6 Ağustos 2013 Salı

TİP

Ahmet Hamdi Dinler (Türkiye İşçi Partisi (TİP) Zonguldak Eski İl Başkanı)  Ekenek
Türkiye Solu geçmişiyle hesaplaşırken temel ikilemini gelenekçiOrtodoks bir sol ile yenilikçi ve özgürlükçübir sol arasındaymış gibi koyuyorBu tarzıyla geçmişini de reddeden solbugününe yol gösterebilecekzengin deneyimlerden yararlanma fırsatını kaçırıyorOysaki solun bugün girdiği açmazlara çözüm bulmakiçin geçmiş deneyimlere başvurmak daha bir önem kazanıyorBugün Türkiye solunun temel sorunununeoliberalizmin ideolojik bombardımanına karşı somut bir siyasetle çıkamaması oluşturuyor.
Bundan 40 sene önce kurulmuş ve Türkiye sosyalist hareketinde çığır açmış bir parti olan Türkiye İşçiPartisi'ni bugün yeniden düşünmenin anlamı da burada yatıyorTek kelimeyle siyaset üreten bir parti olanTİPbu belirleyici özelliği ile kitlelere ulaşmayı başaran siyasi bir örgüt olmuştuAncak bugün TİPgeleneğinin gündeme getirilmemesibu deneyimin sunabileceği olanakların da önünü tıkıyor.

Somut siyaset üretmekten ne anlıyoruz?
TİP özellikle 1961-71 arasında hedef kitlesi olan sınıfların sorunlarını tespit edipbunların üzerinden siyasetyapardı. O dönemde toplumda tartışılan konularegemen sınıfların istediği değilTİP'in gündeme soktuğukonular olurduTİP bir konuyu tartışmaya açtığı zaman karşısına aldığı sınıfları ya da bu sınıfların temsilcisiolan partileri savunma yapmak zorunda bırakırdı.

TİP'in 60'lı yıllarda Türkiye'nin sosyo-ekonomik yapısını tahlil ediş biçimi onu dönemin diğer sol gruplarındanayırmıştıTürkiye'yi yari-feodal bir ülke olarak gören MDD tezlerini reddeden TİP Türkiye'de 60'li yıllardahakim üretim tarzının kapitalisttemel çelişkinin emek-sermaye çelişkisi olarak ortaya koyuyorbuyüzden de MDD tezinin getirdiği bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin tek basına bir anlam ifadeetmediğinibu ikiliye bir üçüncü ayak olarak "sosyalizm"in eklenmesi gerektiğini söylüyordu.
Bu iki farklı analizin iki farklı mücadele biçimi öngörmesi kaçınılmazdıMDD hareketi köylülüğü bir bütünolarak siyasi mücadelenin baş aktörlerinden biri olarak görüyorasker-sivil aydın zümreyi 'ilerici zindegüçlerolarak tanımlıyorduTİP ise parti programında tek tek Türkiye'deki sınıfların bir analizini yapıpmücadelesinde işçi sınıfını ve yoksultopraksız köylüyü ön plana çıkarıyordu.
Gençliğin bu iki tarzla kurdukları ilişki de o dönemi anlamak açısından çarpıcı:
MDD hareketinin tezleri Türkiye'nin o günkü koşullarını açıklamada ve dönüştürmede yetersiz kalsa da,önlerine çok yakın bir hedef koymaları ve bu hedefi gerçekçi olmasa da bir heyecan dalgasıyla beslemeleri,TİP'in gençlik içindeki kadroları arasında ciddi bir çekim gücü yarattıbu kadroların partiden kopmasınaneden oldu.
TİPemekçi sınıflarla beraber daha uzun soluklu bir örgütlenme ve mücadele yöntemi benimsediği için bukopuşa engel olmayı başaramadı.
Sendikacıların kurmuş olduğu bir parti olan TİP'in DİSK'in başarılarındaki payı ise işçi sınıfıyla kurulmayaçalışılan ilişki açısından önemli. 1970 yılındasiyasi iktidarın DİSK'in gücünü kırmak için meclistengeçirmeye çalıştığı sendikalar yasasına karşı yapılan ve DİSK'in işçi sınıfı içindeki örgütlülüğünün kanıtı olan15-16 Haziran direnişine TİP, 16 Haziran 1970 tarihli bildirisinde söyle destek veriyordu:
"Memleketimizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal bunalıma çare olmak üzere hükümetinçeşitli baskı ve zorbalık tedbirleri getirmeyi planladığını biliyoruzBu tedbirlerin biri olduğunaevvelce işaret etmiş bulunduğumuz Yeni Sendikalar KanunuTİP dışındaki bütün partilerinelbirliğiyle ve süratle Millet Meclisi'nden çıkmış bulunuyor.
Bu gösteriyor ki, hakim sermayedar sınıfların en başta gelen kaygıları, isçileri daha çok sömürmek, kârlarını daha çok arttırmaktır. Bu maksatla, isçilerin devrimci sendikalarda örgütlenmeleri imkansız kılınmıştır. Buna karsı DİSK'i meydana getiren devrimci isçi sendikalarının ve işçilerin giderek artan protesto ve direnme hareketlerini TİP olarak tamamıyla destekliyoruz." 

Daha sonra kanunu Anayasa Mahkemesi'ne götüren TİP, kanunun iptalini sağlayarak işçi sınıfının sendikalaşma yönündeki haklarının kısıtlanmasına ve DİSK'in tasfiye edilmesine engel oldu. Ayrıca sadece toplu sözleşmeler konusunda değil, tutarlı bir siyasi perspektif izlemesi açısından da DİSK'in çalışmalarına önemli katkılarda bulunmuştu.
Bugün olsaydı TİP, Türkiye'nin sınıfsal yapısını yeniden tahlil eder; soyut bir halk etrafında değil işçi ve yoksul köylülüğü merkeze alarak örgütlenmeyi hedefler ve bunu yaparken de taleplerini netlikle ortaya koyardı. Öncelikle özelleştirmelere karsı ülke çapında kampanyalar örgütler, yürüyüşler ve mitinglerle kitleleri mücadeleye sevk ederdi. Tarım sektörünün bugünkü yapısını 2004 yılına kadar bütünüyle tasfiye etmeyi öngören, tarım sektörünü yabancı sermayeye açmak ve köylülüğü işsizliğe mahkûm etmek için gerekli altyapıyı hazırlayan siyasi iktidarın planlarına karşı tüm gücüyle karşı çıkardı. Ancak bu altı doldurulmamış bir karsı çıkış olmaz; TIGEM'lerin özelleştirilmesinden sözleşmeli çiftçiliğe her konuda söyleyecek sözü olurdu ve bu sözünü de ülkenin dört bir yanına iletmeyi bilirdi.
TİP sadece muhalefet yapmakla yetinen bir parti de değildi. İktidar perspektifi vardı ve parlamentarizm suçlamalarına karşı, meclisi sol politikaların savunulacağı ve yaşama geçirilmesi için uğraşılacağı bir mücadele alanı olarak görürdü.
Bu çerçevede sosyalist bir alternatifin önerilerini sunmaya çalışırdı:
 Planlı ekonomi, kamulaştırma, derinlemesine bir sanayileşme yoluyla issizliği yok edecek bir kalkınma, o dönemin koşullarında TİP'in önerdiği ekonomi politikalarıydı. Ayrıca parti programında görüleceği gibi diş ticaretten ormancılığa, enerjiden kalkınmanın finansmanına kadar her konuda fikri ve projesi vardı.
Bugün, üretime değil finansa yatırım yapıldığı günümüzde ekonominin gidişatını nasıl belirleyeceğine dair solun pek de fikrinin olmaması onu; bir tarafta demokrasi ve özgürlük retoriğinden öteye gidemeyen, diğer tarafta ise belirsiz ve hayali bir sosyalizm ülküsüne sıkışan anlayışın dışına çıkaramıyor. 
Oysa temel sorunumuzu başta da belirttiğimiz üzere siyaset üretememek, alternatif proje sunamamak ya da projelerin yaratılması için gerekli kanalları açamamak oluşturuyor. TİP mücadelesini sadece ulusal düzeyde değil uluslararası platformda da sürdürmenin arayışı içindeydi. Buna güzel bir örnek 9-11 Nisan 1968 tarihleri arasında partinin katıldığı Akdeniz İlerici Partiler Konferansıydı. İtalyan Komünist Partisi ile Sosyalist Proleter Birliği'nin ortaklaşa olarak Akdeniz'i emperyalizminden temizlemek için Roma'da toplanan konferansa katılan TİP; Filistin'in İşgali, Kıbrıs Sorunu, Portekiz, Yunanistan ve İspanya'daki Faşist yönetimle, Akdeniz'de 6. Filo'nun varlığı ve Yeni Sömürgecilik üzerine yapılan tartışmalara katkıda bulunmuştu. Solun Avrupa Birliği'ne olan bakışı günümüzde netlik kazanmamışken, TİP o dönemde ortak pazara niye karşı çıktığını açıklıyordu.
14 Eylül 1963 tarihli bildiri bu açıdan önemli: "Ortak Pazar, Fransız, Alman, İtalyan, Belçika, Hollanda, Lüxemburg mali tekellerinin nüfuz ve hakimiyeti altında bir gümrük idi hadi(kartel) anlaşmasıdır. Ortak Pazarın amacı, sömürgeciliği yeni usullerle devam ettirmektir. Türkiye gibi geri kalmış bir toplumun böyle bir ortaklığa katılması ve bundan herhangi bir istifade beklemesi, kurt ağzındaki kuzunun yasama hayalinden farksızdır." Dış politika konusunda da TİP'in tavrı muğlak olmaktan uzaktı. Mehmet Ali Aybar 7.11.1965 tarihli meclis konuşmasında "Birleşik Amerika ile Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanmış ikili anlaşmalar gereğince Türkiye'mizde bugün 35 milyon metrekarelik vatan toprağı Amerikan üssü halinde bulunmaktadır" dediği zaman dönemin başbakanını "Üs yok, tesis var" diye cevap vermek zorunda bırakmıştı.
Günümüzde gündeme gelmeyen oysa soğuk savasın bitmesinden sonra emperyalist blok tarafından yeni bir stratejik misyon atfedilen NATO'ya karşı olmak o dönem sosyalist olmanın gereklerindendi. Ya da bugün Kıbrıs sorununun demokratik yollardan çözülmesi gerektiğinden başka bir perspektifi olmayanlar düşünüldüğünde, o dönem TİP'in Kıbrıs tezi de çok netti.
11 Haziran 1964 tarihli karar bugün de hala geçerliliğini korumaktadır:"Kıbrıs yabancı askeri üslerden temizlenmek, uluslararası garanti altında tarafsızlaştırmak ve her iki cemaatin eşit haklara dayanan federatif, bağımsız bir ülke haline getirmek gereklidir."
1969 yılında ABD'nin 6. Filosuna karşı Beyazıt Meydanından Taksim'e yürüyen, 40 bin kişinin katıldığı ve tarihe 'Kanlı Pazar' adıyla geçen "Emperyalizme ve Sömürüye karşı İsçi Yürüyüşü"nü düzenleyenler de yine TİP üyeleriydiler. Uzun süre ABD filosunun Türkiye'ye gelememesi bu bağlamda önemli.
12 Martta ise darbeyi öngören ve önceden faşizme karşı bir kampanya başlatan TİP, cuntadan 'ilericilik' uman sol grupların engellemesi ile karşılaşmıştı. 12 Mart'a hemen karşı çıkan ve darbenin sınıfsal niteliğini açıklayan tek siyasi sol örgüt TİP'ti. 
Partinin kapatılmasındaki önemli bir etken de partinin 29-31 Ekim 1970 tarihli Büyük Kongresinde Kürt halkının varlığı konusunda almış olduğu karardı. İçişleri Bakanı Faruk Sükan Doğu Mitingleri düzenleyen TİP'i bu konuda suçlamıştı. Kararda geçen su cümleler: Bugün Kürt Sorunu üzerinde yapılan tartışmaların o dönemi çok da asamadığına işaret etmiyor mu?
"TİP 4. Büyük kongresi, * Kürt halkının yasadığı bölgenin, Türkiye'nin öteki bölgelerine oranla geri kalmış olmasının temel nedenlerinden birinin kapitalizmin eşitsiz gelişme kanununa ek olarak, bu bölgede Kürt halkının yaşadığı gerçeğini göz önüne alan hakim sınıf iktidarlarının güttükleri ekonomik ve sosyal politikanın bir sonucu olduğunu, Bu nedenle Doğu Sorununu bir bölgesel kalkınma sorunu olarak ele almanın, hakim sınıf iktidarlarının şoven-milliyetçi görüşlerinin ve tutumunun bir uzantısından başka bir şey olmadığını, Kürt halkının 'Anayasal vatandaşlık' ve diğer tüm demokratik özlem ve isteklerini gerçekleştirmek yolundaki mücadelesinin bütün antidemokratik ve, faşist ve, baskıcı, şoven-milliyetçi akımlarının amansız düşmanı olan partimiz tarafından desteklenmesinin olağan ve zorunlu bir devrimci görev olduğunu... ...........Partinin, Kürt sorununa, isçi sınıfının sosyalist devrim mücadelesinin gerekleri açısından baktığını kabul ve ilan eder." 
Bütün bu politikaların yaşama geçmesi için o dönemin güç koşullarında Anadolu'nun her köşesinde pek çok kişi parti örgütlerini kurmak ve ayakta tutmak için olağanüstü bir mücadele vermişti.
Bugün, TİP'in 4. Büyük Kongresi'nin 30. Yıldönümünde, onların emeğini ve mücadelesini anmamaya imkan var mı? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder