Hasan Güngör 07.04.2015 Facebook Doğrudan demokrasi
Komünist
partilerin en önemli özellikleri dünyayı ve dünyadaki gelişmeleri doğru biçimde
algılayıp, onu belgelendirip, ona uygun olarak programlar oluşturup gene ona
uygun olarak da taktik ve stratejiler belirlemeleri ve bu doğrultuda
örgütlenmeleri, mücadele vermeleridir.
Komünist partilerin amacı tüm dünyayı yaşanır hale getirmektir. Hiçbir sömürünün ya da egemenliğin bulunmadığı yani doğadaki tüm canlıların kendi doğalarında yaşamaları gerektiği en iyi koşullarda yaşamalarını sağlamaktır. Çevreye ve doğaya, insanlığa zarar veren tüm etmenlerin ortadan kaldırılmasıdır.
Komünist partilerin amacı tüm dünyayı yaşanır hale getirmektir. Hiçbir sömürünün ya da egemenliğin bulunmadığı yani doğadaki tüm canlıların kendi doğalarında yaşamaları gerektiği en iyi koşullarda yaşamalarını sağlamaktır. Çevreye ve doğaya, insanlığa zarar veren tüm etmenlerin ortadan kaldırılmasıdır.
Komünistler üretimin
toplumsallaşmış olması ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkiyi tespit
ettikleri için de bu savaşımın birinci adımının üretim araçlarının özel
mülkiyetten kurtarılması ve kolektif mülkiyete dönüştürülmesinde
görmektedirler. Bunu sağlamanın yolunu ise bu üretim araçlarını; üretim
araçlarında çalışanların yani işçi sınıfı tarafından kolektifleştirebileceği
düşüncesinden hareket ederler. Bu nedenle de sınıf mücadelesine önem verirler.
1960-1970’lerden sonra
liberalizm, yeni liberalizm diğer yazılış biçimiyle neoliberalizm olarak
yeniden ortaya çıkmış ve 1980’lerden sonra da dünyaya yayılmaya başlamıştır.
Sosyalist sistemin çöküşüyle birlikte ise ne yazık ki eski komünist, sosyalist
ve devrimci geçinenler tarafından da şu veya bu yönüyle benimsenmiş ve
savunulmaya başlanmıştır.
Liberalizin eskisi de, yenisi de emperyalist-kapitalizmin dünya egemenliği politikasıdır. (Neoliberalizm ise İngiliz İşçi Partisi’nin başkanı olan Margaret Thatcher ve ABD başkanı Ronald Reagan, tarafından başlatılmıştır.) Neoliberal politikalar emperyalist-kapitalistlerin sahip olduğu ulus-ötesi şirketler aracılığıyla dünya egemenliği politikasıdır. Bunu sağlamak için her türlü malzemeden de yararlanmaktadırlar.
Liberalizin eskisi de, yenisi de emperyalist-kapitalizmin dünya egemenliği politikasıdır. (Neoliberalizm ise İngiliz İşçi Partisi’nin başkanı olan Margaret Thatcher ve ABD başkanı Ronald Reagan, tarafından başlatılmıştır.) Neoliberal politikalar emperyalist-kapitalistlerin sahip olduğu ulus-ötesi şirketler aracılığıyla dünya egemenliği politikasıdır. Bunu sağlamak için her türlü malzemeden de yararlanmaktadırlar.
Emperyalist-kapitalistler
işçilerin örgütlenmeleri ve sınıf mücadelelerini kendileri için tehlike olarak
görmektedirler. Çünkü emperyalist-kapitalistlerin sahip oldukları üretim
araçları üzerinde çalışanlar yani işçiler onların baş düşmanıdır.
Emperyalist-kapitalistlerin sahip oldukları üretim araçlarını toplumsal
mülkiyete dönüştürebilecek tek sınıf işçi sınıfıdır. Bu nedenle de
Emperyalist-kapitalistler için öncelikle baş düşmanı yani işçi sınıfını ve onun
örgütlenmesini, mücadelesini etkisiz hale getirmek birincil sorunu olmuştur.
Komünistlerin işçi sınıfına ve sınıf mücadelesine verdikleri önem de işte
burada yatmaktadır.
Neo liberaller,
özgürlük, demokrasi, dünyanın ve dünyadaki ulusların özgürleşmeleri,
demokratikleşmeleri vs gibi söylemler ileri sürmektedirler ve
yaygınlaştırmaktadırlar. Dünyayı demokratikleştirmek için gerek gördüklerinde o
ülkenin topraklarını işgal etmektedirler. Ülkelerde din, mezhep ve etnik
kökenlerine göre ayrışmalarını ve ayrı devletler biçiminde örgütlenmelerini ve
böylece de özgürleşmeleri gerektiğini söylemektedirler. Bugün ki ulus
devletlerin özgürlükleri ve ekonomik gelişmeleri engellediğini ileri sürerek
ulus devletlerin korumacı politikalarının ve aynı zamanda ekonomiye şu ya da bu
şekildeki müdahalelerini de o ulusların gelişmelerinde bir engel olarak
düşünmektedirler. Bunları o kadar masumane yapmaktadırlar ki eski, komünist,
sosyalist, devrimcilerin bir bölümü hemen atlamışlardır. Farkında olarak veya
farkında olmaksızın bu düşünceleri savunur duruma gelmişlerdir. Biraz daha
devrimcileştirerek. Burada amacımız ulus devleti savunmak değil, somut bir
gerçekliği ortaya koymaktır. Komünistler kapitalist olan veya olacak olan her
devlet biçimine karşı sosyalist devleti savunurlar.
Bazı arkadaşlarımız işçi
sınıfı ve sınıf mücadelesi ile ilgili yazılarımızdan rahatsızlık duyuyor
olacaklar ki sınıf mücadelesini öne çıkaranlara; bırakın artık bu lafları da
elinizi taşın altına koyun demektedirler. Arkadaşlarımızın anlayamadığı şudur.
Bilerek ya da bilmeyerek kendi yaptıkları yüzünden komünistlerin eli taşın
altından çıkmıyor bir türlü ve sürekli elleri eziliyor. Komünistler tam taşı
kaldırıyorlar ki. Bugün ki örgüt ve yapılar ayrıca onların izleyicilerinin
yaptığı veya izlediği neoliberal politikaları yüzünden taş gene komünistlerin
elinin üstüne düşüyor.
Örneğin CHP’nin Laiklik
eylemleri ve mitingleri öylesi eylemlere dönüştü ki sanki sunni ve türbanlı
hatta başörtülü insanlara karşı bir savaş niteliği aldı. Sonuçta bütün
sunnileri ve başörtüsü takanları (MHP’lileri dahi) AKP’ye yöneltti ve AKP’nin
güçlenmesini sağladı.
Ama CHP’nin laiklikle
hiçbir ilgisi olmadığı daha sonra Fetullahçılarla yaptığı ittifaklarda ortaya
çıktı. Diğer bir yandan kendilerine sosyalist, komünist diyen birçok insan da
dâhil face sayfalarında bu insanlara söylemediği laf kalmadı. Çünkü mücadele
sınıf savaşı değil, ne idiğü belirsiz insanları kamplaştırma projeleri idi. 7
Haziran seçimlerinde de buna benzer kamplaştırma projeleri çeşitli yapılar ve
örgütler tarafından daha farklı bir boyutu ile uygulanmaktadır. Ama hiç kimse
işçi sınıfının örgütlendirilmesinden ve onun sınıfsal mücadelesinin gereğinden
bahsetmemektedir.
AKP’yi ve diğer burjuva
partilerini alt etmek istiyorsanız bugün sayıları 12 milyonu bulan ve aileleri
ile beraber 30 milyonun üzerine çıkan ve bunlara memur ve memur ailelerini,
çeşitli işsiz yoksulları da eklediğinizde bu ülkenin en kalabalık kesimlerini
oluşturan bu kesimlere uygun politikalar oluşturmak zorundasınız. Şayet
gerçekten AKP ve diğer burjuva partilerinin karşısında iseniz yapmanız gereken
şey bu partilere oy veren işçileri, emekçileri kendi sınıf eksenleri etrafında
örgütlemektir. Onları uyduruk kamplara bölmek değil.
Bazı arkadaşlarımız da
bize diyorlar ki Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’ye demokrasi gelmez. Bu doğru
olsaydı bugün Irak’da demokrasi olurdu. Çünkü Irak’da Barzanı yönetiminde özerk
bir Kürt devleti kurulmuştur ama Irak’a demokrasi gelmemiştir.
Barzani ulus-ötesi
şirketlerle hatta Türkiye’deki Kürt halkının baş düşmanı ilan edilen TC
hükümeti ile işbirliği içerisindedir. Gene bu şekilde yani ulusal ayrılmalar
yoluyla demokrasiler oluşsaydı ki Yugoslavya 7 ayrı ulusa bölündü ama hiç
birinde gerçek anlamda herhangi bir demokrasi oluşmadı. Peki ne oluşuyor.
Sömürge demokrasiler.
Bugün Yugoslavya’dan
ayrılan tüm devletler AB ve ABD emperyalistlerinin sömürgeleri durumuna
gelmişlerdir. Afrika’daki ayrışan ülkelerin de hiç birine demokrasi gelmemiş
tam aksine buralar da emperyalist-kapitalistlerin sömürgeleri durumuna
gelmişlerdir.Gerçi sömürge demokrasisi de sonuçta bir demokrasi. (Demokrasi bir
sınıfın diğer bir sınıf üzerindeki baskısıdır)
ABD’nin bir bakanı ben
kendi elimle Kürt devletini kurup Kürtlere teslim edeceğim diyor. Emperyalist
ABD neden bir Kürt devletinden yana olsun ki, çünkü burada kurulmak istenen
Kürt devleti sosyalist bir Kürt devleti değildir. Demokratik özerk bir devlet
olacaktır ki, neoliberalizmin ideolojisi yıllardır ulus devletler yerine özerk
ve yerel bölgeler projesidir. Bundan dolayı ABD’li ve Avrupalı vs tüm
emperyalist-kapitalistlerin böylesi projelere destek vermeleri mümkündür. Çünkü
ortada kendi sınıfsal konumlarını tehlikeye düşürecek ve bu bölgede bulunan
üretim araçlarının kolektif mülkiyete dönüştürecek bir tehdit görülmemektedir.
Hatta burada bulunan güçlü ekonomik, askeri ve siyasi örgütleri sayesinde
bölgenin Barzani Kürdistan’ı gibi sömürgeleştirebilmesi daha da
kolaylaşacaktır.
Arkadaşlarımız sürekli
Kobani ve Rojava örnekleri sunmaktadırlar. Komünistler elbette ki bu bölgedeki
işçi ve emekçilerin emperyalist-kapitalizmin sömürgeleri durumuna düşmeden
ayakta kalmalarını tabi ki isterler. Bundan en çok sevinenler komünistler olur.
Ama hem komünistler hem de emperyalist-kapitalistler şunu çok iyi bilirler ki
yeterli ölçüde sermaye ve teknoloji birikimleri olmayan devletler (büyüklükleri
ve küçüklükleri ne olursa olsun) emperyalist-kapitalizmin sömürgeleri olmaya
mahkûmdur.
Birara Yunanistan’daki Sayrıza hareketini bize
devrimci bir ayaklanma hatta bazı örgütler Sayrıza hareketinin devrimci programı diye sitelerinde yayınladılar.
Ancak Sayrıza cephesi iktidara gelir gelmez Emperyalist-kapitalistlerin yeniden
kucağına düştü. Çünkü Yunanistan AB’ye girdikten sonra Yunan ekonomisi
batırıldı işletmeleri özelleştirildi ve çoğu kapatıldı. Bu durumda
Yunanistan’ın sömürgeleştirilmesi çok zor bir durum değildi. Ve
emperyalist-kapitalistlerin sömürgesi durumunda kaldı.
Aynı zamanda bilmem
şimdi hatırlayacaklar mı? Orta-doğuda başlayan ayaklanmalara da çoğu devrimci
örgüt devrimci bir öz vermeye çalıştı. Ancak bunların bugün devrimci
ayaklanmalar olmadığı emperyalist-kapitalistlerin bölgeyi sömürgeleştirme
politikalarının bir parçası olduğu ortaya çıktı. Ama unutma unutturma diye
slogan atan arkadaşlarımız bunları çabuk unutuyorlar. Demirel’in dün dündür
bugün bugündür politikasını çok iyi öğrenmişler.
Bütün bu türden
düşünceler aslında işçi sınıfının örgütlenmesinin ve mücadelesinin karşısına
dikilen ve onun yerine ne idiğü belirsiz bir halk savaşını öne koymaya
çalışanların anlayışlarıdır. Sovyetlerin çöküşü dünyada liberal ve anarşist
akımların ve görüşlerin yaygınlaşmasını doğurmuştur.
Komünistler bilirler ki
Emperyalist-kapitalist sistem var oldukça ulusların ya da insanlığın
özgürleşmesi söz konusu değildir. Emeğin sömürülmesi ister istemez her şeyin
sömürüsünü de beraberinde getirir. Dünyanın herhangi bir yerinde şayet emek
sömürüsü varsa orada, doğanın sömürülmesi, kadın emeğinin ve çocuk emeğinin
sömürülmesi ve ulusların sömürgeleştirilmesi de mutlaka vardır.
Dünyanın herhangi bir
yerinde emeğin sömürüsü var ise, orada, yoksulluk, açlık, kültürsüzleşme, ve
halklar arası savaşlar, din ve mezhep savaşları mutlaka vardır, var olacaktır.
İşte bu nedenden dolayıdır ki komünistler işçi sınıfının örgütlenmesine ve
mücadelesine ayrı bir önem verirler. Komünistler bilirler ki üretim araçları
emperyalist-kapitalistlerden işçi ve emekçilerin eline geçmediği sürece bu
sıkıntılar çekilecektir. Dünyayı savaşsız, sömürüsüz ve aynı zamanda tüm
ulusların eşit ve özgür bir biçimde yaşamalarının tek yolu sosyalizmle
mümkündür.
Bazı arkadaşlarımız
derler ki siz ulusal sorunu sosyalizmin sonrasına atıyorsunuz bu halklar
özgürleşmek için sizin sosyalist devrim yapmanızı mı bekleyecekler. En
basidinden ülkemizde 12 Eylül öncesindeki verilen mücadeleyi saymaz isek PKK 35
yıl boyunca silahlı mücadele verdi ancak bugün geldiği nokta silahların
bırakılması, ortak örgütlenme ve demokrasi savaşımıdır. (geldiği noktanın
yanlış olduğunu söylemiyoruz, eksik olduğunu söylüyoruz). 12 Eylül’ün
yenilgisinden sonra eskiden çeşitli, komünist, sosyalist ve devrimci örgütlerde
yer alan birçok insan o gün ortaya çıkan SHP’de canla başla çalışıyorlardı.
Bu arkadaşlarımıza bu
partilerde harcadığınız eforu sosyalizm mücadelesi için harcayacak olsanız emin
olun sosyalist devrimi rahatlıkla yaparız diyordum. Bu arkadaşların önemli bir
kesimi bugün kimi HDP kimi BHH, ÖDP ve bazıları da CHP içerisindedirler.
Bizim sosyalist
devrimimizi beklemeye tahammülü olmayan bu arkadaşlar dün bulundukları SHP ve
CHP’de olduğu gibi bugün de yeni örgütlerinde ne yazı ki sadece demokrasi mücadelesini
verme çabaları içerisindedirler. Komünistler bilirler ki her türlü demokrasi
savaşımı sosyalizm mücadelesi ile bütünleştirilemez ise ortaya çıkacak olan
sadece ve sadece sömürge demokrasileridir.
Neoliberalizmin sizlere
vereceği sömürge demokrasileridir. Elbette ki seçim sizlerin Ulusların nasıl ki
kaderlerini tayin hakkı var ise, İnsanların ve hatta sınıfların da kendi
kaderlerini tayin hakları vardır.
İnsanlar hak ettikleri biçimde yönetilirler.
BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN
İnsanlar hak ettikleri biçimde yönetilirler.
BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder