4 Nisan 2011 Pazartesi

Zor zamanda dik duramamak

AZİZ ÇELİK - BİRGÜN
31 Mart 2011
 
Bugün, şu yeni Kanun Hükmünde Kararname (KHK) tasarısı ile emekçileri bekleyen tehlikeleri yazacaktım. Ama yazı yazan herkesi tehdit eden açık ve yakın tehlike çok daha önemli. Yıllardır işçilerin, çalışanların sorunları üstüne yazıyorum. Bu köşede bir kaç istisna dışında hep emek sorunları yer aldı. Kısaca sistemli bir biçimde emeğin sorunlarına yer veriyor, bir sosyal sınıfın sorunlarını bilinçli bir tercihle öne çıkarıyor, sendikal hak ve özgürlükleri savunuyor; sermayedar sınıfın politikalarını ve bu politikaların icra organı haline gelen siyasal iktidarları eleştiriyorum.

Eskiden olsa “bir sosyal sınıfın diğer sosyal sınıf üstüne tahakkümünü tesise matuf” propaganda yapmaktan (meşhur 141-142. Maddelerden) Sıkıyönetim ve DGM savcılarının yakamıza yapışması işten değildi. Ne savcılar vardı eskiden!

Örneğin askeri Savcı Süleyman Takkeci'yi hatırlarsınız. 1981'de hazırladığı 900 sayfalık evlere şenlik bir DİSK iddianamesi vardı. 52 DİSK yöneticisini "MARKSİST-LENİNİST İLLEGAL BİR İHTİLAL ÖRGÜTÜNÜN ÜYELERİ" olmakla suçluyor ve idam sehpaları kurularak çamaşır asılır gibi asılmalarını istiyordu. İddianamede yer alan deliller DİSK’in sendikal faaliyetlerine ilişkindi. Ama o mahir savcı bu faaliyetlerden DİSK'in Anayasal düzeni zorla yıkmayı, hükümeti devirmeyi hedefleyen illegal bir ihtilal örgütü olduğu sonucunu çıkarmıştı.

Askeri savcı DİSK’in 2. Ören toplantısında alınan kararlar için akıllara durgunluk veren şöyle bir değerlendirme yapıyordu: "Genel grev ve eyleme yönelik çalışmalar cümlesinden olarak hazırlanacak program çerçevesinde gerçekleştirilecek eylemlere YASAL GEREKÇE HAZIRLAMAK VE EYLEMLERİN YASAL GEÇERLİLİĞİ KONUSUNDA KAMUOYUNU OLUŞTURMAK AMACIYLA HUKUK ÇALIŞMALARININ YAPILMASININ DAHİ DÜŞÜNÜLDÜĞÜ görülmüştür." (Vurgular bana ait,  İddianame, s. 441-442). Çalışanların çıkarlarını korumaya yönelik eylemlerin hukuki çerçevesini hazırlamak bile suç sayılmıştı. Ve daha ne absürt suçlar imal edilmişti. Deliller arasında oldukça eğlenceli şeyler vardı. Yasal mitingler, grev resimleri, Dostlar Tiyatrosunun bir pankartı vb.

Neyse ki, 11 uzun yıl geçtikten sonra bu saçmalıklar Yargıtay’dan dönmüştü. Ama koca 11 yıl geçmişti!
Ve o günlerde bazı gazeteciler ve köşe yazarları idamı istenen sendikacıların aslında masum olmadığını (açıktan veya mahcupça ) savunuyor; sanıkların sesini duymazdan gelirken savcıların iddialarını manşet yapıyordu. Tıpkı bugün bazılarının yaptığı gibi...

“Eskiden olsaydı” diye başlamıştım ama Ahmet Şık’ın, Nedim Şener’in, Hakan Tahmaz’ın, Gençağa Karafazlı’nın ve daha onlarca gazeteci ve yazarın başına gelenler; kitap toplatma ve imha etme uygulamaları gösteriyor ki 12 Eylül ruhu “sivil” bir şekilde yaşıyor. Söz söyleyen ve yazan herkes, hükümeti eleştiren herkes açık ve yakın bir tehlike altındadır.

Yarın bir gün, hükümeti sistemli şekilde eleştirmek, sermayedar politikalara karşı çıkmak ve bu yolla hükümeti zayıflatmak ve ülke ekonomisini kaosa sürüklemeye çalışmak iddiasıyla yüz yüze gelmek işten bile değil.

Bütün bunların tek sorumlusu siyasi iktidar, yeni vesayet rejimi değil kuşkusuz. Bütün bunlardan siz de sorumlusunuz!

-         Susanlar, geçiştirenler ve savsaklayanlar; bu sansür ve düşünce suçu uygulamalarına gerekçe bulmaya çalışanlar,

-         Söz, düşünce ve basın özgürlüğü açıkça çiğnenirken susan meclisin insan haklarından sorumlu kurulunun sorumluları,

-         Referandumda hayır diyenleri “Ergenekon değirmenine su taşımakla” itham eden ama gazeteciler tutuklandığında ses çıkarmayan, kitaplar imha edildiğinde bir twit atmakla yetinen vekiller,

-         Savcıları “amasız, fakatsız ve ikircimsiz” destekleyen ve AKP’nin “devrimsi değişimlerinin” büyüsüne kapılıp, fikirlerinin iktidarda olduğunu sanan eski solcu liderler,

-         Basın özgürlüğünü ayaklar altına alan son uygulamaları eski yargı rejiminin alışkanlıklarına bağlayarak yeni HSYK’ya övgü yağdıran ve aklımızla dalga geçen köşe yazarları,

-         Bir kitabının daha basılmadan imhasına ses çıkarmayıp, bir emekli generalin bu kitabı okumak istemesini manşet yaparak dezenformasyonun ve çarpıtmanın şahikasına imza atan editörler,

-         Savcıların iddialarını amasız-fakatsız destekleyip, gazetecilerin tutuklanmasına ve kitapların imhasına amalı-fakatlı gerekçe yaratmaya çalışanlar,

-         Demokratik hak ve özgürlükleri, insan haklarını amasız-fakatsız savunmaya cesaret edemeyenler,

-         Zor zamanda dik duramayanlar, eğilip bükülenler,  demokrat olamayanlar...

Bugün söz, ifade ve basın özgürlüğü bu kadar rahat ihlal ediliyorsa ve hepimizin söz, ifade ve hatta düşünme özgürlüğü tehdit altındaysa, bilin ki bunda sizin de sorumluluğunuz var. Dahası, geçmişin ve bugünün hukuksuzlukları ve keyfilikleri adil bir yargılamayla mahkûm edilemiyorsa, bilin ki bunda sizin de payınız var.

Zor zamanda dik durmak, zor zanaat!

1 yorum:

  1. 03/04/2011
    Sevgili Aziz merhaba ve son cümlen;
    Zor zamanda dik durmak, zor zanaat!
    Ne kadar doğru bir söz...
    Bu her zaman böyle olmadı mı be kardeş..?
    Eğilip bükülmeden dimdik doğru ve onurlu bir duruş sergilemek...
    Her hal ve şartta işçi sınıfından emekçiden yana ve gerçek demokrasiye giden yolda kararlı bir tavır almak...
    Bir "vesayete" karşı çıkarkan birbaşka "vesayete" giden yola çanak tumamak, bu yolda yer almamak, hata bu yolu cesaretle deşifre edebilmek.

    Bu durumlarda Sn.Aybar'ın bir sözü hep kulaklarımda çinlar;
    Türkiyeli aydınların (belki tüm dünyadaki aydınlar için söylemiştir bilemem) belkemiği yoktur.Ne zaman ne yana büküleceği belli olmaz!..
    (Tabibi ki eğilp bükülmeden değişimi ve yenilenmeyide red etmeden karalı bir duruş segileyen demokrat ve sosyalist aydınlarımız bu tanımın kapsama alanı dışındadır.)

    Hatırlayanlar bilir,Sn Behice Boran derdi ki sosyalist ve sınıf mücadelesi için ;
    Bu maraton gibi uzun soluklu ve kararlılık isteyen zor bir mücadeledir.Nefesini iyi kullanacaksın ve kararlı olacaksın,yılgınlığa düşmeyeceksin.
    Kelimesi kelimesine ayni olmasada bu mealde bir şeydi işte...

    Geçmişten bu güne uzanan uzun yıllara bakıyorum kimler geldi kimler gitti.
    Bazıları hacı yatmaz gibi düşe kalkada olsa yalpalasa da hattın dışına düşmemeye çalıştı.
    Bazıları,anlı şanlı komünistler, günah çıkarırcasına ya neo liberal oldular yada sosyal demokrat yada kemalist...
    Kimileride kızıl elmacı...
    Savrulan savrulana....

    Kararlı olanlarımızda "nerelerde hata yaptık" ın ve bır daha yıkılmayacak ve yıkılacak "duvarların örülmeyeceği" bir sosyalizm arayışındalar.
    Bu gercekten uzun bir yolmuş.
    Hepimize kolay gelsin.
    Ve...
    Selam olsun bu uzun soluklu yolun,uzun soluklu kararlı yolcularına.
    Sevgi ve saygılarımla
    Ç.Serfidan

    YanıtlaSil