Teslim Töre
26.03.2016
Dünya müthiş bir depremle sarsılıyor.
Irkçılık, gericilik, burjuva
demokrasisinin olduğu bütün alanlarda hortlarcasına
tavan yapıyor.
AB’nin her
ülkesinde yapılan seçimlerde ırkçı, faşist, gerici politika güden partiler
oylarını hızla tırmandırıyorlar.
Bir süre öncesine kadar Yunanistan’da
Çipras’la başlayan, İspanya, İtalya,
Portekiz gibi AB ülkelerinde boy veren sol
gelişmeler bir süredir, özellikle de Suriyeli göçmenlerin AB’ye yönelmesinden
sonra durmuş, onların yerine sağ, ırkçı, gerici kesimler
hareketlenmiş gibi bir süreç yaşanıyor.
“Özgür Dünya” olarak nitelenen
kapitalist dünyanın şefi ve şerifi ABD de Trump denen, Cumhuriyetçi Parti'nin
başkanı ile Makkarticilik dönemi gibi bir gericileşme sürecine giriyor.
Tek cümle ile globalizm:
Rekabetçi,
sermaye ihracatçı kapitalizm
sürecinin yaratıp pekiştirmiş olduğu ulusal çitleri yıkıp, tekelciliğin anamalı AB’de bütün ulusal çitleri ortadan kaldırarak, global
kapitalizme denk bir global Avrupa oluşturdu. AB mevcut gelişmelerle
büyük bir çatırdama yaşıyor.
Bugüne kadar global sermayeye denk
olarak üretilmiş olan Schengen gibi bazı üst yapı değerler erozyon yaşıyor.
Ekonomi-politiğin
bilimine göre:
Alt yapıya denk şekillenen üst yapı,
ekonomik alt yapı sarsılıp, yıkım yaşamadan sistemin değişmesi mümkün olamaz.
Ancak ekonomik alt yapı tarihsel ve
toplumsal sürecinin sonuna doğru yaklaşırken eşyanın tabiatı ve doğanın diyalektiği gereği kendinden sonraki sistemi kendi sinesinde
yaratarak hayata veda eder.
Evet, kapitalizm tarihinin hiçbir
sürecinde görülmemiş kadar globalizmin
sinesinde bir kısmı hisseli, bir kısmı ortaklık biçiminde irili ufaklı
toplumsal sermaye, ya da Marks’ın deyimi ile sermayenin toplumsallaşması olgusu yaşanıyor.
Ama henüz ne
hisseli yöntemle toplumsallaşan, ne de ortaklaşan sermaye global kapitalizmin
yerini alacak bir boyuta tırmanabildi. Kuşkusuz global kapitalizmin sorunsuz
devam ettiğini, toplumu adil bir şekilde yönettiğini; üretim, tüketim, üleşim
gibi iktisadın doğal yasalarına denk bir paylaşım uyguladığını söylemek mümkün
değil.
Üleşimini globalizm öncesini bile bozdu.
Altmış kişinin çalışıp bir kişinin almış olduğu oranı bile yüz kişinin çalışıp
bir kişinin yediği orana çıkarttı.
Globalizm, kapitalizmin bütün ahlak ve
insanlık dışı yüzünü açığa çıkartıp teşhir etti.
Bütün bunlara rağmen sistem henüz
yönetemez ve yönetilemez konumuna gelmiş değil. O nedenle globalizme karşı
oluşmakta olan bu ırkçı gericileşmenin,
globalizmi gerileteceği bilimsel olarak var sayılamaz. Mevcut durumu global
kapitalizmin bir iç başkalaşım yaşadığına işaret etmiyor. Fakat sistem içi bir
anarşinin yaşandığına da kuşku yoktur. Söz konusu anarşi: Sistem için, sisteme
yönelik bir değişim değil, fakat sisteme ayak uyduramayan bazı aktörlerin değişimine
işaret ediyor.
Bölgemiz Ortadoğu’da zaten bunu önemli
ölçüde yaptı. Global sistem içinde yer almayan, onunla sorun yaşayan Kaddafi
Libyası, Saddam’ın Irak’ı artık yoktur. Esad’ın Suriyesi ise artık eski Suriye
değil ve eskisi gibi de kalamayacaktır. O da kaçınmaz olarak globalizme denk
bir değişim yaşayacaktır.
Bunlar yaşayarak da gördüklerimiz. Bence
bunlar ve gelecekte olacak olanlar:
Dünya imparatorluk sistemine büyümüş
global kapitalizme göre şekillenmiş ve şekillenecek olan toplumsal olgulardır.
Globalizm egemenliğini devam ettirdiği sürece de bu ve benzeri toplumsal
olguların yaşanmasına daha çok tanıklık edeceğimizi sanıyorum. Tabi ki
gelecekte yaşanacak olanlar da Irak, Libya, Suriye benzeri olacak diye bir şey
söz konusu değil.
Global Sermayenin her hareketi kendine
denk olgular üretecektir. Globalizmin muharrik gücü olan sanayi taşıma harekatı
dünyadaki bütün doku ve dengeleri değiştirdi. Hiç beklenmedik şeylere bizi
tanık etti. Taşıma harekatı silah sanayini taşıma dışı bıraktı. Silah tekellerinin
sermaye üzerindeki egemenliğini kırdı. Askeri cuntalar son buldu. Hiç uzlaşmaz
düşman gibi bilinen, her ikisi de silah ihracatçısı olan Rusya ile ABD fena
halde uzlaştı. Sadece Suriye üzerinde değil, bölge ve dünyanın geleceği
üzerinde de uzlaştılar. Özellikle globalizme denk bir ekonomi-politika
izlemeyen Erdoğan Türkiyesi üzerinde de tam bir mutabakat sağlamış durumdalar.
Erdoğan global sistemin içine girdi,
fakat ona ayak uyduramadı. Global sermayenin hareket ritim ve kabiliyetine göre
bir yol ve yöntem izlemedi.
“Sırtımdaki milli gömleği çıkarttım, her türden
milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım” gibi sahte beyanlarla hem globalizmi aldattı hem de
globalizmin aydınlarına “yetmez ama
evet” dedirterek çevresinde topladı. Arkasından “tek millet, tek,
devlet, tek din, dil” vb. diyerek teklemeye başladı.
Milliyetçi-Sünni dinci bir kuram
oluşturmaya çalıştı. Dolayısı ile global dünya sistemi içinde sisteme karşı bir
pozisyon takındı. Bölge ve özellikle Suriye konusunda da aynı politikayı
uyguladı. Bu bağlamda küresel aktörlerle tam bir kopuş yaşandı. Erdoğan
Türkiyesi bütün dünya ile bağlarını kopartma konumuna düştü. Dolayısı ile dünya
da Erdoğan’a karşı tavır takınma durumuna geldi. Birkaç ay önce hiç kimsenin
aklının köşesinde bile geçmeyecek olan son derece acayip bir durum doğdu: ABD
ile Rusya, Erdoğan Türkiyesi'ne karşı birleşti, ortak plan yaptı ve hayata
uyarlamaya çalışıyorlar. Bu iki küresel aktöre, küresel aktör olma yolunda
istikrarlı bir şekilde yürümeye devam eden İran’ı da eklemek gerekiyor.
Bu üçlünün şimdilik yakalamış olduğu
ipucu Reza Zarrab gibi gözüküyor. Şimdilik
diyorum çünkü gelecekte daha nasıl ipuçlarının ortaya çıkabileceğini
bilemiyorum. Bu ne bir komplo teorisi ne de kasıtlı bir kuram üretme yöntemi.
Bu bizzat Hükümet ve Devlet yetkililerinin beyanları ile somutlaşmış bir
gerçekliktir.
Zarrab sessiz sedasız ABD’ye gitti. Daha
uçaktan inerken tutuklandı. Arkasından T. Cumhuriyeti'nin Adalet Bakanı “Cumhurbaşkanımızı yedirmeyiz” açıklaması
yaptı. Hemen peşinden, gecenin bir yarısında kurnazlık yöntemi ile Zarrab’la ilgili bir kanun çıkartıldı.
Peşinden AKP sözcüsü “Cumhurbaşkanımıza
dokundurtmayız” dedi.
Havuz Basını ve yandaş medya ağız ve söz
birliği ile Erdoğan’a yönelik komplo teorileri geliştirdiler. Aynı gün Rusya
Dışişleri Bakanı, Erdoğan Türkiyesi ile ilgili açıklamalar yaptı. ABD, ABD
basını, Zarrab’ı tutuklayan savcı konuştu. Erdoğan Brüksel'de IŞİD’in yapmış
olduğu eylemle ilgili bir polis şefinin ya da savcının yapacağı, yapması
gereken açıklamayı yaparak, her zamanki "ben teröristin dini,
milliyeti olmaz demiştim" edası ile Belçika yönetimini
suçladı. Onlar da karşılık vererek kendilerinin Türkiye tarafından terörist
şahıs konusunda bilgilendirilmediğini bütün
dünya kamuoyu önünde açıkladılar.
Aynı gün uluslararası
mahkeme tarafından yargılanmakta olan Eski Sırp lider katil Radovan Karadzic’in
cezası açıklandı.
Bir çok şey birbirini çağrıştırdı.
Birdenbire bütün şimşekler Erdoğan’a yöneldi. Erdoğan’ın çembere alınıp
kuşatılarak, kurtlar sofrasına doğru çekilmekte olduğuna işaret eden ve
birbirini destekleyen veriler çoğalmaya başladı. Bütün bu tez ve antitezlerin
sentezi: Erdoğan’a global kapitalizmin küresel aktörleri tarafından kurtlar
sofrasında bir yer ayrıldığına, Erdoğan’ın ayrılmakta olan bu
yere doğru sürüklenmekte olduğuna işaret ediyor.
Erdoğan’ın sonunun Kaddafi, Saddam gibi
değil, Karadzic gibi olacağına dair ipuçları veriyor. Erdoğan’ın: “Dünya beşten büyüktür” dediği BMGK'nin
ABD ile Rusya’nın egemenliğinde olduğunu dünya alem biliyor. Erdoğan’ı BMGK'ye
çıkartacakları nasıl bir karar ya da yöntemle uluslararası
mahkemeye çekerler bilinmez, ama bütün güçleri ile çekmeye
çalışacakları kesin gibi.
Global kapitalizm ABD ve Rusya gibi eski
düşmanları da yanyana getirip, birlikte davranış içine sokarak, dünya üzerindeki
egemenliğini, pekiştirip, dünyayı yeniden kendine göre şekillendirirken,
bazılarının “üçüncü dünya savaşı” dediği dünya
çapında bir deprem yaşanıyor.
IŞİD de, ABD ile Rusya’nın bir araya
gelip, bölgeyi, Erdoğan Türkiyesi'ni ve belki de dünyayı yeniden bir düzene
sokma girişimi de globalizmin eseridir.
Kapitalizm kendi tarihinde hiç bu
ölçekte egemen bir dünya sistemi haline gelmemişti. Birinci, İkinci Dünya
Savaşları ile dünya pazarları yeniden pay edilerek dünya yeniden dizayn
edilirken, savaş, pazar sahipleri arasında oluyordu. Bugün bütün pazar
sahipleri sözüm ona IŞİD’e karşı birleşerek dünyayı sarsarak, sallayarak
yeniden dizayn ediyorlar. Çok garip bir olay, o nedenle de bir çok insan
şaşkınlık içinde buna “üçüncü dünya savaşı”
diyebiliyor.
Aslında bu olup biten her şeyle: “Ya insanlık, ya barbarlık” perspektifi
doğrultusunda şovenizm, faşizm, ırkçılık, IŞİD gibi dinciliklerle çok kirletmiş
oldukları dünyamızı isteseler de, istemeseler de üretim güçleri, üretim
ilişkileri temelinde doğanın diyalektiğine denk bir şekilde Sosyalizme hazırlıyorlar.
Bütün bu pisliklerle birlikte Erdoğan
Türkiyesi'ni de temizlemek zorunda kalacaklardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder