11 Mayıs 2016 Çarşamba

EMEKOLOJİ;
İDEALİZM VE MATERYALİZMİN AŞILMASIDIR!

(E.Özgür DOĞAN 07.07.2015) DD / Protekya Grubu Facabook
İdealizm ve materyalizmin yöntemsel yapısını emekolojinin yöntemsel yapısı ile kıyaslayarak aşağıda grafiklerle izah etmiş bulunmaktayım. Somutun-somutlanması, somutun-soyutlanması,

Soyutun-soyutlanması ve soyutun-somutlanması gibi kategoriler yönteme doğrudan etki eden temel bir perfektif vermektedir.
İdealizminde materyalizminde yanlış bir bilinç olduğunu Aristo’dan Hegel’e kadar da bu yanlış bilincin de devam ettiğini, Marks ile birlikte yanlış bilincinde kırılmaya başladığını ve günümüze kadar bu kırılmanın devam ettiği bilinen bir gerçekliktir. Her ne kadar Mark ve Engels bu kırılmayı başlatmış olsalar da, kendilerinin de ifade ettiği gibi tarihsel diyalektik materyalizmin yöntemini, yani Emekolojiye bulamamış olsalar da, Emekolojiye giden yolu ustaca döşemişlerdir. İşte bu anlamda Hegel felsefesinden de tam olarak kopamadan, Hegel felsefesinin içerisinde kalmaktan da kurtulamamışlardır.


Bu güne kadar süregelen idealizmin düşünceyi temel alması, yani öznel-soyut emeği temel alması ve mutlaklaştırması, doğa karşısında risk altında olan insanın düşünce ve öznel-emeğe sığınması ve yakıcı güvenlik sorunsalı ile en belirgin eğilim olmuştur.
İdealizm, düşüncenin ve soyut emeğin tanrısallaştırılması yolu ile doğa karşısındaki acziyetin sığınma evlerinden biridir. Diğer sığınma evi ise, materyalizmin ta kendisidir.
Materyalizm de ise; nesnel-somut emeğin temel alınarak mutlaklaştırılması ve bu suretle emek araçlarının tanrısallaştırılması bile asla bir tesadüf değildir. Emek araçlarının kullanıcılar eliyle toplumsallaştırılmasına (“tanrısallaştırılmasına”) dayalı her türden “komünizm” tahayyülünün arkasında yatan şey de, işte bu materyalist-idealizmdir.
Bu durum, insanın doğa karşısındaki zayıflığının insanal etkinliğinin somut emek araçlarında kristalize olan doğaya karşı koyuş biçiminin tek seçenek olduğunun sanılmasından ileri gelmektedir. Doğaya karşı koyuş biçiminin emek araçlarında kristalize olmuş biçiminin sığınmacılığı, doğa ile tüm sorunların çözüldüğü anlamına da gelmemektedir. İnsanal etkinin doğa üzerindeki payı ile doğanın insan üzerindeki etki payı açısından oluşan matematiğin hesaplanması, somut emeğin alanlarından çok soyut emeğin alanlarına ait olması gerçeğinden hareketle, materyalizm de ve haliyle bu yöntemi izleyen her türden ütopisyen akımda bir yanılsama yaratmaya yetmiştir.

Öznel idealizm (idealizm) soyut emeğe (düşünceye) yaslanan güçsüz insanın yapı taşı iken, nesnel-idealizm (materyalizm) somut emeğe (maddeye) yaslanan güçsüz insanın yapı taşı olmaktan öteye geçememiştir. Başka bir deyişle, idealizme göre nesnenin özü, düşünce, yani soyut-emektir. Materyalizme göre ise, öznenin özü, nesne, yani somut-emektir. İdealizme göre nesnenin öznedeki görüngüsü de, öznenin nesnedeki görüngüsü de özneye ait görülürken, materyalizm de ise tam tersi olduğu savunulmuştur. Yani materyalizm ise; nesnenin öznedeki görüngüsünün de, öznenin nesnedeki görüngüsünün de, nesneye ait olduğunu savunmuştur. İdealizm nesneyi (somut emeği) yok sayarken, materyalizm de özneyi (soyut emeği) yok saymıştır.

Nesnel emeğin ve öznel emeğin yok sayılmasının, gerçekte temel bir yöntemsel yanlıştan kaynaklandığı görülememiştir. İdealizm, öznenin nesnedeki görüngüsünün özneye ait olduğu yanlışını yaparken; materyalizm, nesnenin öznedeki görüngüsünün nesneye ait olduğu yanılsamasına kapılmıştır.
Gerçekte ise, öznel emeğin nesnel emekteki görüngüsü nesnel emeğin kendisine ait iken, nesnel emeğin öznel emekteki görüngüsü de öznel emeğe aittir. İşte bu gerçekten hareketle Emekoloji; nesnel emeğin öznel emekteki görüngüsünü “özneleşmiş-nesnel emek” kavramsallaştırmasıyla ifade ederken, öznel emeğin nesnel emekteki görüngüsünü ise “nesneleşmiş-öznel emek” diye kavramsallaştırarak idealizm ve materyalizm arasındaki sözde “bölünmeyi” aşabilmiş olan tek disiplindir.

Emekoloji, nesnelleşmiş-öznel emeğin özneye ait olmadığı, nesneye ait olduğu gerçeğini ortaya çıkarırken; özneleşmiş-nesnel emeğin ise, nesneye ait olmayıp, özneye ait olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Yukardaki duruma ilişkin olarak bir örnek vermek gerekir ise; her insanın aynadaki görüntüsü ile o insanın kendi varlık zemini arasındaki bağlantı çok anlamlı bir örnektir. Aynanın karşısına geçen bir insanın aynadaki görüntüsü, aynanın kendisinde var olan bir durumdur. Yoksa aynadaki görüntünüz size dair olsa da size ait olamaz. Keza sizi aynanın içerisinde ‘’var’’ eden siz değil, aynanın kendi nesnel varlığıdır. Karşınızda bir ayna olmasa idi, sizin de aynada bir görüntünüz bir yansımanız da olamazdı. Ya da siz olmadan aynada sizin görüntünüz bir yansımanız da ‘’var’’ olamazdı. Sizin öznel varlığınızın nesnel yansıması olan aynadaki siz nesnelliğinin görüngüsünün ‘’var’’ olmasını tersinden okuyacak olursak da; aynadaki sizin nesnel görüngünüzün yansıması, sizin tersyüz edilmiş öznel yansımanızın kendisi olan sizin gerçek varlığınızın görüngüsüdür. Kısacası, sizin aynadaki nesneleşmiş-öznel yansımanız var olmadan aynanın sizdeki özneleşmiş-nesnel yansıması da olamazken, siz olan özneden, ayna olan nesneden, karşılıklı bir iletişim de var olamazdı. İşte soyut emek ile somut emek arasındaki köprüleri kuran bu karşılıklı iki türün varlığı söz konusu olmadan, emekte var olamazdı. Nesneleşmiş-öznel emek ve özneleşmiş-nesnel emek olmadan nesne de öznede var olamazdı. İşte bu sayede Emekoloji; idealizmin ve materyalizmin tersine, özne ve nesne diyalektiği arasındaki ilişkileri yerli yerine oturtmayı başaran tek bilimsel disiplin olmayı başarmıştır.
Ayna metaforunu felsefi bağlamı içinde biraz daha açmak gerekir ise, şunlar söylenebilir: Bir şeyin başka bir şey üzerindeki etkisi, o şeyin yalnızca kendi üzerindeki etkisi ile değil, ama aynı zamanda o şeyin kendi dışındaki başka bir şey ve şeyler ile olan etkileşiminin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu da o şeyin kendisi dışındaki başka bir şey ve şeylerin etkisi altında kendisini var edebildiğini gösterir. Bu duruma örnek olarak insanda “içkinleşmiş dışkın” olan doğanın varlık zemini gösterilebilir. Başka bir deyişle, insanı kapsayan dış bir doğanın var olduğu ve bu doğanın insanda içkinleşmiş bir dışkınlık yarattığı bir gerçekliktir. Aynı şekilde, insanda “dışkınlaşmış içkin” olan emeğin varlık zemini de aynı etkileşimin bir ürünüdür. Bu yüzden doğanın insana yansıması içkinleşmiş bir dışkınlık biçiminde karşımıza çıkarken, emeğin doğaya yansıması dışkınlaşmış içkinlik biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Bu da şu gerçeği göstermektedir ki, emeğin doğası ve doğanın kendisi ancak emek türlerinin dışkınlaşmış-içkinlik ve doğanın insandaki yansıması olan içkinleşmiş-dışkınlık diyalektik hareketinin matematiksel olarak iş bölümü ve çatışkı mekaniğinin “kodlanması” ile ortaya konabilir. Bu sebepledir ki, bizim aynadaki görüngümüz, aynadaki bizim görüngümüz iken; bu görüngümüz bize değil, aynaya ait bir görüngüdür. Aynanın bizdeki görüngüsü, bizdeki aynanın görüngüsü iken; bu görüngü aynaya ait değil, bize ait görüngüdür. İdealist ve materyalist felsefe okullarının yıllarca içinden çıkamadığı bu sorun, ilk defa Emekoloji ile birlikte çözüme kavuşmuştur.
Yukarıdaki duruma bir örnek verecek olursak; Nesnel varlığın insandaki etkisi, öznelleşmiş-nesnel insan halindeki varlıktır, yani insandaki öznel varlıktır, yani içkinleşmiş-dışkın varlıktır (özneleşmiş nesne)! İnsanın nesnel varlıktaki etkisi ise; nesneleşmiş-öznel varlık halindeki insandır, yani varlıktaki nesnel insandır, yani dışkınlaşmış-içkin varlıktır (nesneleşmiş özne)! Varlık-insan ve insan-varlık arasındaki bu etkileşimde, özneleşmiş nesne açısından, gerçekte nesnenin öznedeki etkisini nesneye (etkilenmiş şeye değil, etki edenin kendine) yatırarak ve böyle görmek isteyerek aslında nesnel idealizm yapmaktadırlar. Bu felsefi okulun temel mottosu “düşüncenin varlığa içkin/ait olduğu” argümanıdır. İnsan-varlık ve varlık-insan arasındaki etkileşimde, nesneleşmiş özne açısından, gerçekte öznenin nesnedeki etkisini özneye (etkilenmiş şeye değil, etki edenin kendine) yatırarak ve böyle görmek isteyerek aslında öznel idealizm yapmaktadırlar. Bu felsefi okulun temel mottosu “varlığın düşünceye içkin/ait olduğu” argümanıdır. -Birbirine zıt iki kutupta duruyorlarmış gibi gözükseler de, Hegelyan felsefe öznel idealizme yaslanırken; Marksyan felsefe nesnel idealizme yaslanmaktadır. Halbuki ister nesnel ister öznel biçimde olsun, bu idealizmlerin hepsinde de, bir yanda varlığa-öznel etki verilmiş bir düşüncenin “tanrısallaştırılması” ile ifade edilirken; diğer bir yanda varlığa- nesnel etki verilmiş bir düşüncenin “tanrısallaştırılması” ifadesi yer almaktadır. Düşüncenin ister öznel ister nesnel biçimlerde olsun, mutlaklaştırılması (örneğin, “önce madde vardı” ya da “önce düşünce vardı”) idealizmin başlıca türlerinin en karakteristik özelliklerinden biridir. 
Nesnel ve öznel idealizm, nesnel ve öznel materyalizm ile kardeştir. Nesnel idealizm ile öznel materyalizm bir birlerini tetikleyerek denk ya da eşdeş bir durum yaratırken, öznel idealizm ile nesnel materyalizm ise bunlarda bir birlerini tetikleyerek denk ya da eşdeş bir durum yaratmaktadır. Başka bir deyişle nesneleşmiş-öznel emeği özneye ait olduğunu savunan öznel idealizmin tam karşı kutbunda ise; nesnenin kendisini salt nesneye ait olduğunu savunan nesnel materyalizme durmaktadır. Diğer bir açıdan, özneleşmiş-nesnel emeği nesneye ait olduğunu savunan nesnel idealizmin tam karşı kutbunda ise; öznenin kendisini salt özneye ait olduğunu savunan öznel materyalizme durmaktadır. Öznel idealizm nesnel materyalizmi yaratırken ya da tersinden nesnel materyalizm de öznel idealizmi yaratmaktadır. Nesnel idealizm öznel materyalizmi (adeta çift yumurta ikizine benzebiliriz) yaratırken ya da tersinden öznel materyalizm de nesnel idealizmi (bunları da başkaca bir çift yumurta ikizine benzetebiliriz) yaratmaktadır.
Mantık kardeşliğine sahip olan bu iki yanlış disiplin, Emekoloji ile tarih sahnesinden çekilmiştir. Bunun tek nedeni, öznel emek ile nesnel emek arasındaki köprülerin kurulmasıyla ortaya çıkan emek kavramının, Emekoloji yöntemi ile birlikte tarihte ilk defa ete kemiğe bürünmüş olmasıdır. Bugüne kadar hem idealizmde hem de materyalizm de nesne ve özne kategorileri hep karıştırılmıştır. Materyalizmde ve idealizmde ne nerde belli olmadığı için, nesne ve özne arasında iletişim ve diyalog var olmadığı için, gerçekte de belirli bir diyalektikte yoktur. Emek türlerinin birleşik diyalektiği olan Emekoloji; nesne ve özne arasında geçişkenliği sağlayan nesneleşmiş-öznel emek ve özneleşmiş-nesnel emek kavramlarının altını doğru bir biçimde doldurarak, nesneye ve özneye hak ettiği yeri ve değeri vermesiyle birlikte, bunların aralarındaki gerçek diyalektik bağı da açığa çıkarmayı başarabilmiştir. Aristo’dan Hegel’e kadar tüm felsefe tarihinin dokusunda var olan öznel idealist ve nesnel idealist yanılsamaların da böylelikle sonuna varılmıştır.
İnsanın tarihi ve varlığı, emeğin tarihi ve varlığıdır. Kimileri bunu gökte zembille ararken, kimileri ise bunu nesnel görüngülerin içerisinde aramaya kalkarken, bol bol yanılgılara çakılıp kalmışlardır. Emekoloji öncesinde var olan tüm düşünürler, ister idealist isterse de materyalist olsun, Emekoloji’nin kalkışım noktaları ya da sıçrama tahtaları olmaktan kurtulamamışlardır. İşte bu anlamda Emekoloji’nin tarih sahnesine çıkışını dolaylı yollardan da olsa hazırladıklarından ötürü, Emekoloji kendi “öncüllerine” çok şey de borçludur. Ancak yine de Marx ve Engels’in bile komünizm tarihininde yalnızca bilimsel-devrimsel bir itki olmanın ötesine geçemediğini de vurgulamak gerekir. Her düşünce, her buluş, kendi tarihsel koşulları içerisinde ortaya çıktığı gibi, bir geçmişi de, bir geleceği de vardır. O yüzden Emekolojist yöntem ne eksik ne fazla tam da tarihinde ortaya çıkmış bir yöntem bilimdir. Emeğin ezeli, insanlaşmanın köklerinde mevcut iken, emeğin ebediyeti ise bilim emek sınırları içerisinde sönümlenmeye, sonlanmaya muktedirdir. Ezeliyetten ve ebediyetten yoksun emek var olamaz.
Emekoloji, adından da anlaşılabileceği gibi, insan ve emek arasındaki sınırları tahkim etme çabasının bir parçasıdır. İnsan ve doğa arasındaki sınırların, doğanın insan nezdindeki bilgisi temelinde tahkim edebileceği ortadadır. Doğanın bilinmeyen kısımları, bulgulanmamış tanıtlanmamış kısımları için ise, emeğin doğa üzerindeki etki payının dışarısında kalan kısımları için, bir tahkimi yatın da var olamayacağı su götürmez bir gerçekliktir. Bu gerçeklik doğanın insan üzerindeki tahakküm ve tahkimatının da bir göstergesi (derekesi) olarak kalacaktır. İnsanın emek aracılığı ile doğa ile var ettiği savaşım, insan var oldukça, emek var oldukça, sürecek gibi gözükmektedir,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder