden oynadı. ÖDP bu değişimleri kavramalı, siyasal ve örgütsel olarak yenilenmeliydi. Yaptığımız da budur.
Dünyanın her yerinde isyanlar yaşanıyor. Bu sizin içinizdeki sosyalizm umudunu büyütüyor mu?
Dünyada yaşanan bu isyanlar, öfke hareketleri çok önemli. Oralardan çok şey öğrenmek mümkün ve öğreniyoruz. Öğrenmeliyiz de. Ama bilmeliyiz ki isyanlar şu anda kapitalizmi düzen krizine sokacak boyutta değil maalesef. Mücadeleler başlıyor, büyüyor gelişiyor ama zamanla etkisizleşiyor. Bu durumun en önemli nedenleri mücadelenin siyasal iktidar perspektifine sahip olmaması ve ideolojik temelinin zayıf olmasıdır. Ama biz buralara umutla bakıyoruz. Bu sokaklarda meydanlarda başka bir dünyanın ipuçlarını görüyoruz. Buralarda kapitalizm sorgulanıyor ve gerçeklik budur.
ÖDP yaşanan Arap Baharı’nı kapitalizmi sorgulayan isyanlar kategorisinde mi değerlendiriyor?
Bölge Emperyalist paylaşımın av sahasına dönüştü. Bölgede yaşananları sol farklı farklı değerlendirdi. Bir eğilim Tunus’ta başlayan ve yayılan hareketlerin devrimci bir toplumsal uyanış olduğunu savunuyor. İkinci eğilim ise orada olan bitenin tümüyle emperyalistlerin bir oyunu olduğunu savunan görüş. Biz bu iki eğilimin dışında bir bakış açısına sahibiz.
İsyanlar, işsizliğe yoksulluğa başkaldırı olarak gelişti. Ama emperyalistlerin bu hareketlilikleri önce kontrol edip sonra da yön verdiğini görmemiz gerekiyor. Yaşanan isyanlar, Emperyalizmin bölgede yeniden tahakkümü için bir araç olarak kullanılıyor. Ama süreç bitmiş sayılmaz.
Arap baharı ile AKP Hükümeti çok yakından ilgilendi. Bu ilgisi hala devam ediyor. Türkiye’nin bölgeye dair tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de sağ iktidarların hayali küçük Amerika olmaktı. Bugün küçük Amerika olma yolunda çok önemli adımlar attılar. ABD, Irak ve Afganistan işgali öncesi ne yapıyorsa bugün Türkiye onu yapıyor. İnsan hakları, demokrasi konusunda bölge ülkelerine ayar vermeye kalkıyor uyarıyor. Aslında Model Ortaklığın ete kemiğe bürünmesinin adı Küçük Amerika’dır.
Türkiye’nin bölgesel bir güç haline gelmeye çalıştığını, bir alt emperyal vizyonla hareket ettiğini görmemiz gerekiyor. Türkiye bölgede yayılmacı dürtülerle hareket ediyor. ÖDP ve sol ABD emperyalizmine karşı mücadele ederken Türkiye’nin yayılmacı eğilimlerine de dur demeli. Yeni Osmanlıcı, yayılmacı zihniyetten vaz geç diyebilmeliyiz. Sadece ABD etrafında odaklanmış bir emperyalizm karşıtlığının eksik olacağını görmeliyiz.
Türkiye’nin bölgede aldığı rol iç siyasetteki pozisyonunu etkiliyor mu?
Birebir bir etkilenme söz konusu. O kadar ki 2000’li yılların başında başlayan iktidar çatışması bile bununla ilgili. Emperyalizmin yeni yönelimine uygun pozisyon alanlarla buna direnenlerin çatışmasıydı yaşanan. Ve yeni vizyonu kabul edip buna uygun adım atanlar kazandı. Artık AKP eliyle yeni bir rejim kuruldu. Yeni rejimin medyası var. Yeni rejimin mahkemeleri var. DGM eski rejimin Özel Yetkili Mahkemeler yeni rejimin hukuk anlayışını temsil ediyor. Ordu dışa dönük operasyonlarla emperyal vizyona göre örgütleniyor. Artık rejimin güvencesi polis.
AKP, emperyalist-kapitalist yönelimin taşıyıcı partisidir. Sıradan bir iktidar değildir. AKP gidebilir ama onların döşediği taşlar kolayca kalkmaz. O yüzden AKP’ye karşı mücadeleyi emperyalizme kapitalizme karşı mücadele olarak algılamalıyız. AKP devlet olmuş bir partidir.
Ortadoğu’da yaşanan bu gelişmeler ve AKP Hükümetinin yönelimi Kürt sorununu nasıl etkiliyor?
Emperyalizm bölgede “istikrar” istiyor. Baş eğmeyen, dik duran bir Kürt muhalefeti istemiyor. Açılımla başlayan süreç örgütlü Kürt siyasetinin tasfiyesine dönüşmüş durumda. Son KCK operasyonları da bunu gösteriyor.
Askeri operasyonlarla silahlı güçlerin tasfiyesi sağlanmaya çalışılırken dik duran tüm Kürt siyasal özneler tasfiye ediliyor. Kürt bölgesinde bir toplumsal örgütlenme formu olan KCK operasyonu aynı zamanda AKP iktidarı ve cemaat için topluma hakim olma kavgasıdır. Biz ÖDP olarak biliyoruz ki Kürt hareketinin bu düzeyde tasfiyesinin hiçbir devrimci sonucu olamaz. Tersine bölgeyi gericileştirir. AKP Hükümetinin gerçekleştirdiği bu operasyonlara karşı direnmeliyiz.
Bu direnişin başarılı olması için Kürt hareketinin de yapması gereken şeyler var. Silahlı mücadele döneminin sona erdiğini bilmeli politik mücadeleyi yükseltmelidir. Silahlı mücadele artık çatışmaları körüklüyor, kardeşliği dinamitliyor.
Kürt siyaseti ile ÖDP nasıl bir ilişki tanımlıyor?
Kürt siyasal yapısına sırtımız dönerek bir süreç yaşamak doğru değil. Onlarla mutlak dayanışma içerisinde olacak daha içeriden bir ilişki kurmalıyız. Kendi özgünlüğümüzü koruyarak bir ilişki geliştirmeliyiz. ÖDP olarak durduğumuz yer doğrudur. Kendimizi ulusal bir hareketin paradigmasıyla sınırlayamayız.
ÖDP’nin Birleşik Devrimci Merkez çağrınız vardı. Burada gelinen nokta nedir?
İsim çok fazla önemli değil. Biz bir strateji tarif ediyoruz. Bunu sadece lafla değil toplumsal bir güç olarak doldurmamız lazım. Birleşik bir mücadeleye ihtiyaç var. ÖDP olarak kendimizle yetinmeyeceğiz. Toplumsal muhalefeti örgütlemeyi önüne koymuş bir parti birleşik mücadele görevlerinden kaçamaz. Kendimizi inşa ederken birleşik mücadelenin ihtiyaçlarını da karşılamaya çalışacağız. Biz aslında birleşik devrimci hareketten söz ediyoruz. ÖDP’yi de aşacak bir hareketten bahsediyoruz. Bu orta vadeye yayılan bir programla olur. Fedaratif olmayan, birleşik bir kadın, emek, gençlik, barış, ekoloji hareketi içerisinde aşağıdan yukarıya örgütlenecek, bunu yaparken de soldaki dizilişleri de sarsacak bir iddia ile olur. Bunun araçlarını ve örgütsel formlarını tartışmalı ve yaratmalıyız. Meseleyi çatıda değil temel de gören bir anlayışla yapmalıyız.
Gerçekleştirilen Tüzük Konferansı ile bu yenilemeyi ne kadar gerçekleştirebildiniz?
Bir örgütsel yenilenme ihtiyacı yıllardan beri tespit ettiğimiz bir sorun. 15 yıldır geri çağrılma ilkesi tüzüğümüzde durur ama nasıl uygulanacağı belli değildi. Altıncı kongrede bir örgütsel yenilenme kararı almıştık. Bunun gereğini yerine getirdik. Amacımız toplumsal zeminlerde çoğalmak, tüm üyelerimizin mahalle ve işyeri birimleri üzerinden örgütleneceği ve seçme-seçilme ilişkisinin de bu birimler üzerinden gerçekleşeceği bir örgüt modeli yaratmaya çalışıyoruz. Geri çağırma ilkesi de bu birimler üzerenden gerçekleşecek. Konferansımızda aşağıdan yukarıya kendisini inşa edecek ve denetleyecek parti olmaya dönük değişiklikler gerçekleştirdik. Ayrıca ÖDP kadın kotası ve cinsiyetçi olmayan sosyalizmi savunan bir parti. O yüzden eş başkanlık sistemi getirerek en az bir kadın arkadaşın eş başkan olacağı sisteme geçtik.
Bir yanımızla parti olmayı hedefliyoruz. Bu manada parti meclisi çalışma gurupları ülkenin makro sorunlarına yanıt veren gruplar oluşturacağız. Çalışma gruplarımız aynı zamanda bu alandaki sözcülerimiz olacak. Ülke Temsilciler Kurulu ile her zaman denetlenen, politik gelişmeleri en geniş biçimde tartışan parti haline geleceğiz.
Diğer yanımız hep hareket olarak kalacak. Toplumsal muhalefet hareketlerini büyütmeyi yeni yeni hareketler oluşturmayı bir özgürlük dayanışma hareketi olmayı amaçlıyoruz. Elbette bunun sadece tüzük değiştirmekle olmayacağını biliyoruz.
ÖDP olarak toplumsal zeminlerde çoğalmayı arzulayan bir parti bu değişiklikleri yapmak zorunda. Mahalle ve işyeri birimleri üzerinden örgütlenecek bir form toplumsal mücadele alanlarına dair zorlayıcı olabilir diye düşünüyoruz. Tüzük Konferansı esas olarak bunu yapma konusunda iradenin ifadesidir.
Yazının aslı http://www.muhalefet.org/haber-odp-yenileniyor-12-163.aspx
"ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ile Tüzük Konferansı'ndan Arap Baharına Kadar bir çok konuda yaptığımız söyleşi"
Tüzük Konferansını bir örgütsel yenileme olarak ortaya koydunuz. ÖDP buna neden ihtiyaç duydu?
ÖDP kurulduğunda dünya tek kutuplu idi. O dönemlerde sorgulanan sosyalizmdi. Siyasal söylemlerimiz ve buna bağlı olarak örgütsel formlarımız da o günün dünyasına cevap veriyordu. Artık tek kutuplu dünyadan söz edemeyiz. Her birini emperyalistlerin oluşturduğu çok kutuplu bir dünya var. Bugün bu emperyalist kutupların gerilimlerini ve çatışmalarını yaşıyoruz.
Kapitalizmin mutlak hakimiyeti olan dönemlerden artık krizle boğuştuğu yıllara geldik. Dünya büyük bir krizle karşı karşıya. Finansal krizle başladı, reel ekonomiye yansıdı şimdi artık krizin sosyal boyutları ortaya çıkmış durumda. Sokaklarda isyan ve öfke var. Ülkede de bu değişime bağlı olarak birçok taş yerinden oynadı. ÖDP bu değişimleri kavramalı, siyasal ve örgütsel olarak yenilenmeliydi. Yaptığımız da budur.
Dünyanın her yerinde isyanlar yaşanıyor. Bu sizin içinizdeki sosyalizm umudunu büyütüyor mu?
Dünyada yaşanan bu isyanlar, öfke hareketleri çok önemli. Oralardan çok şey öğrenmek mümkün ve öğreniyoruz. Öğrenmeliyiz de. Ama bilmeliyiz ki isyanlar şu anda kapitalizmi düzen krizine sokacak boyutta değil maalesef. Mücadeleler başlıyor, büyüyor gelişiyor ama zamanla etkisizleşiyor. Bu durumun en önemli nedenleri mücadelenin siyasal iktidar perspektifine sahip olmaması ve ideolojik temelinin zayıf olmasıdır. Ama biz buralara umutla bakıyoruz. Bu sokaklarda meydanlarda başka bir dünyanın ipuçlarını görüyoruz. Buralarda kapitalizm sorgulanıyor ve gerçeklik budur.
ÖDP yaşanan Arap Baharı’nı kapitalizmi sorgulayan isyanlar kategorisinde mi değerlendiriyor?
Bölge Emperyalist paylaşımın av sahasına dönüştü. Bölgede yaşananları sol farklı farklı değerlendirdi. Bir eğilim Tunus’ta başlayan ve yayılan hareketlerin devrimci bir toplumsal uyanış olduğunu savunuyor. İkinci eğilim ise orada olan bitenin tümüyle emperyalistlerin bir oyunu olduğunu savunan görüş. Biz bu iki eğilimin dışında bir bakış açısına sahibiz.
İsyanlar, işsizliğe yoksulluğa başkaldırı olarak gelişti. Ama emperyalistlerin bu hareketlilikleri önce kontrol edip sonra da yön verdiğini görmemiz gerekiyor. Yaşanan isyanlar, Emperyalizmin bölgede yeniden tahakkümü için bir araç olarak kullanılıyor. Ama süreç bitmiş sayılmaz.
Arap baharı ile AKP Hükümeti çok yakından ilgilendi. Bu ilgisi hala devam ediyor. Türkiye’nin bölgeye dair tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de sağ iktidarların hayali küçük Amerika olmaktı. Bugün küçük Amerika olma yolunda çok önemli adımlar attılar. ABD, Irak ve Afganistan işgali öncesi ne yapıyorsa bugün Türkiye onu yapıyor. İnsan hakları, demokrasi konusunda bölge ülkelerine ayar vermeye kalkıyor uyarıyor. Aslında Model Ortaklığın ete kemiğe bürünmesinin adı Küçük Amerika’dır.
Türkiye’nin bölgesel bir güç haline gelmeye çalıştığını, bir alt emperyal vizyonla hareket ettiğini görmemiz gerekiyor. Türkiye bölgede yayılmacı dürtülerle hareket ediyor. ÖDP ve sol ABD emperyalizmine karşı mücadele ederken Türkiye’nin yayılmacı eğilimlerine de dur demeli. Yeni Osmanlıcı, yayılmacı zihniyetten vaz geç diyebilmeliyiz. Sadece ABD etrafında odaklanmış bir emperyalizm karşıtlığının eksik olacağını görmeliyiz.
Türkiye’nin bölgede aldığı rol iç siyasetteki pozisyonunu etkiliyor mu?
Birebir bir etkilenme söz konusu. O kadar ki 2000’li yılların başında başlayan iktidar çatışması bile bununla ilgili. Emperyalizmin yeni yönelimine uygun pozisyon alanlarla buna direnenlerin çatışmasıydı yaşanan. Ve yeni vizyonu kabul edip buna uygun adım atanlar kazandı. Artık AKP eliyle yeni bir rejim kuruldu. Yeni rejimin medyası var. Yeni rejimin mahkemeleri var. DGM eski rejimin Özel Yetkili Mahkemeler yeni rejimin hukuk anlayışını temsil ediyor. Ordu dışa dönük operasyonlarla emperyal vizyona göre örgütleniyor. Artık rejimin güvencesi polis.
AKP, emperyalist-kapitalist yönelimin taşıyıcı partisidir. Sıradan bir iktidar değildir. AKP gidebilir ama onların döşediği taşlar kolayca kalkmaz. O yüzden AKP’ye karşı mücadeleyi emperyalizme kapitalizme karşı mücadele olarak algılamalıyız. AKP devlet olmuş bir partidir.
Ortadoğu’da yaşanan bu gelişmeler ve AKP Hükümetinin yönelimi Kürt sorununu nasıl etkiliyor?
Emperyalizm bölgede “istikrar” istiyor. Baş eğmeyen, dik duran bir Kürt muhalefeti istemiyor. Açılımla başlayan süreç örgütlü Kürt siyasetinin tasfiyesine dönüşmüş durumda. Son KCK operasyonları da bunu gösteriyor.
Askeri operasyonlarla silahlı güçlerin tasfiyesi sağlanmaya çalışılırken dik duran tüm Kürt siyasal özneler tasfiye ediliyor. Kürt bölgesinde bir toplumsal örgütlenme formu olan KCK operasyonu aynı zamanda AKP iktidarı ve cemaat için topluma hakim olma kavgasıdır. Biz ÖDP olarak biliyoruz ki Kürt hareketinin bu düzeyde tasfiyesinin hiçbir devrimci sonucu olamaz. Tersine bölgeyi gericileştirir. AKP Hükümetinin gerçekleştirdiği bu operasyonlara karşı direnmeliyiz.
Bu direnişin başarılı olması için Kürt hareketinin de yapması gereken şeyler var. Silahlı mücadele döneminin sona erdiğini bilmeli politik mücadeleyi yükseltmelidir. Silahlı mücadele artık çatışmaları körüklüyor, kardeşliği dinamitliyor.
Kürt siyaseti ile ÖDP nasıl bir ilişki tanımlıyor?
Kürt siyasal yapısına sırtımız dönerek bir süreç yaşamak doğru değil. Onlarla mutlak dayanışma içerisinde olacak daha içeriden bir ilişki kurmalıyız. Kendi özgünlüğümüzü koruyarak bir ilişki geliştirmeliyiz. ÖDP olarak durduğumuz yer doğrudur. Kendimizi ulusal bir hareketin paradigmasıyla sınırlayamayız.
ÖDP’nin Birleşik Devrimci Merkez çağrınız vardı. Burada gelinen nokta nedir?
İsim çok fazla önemli değil. Biz bir strateji tarif ediyoruz. Bunu sadece lafla değil toplumsal bir güç olarak doldurmamız lazım. Birleşik bir mücadeleye ihtiyaç var. ÖDP olarak kendimizle yetinmeyeceğiz. Toplumsal muhalefeti örgütlemeyi önüne koymuş bir parti birleşik mücadele görevlerinden kaçamaz. Kendimizi inşa ederken birleşik mücadelenin ihtiyaçlarını da karşılamaya çalışacağız. Biz aslında birleşik devrimci hareketten söz ediyoruz. ÖDP’yi de aşacak bir hareketten bahsediyoruz. Bu orta vadeye yayılan bir programla olur. Fedaratif olmayan, birleşik bir kadın, emek, gençlik, barış, ekoloji hareketi içerisinde aşağıdan yukarıya örgütlenecek, bunu yaparken de soldaki dizilişleri de sarsacak bir iddia ile olur. Bunun araçlarını ve örgütsel formlarını tartışmalı ve yaratmalıyız. Meseleyi çatıda değil temel de gören bir anlayışla yapmalıyız.
Gerçekleştirilen Tüzük Konferansı ile bu yenilemeyi ne kadar gerçekleştirebildiniz?
Bir örgütsel yenilenme ihtiyacı yıllardan beri tespit ettiğimiz bir sorun. 15 yıldır geri çağrılma ilkesi tüzüğümüzde durur ama nasıl uygulanacağı belli değildi. Altıncı kongrede bir örgütsel yenilenme kararı almıştık. Bunun gereğini yerine getirdik. Amacımız toplumsal zeminlerde çoğalmak, tüm üyelerimizin mahalle ve işyeri birimleri üzerinden örgütleneceği ve seçme-seçilme ilişkisinin de bu birimler üzerinden gerçekleşeceği bir örgüt modeli yaratmaya çalışıyoruz. Geri çağırma ilkesi de bu birimler üzerenden gerçekleşecek. Konferansımızda aşağıdan yukarıya kendisini inşa edecek ve denetleyecek parti olmaya dönük değişiklikler gerçekleştirdik. Ayrıca ÖDP kadın kotası ve cinsiyetçi olmayan sosyalizmi savunan bir parti. O yüzden eş başkanlık sistemi getirerek en az bir kadın arkadaşın eş başkan olacağı sisteme geçtik.
Bir yanımızla parti olmayı hedefliyoruz. Bu manada parti meclisi çalışma gurupları ülkenin makro sorunlarına yanıt veren gruplar oluşturacağız. Çalışma gruplarımız aynı zamanda bu alandaki sözcülerimiz olacak. Ülke Temsilciler Kurulu ile her zaman denetlenen, politik gelişmeleri en geniş biçimde tartışan parti haline geleceğiz.
Diğer yanımız hep hareket olarak kalacak. Toplumsal muhalefet hareketlerini büyütmeyi yeni yeni hareketler oluşturmayı bir özgürlük dayanışma hareketi olmayı amaçlıyoruz. Elbette bunun sadece tüzük değiştirmekle olmayacağını biliyoruz.
ÖDP olarak toplumsal zeminlerde çoğalmayı arzulayan bir parti bu değişiklikleri yapmak zorunda. Mahalle ve işyeri birimleri üzerinden örgütlenecek bir form toplumsal mücadele alanlarına dair zorlayıcı olabilir diye düşünüyoruz. Tüzük Konferansı esas olarak bunu yapma konusunda iradenin ifadesidir.
Yazının aslı http://www.muhalefet.org/haber-odp-yenileniyor-12-163.aspx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder