Alan Badiou Gezi direnişini yorumladı
Fransız düşünür, 'Yaşasın geleceğin siyasetinin yeni yuvasının yaratılışı!' dedi...
Demokrat
Haber
21/06/2013
Fransız
Marksist düşünür Alain Badiou Gezi direnişini yorumladı. “Bu
büyük ülke, uzun ve çileli tarihiyle bizi şaşırtabilir ve
şaşırtmalıdır da. Politik ve tarihi bir yeniliğin hayat bulması
için ideal yerdir,” değerlendirmesinde bulunan Badiou, “Yaşasın
geleceğin siyasetinin yeni yuvasının yaratılışı!” dedi.
İşte
Badiou’nun Gezi direnişine ilişkin değerlendirmesi:
"Tüm
Türkiye'de eğitimli gençliğin büyük bir bölümü şu anda
hükümetin baskıcı ve gerici uygulamalarına karşı büyük bir
harekete öncülük ediyor. Bu benim 'Tarihin Uyanışı' adını
verdiğim önemli bir andır. Dünyada pek çok ülkede bir kısım
entellektüel ve orta sınıf tarafından eşlik edilen ortaokul,
lise, üniversite gençliği Mao'nun meşhur sözüne yeniden hayat
veriyor: 'İsyan etmek haktır.' Alanları, sokakları ve sembolik
yerleri işgal ediyorlar; yürüyorlar, özgürlük, 'gerçek
demokrasi' ve yeni bir hayat arzuluyorlar. Hükümetin muhafazakar
politikalarından vazgeçmesini yoksa istifa etmesini istiyorlar.
Devletin polisinin şiddetli saldırılarına karşı koyuyorlar.
Bunlar benim doğrudan ayaklanmanın özellikleri dediğim; popüler
devrimci politik hareketin potansiyel güçlerinden biridir-eğitimli
gençlik ve maaşlı küçük burjuvanın- kendi adına gerici
hükümete karşı çıkmasıdır. Şunu içtenlikle söylüyorum:
Bunu yapmak haktır! Ama bunu yapmak önümüze bu başkaldırının
süresi ve ölçeği sorununu çıkarmaktadır. Harekete geçmek
doğrudur, ama düşünsel bağlamda ve gelecek için bunun asıl
sebebi nedir? Bütün sorun bu cesur ayaklanmanın gerçek bir tarihi
ayaklanmanın yolunu açıp açamayacağıdır. Ortak sloganlar
altında yalnızca bir değil yeni devrimci politikanın pek çok
aktörünü (örneğin eğitimli gençlik ve orta sınıf, işçi
sınıfı gençliğinin geniş kısmı, işçiler, kadınlar, düşük
ücretli çalışanlar, ve daha pek çoğu) bir araya getiren
ayaklanma tarihidir, sadece Tunus ve Mısır'da gördüğümüz budur
ki mücadelenin sonucu bu ülkelerde hala belirlenmiş değildir. Bu
doğrudan isyanın kitlesel bir topluluğa doğru ilerlemesi yeni bir
örgütlülükle düzenlenen bir politika olasılığı yaratıyor,
sürdürülebilir bir politika, halkın gücüyle politik fikirlerin
paylaşımını kaynaştıran ve böylece ülkenin genel durumunu
toptan değiştirebilecek güce ulaşıyor. Biliyorum ki bir kısım
Türk arkadaşlarımız bunun tamamen farkındadırlar. Özellikle şu
üç şeyi biliyorlar: Yanlış bir çelişkiyi göz önünde
bulundurmamalı; hareket 'Batı Arzusu' yoluna girmemeli. Şu anda
bilinmeyen politik örgütlenme formları yaratarak halk
kitleleriyle, işçilerle, küçük işverenle, kadınlarla,
çifçilerle, işsizlerle, yabancılarla ve daha fazlasıyla, kendi
arasındaki bağı kurmalıdır. Örneğin bugün Türkiye'de asıl
çelişki muhafazakar İslam diniyle ve düşünce özgürlüğü
arasında mıdır? Böyle olduğunu düşünmenin tehlikeli olduğunu
biliyoruz, ama her şeyin ötesinde kapitalist Avrupa'da genel kanı
bu şekildedir. Tabi ki, mevcut Türk hükümeti baskın dine
bağlılığını açıkça beyan ediyor. Bu İslam dini, fakat
sonuçta bu bilindik bir olaydır: Bugün bile, Almanya Hristiyan
demokratlar tarafından yönetiliyor, Amerikan başkanı yeminini
İncil üzerine ediyor, Rusya'da başkan Putin sürekli Ortodoks din
adamlarını tatmin etmeye çalışıyor ve İsrail hükümeti Yahudi
dinini kullanıyor. Gericiler her yerde ve her zaman dini, popüler
kitleleri yanlarına çekmek için kullandılar; bunun özellikle
'İslam'la ilgisi yok. Ve bu hiçbir şekilde din ve düşünce
özgürlüğü arasındaki karşıtlık Türkiye'deki şu anki mevcut
muhalefeti bu şekilde görmeye sebep olmamalıdır. Net olarak
ortaya konması gereken dinin gerçek politik sorunları gizlemek
için kullanılması, kitleler ve Türk kapitalizminin oligarşik
yapılanması arasındaki temel çatışmanın gölgede
bırakılmasıdır. Deneyimle sabittir ki, din kişisel, özel inanç
açısından özgürlük politikalarına uyumlu değildir. Bu hoşgörü
eğilimiyledir ki, din ve devlet erkinin karıştırılmaması ve
insanların kendi içinde dini inanç ve siyasi kanaatleri arasında
ayrım yapmaları, var olan ayaklanmayı tarihi bir başkaldırı
niteliğine ve yeni bir politik yol icat etme yoluna sokmalıdır.
Benzer bir şekilde, arkadaşlarımız son derece emin oldukları, şu
an Türkiye'de yaratılan şeyin ABD, Almanya ya da Fransa gibi
zengin ve güçlü ülkelerde hali hazırda var olan şeyin arzusu
olamaz. 'Demokrasi' kelimesi bu bağlamda muğlaktır. İnsanlar
toplumun gerçek bir eşitliğe yürüyen yeni bir örgütlenmesini
mi icat etmek istiyorlar? 'Dini' hükümetin kölesi olduğu, fakat
Türkiye'de, Fransa'da da görüldüğü ve tekrarlanabileceği gibi
din karşıtı kesimlerin de hizmet ettiği kapitalist oligarşiyi mi
yıkmak istiyorlar? Ya da merkez Batı ülkelerinde orta sınıfın
yaşadığı gibi mi yaşamak istiyorlar? Hareket toplumsal eşitlik
ve özgürlük fikriyle mi yönlendiriliyor? Yoksa Batı-tarzı bir
'demokrasinin' temel dayanağı olan ve sermayenin otoritesine
tamamıyla bağlı olan yerleşik bir orta sınıf yaratma arzusu
mudur? Gerçek politik anlamıyla bir demokrasi mi kurmak istiyorlar,
zenginler ve toprak sahipleri üzerinde halkın gerçek gücünü
uyguladığı, yoksa şu anki batılı anlamda en vahşi kapitalizm
etrafında bir anlaşma, yeter ki orta sınıf da bundan payını
alabilsin ve iş dünyasının temel işleyişlerine, emperyalizme ve
dünyanın yokedilmesine karışılmadığı sürece istediği gibi
yaşayıp konuşabilsin? Bu seçim şu anki başkaldırının sadece
Türk kapitalizminin modernleşmesi ve dünya pazarına uyumlu hale
gelmesi, yaratıcı bir özgürlük siyasetine uyumlanıp Komünizmin
evrensel tarihine yeni bir hız verip vermeyeceğini belirleyecektir.
Ve bunun için nihai kriterler aslında gayet basittir: Eğitimli
gençlik onları tarihi bir ayaklanmanın diğer potansiyel
aktörlerine yakınlaştıracak adımları atmalıdır.
Hareketlerinin heyecanını kendi sosyal varlıklarının dışına
yaymalıdırlar. Geniş kitlelerle birlikte yaşam, düşünce, yeni
siyasetin pratik yeniliklerini paylaşım araçları yaratmalıdırlar.
Kendi çıkarları için içlerinde yükselen 'Batı' tipi
demokrasiye uyum sağlama arzularından (ki bu dünya sermaye ve mal
pazarına uyum sağlamış bir oligarşik gücün basit, kendine
çıkarına hizmet eden, seçilen ve kusurlu bir demokrasinin
müşterisi olan orta sınıfın varolmasını sağlamak arzusudur)
vazgeçmelidirler. Buna kitlelerle bağ kurmak denir. O olmadan, şu
anki hayranlık uyandıran ayaklanma daha uyumlu ve köleliğin daha
tehlikeli bir haline dönüşerek sona erer: bizim kendi kapitalist
toplumlarımızda alışık olduğumuz gibi. Biz Fransa'nın,
emperyalist Batının diğer ülkelerinin, entellektüel ve
militanları olarak sizden bizimkine benzer bir durumun ortaya
çıkmasından sakınmanızı rica ediyoruz. Size, sevgili Türk
arkadaşlarımıza diyoruz ki; bize yapacağınız en büyük iyilik
bu ayaklanmanızın sizi bizim olduğumuzdan daha farklı bir yere
götürdüğünü kanıtlamanızdır. Yani bugün bizim yaşlı,
hasta ülkelerimizin içinde olduğu maddi ve entellektüel anlamda
çürümenin mümkün olmadığı bir durum yaratmaktır. İyi ki
modern Türkiye'de arkadaşlarımız arasında bizim gibi olmak gibi
bir yanlış hevesten uzak duracak etmenlerin olduğunu biliyoruz. Bu
büyük ülke, uzun ve çileli tarihiyle bizi şaşırtabilir ve
şaşırtmalıdır da. Politik ve tarihi bir yeniliğin hayat bulması
için ideal yerdir. Yaşasın Türk gençliğinin ve yoldaşlarının
ayaklanması! Yaşasın geleceğin siyasetinin yeni yuvasının
yaratılışı!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder