Hakan
Aksay T24
“Erdoğan ve Demirtaş: Biri
‘eski Türkiye’nin lideri, öteki ‘yeni Türkiye’nin”.
Ama duydum ki “Yeni
Türkiye”yi kapmışlar.
Hem de kim?
En az 35 yıllık baskıcı
tarihimizin içinden süzülüp koltuğa oturan, 13 yıldır başta duran ve yakın
gelecekte (ne yakını, uzak gelecekte bile) oradan kalkmaya hiç niyeti olmayan
birileri kendini “Yeni Türkiye” ilan etmiş.
Oysa benim bildiğim, “yeni” deyince geçmiş değil gelecek akla
gelir.
Korkutan ve korkulan lider tipi
Erdoğan gerginlikten,
kavgadan, kutuplaştırmadan, ötekileştirmeden güç devşiriyor.
Üslubundan,
tavırlarından, sözlerinden, bakışlarından şimşekler çıkıyor.
Yıllardır her gün
onlarca kez onu televizyon kanallarında göre göre hepimiz eskisinden daha asabi
ve mutsuz olduk, toplumca psikolojimiz bozuldu.
Erdoğan herkesi korkutuyor.
Bilinçli olarak
yapıyor bunu. Bazen sağa sola öylesine sinirli polisiye bakışlar fırlatıyor ki,
onu ekrandan izleyen insanların bile oturmasına kalkmasına dikkat edesi
geliyor. Ee, neme lazım; yolda giderken balkondakilerin el kol hareketlerinden
huylanıp oraya polis gönderen, ikinci katta sigara içen gence “saygısız!” diye
laf atan biri var karşımızda...
Erdoğan
yardımcılarıyla, danışmanlarıyla, bakanlarla bir aradayken gördüğümüz tabloya
bakın:
Hepsi diken üzerinde!
Hata yapan yanar! Eller göbek hizasında uysalca birleştirilmiş, adım başı “evet
efendim” ya da kafayla onaylama telaşı...
Cumhurbaşkanı kendisi
gibi konuşmayan, kendisi sertleştiği zaman ortamı yumuşatmaya çalışan,
kendisinden bağımsız kararlar alıp uygulayan herkesin façasını anında al aşağı
etmeye hazır.
Başbakanmış, hükümet
sözcüsüymüş, bakanmış, hiç kimsenin gözünün yaşına bakmıyor.
Ve o, her
konuda en doğrusunu bilen lider: Siyasetten ekonomiye, ahlaktan
demografiye, tarihten sanata kadar...
Kendisinin Allah
tarafından yeryüzüne ve Türkiye’ye (şansımıza bak!) gönderildiğini düşünen,
artık ufak tefek konularda “boş mütevazılık gösterisi” yapmayacak kadar kendi
kıymetini bilen net birisi o.
Bunun için onun
dünyanın en şatafatlı sarayında yaşaması da, özel uçakları, arabaları falan
olması da çok doğal.
Ona sadık olanların da
maddi şartlarının iyi olmasına özen gösteriyor haliyle. Kimseden korkusu
olmadığı için, “bakara-makaracı”yı da cebine koyup gezdirebiliyor,
ya da Diyanet İşleri Başkanı’na “Niye arabayı geri verdin?” diye
posta atabiliyor.
Korkusu yok derken...
Elbette korunmaya özel önem veriyor. Güneş altında bisiklete binse bile takım
elbiseli korumalarının kan-ter içinde kilometrelerce koşturarak kendini
korumaya çabalamasını olağan ve zorunlu görüyor.
Erdoğan’ı özetlemeye
çalışırken “korku”, “korkmak”, “korkutmak”fiillerini
çok mu kullandım sizce? Herhalde bütün kusur benim kötü niyetli olmamdadır.
Gülümseten bir lider çıktı ortaya
Dikkat ediyor
musunuz?..
Televizyonda haber
veya program sunucuları, HDP lideri Demirtaş’la ilgili haberlerden sonra
yüzlerinde bir gülümsemeyle sıradaki konuya geçiyorlar.
Biz seyirciler de
öyle, gülümsüyoruz.
Ne demiş yine
Demirtaş?
“Bağlamadan başka bir şey çalmadım” demiş.
“Seni başkan yaptırmayacağız” demiş...
“Başbakan bana Selahattin demeyecekmiş, üç gündür uyuyamıyorum” demiş...
Demirtaş bağlama
çalıyor, şarkı söylüyor... Tekstil atölyesinde işçilerle birlikte yemek
kuyruğunda bekliyor, çay içtiği bardağı yıkıyor... Bisiklete biniyor... Yolda
önünü kesip selfie çekmek isteyen bir çocuk kendisine “Lan bi dur” diyor,
Demirtaş gülüyor ve çocuğun dediğini yapıyor (başkası olsa en azından “telefonunu
al da git lan” demez miydi sizce?)...
Demirtaş, Demirtaş
değil... Selahattin... “Bizim Selahattin”... Hatta “Selo”... “Selocan”...
MHP’li seçmenler
arasında bile “Selocan sempatizanları” var.
“Selocan” dediğimiz 42 yaşındaki adam, ülkenin dördüncü partisinin lideri...
Son bir yıldır başarı grafiği hızla yükselen bir siyasetçi...
En son ne zaman böyle bir siyasi liderimiz olmuştu?
Zeki, hazırcevap,
şakacı, mütevazı... Liderlik otoritesiyle baskı kurmaya, korkutup sindirmeye
çalışmayan... İnsanlarla eşit diyaloglara giren...
Demirtaş rahat tarzı,
samimi konuşması ve akıllı esprileriyle bambaşka bir imaj yaratıyor; ama bu
arada Türkiye realitesinden kopmuyor ve içerik olarak da güçlü mesajlar vermeyi
başarıyor. Böylece Türkiye siyasetine yeni bir üslup getiriyor.
Eminim bundan sonra birçok partinin yeni lider arayışında Demirtaş dikkate
değer bir model olacaktır.
Bir kez daha güvenlik sorununa dikkat!
Kimileri HDP
liderinden “bir proje” olarak bahsediyor. Eğer öyleyse, şu ana
kadarki gidişe bakarak “başarılı bir proje”denebilir herhalde.
Ancak onun “numara ve
rol yaptığı” türünden suçlama ve imalara katılmak zor. Çünkü Demirtaş’ın gücü sahici olmasından,doğallığından, içtenliğinden kaynaklanıyor.
Siyasetiyle de sözleri
ve üslubuyla da eleştirilmez değil elbette. Tersine, insanları korkutmayan,
onlara baskı uygulamayan, tepeden bakmayan biri olarak eleştiriye ötekilerden
daha açık olduğu izlenimini uyandırıyor.
Konuşurken partisinin
ve öteki yöneticilerin önüne çıkmamaya gayret ediyor, kendisine yönelik “siz
pop star gibi ünlüsünüz” türü iltifatlardan ve sorulardan pek
hoşlanmıyor.
Bu açıdan saray ve
lüks bağımlısı sultanlara göre çok daha insani ve demokratik bir tarza sahip.
Bazen de kendisini
mücadelenin sıradan bir neferi olarak gösterirken eleştiriyi hak edebilecek
sözler edebiliyor. Örneğin, dün NTV ekranından söylediği “HDP’nin benim
başarısızlığım yüzünden yüzde 10 oy alamaması durumunda hemen istifa ederim” açıklaması
bence doğru değildi. Elbette bu tür bir söylemin dayandığı bir zemin ile bir
hedefi ve karşılığı vardır. Amabaşarı ve başarısızlık bileşenlerini bir çırpıda
ölçmek zordur. Kaldı ki bir dizi koşulun bir araya gelmesi sonucu başlayan
olumlu siyasi süreçlerin, söz gelimi, yüzde 9.9’a takılmayacak kadar güçlü bir
dalga yarattığı ve her durumda 7 Haziran’dan sonra da Demirtaş’ın liderliğe
devam etmesini gerektirdiği sanırım ortada.
Bu arada yine dün
biraz daha geniş bilgi sahibi olduğumuz“Demirtaş’ın evine sehven polis
baskını” konusuna dikkat çekmek istiyorum. Bu olayın tüm
ayrıntılarıyla ortaya çıkarılması gerekir. Ülkenin en önemli siyasi
liderlerinden biriyle ilgili bu“hata” gerçekten tesadüf sonucu mu
gündeme geldi?.. Peki ya polisin tekrar oraya giderek binadaki HDP
bayraklarının indirilmesi talebiyle gerginliği tırmandırmayı denemesi?..
Hatırlıyorsanız,
Demirtaş Mart ayı sonlarında “Eğer ki seçim kampanyası döneminde
başımıza bir iş gelirse, olabilir, benim bütün arkadaş ve yoldaşlarımdan özel
bir ricamdır: Bu gemi limana götürülecek, sizlere emanettir” diyerek
can güvenliği kaygısını dile getirmişti.
Ne o zaman, ne de son
haftalarda HDP temsilciliklerine yönelik 50 kadar saldırıdan sonra devletten
herhangi bir duyurucu açıklama ve soruşturma geldi. Şimdi de partinin eş
başkanının ev adresi güvenlik sorunuyla birlikte gündeme sürülüyor.
Bu, sıradan bir
gelişme olarak görülüp geçilemez!
Türkiye kaderini
değiştirmeye çalışıyor. Barışı ve demokrasiyi kurmaya gayret ediyor. Yeni
politikalar arıyor. Ve yeni liderler...
Bir lider tipi yavaş yavaş tarihe karışıyor, öteki adım
adım güçleniyor.
Bu süreç mutlaka devam
edecek. Zor da olsa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder