29 Kasım 2011 Salı

BU SUÇLARLA AB ZOR

Prof.Dr. Norman PAECH  /   Murat Çakır    24/11/2011   Özgür Gündem
"Erdoğan Almanya ziyaretinde, Kürt gerillasına karşı kimyasal silahlar kullanmakla suçlayan bir suç duyurusuyla karşılaşmak durumunda kaldı. Suç duyurusu, sadece kimyasal silahların kullanılmasını değil, aynı zamanda Türk ordusu ve özel kuvvetlerin üyelerince gerçekleştirilen işkence ve cinayet olaylarını da örnek olarak içermektedir. Kürt sorununa şiddetle yanıt veren ve siyasi çözümü reddedenler, AB’ye alınamayacaklardır"

Kürt sorununa şiddetle yanıt veren ve siyasi çözümü reddedenler, AB’ye alınamayacak. Kürt politikacıların tutuklanması, işlenen savaş suçları Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyenleri de tereddüte düşürmektedir.

HÜKÜMETİN STRATEJİSİ ASKERİ ŞİDDET

Erdoğan, 2009 Ağustos’unda Kürt sorununu 25 yıllık şiddetli ihtilaflardan sonra nihayet çözeceklerinden ve büyük bir demokratikleşme projesinden bahsetmişti. Bugün ise bu sözlerden geriye pek bir şey kalmadı. Askeri şiddet, Türk hükümetinin stratejilerinde yeniden üstünlük kazandı.

SAVAŞIN OLDUĞU YERDE SUÇ DA VAR
Ordunun Kürt gerillalarının alanlarına yönelik saldırıları artıyor ve bunun öldürücü yanıtı da kendisini pek bekletmiyor. Türkiye, bir iç savaş bataklığına geri döndü -siyasî çözüm çok uzaklarda. Savaşın olduğu yerde, savaş suçları gündemdedir. Bu Kürdistan için de geçerlidir.

Avrupa’ya giden yol
Türkiye’nin en üst iki temsilcisi olan Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya ziyaretleri, bu iki devlet adamının muhtemelen umdukları kamuoyu yankısına yol açmadı. Erdoğan’ın, kendi yurttaşlarına yönelik olan Alman bütünleşme taleplerini eleştirmesi, medyada çok az anlayış ve daha az sempatiyle karşılaştı. Ve bayan Merkel her ikisine de, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini reddettiğini açıkça vurguladı. Gerçi bu yaklaşım Almanya’da hâlâ çok tartışmalı, ama giderek daha fazla onay alıyor. Nedenleri ise mühpem ve pek ikna edici olmayan bir korkudan kaynaklanıyor: Serbest dolaşım sonucu AB üyesi ülkelere sel gibi akacak olan işgücünden, AB’nin nüfus açısından ikinci büyük devletinin getireceği siyasi ağırlıktan veya “Batılı değerler” için bir tehlike olarak stilize edilen İslam’dan korkmaktan kaynaklanıyor. Türkiye’deki tamamiyle yetersiz olan insan hakları durumundan kaynaklanan tereddütler ise daha gerçekçi.

Muhalif politikacı ve entelektüellerin tutuklanmaları, hapishanelerin durumu ve açık olarak hâlâ pratikte uygulanan işkenceler üzerine sürekli gelen haberler, esas itibariyle Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyenleri de tereddüte düşürmektedir.
Bu eleştirinin özü Kürt politikasına yöneliktir. Erdoğan 2009 Ağustos’unda Kürt sorununu 25 yıllık şiddetli ihtilaflardan sonra nihayet çözeceklerinden ve büyük bir demokratikleşme projesinden bahsetmişti. Bugün ise bu sözlerden geriye pek bir şey kalmadı. Askeri şiddet, Türk hükümetinin stratejilerinde yeniden üstünlük kazandı. Ordunun Kürt gerillalarının geri çekilme alanlarına yönelik saldırıları artıyor ve bunun öldürücü yanıtı da kendisini pek bekletmiyor. Türkiye, bir iç savaşın bataklığına geri döndü -siyasi bir çözüm hep olduğu gibi çok uzaklarda.

Savaşın hakim olduğu yerde, savaş suçları gündemdedir. Suçun olmadığı savaş yoktur, ki bunu bize Afganistan, Irak, Gazze ve Libya’daki güncel savaşlar öğretmektedir. Bu Kürdistan için de geçerlidir. Savaş ve suçun çirkin simbiyozu yeni değil, yeni olan bu suçları mahkeme önüne çıkartmak ve faillilerini sorumluluğa çekmektir. Almanya’daki yasa koyucu 2002’de, ağır savaş suçlarının ceza hukukunca kovuşturmasını olanaklı hale getiren bir Uluslararası Ceza Hukuku’nu uygulamaya soktu. Bu şekilde gerek suç yeri, gerekse de faili veya mağduru açısından Almanya ile herhangi bir ilişkisi olmayan savaş suçları dahi Alman mahkemeleri tarafından kovuşturulabilecek. Yeni uygulamanın arkasında, savaş yönetimini eldeki bütün araçlarla, savaşan taraflara gereksinim duymadan sivilleştirme iradesi durmaktadır. Çünkü, ordunun savaş yönetimini ceza hukuku kapsamında araştırmaya alacak tek bir Türk mahkemesi bulamazsınız, her ne kadar Türk adaleti Kürt gerillaların faaliyetleri konusunda hayli gayret gösteriyor olsa da.

Ve böylece Erdoğan ziyaretinde, kendisini ve generallerini Kürt gerillasına karşı kimyasal silahlar kullanmakla suçlayan bir suç duyurusuyla karşılaşmak durumunda kaldı. Bunlar mutlak yasaklanmış olan silahlardır. Ve bu silahlar, insancıl uluslararası hukukun silahlı ihtilaflara getirdiği sınırların aşıldığını göstermektedir. Ne BM Güvenlik Konseyi’nin, ne de Den Haag’daki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin, savaşın bu açık uluslararası hukuka aykırı eskalasyonuna ilgi göstermemesi nedeniyle, şimdi bir ulusal mahkeme Türk ordusunun savaş yönetimini gözden geçirmekle mükellef bırakılmıştır. Suç duyurusu, sadece kimyasal silahların kullanılmasını değil, aynı zamanda Türk ordusu ve özel kuvvetlerin üyelerince gerçekleştirilen işkence ve cinayet olaylarını da örnek olarak içermektedir. Kürt sorununa şiddetle yanıt veren ve siyasi çözümü reddedenler, AB’ye alınamayacaklardır.
Yazının aslı:   http://www.ozgur-gundem.com/index.php?haberID=25732&haberBaslik=BU%20SU%C3%87LARLA%20AB%20ZOR&categoryName=D%C3%BCnyan%C4%B1n%20G%C3%BCndemi&categoryID=14&altCategoryName=%C3%87eviri&altCategoryID=2&authorName=Prof.%20Dr.%20Norman%20PAECH&authorID=654&action=haber_detay&module=nuce

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder