New York Gezi’yi tartıştı: Gezi’de bir ütopya gerçekleştirildi
T24
10/10/2013
BDP'li
Sırrı Süreyya Önder Gezi Parkı: Türkiye’de halkların
kardeşliği anlamında, barışın esas olarak halklar üzerinden
sağlanabilmesi anlamında çok önemli bir pratik oluşturdu
Gezi
süreci ve sonrası, 4 ve 5 Ekim tarihlerinde New York’ta “Talk
Turkey – Geziden Bu Yana Hayatı Yeniden Düşünüş”
konferansında tartışıldı. Talk Turkey konferans komitesi ve
GEZIniyoruz ekibi tarafından ortaklaşa düzenlenen ve The New
School for Social Research’ün ev sahipliği yaptığı konferans
insan haklarından sanata, barış sürecinden medya sansürüne pek
çok konuya değinen sekiz panel içeriyordu. Konferansın açılış
konuşmasını yapan Dekan Will S. Milberg, okulun özgürlükçü ve
eleştirel geçmişinden bahsederek, böyle bir konferansın parçası
olmaktan duydukları memnuniyeti dile getirdi. Öğretim
Görevlisi John VanderLippe ise konuşmasında Gezi Direnişi’ne
katılanların gelecek nesile olan sorumluluklarını bilerek baskıya
karşı çıktıklarını belirtti.
‘Gezi’de bir ütopya gerçekleştirildi’
Konferansın
ilk konuşmacısı, “Barış Süreci ve Gezi” panelinden söz
alan BDP İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Gezi
Direnişi’nin başlangıcında neler yaşandığına dikkat çekerek
şöyle devam etti:
“Bu
ülkede 40 yıldır süren bir savaş var. Bu savaş halkları
birbirine düşman etme konusunda çeşitli taktikler uyguladı. Bir
kısmında da başarılı oldu. Gezi Parkı, Türkiye’de halkların
kardeşliği anlamında, barışın esas olarak halklar üzerinden
sağlanabilmesi anlamında çok önemli bir pratik oluşturdu. İlk
karşılaşmadan kaynaklanan birkaç kıvılcım çıktı, herkes
bunu büyük bir olgunlukla karşıladı. Buna gayret etti en
azından. Yönetenler açısından en korktukları şey buydu, en
tedirgin oldukları şey buydu.
…
Sistem
bundan çok korktu. Bir de bu insanların Gezi direnişçilerinin
öfkesinden değil neşesinden çok korktu. Orada ilk defa dünya
halklarına da umut verecek bir ütopya gerçekleştirildi.”
“Gezi
Protestolarında İnsan Hakları İhlalleri” panelinde direniş
süresince polis ve devlet nezdinde uygulanan şiddetin uluslararası
hukuk normlarında insanlığa karşı işlenmiş suç olduğunun
altı çizilerek doktorlara ve avukatlara yönelik hak ihlalleri
irdelendi. Panele İnsan Hakları Savunucusu Hekimler (Physicians for
Human Rights, PHR) adına katılan Vesna Jaksic Lowe, 25 Eylül’de
yayınlanan PHR raporundaki bulgulari özetledi. Sunumunun sonunda,
Türkiye hükümetini biber gazı kullanımına son vermeye ve biber
gazının yanlış ve kasti kullanıldığı mevcut vakaları
araştırmaya davet etti. Diğer yandan, Türkiye biber gazının
kurallara uygun kullanıldığını ispatlayana kadar ABD ve diğer
ülkeleri Türkiye’ye biber gazı satışını durdurmaya çağırdı.
Çağdaş Hukukçular Derneği’nin de üyesi olduğu Uluslarası
Demokratik Avukatlar Derneği (International
Association
of Demcratic Lawyers, IADL) başkanı Av. Jeanne Mirer ise Gezi
sürecinde avukatlara yapılan baskı ve hukuksuz uygulamalardan
bahsetti ve Türkiye hükümetini IADL adına bu ihlallere son
vermeye çağırdı. Son olarak, Av. Kerem Gülay, uluslararası
hukuk düzeyinde nasıl bir tutum izlenebileceği ve ne gibi
adımların atıldığı hakkında bilgi verdi.
İlk
günün üçüncü paneli olan “Sanat ve Gezi”de dramaturg Sündüz
Haşar neoliberal politikalar ve sanat ilişkisinden bahsetti. Bu
politikalar sonucunda son on yılda Türkiye’deki
muhafazakarlaşmanın ve hükümetin “muhafazakar sanat” yaratma
çabasının sanata ve sanatçılara nasıl yansıdığını anlatan
Haşar'ın ardından sanatçı Nazım Hikmet Richard Dikbaş,
Gezi’nin sanatı, sanatın da Gezi’yi nasıl etkilediği üzerinde
durduktan sonra sanatçı Burak Arıkan’ın Mülksüzleştirme
Ağları sunumu ile sanat paneli son buldu.
İstanbul
milletvekili Sebahat Tuncel’in önceden kaydedilmiş konuşmasıyla
açılan ikinci günün ilk paneli, Türkiye feminist hareketinin
tarihsel gelişimi, kadın ve LGBT hareketinin Gezi sürecindeki rolü
üzerine yapılan sunumların ardından Tuncel’in canlı bağlantıda
katılımcıların sorularını yanıtlamasıyla son buldu.
Gezi’de ölenlerin kanları medyanın da eline bulaştı
“Gezi
ve Gazetecilik” panelinde, gazeteci Ahmet Şık, konuşmasına
Eskişehir Valisi tarafından tehdit edilen meslektaşı Radikal
Gazetesi muhabiri İsmail Saymaz’dan söz ederek başladı.
Saymaz’ın
yaşadıklarının Türkiye’de askeri vesayetten sivil vesayete
geçildiğinin bir kanıtı olduğunu dile getiren Şık, anaakım
medyanın kamuoyuna doğruları aktarmaktansa egemenlerin otoritesini
sağlamlaştırmak için kullanılan bir araç olduğundan bahsetti:
“Türkiye
ana akım medyası ve malesef bu medya içinde yönetici, yazar,
haberci gibi değişik sıfatlarla görev alan birçok kişi
krallarına dalkavukluk yapan saray soytarılarının misyonunu
üstlenmiş durumda. Ama o soytarılardan farkları bir cinayet
şebekesi gibi çalışan devletin katliamlarına da ortak
olmalarıdır. Kürt sorununun çözümsüzlüğe mahkum edilerek
binlerce insanın canını yitirmesinden sorumlu olan Türkiye
medyasının katil olduğu Gezi direnişleriyle bir kez daha
tescillendi artık. Her bir cinayetin emrini AKP iktidarı ve
Başbakan Erdoğan vermiş olsa da Gezi Direnişlerinde ölenlerin
kanları, gerçekleri gizleyen, halkın değil sahibinin sesi olmayı
tercih eden, kamu çıkarını değil egemenlerin çıkarlarını
gözeten Türkiye medyasının eline de bulaştı.”
Siyaset
Bilimi ve Felsefe Profesörü Şeyla Benhabib (Yale Üniversitesi),
New York Üniversitesi’nde misafir araştırmacı Dr. Ümit Akçay,
Ertuğ Tombuş (The New School) ve İktisat Profesörü Ahmet
Tonak’ın (İstanbul Bilgi Üniversitesi) da katıldığı
“Türkiye’nin Siyasi ve Ekonomik Geleceği” panelinde
demokrasi, ekonomik büyüme ve otoriterleşme konularına değinildi.
Türkiye’de AKP hükümetleriyle özdeşleştirilen ekonomik
büyümenin kişi başına düşen milli gelire bakıldığında
benzer ülkelerden farklılık göstermediğini ve hatta 2007’den
itibaren düşüşe geçtiğini söyleyen Tonak, mevcut büyümenin
daha iyi anlaşılması için sektörel büyümeye ve sektörler
arası ekonomik eşitsizliklere bakılmasının daha sağlıklı bir
değerlendirme yapılmasını sağlayacağını vurguladı.
“Kentsel
demokrasi ve Gezi” panelinde Esra Akcan (University of Illinois at
Chicago), Neil Korostoff (Penn State University) ve Nidhi Srinivas
(The New School) mega projeler, kamusal alanın özelleştirilmesi,
bunların sosyal ve ekolojik sonuçlarını masaya yatırdılar.
Gezi
direnişini, 2010’dan bu yana süregelen küresel direniş
hareketleriyle karşılaştırıldığı son panelde, ünlü edebiyat
kuramcısı ve siyaset felsefecisi Michael Hardt, The New School
sosyoloji profesörü Jeffrey Goldfarb, aktivist Despina Lalaki ve
Lucky Tran konuşmacı olarak yer aldı. Hardt, direniş
hareketlerinin ortak özelliğini, kentsel alanın
müşterekleştirilmesi ve yeni bir kamusallık tanımı ile herkesin
eşit ve özgürce yer alabilme ve söz sahibi olma mücadelesi
olarak tanımladı.
Hardt
ayrıca, protestocuların ‘gerçek demokrasi’ talebi ile
meydanları doldurduğunu, direnişin çoğulcu ve eşitlikçi bir
yapısı olduğunu ancak bu tür protestoların politik devamlılık
ve dönüştürme potansiyeli üzerine iyi düşünülmesi ve yeni
modeller üretilmesi gerektiğini belirtti.
Despina
Lalaki, yaşanan krizlerin de göstermiş olduğu gibi Türkiye ve
Yunanistan halklarının aynı kaderi paylaştığını, New York’da
beraber örgütlenen protesto gösterilerinde iki ülkenin halklarına
çok önemli mesajlar gönderildiğini belirtti.
İki
gün süren ve internet üzerinden canlı olarak da yayınlanan
konferans, yoğun ilgiyle karşılandı.
Sosyal
medya üzerinden haberi yayılan konferansa Occupy Wall Street
hareketi ile birlikte dünyanın çeşitli yerlerinden birçok
dayanışma grubu da sosyal medya aracılığıyla destek
verdi.Konferansın
tamamı http://www.talkturkeyconference.com/ adresinde
ve Youtube'da GEZIniyoruz kanalında izlenebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder