8 Şubat 2015 Pazar

YUNANİSTAN ve İSPANYA
Avrupa’da inisiyatif el değiştirebilir
Yunanistan seçimi Avrupalı komünistlerin de gündeminde. PCE(ml) Genel Sekreteri Marco, SYRIZA’nın zaferinin, Avrupa’da sınıf mücadelesinde emekçilerin inisiyatifi ele geçirmesine yarabileceği vurgusu yaptı.
Evrensel 06.02.2015
Yunanistan’da Radikal Sol Koalisyonun (SYRIZA) zaferi Avrupa sermayesi ve yöneticilerinin olduğu kadar ilerici, sol, sosyalist parti ve örgütlerinin de gündeminde. SYRIZA’nın siyasi misyonunu, Avrupa emekçilerinin ve halklarının siyasi mücadelesindeki pozisyonunu İspanya Komünist Partisi -Marksist-Leninist (PCE-ml) Yöneticisi Raul Marco ile konuştuk. İnternet üzerinden sorularımızı yanıtlayan Marco, hem SYRIZA’yı, “SYRIZA’nın İspanya Şubesi” olarak gösterilen ve yıl sonundaki seçimlerden birinci parti olarak çıkması beklenen Podemos (Yapabiliriz) Partisinin durumunu değerlendirdi. 
Marco, SYRIZA’nın zaferinin, Avrupa’da sınıf mücadelesinde emekçilerin inisiyatifi ele geçirmesine yarabileceği vurgusu yaptı. 

 
Yunanistan’ın seçim sonuçları özellikle Avrupanın ilerici/demokrat güçleri tarafından oldukça olumlu karşılandı. Siz sonuçları nasıl okuyorsunuz?
Seçim sonuçları Avrupa Birliği tarafından dayatılan sefalet politikasının reddedilmesi anlamına geliyor. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın tutmadığı vaatleri saymazsak, Avrupa Birliği’nde ilk defa iktidardaki bir güç “kemer sıkma” politikalarını sorgulamaktadır. Halk güçleri kıtada inisiyatifi yeniden ele alabilir, böylece son dört yılın saldırılarının geri döndürülmesi imkanı gündeme gelebilir.
SYRIZA’nın Yunanistan halkını ihtiyaçları ve Avrupa solunun beklentilerini karşılayacak politikaları hayata geçirmesi mümkün mü? Beklenen değişimin ne kadarını yapmaya gücü ya da politik vizyonu yetecektir?
Bu sadece SYRIZA liderlerinin kararlığına bağlı bir durum değil, aynı zamanda ulusal ve uluslararası güçlerin ilişkisine de bağlıdır; ülke dışında oluşturulabilecek hem hükümetler hem de halklar anlamında ittifaklara, emek ve halk güçlerinin birlik imkanlarını zorlama kapasitesine; Yunanistan ya da diğer ülkeler için Brüksel üzerinde baskı oluşturabilecek, bazı temel konularda AB bürokratlarının kolunu bükebilecek farklı ülkelerdeki halk cephelerine de bağlıdır.   
Brüksel, Yunanistan’ın Rusya ve Çin gibi finansman sağlayabilecek diğer güçler için köprünün başını tutabilecek olmasından ve kendi istikrarının etkilenmesinden korktuğu kadar emekçiler üzerindeki baskıyı azaltacak tavizler verebilecek olmasından da korkuyor.
Burada ekonomik sorunların yanı sıra politika unsurunu da unutmamak gerekiyor, emperyalistler arasında giderek yükselen gerginlik hiç şüphesiz AB’yi de zorluyor ve diğer bloklarla çatışma hali nedeniyle hak kayıpları da artıyor. Diğer taraftan, SYRIZA’nın kendi ülkesinin kapitalistleri ve onların siyasi temsilcileri karşısında nasıl bir yönelim içinde olacağı konusunda da şüpheler bulunuyor. 
Avrupanın siyasi ve ekonomik yöneticilerinin SYRIZA karşısındaki pozisyonlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Açıktır ki, Avrupalı kodamanlar için Atina’da Yeni Demokrasi’nin hükümet olması, kendi vahşi programlarını mümkün olan en hızlı şekilde devam ettirebilmeleri için daha konforlu olurdu; seçimlerden haftalar önce yönelttikleri tehditler de bu nedenleydi.   
Ancak, Çipras’ın siyasetin ve uluslararası finansın ileri gelen figürleriyle yaptığı önceki görüşmeler, Yunanistan’ın borçlarında yapılan eski kesintiler ve Draghi (Avrupa Merkez Bankası Başkanı) tarafından Avrupa Merkez Bankası politikası doğrultusunda dayatılan değişitlikler ikinci bir olasılık belirtisini de gösteriyor; Çipras’ın zaferinin borsalara pozitif yansımasının da zorlamasıyla, Avrupa sermayesi SYRIZA’nın teklif ettiği gibi ılımlı bir virajı tercih edebilir, geri ödemeyi uzatarak Yunan ekonomisinin boğulmasını ve öngörülmeyen sonuçlarını önleyebilir.
Şuna dikkat etmeli; SYRIZA’nın programı borç üzerine odaklanıyor ve bu borç da Avupa Merkez Bankasının ellerinde (Bir bölümü özel bankalara devredildi) bu arada borcun özel kurumlara olan bölümünün ödeneceği konusunda garanti verildi. Bu nedenle, troyka üzerindeki baskılar, sadece Yunanistan’ın yeni hükümetinden gelmemekte, özel mülkiyet sahiplerinden de gelmektedir.  
Yunanistan’da ilericilerin zaferi Avrupada emek/sınıf mücadelesi açısından nasıl bir avantaj ya da dezavantaj yaratabilir?
Mücadelede inisiyatifi yeniden ele geçirmek hatta saldırıya geçmek için bu andan faydalanmak gerekiyor. SYRIZA genel düzlemde ya da sol içi siyasi tartışmalar açısından olumlu bazı ögeler sunuyor: örgütlenmenin önemi, sola olan ihtiyaç ve herşeyden önce de, tüm Avrupa’da büyüyerek gelmiş olan farklı halk cephelerinin mücadelesinde ilkesel olarak yararımıza olacak birlik meselesinde...
Tabi ki SYRIZA ile hem ideolojik hem de örgütsel anlamda paylaşmadığımız bir çok yaklaşım da var ve SYRIZA’nın yöneticilerinin nereye kadar ilerlemeye açık olacaklarını, daha önemlisi kendi tabanlarının ilerlemesini nereye kadar teşvik edeceklerini görmek gerekiyor. Fakat bu sorunlar, devrimci güçlerin kendi zayıflıklarının da meyvesi aynı zamanda, hiçbir Avrupa ülkesinde, böyle geniş ittifakları oluşturma ve yönetme kapasitesine henüz ulaşamadık. Yakın bir örnek vermek gerekirse Tunuslu yoldaşlarımız bunu başardılar. 
Bu örnekte de olduğu gibi Yunanistan’daki durumun diyalektik gelişiminin de sorunları bize,   kendi ülkelerimizde yolu açabilmek için bakacağımız bir ayna görevi görebilir; birlik biçimleri ve bunların işletilmesi, programları, oligarşinin karşı tutumu vs. konularında taktik dersler çıkarmamızı sağlayabilir. 
SYRIZA sonunda yenilse bile, bizim görevimiz kendi ülkelerimizde sınıflar mücadelesinin en ileriye varması yönündeki adımı, kavga için en hazırlıklı, en örgütlü emekçi ve halk güçleriyle birlikte atmaktır.  
‘PODEMOS, SYRIZA DEĞİLDİR’
Podemos hareketi Syrizanın İspanyadaki versiyonu gibi değerlendiriliyor, bu doğru mudur? 
Podemos revizyonizmin damıtılmış halidir, onun en son ürünüdür ve alanı yeniden düzenleme girişimidir. Podemos içinde küçük burjuva unsurlar egemen durumdadır, teknokratiktirler ve toplamda solun örgütlerine ve ilkeleri karşısında saldırganlar. SYRIZA’da ise bu görülmemektedir. Podemos’un içinde sağ hatta açıkça faşist partilerden gelen unsurlar bolca yer alıyor. 
Yunanlar, taleplerinde mütevazı olsalar bile kimliklerinden taviz vermeden sosyal tabanlarını genişletirken, Podemos, ki aslında sosyal demokrasinin merkezinde olduğu halde kendi alanını belirlememiştir: Hesaplı bir belirsizlik ve mesajların çeşitliliğine dayanarak hedef kitlesi açısından herşeyi yutmayı hedeflemektedir. 
Bu nedenle, Çipras’a kucak açarak hem onun zaferinden ve SYRIZA ile Podemos’un farklılılıklarına vurgu yapan İspanyol solunun SYRZIA’ya olan sempatisinden faydalanmak; ama hem de kazanmak istediği, merkezde yer alan kitleleri de korkutmamak istemektedir. 
Aslında Podemos Lideri Pablo Iglesias da bu duruma bir kaç defa işaret etmiş, ‘ideolojik tanımlamalar durumu anlamaya hizmet etmemektedir’ demiştir.  
Podemos’un iç işleyişi Bonapartçı yöntemi hatırlatmakta, uzun süredir herhangi bir sol partiye oranla giderek daha az demokratik olmaktadır. 
SYRIZA’nın yönetim organlarında çoğulculuğa sadakatin yansıması görülüyor, genel olarak ideolojik çeşitliliğe yanıt veriyor, bunların izi dahi Podemos’ta bulunmuyor. Podemos, örgütlü siyasi sol ile tamamen yolları ayırmakta ve halk kitlelerinin geçmiş mücadeleleriyle bağları kesmektedir; rolü budur ve bu yüzden medya gruplarının önemli bir bölümünün desteğini almaktadır, bu gruplar Podemos’u rejimin solu olarak PSOE’nin (İspanya Sosyalist İşçi Partisi) yenilenmesi olarak görmektedir.
‘PODEMOS’UN TEK AMACI SEÇİM KAZANMAK’
Podemos’un, nasıl bir programı var ve bu program eğer ki siyasi mevzi kazanabilirse Yunan halkı gibi kriz mağduru İspanya halkları için de bir kaç adım bile olsa bir ilerleme, bir değişim sağlayamaz mı? 
Podemos’un yöneticileri -profesörler ve teknik bilimcilerden oluşan dar bir çevre siyasetini belirlemektedir- gerçekte revizyonizmin devamcısıdırlar, bu nedenle, en azından biçimsel olarak, solun çoğunluğunun taleplerini paylaşmaları ve programlarına eklemeleri tuhaf değil: sosyal haklar, çalışma yaşamı ile ilgili ve çevre ile ilgili haklar gibi.  
2011’deki 15M (15 Mayıs-Öfkeliler) hareketinde de olduğu gibi, merkezinde yolsuzluğun sona erdirilmesi ve demokrasinin yetersizliği var, bu da övündükleri sınıflar arası kaynaşmayı başarmalarını sağlıyor. Gerçekte nüfusun büyük bir kitlesi tarafından paylaşılan ihtiyaçlarla bağ kurmayı başardılar, ki yöneticilerin çoğu iletişim siyaseti uzmanı; fakat bir milimetre dahi ilerlemeye yaramayacak hedefleri var. Özellikle de “eski siyaset” dedikleri sola karşı en zalim savaşı vermekte birleşmiş oldukları için bu böyle.  
Sonuç olarak Podemos’un amacı, seçimleri kazanmak. Bu yolda pürüz yaratabilecek her türlü sorunu -örneğin cumhuriyet, laiklik, halkların kendi kaderini tayin hakkı- savuşturmaya çalışıyorlar. 
Podemos, Avrupa seçimleri döneminde Borbon’un (İspanya Kralı) tahttan feragati karşısında tutum göstermekten kaçındı, açıkça cumhuriyet talep ederek eylem yapan kitlelerin hareketinin sönümlenmesine, geleneksel pasifist revizyonizmle birlikte katıldı.  
Aslında, önümüzdeki seçim sürecine dair yaratılan ilizyon, 2014 yılında bir önceki yıla göre daha az eylem yapılmasına yaramıştır. 
Yıl sonundaki genel seçimlerde Podemos’un elde edeceği bir zaferin halk güçlerinin pozisyonunda bir ilerleme sağlamayacağından endişeliyiz. Niyetlerinin belirsizliği, siyasetinin küçük burjuva çekirdeği ve sosyal tabanının çoğunluğundaki sınıf bilinci düzeyinin geriliği ya da yokluğu, büyük değişiklikler yaratmasına izin vermeyecek. 
Değişim için bugüne kadar gösterdiklerinden daha büyük bir kararlılık ve sağlamlığa ihtiyacı var. Tersine, Podemos’un olası zaferi en karanlık gericiliğin yararına yeni bir hayal kırıklığına yol açabilir. Sol güçlerin erozyonunun kolaylaştırıcılığıyla birlikte, katkısı ancak sınıfın gücünün zayıflamasına olabilir. 
En büyük olasılıkla, rejimin yüzünün birkaç dayanıklı ‘sosyal’ fırça darbesiyle yenilenmesine ve oligarşinin egemenliğinin yeni bir uzun dönemine girilmesini kolaylaştırabilir: Pablo Iglesias’ın Rafael Correa (Ekvador Devlet Başkanı) ile yakınlığını hatırlamakta fayda var. İspanyol oligarşisi, ‘80’li yıllarda PSOE’nin benzer hedeflerle ve az önce belirttiğim sonuçları yaratan çeşitli Keynesyen reformlarını hayata geçirmesine izin vermişti. Sonuç olarak, başta devletin biçimi olmak üzere sınıf egemenliklerinin temellerini, riske atmayacak birkaç önlem.. 
Aslında, monarşiyi referandum yoluyla meşrulaştırmaya ayarlı, burjuvazinin çoktan işaretlenmiş kartlarıyla sürece katılacağı “yurttaş katılımı” patlamasının ortaya çıkması sürpriz olmayacaktır. 
Öte yandan son haftalarda Podemos ve PSOE’nin -ki 2010’daki ilk tasarruf kesintilerinin mimarı olan (PSOE hükümeti Başbakanı) Zapatero’ydu- çeşitli kesimlerinin birbirlerine göz kırptığı çeşitli görüşmeler gündeme geldi ki PSOE de PASOK’la aynı kaderi paylaşmaktan korkmaktadır. 
Tüm bunlar nedeniyle şunu vurgulamakta ısrar etmek istiyorum, Podemos SYRIZA değildir; aralarındaki büyük farkların yanı sıra, Yunan solunun bu yeni biçimi başından bu yana verdiği sözleri, en azından şimdilik, yerine getirmektedir. Podemos ise kademeli olarak taleplerinden vazgeçmekte, sınırlamaktadır. Tanınmış bir solcu gazetecinin de işaret ettiği gibi “Masanın üzerine çok şey yığmakta” ama hiç bir şey yapmamaktan ödün vermemektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder