2 Nisan 2013 Salı

Bayık: Bu süreci başarıya götüremezsek büyük tehlikeler yaşanır

FiratNews
Herkesin demokratik çözüm sürecinin başarıya ulaşması için çaba harcamasını isteyen KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık, “Eğer süreci başarıya götüremezsek arkasında büyük tehlikeler var. Bunun yaşanmaması için herkesin buna odaklanması gerekiyor” dedi. Bayık, çözüm süreci tartışmalarının sadece geri çekilmeye indirgenmesinin de yanlış olduğunu belirterek, ““ateşkes gerillanın geri çekilmesi tamamen demokratik siyasal çözümün bir parçasıdır. Buna hizmet ederse anlamı olacaktır” diye konuştu.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık, dün akşam NUÇE TV’de yayınlanan özel programda Erdal Er’in sorularını yanıtladı.
Çözüm süreci tartışmalarının sadece geri çekilmeye indirgenmesini eleştiren Bayık, “ateşkes gerillanın geri çekilmesi tamamen demokratik siyasal çözümün bir parçasıdır. Buna hizmet ederse anlamı olacaktır” dedi. Meclisin karar almasının önemini bir kez daha işaret eden Bayık, akil insanlar grubunun da Hükümet tarafından belirlenemeyeceğini, tarafsız-bağımsız olması gerektiğini söyledi.
Müzakerenin eşit koşullarda yürütülebileceğine ancak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın müzakerenin bir tarafı olarak eşit koşullarda olmadığına da dikkat çekti. “demokratik çözüm olacaksa Önder Apo’nun da herkesle görüşeceği şartlar oluşturulmalı” dedi.
Amed’deki Newroz’u bir referandum olarak düşünürsek ve o meydana bakarsak bu yüzde yüz bir kabuldü. Demokratik konfederalizmin ilanında, yine Kürt Halk Önderi Öcalan irademdir kampanyası sırasında böyle bir tablo ortaya çıkmıştı.  Öcalan’ın yapmak istediklerinin toplumu tarafından yeteri kadar doğru anlaşıldığını düşünüyor musunuz?
Elbetteki doğru anlayanlar, anlamaya çalışanlar, doğru anlamayanlar var. Bir de kasıtlı anlayıp da çarpıtanlar var.  Bunların hepsi yaşanıyor. Önder Apo siyaseti öyle gizli kapaklı yürütmüyor, açık yürütüyor. İçinde bulunduğu koşullar dikkate alındığında bunu fazlasıyla zorluyor. Siyaset tarzında açıklık ilkesini esas alıyor. Newroz’da da bu siyasi ilkeyi esas aldı. Sadece Amed’de milyonlara hitap etmedi, dünyaya hitap etti. Bunun için herkes anlamaya, yorumlamaya, bunun sonuçlarını kestirmeye çalışıyor. Buna göre kendini düzenlemek istiyor. İster karşıt olsun ister yandaş olsun herkes üzerinde duruyor anlamaya çalışıyor. Bu kendini başlattığı hamleyi aslında referanduma sunmadır. Sadece Kürtlere değil, dünyaya sunuyor; Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü istiyor musunuz? Kürdistan’ da, Türkiye de, Ortadoğu’da özgürlük ve demokrasi sorunlarının çözümünü istiyor musunuz?  Bunun referandumudur ve buna evet denmiştir. Bunun böyle anlaşılması gerekiyor.
Birtakım çevreler Sayın Öcalan’ın açıklamasından sonra PKK , AKP ile anlaşıp Alevileri dışarda bırakıyor yorumlarından bulundu.
Bunu daha çok özel savaş merkezi ile bir de çeşitli halklardan, inançlardan egemen sınıfa mensup olan kesimler geliştiriyor. Çünkü Önder Apo’nun geliştirdiği çizgi toplumun alt kesimini esas alıyor. Önder APO tüm inançlarda kültürlerde bunu esas alıyor. Tabii ki egemenler bundan rahatsızlık duyuyor, bunu kendi çıkarları açısından tehlikeli görüyor.  Onun için çarpıtma gereği duyuyorlar. Dikkat edilirse yıllardır Türk devletinin Kürtlere ve PKK’ye karşı geliştirdiği bir strateji var. Neydi o strateji? Kürtlerin yürüttüğü mücadeleyi Kürdistan ile sınırlı tutma, PKK’yi ve Kürt halkını izole etme, PKK’yi Kürdistan’a, hatta mücadeleyi dağa hapsetme. Bu, muhalefetin PKK ve Kürtlerle ilişkiye geçmemesi, birleşmemesi güç haline gelmemesi gerekiyor. İşte PKK yıllarca uygulanan bu stratejiye önemli ölçüde darbe vurdu. Özellikle Zap direnişinden sonra bu süreç gelişti. Daha sonra seçimler oldu. Bu seçimlerle hem Kürdistan da hem Türkiye kesiminde bir blok oluşturuldu,  bu blok meclise taşındı. Bu strateji büyük yara aldı. Ve Türkiye kesiminde demokrasi güçlerinde, sosyalist kesimde ezilenlerde PKK ve Kürtlere bakış açısı değişti. PKK ve Kürtler ile ilişkilenme dayanışma gelişti. Rejim ve egemenler bundan ürktü. Bunun için bu stratejiyi yeniden canlandırmak istediler. Önderliğin bazı açıklamalarını çarpıtmalarının nedeni bu.  Bununla PKK ve Kürtleri bu güçlerden uzaklaştırmayı amaçlıyorlar.
Sayın Öcalan’ın sizlere, devlete ve demokratik kamuoyuna dönük çağrılar yaptı.  Kamuoyu da aslında birkaç noktaya odaklanmış durumda. Ateşkes ilan ettiniz.  Gerilla nasıl geri çekilecek? Sayın Öcalan bu sürecin gelişebilmesi için parlamentoyu işaret etti. Hükümet de hayır, muhatap biziz diyor.  Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önderliğin geliştirdiği hamlede bu çağrıda mesele sadece ateşkes, gerillanın Kuzey’den Güney’e çekilmesi meselesi değil.  Ama bazı çevreler bazı çevreler bunu çarpıtmaya çalışıyor, sadece bu eksende tartışma yürütüyorlar.  Bunu topluma doğru yansıtmıyor.  PKK ateşkes yapıyor geri çekiliyor, boşaltıyor mesele bitiyor biçiminde ele alınıyor. Oysa mesele bu değil.  Ateşkes, gerillanın geri çekilmesi tamamen Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünün bir parçası olarak geliştiriliyor. Buna hizmet ederse bir anlamı olacaktır. Bunun da koşulları var.   Bunların koşulları yaratılmadan geliştirilmeden geri çekilme de öyle olmaz.  Tartışmanın çok yüzeysel bir iki şeye sıkıştırılması kabul edilemez. Tartışmalar çarpıtılıyor, derinlikli kapsamlı yapılmıyor. Sorun nasıl çözülecek, Türkiye’de demokratikleşme nasıl gerçekleşecek, Ortadoğu’da nasıl gelişecek. Bunlar tartışılmıyor. Mesele sanki sadece ateşkes ve gerillanın geri çekilmesiyle çözülecekmiş gibi bir hava yaratılıyor.  Böylesi tartışmalara itibar edilmemeli. Bu tartışmaları yürütenlerin de ciddi ve sorumlu davranması gereklidir.  Tartışmayı doğru yürütmeleri, kamuoyunu doğru yönlendirmeleri ve bilinçlendirilmeleri gerekiyor.
Bir kere geri çekilmenin olması için bunun yasal zemininin hazırlanması gerekiyor. Yasal zemini hazırlanmadan bunun tedbirleri geliştirilmeden gerilla geri çekilemez. Çünkü geçmişte bu deneyimi yaşadık.  Gerilla geri çekilirken yüzlerce şehit verildi, yaralananlar, esir düşenler oldu.  Böyle bir pratik ortada iken kalkıp da geri çekilmenin yasal tedbirleri yoktur sadece idari tedbirlerle bu iş başarılabilir demek yanlıştır, tehlikelidir. Erdoğan ve bazı hükümet, AKP çevreleri diyor ki bu bir hükümet meselesidir,  meclis meselesi değil onun için yasalarda değişiklik, yasal güvenceler gerekmiyor. Bu aslında sorunu çözmemede direnmedir, adeta alay etmedir. Ciddi olmaları lazım. Gerilla yasal güvenceyi görmeden tek bir adım geri atamaz. Meclisin karar alması, çağrıda bulunması gerekiyor.
Yine mecliste bir komisyonun oluşması gerekiyor. Bu yasal tedbirler alınırsa, bir de bununla birlikte akil insanlardan bir heyete oluşursa o zaman çözümde samimi oldukları ortaya çıkar. O zaman geri çekilme işlemi başlar. Geri çekilmede sadece Türk devletinin alacağı tedbirler yoktur.  Bizim de alacağımız tedbirler vardır. Çünkü 1999’daki geri çekilmede yaşadığımız sorunlar vardı. İster Türk devletinden ister başka güçlerden kaynaklansın sorunlar ortaya çıktı. Biz bunları yaşadık, bir daha yaşamak istemiyoruz.  Bu nedenle meclisin bu tedbirleri alması gerekiyor. Bizim de kendi cephemizden almamız gereken tedbirleri almamız gerekiyor. Geri çekilme ancak bu şekilde gerçekleşir. Yoksa sorunun çözümüne hizmet etmezse, onun bir parçası olmazsa. Sadece bazı tedbirlerin alınması da yeterli olmaz. Bu sürecin sorunun çözümünün bir adımı olarak ele alınması gerekiyor.  Bunun yasal zemine kavuşturulması, pratik tedbirlerinin alınması gerekiyor.
Yani siz geri çekilmeye hazırsınız, parlamentonun adım atmasını bekliyorsunuz?
Biz zaten kamuoyuna Önderliğimizin başlattığı hamleyi desteklediğimizi, bunun içinde olduğumuzu duyurduk. Destekliyoruz, içindeyiz ama parlamento eğer yasal tedbirlerini,  kanunlarını geliştirirse,  bu temelde pratik adımlarını geliştirirse geri çekilme başlatılır. Bu da koşul değildir olması gerekendir.  Sanıyorum bu Türkiye’den yerine getiremeyeceği bir istemde bulunmamız falan da değil. Tüm dünyada sorunlar böyle çözülmüştür.
Erdoğan şimdiye kadar silah bırakın, gelin parlamentoda mücadele edin diyordu. Ama şimdi parlamentodan karar çıkartmıyor ama savaş tezkeresi çıkartabiliyor.
Bu konuda ben daha birçok şey söyleyebilirim. Onu diyor ama siyaset yapan binlerce insan zindanda.  Peki, elinde silah yıllarca mücadele etmiş bir insan nasıl salt bu söyleme dayanarak gidecek siyaset yapacak?  İkincisi MİT müsteşarları bazı görüşmeler yaptı Oslo’da mahkemelerde hala dosyaları var. Yargılanmak istendiler. Belki AKP bazı kanunlar çıkardı bunu önledi ama dosyaları halen yargıda. Peki, bu sorunu çözmeye çalışanlar var. Önder Apo çalışıyor,  BDP’liler gidip geliyor. Yarın bunlar için neler gelişeceğini kim tahmin edebilir ne güvence var?
Türkiye’ de yasalar var. Bu yasalara göre Türk ordusuna verilen talimatlar, emirler var. Şimdi hangi yasa değişti ki Türk ordusu gerilla çekilirken saldırmasın. Türk ordusu bu yasalara göre hareket eder. Yasalarda herhangi bir değişiklik olmadı parlamento herhangi bir değişiklik yapmadı tedbir almadı ki gerilla geri çekilsin. Erdoğan o açıklamayı yapabilir ama yarın ordu saldırabilir bunun hiçbir güvencesi yok. Yarın böyle bir saldırı gelişse hiç kimse bunun hesabını soramaz. Ordu der ki, bana yasa ile tanınan görevler var, ben görevlerimi yerine getiriyorum! Bu kadar nettir. Yani geri çekilmede de saldırıya uğrayabilir,  hadi orda olmadı güneyde de saldırıya uğrayabilir. Onun için ısrarla bu tedbirlerin alınması gerektiğini söylüyorum.  1999’da geri çekilirken hem Türk ordusunun saldırılarına uğradık, hem de Güney’de 2000’de savaş oldu. Bunların yeniden tekrar etmeyeceği ne malum. Bunun garantisi yoktur.  Türk parlamentosunun bu kararları da alması, bu güvenceleri de yaratması gerekiyor. Sadece geldiğiniz gibi çekin gidin demekle bu sorun çözülmez.
Akil insanlar meselesi de gündemde. Sanki hükümet kendisine bağlı bir takım insanlar tayin edecek, sizin göreviniz bunlardır, size alın şu kadar da bütçe bu meseleyi halledin diyor.
Bu kesinlikle yanlıştır.  Eğer akil insanlar grubu AKP tarafından oluşturulursa bu akil insanlar olmaz.  Bu AKP’nin oluşturduğu bir grup olur daha çok da AKP politikalarına göre olur. Böyle bir grubu da kimse onaylamaz. Çünkü tarafsız olmaz, bağımsız olmaz. Akil insanların bağımsız olması gerekiyor.  Şu ve ya bu partinin, şu veya bu gücün oluşturduğu bir grup olamaz. Herkesin benimseyeceği, kabul edeceği, herkesin üzerinde etkili olabilecek başından sonuna kadar bütün aşamalarda hakemlik rolü oynayabilecek, yanlış yapanın karşısında duracak, düzeltecek bir grubun oluşturulması gerekiyor.  Bunların hem bize hem devlete karşı hakemlik görevi yapması gerekiyor. Eğer biz yanlış adımlar atarsak bize karşı durması onun düzeltilmesini istemesi gerekiyor. Türk devleti yanlış adımlar atarsa onlara karşı durması gerekiyor,  onları doğru tutuma çekmesi gerekiyor.  Akil insanlar içinde toplumun her kesiminden temsil olabilmeli, Halklardan, inançlardan, sosyal kesimlerden, toplum nezdinde etkili olan, herkesin dikkate alacağı, güvenebileceği kişilerden oluşması gerekiyor. Bana göre kadınların daha fazla yer alması gerekiyor. Çünkü kadınlar barıştan, adaletten yanadır. Savaşa, zulme karşıdır, insancıldır. Eğer onlara daha ağırlıklı yer verilirse bu süreç daha sağlıklı işleyebilir.
 Hükümetin dillini nasıl buluyorsunuz?
Türk devleti aslında özel savaş rejimi üzerinde oluşan bir devlet. Onun için sürekli düşman üretir, sürekli savaş içerisinde olan bir devlettir. Böyle olmazsa bu devlet kendisini yürütemez, çöker. Kürtlere karşı öyle bir düşmanlık geliştirilmiş ki toplum artık çığırından çıkmış zehirlenmiş. Artık her şeye karşı şiddet uygular hale gelmiş. Şimdi böyle bir toplumun dillini düzeltmek, yöntemini üslubunu barışçıl bir yönteme çekmek kolay değil. Bunu geliştiren iktidardır devlettir, bunu düzeltecek olan da devlettir. Şimdi madem ki değişim olacak Türkiye’de,  siyasette toplumda devlette demokratikleşme olacak; o zaman bu özel savaş rejimi üzerine oturtulan devletin artık kendisini  değiştirmesi gerekiyor. Hala dikkat edilirse terörizm , terörist, teröristbaşı gibi ifadeler kullanılıyor.  Toplumun şovenist damarlarına basıyorlar.
Şöyle davranın, böyle davranın, şundan vazgeçin, toplumun hassasiyetleri var deniliyor. Peki, sizin hassasiyetleriniz yok mu?
Şimdi zaten psikolojik denen şey de budur.  Baskıyla istediği sonucu elde etmek istiyor.  AKP kendi çözüm anlayışını PKK ve Kürtlere kabul ettirmek istiyor. Şimdi çözüm amacı olan biri tehditlerle çözümü gerçekleştirebilir mi? Zaten  80 yıldır bu yapılıyor, son 30 yıldır bu yapılıyor zaten. Bu yöntemle sonuç alınsaydı şimdiye kadar alınırdı. Demek ki çözüm böyle tek taraflı dayatmalarla gelişmez. Çözüm diyalog ile müzakere ile karşılıklı anlaşma ile olur.  Biz ne verirsek ona razı olacaksınız. Hani Türkiye’de meşhurdur ya  ‘eğer komünizm gelecekse onu da biz getiririz’ deniliyordu. Şimdi de Kürt sorunu çözülecekse onu da biz yaparız deniyor. Şimdi burada demokrasi var mıdır?
Hep Türklerin hassasiyetlerinden bahsediliyor. Sanki Kürtlerin hassasiyetleri yokmuş gibi davranılıyor. Bu aslında Kürtleri bir halk olarak görmemekten, egemen zihniyetle yaklaşımdan kaynaklanıyor.  Egemenlerin hassasiyetleri olur ama ezilenlerin de hassasiyetleri vardır.  En çok da ezilenlerin hassasiyetleri vardır onların gözetilmesi gerekiyor.  Eğer gerçekten Türkiye yönetimi Kürt sorununu adalet, kardeşlik, eşitlik temelinde çözmek istiyorsa o zaman Kürtlerin de hassasiyetlerini göz önünde bulundurması gerekiyor. Halan Kürt halkına ve önderliğine hakaretlerde bulunuyor. Peki, bu egemen ulusların ezilen uluslara yaklaşımı değil midir? Bu sömürgeci bir mantık değil midir? Bu mantıkla hangi çözümü gerçekleştirecekler. Eğer çözüm istiyorlarsa o zaman Kürt halkını onun iradesini tanımaları, saygılı olmaları gerekiyor, çözüm isteyen bunu esas alır.  
Türkiye cephesinde kendine aydınım, yazarım, siyasetçiyim, akademisyenim diyen bir takım çevreler her gün televizyon kanallarında gezerek, hatta bunların içinde Kürtler de var, Kürtlere akıl veriyorlar. Bu da egemenliğin bir parçası değil mi?
Biz bugünlere mücadele ile ulaştık. Çok büyük savaştık ve direndik. Çok büyük acılar zorluklar yaşadık. Çok büyük bedeller ödedik. Çok büyük değerler yarattık. Bunun sonucunda özgürlüğü hak eden bir halk haline geldik. Kimse bize bir şey bağışlamıyor. Biz de kimseden herhangi bir şey istemiyoruz. Biz mücadelemizle bugünlere geldik bugünleri yarattık. Bunun herkesçe böyle bilinmesi gerekir. Bu mücadele olmasaydı, bugün Kürtler diye bir şey kalmayacaktı. Türkiye Kürtleri asimile etmiş olacaktı. Kültürel soykırımı asimilasyonu tamamlamış olacaktı. Bunu her vicdan sahibi olan insan teslim eder. Ancak vicdanını kaybedenler bu gerçeği çarpıtabilir. Biz büyük bir mücadele ile kendimizi küllerimizden yarattık. Bir cenaze durumundan bugün iradeli ve özgürlük tutkunu olan bir halk durumuna geldik. Her şart altında özgürlük için mücadele eden bir düzeyi kazandık. Buna herkesin saygılı olması gerekiyor. Kalkıp televizyon televizyon dolaşıyorlar, konuşuyorlar veya gazetelerde yazıyorlar ayıptır.
İnsan biraz vicdanlı olur. Birde kendilerine aydın diyorlar. Topluma öncülük yaptıklarını söylüyorlar. Toplumun böyle aydınları öncüleri olamaz. Yalanla çarpıtmayla saptırmayla aydınlık görevleri yerine getirilemez. Öncülük görevleri yerine getirilemez. Kürtlere kalkıp akıl vermeleri değil tam tersine, kendilerinin biraz akılı olmaları gerekiyor. Biraz düşünmeleri gerekiyor. Kürtlerin bu anlamda akla falan ihtiyaçları yoktur. Kürtler dayanışmaya hazırdır. Herkesi dinlemeye hazırdır. Herkesle düşünce paylaşmaya hazırdır. Maddi manevi değerleri paylaşmaya hazırdır. Herkesi dinlemeye anlamaya hazırdır ama öyle Kürtlere işte böyle yapın, şöyle yapın, böyle yaparsanız doğru yapmış olursunuz. İşte size bir takım şeyler veriliyor, bunun değerini bilin, farkında değilsiniz yoksa bunları kaybedersiniz gibi yaklaşımlar ukalaca yaklaşımlardır. Bu hakarettir Kürtlere. Kırk yıldır mücadele ile kendini yaratan bir halk var ortada ve bütün baskılara tehditlere, şantajlara katliam ve linçlere rağmen özgürlükte direnen geri adım atmayan bir halktır ve herkese ruh da veren bir halktır. Bu üsluplarını değiştirmeleri gerekir. Akıl vermekten artık vazgeçmeleri gerekir. Bu bir egemen mantıktır. Sömürgeci bir mantıktır.
Sayın Öcalan’ın koşulları söz konusu olduğunda tam da bu çevreler   ‘Öcalan bu süreci kendisi için istiyor’ gibi yorumlarda bulunuyorlar. Yani Öcalan ile müzakereler yürütülüyor ancak koşullar eşit değil. Burada da bir adaletsizlik fazlasıyla var.
Sadece adaletsizlik yok. Saptırma çarpıtmalar da var. Deniliyor ki, PKK Önder Apo’nun özgürlüğü dışında bir şey düşünmüyor. Kürt sorunun çözümünü gündemine almıyor. Gündemde sadece kişi var. Önderliği bir kişi durumuna getirmeye çalışıyorlar. Bu bir saptırma çarpıtmadır. Şimdi Kürtler kadar Önderliğin ne demek olduğunu bilen bir halk yoktur sanırım. Yok olma durumundan halkı çıkaran bu halkın Önderliğidir. Kürdistan’daki baş aşağı gidişi de durduran Önderliktir. Bu halkı ayağa kaldıran bu Önderliktir. Bu halka her şeyini veren bu Önderliktir. Bu halk bunu çok iyi anlamıştır. Bunun için, sokaklarda ne diyor? “Önderliksiz yaşam olmaz” “Bize haramdır” diyor. Çünkü Önderliksiz yaşamayacağını çok iyi biliyor. Her şeyi kaybedeceğini çok iyi biliyor. PKK halktır biz de halkız, diyor.
Kişi olmaktan çoktan çıkmış, toplumla bütünleşmiş bir Önderliktir. Eğer bir halk özgür olmak istiyorsa, Önderliğini özgürleştirmek zorundadır. Onun için Kürt toplumu Önder Apo’nun özgürlüğünü gündemine alıyor. Onlar, PKK Kürtler kendi sorunlarının çözümü değil de, sadece bir kişinin özgürlüğünü gündemine koyuyor dediklerinde, buna büyük bir öfke duyuyorlar. Ve bu öfkeyi, daha çok bilince ve örgütlenmeye mücadeleye dönüştürüyorlar. Bunun da herkes tarafından bilinmesi gerekir.
Ne yapılması gerekiyor, Sayın Öcalan’ın koşulları ile ilgili?
Burada yapılması gereken, Önderliğin özgürleştirilmesidir. Şimdi çözümden bahsediliyor. Çözüm iki tarafın eşit şartlarda oturmasıyla müzakere yapmasıyla mümkündür. Şimdi Türk devleti bir sürü danışmanıyla kurumlarıyla çalışıyor, değerlendiriyor, ona göre politika belirliyor, ona göre diyalog işte eğer gelişirse müzakere geliştirecek. Ama diğer taraftan, Önder Apo dört duvar arasında sadece bir BDP heyeti gidip gelebiliyor, o da arasında aylarca zaman geçiyor,  birkaç saat tartışabiliyor o kadar.   
Gidecekleri bile hükümetin kendisi belirliyor. Şimdi bu koşullar, eşit koşullar mıdır? Diyalog geliştiren, çözüm müzakere geliştirmek isteyen çevreler bunu eşit koşullarda yapar. Bir tarafın koşulları çok mükemmel, diğer taraftan Önder Apo’nun hiçbir olanağı yok.  Hiçbir şeyi tartışamıyor. Ne danışmanı, ne tartışacağı insanlar var. Tek başına düşünecek karar verecek. Bu ne kadar demokratiktir.  Çok demokratik olduklarını Türkiye’de ileri demokrasiyi geliştirdiklerini, Kürt sorununu çözeceklerini söylüyorlar.  Ne sorunlar böyle çözülebilir.  Ne de demokrasi böyle gelişebilir. Demokrasi bir tarafın tartışarak koşullarını diğer tarafa kabul ettirmesi değildir.  Eğer demokratik çözüm olacaksa, demokratik siyaset, kendini özgürce ifade etme gelişecekse bu şartların eşit ve adaletli olmasını gerektirir. Önder Apo’nun sadece BDP heyeti ile değil herkes ile görüşmesi gerekiyor.
Sizinle görüşmesi de gerekmiyor mu?
Bizimle görüşmesi gerekiyor. BDP ile, Türkiye’deki sosyalistlerle, demokrasi çevreleriyle, Alevilerle Ermenilerle,  ezilen kesimlerle, kadınlarla, toplumun birçok kesimi var. Bunların demokrasi ve özgürlük sorunları var.  Kendini örgütleme, ifade etme sorunları var. Önder Apo’nun bunların hepsi ile tartışması, düşüncelerini, önerilerini alması bunlarla birlikte karara varması gerekiyor.
Geri çekilme sürecinde Sayın Öcalan’ın gerilla güçlerini ikna etmesi gibi tartışmalar var.
Evet, sadece bizim güçlerimizi ikna etme sorunu yoktur.  Türkiye’deki demokrasi güçlerini ezilen kesimleri de ikna etmesi gerekiyor.  Bu konuda çeşitli kesimlerin endişeleri var. Bunların giderilmesi gerekiyor.  Türkiye’deki demokrasi sorunlarının birlikte tartışılması, bu sorunlara çözüm üretilmesi, bunun koşullarının birlikte sağlanması gerekiyor.  Türkiye’nin demokratikleştirilmesi sorunu çözülmek, bu temelde yeni bir anayasa geliştirilmek isteniyor. Şimdi bu sadece PKK gerillaları ile tartışılarak çözülecek bir mesele değildir.
Süreç başladı ve sorun çözüldü gibi bir algı var. Siz silah bırakıyorsunuz gibi bir algı oluşmuş durumda.
Bir kere Önder Apo’nun geliştirdiği sürecin iyi anlaşılması gerekiyor. İnsan bir şeyi nasıl hangi düzeyde ne kadar anlarsa pratikleşmesini de o düzeyde yapar. Doğru anlarsa doğru yapar, eksik anlarsa eksik yapar, yanlış anlarsa yanlış yapar. Kendine göre anlarsa da kendine göre yapar.  Onun için bu hamlenin Kürtler PKK ve PKK dışındaki tüm Kürt siyasal hareketleri açısından,  diğer parçalardaki Kürtler açısından, Türkiye’deki ezilenler açısından bu kültürleri olur inançlar olur hepsi açısından, Ortadoğu’daki demokrasi çevreleri ve halklar açısından doğru anlaşılması gerekir. 
Şu gaflettir; “İşte ateşkes ilan edildi güçler de geri çekilecek her şey bitiyor sorun çözülüyor. Hiçbir tehlike yok ortada.” Bu, yenilgiye,  başarısızlığa, katliamlara götürür.  Bunun tam tersi hareket etmek de aynı sonuçlara yol açar. “Güvenilemez, karşıdaki güçlerin çözüm politikaları yok. İşin içinde oyunlar tehlikeler var, bu adımları atmamak gerekir” biçimindeki bir yaklaşım da çok tehlikelidir.  Az önce belirttiğim sonuçlara götürür.  İkisi de yanlış ve tehlikelidir. Onun için doğru anlaşılması ve bu hamlenin bize yüklediği görev ve sorumlulukların doğru anlaşılması, zamanında başarı ile yerine getirilmesi gerekiyor. O zaman bu hamle sonuç yaratır. Özellikle kadrolar açısından ideolojinin çok iyi kavranması gerekiyor. İdeolojide derinleşme sağlanmalı. Yeniden yeniden kendisini yaratma esas alınmalı. Bu temelde düşüncede yoğunlaşma yaratıcılık geliştirilmeli. İdeoloji ve düşünce demokratik siyasete uygulanmalı. Demokratik siyasetin de daha çok demokratik bir toplumu yaratma biçiminde geliştirilmesi gerekiyor.
Esas görev ve sorumluluklar bu hamlenin ilan edilmesiyle birlikte ortaya çıktı. Bunu herkesin bilmesi lazım. Bu süreç öyle kolay gelişmeyecek.  Bedelsiz gelişmeyecek, birçok zorlukları olacak.  Sabote edicileri, kafa karıştırıcıları, başarısızlığa uğratmak için çalışanları olacak. Öyle kolay gelişmeyecek. İçinde birçok tehlike, zorluk var.  Ama bunlara rağmen, bunları gidermek için sonuç alınması gerekiyor. Onun için yürek ve beyinlerin ayağa kaldırılması gerekiyor.  Herkesin görev ve sorumluklarını zamanında ve başarıyla yerine getirmesi gerekiyor. Rahat gelişmeyecek bu süreç. Kimse rehavete kapılmamalı. Öyle kuru endişelerle hareket etmeye de gerek yok. Biliyorum topumda da birçok çevrede de endişeler var bu sürecin başarıya gitmeyeceğine dair, hatta tehlikeli sonuçlar yaratacağına dair. Sadece Kürtler ve PKK açısından değil,  diğer parçalar açısından Türkiye’deki Aleviler, Ermeniler, sosyalistler, demokrasi çevreleri açısından da tehlikeli sonuçların doğabileceği endişeleri var. 
Mademki endişeler tehlikeler var. O zaman bunları nasıl giderebilir, ortadan kaldırabiliriz. Tehlikeleri nasıl zafere çevirebiliriz. Bunun esas alınması, siyasetin bu tarzda yapılması gerekiyor.  Demokratik siyasetle bunların aşılması gerekiyor.  Bunun için Önder Apo herkesi bu temelde görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye çağırdı.
Sayın Öcalan sadece Kuzey Kürdistan’daki çözümü esas almıyor.  Kürdistan’ın diğer parçalarını da göz önünde bulunduruyor, Misak-ı Milli’ye vurguda bulunuyor. Biraz açar mısınız?
Önder Apo’nun çabası sadece Kuzey’de Kürt sorunun çözmeye dönük değil.  Tüm parçalardaki Kürt sorununu çözmeye çalışıyor. Var olan sınırlara dokunmadan bu sorunu çözmeye çalışıyor. Eski paradigmamızda bu sınırları ortadan kaldırma hedefimiz vardı. Ulusların kendi kaderini tayin hakkını biz devlet kurma biçiminde ele alıyorduk.  Ama biz bu paradigmayı çoktan terk ettik. Kendimize yeni bir paradigmayı esas aldık bu temelde yeni bir çizgiyi geliştiriyoruz.
Bizim sınırlarla herhangi bir sorunumuz yok. Zaten sınırlar artık anlamsız hale gelmiştir, ulus devletler artık aşılma sürecine gelmiştir. Biz halkları nasıl demokratik sürece çekeceğiz, nasıl onların demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet sorunlarını çözeceğiz; bunu esas alıyoruz. Bu da sadece Kuzey’deki Kürtlerin değil, sadece Kürtlerin de sorunu değil Türkiye’deki, Ortadoğu’daki halkların da sorunudur. 
Sınırlara rağmen Kürtler arasında demokratik bir yaşam tarzını geliştirmeye çalışıyoruz.  Sadece Kürtler arasında değil Kürtlerle diğer halklar arasında da bunu geliştirmeye çalışıyoruz. Bunun siyasal, toplumsal sistemini demokratik konfederalizm biçiminde somutlaştırdık.   Bunu gerçekleştirmek istiyoruz.
Türkiye’de Misak-i Milli tartışılıyor. Bu ne anlama geliyor?
Sadece Türkiye tartışmıyor, Kürtlerin bir kesimi de tartışıyor yine bu tartışmalardan rahatsız olan bölge halkları var, hatta siyasal güçler, devletler de var. Şimdi bu tartışmalara da doğru bir içerik kazandırmak, bunu doğru temellere oturtmak, herkesin bu konudaki kuşkularını gidermek gerekiyor.  1960’larda Demirel iktidara geldiğinde ona sunulan bir proje var. Türkiye’nin sorumluluğu altında tüm Kürdistan parçalarının bir konfederal devlet biçiminde örgütlendirilmesi teklifi götürülüyor. Demirel bunu Türkiye’deki generallerle tartışıyor.  Bunu tehlikeli görüyorlar onun için de gündemleşmiyor.  Turgut Özal cumhurbaşkanı olduğunda tekrar bu gündeme geliyor.  Basına da yansıdı, herkes biliyor. Turgut Özal Misak-ı Milli’yi yeniden gündemine aldı.  Musul vilayetini Türkiye’ye katmak istiyordu.  Yani Güney Kürdistan’ı. Bunun için Turgut Özal ile Genelkurmay arasında ayrılıklar çıktı, sonuçta genelkurmay istifa etti. Özal Güney Kürtleri ile bazı ilişkiler geliştirdi. Onlar içinde de bunu benimseyenler vardı. Hem Saddam tehlikesine karşı kendilerini korumak, Türkiye ile anlaşmak, yakınlaşmak, işbirliğine girmek istiyorlardı. Hem de ABD’nin 1960’larda geliştirdiği bir plan vardı Kürtler için.  Bundan dolayı buna yatıyorlardı.  Ama Turgut Özal ekibiyle birlikte tasfiye edildi. Dolayısıyla o süreç o gündem işlemedi. Şimdi AKP içinde, devlet içinde bu yeniden tartışılıyor.  Bütün Türkler nasıl Türkiye’nin bayrağı altında birleştirilecek. Bu tartışılıyor. Bunu yararlı görenler de var tehlikeli görenler de. Güney Kürdistan’da buna uygun adım atanlar da var. Bu gelişmeler ortamında Türk- Kürt ilişkilerinin Kürt-Arap-Fars ilişkilerinin doğru temellere oturtulması gerekiyor. Bunun tarihi temelleri de var.  Bu tarihi temellere dayanarak bunlara yeni şartlarda doğru bir içerik kazandırmak gerekiyor.  Doğru bir yol yöntem geliştirmek, tüm Kürtleri doğru b ir temelde harekete geçirmek gerekiyor.  Bu yapılmazsa bu tip tartışmalar ilişkilenmeler Kürtlerin ve halkların aleyhinde tehlikeli sonuçlar da yaratabilir.
Halkların birleşme istemi farklı amaçlar için geliştirilmek isteniyor. Bunun için Önderlik hakların birliğini, kardeşliğini, dostluğunu, dayanışmasını,  birbirine karşı sorumluklarını yerine getirmesini öne çıkarıyor.
Güney Kürdistan federal hükümeti süreç başladığında desteklediğini açıkladı.  AB devletleri Almanya gibi ülkeler yine ABD’den de benzer açıklamalar geldi.  Bu açıklamaları yeterli buluyor musunuz yoksa somut bir adım mı bekliyorsunuz.
Açıklama anlamında olumludur.  Elbette ki herkes çözümden yana olduğunu, desteklediğini, destekleyeceğini söyleyecektir. Önemli olan açıklamalardan ziyade somutta çözümden yana olup olmayacaklarıdır.  Biz tabii ki herkesten bu sözlerine sahip çıkmalarını, gerçekten çözüm için çaba göstermelerini bekliyoruz.  Hem bizim nezdimizde, hem Türk devleti nezdinde.  Ama pratikte bazı veriler ortaya çıkıyor. Bu tür açıklama yapan güçlerin pek de çözüm yanlısı olmadıkları sabote etmeye çalıştıkları ortaya çıkıyor. Önder Apo bu hamleyi geliştirirken Paris’te bunun cevabı verildi. Paris katliamı bu hamleye verilen bir cevaptır. Sorunun çözümünü istemeyen çatışmayı isteyen güçler bu katliamla bunu yaratmak istedi. Sadece orada değil Türkiye de HDK Karadeniz’e adımlar atmak istedi, bu adımlar sabote edildi. Çözüm istemeyenler bu adımı engellediler tabii. Yine bölgede Suriye somutunda gelişen yeni durumlar var. Mesele Türkiye İsrail ilişkileri yeniden düzeltiliyor. Amerika İsrail’e, arkasından Ürdün’e gitti. Suriye muhalefeti kendi içinde yeni bir başbakan çıkardı. Buna tepki duyanlar oldu, kabul etmeyenler, istifa edenler oldu.  Bunları önderliğin geliştirdiği hamleden bağımsız ele almak doğru değil bunların tümü bu hamle ile bağlantılı. İsrail Türkiye yakınlaşması da bununla bağlantılı. Çünkü Kürtler artık bölgede çok önemli bir güç haline geldi. PKK çok önemli bir güç, belirleyen bir güç durumundadır. Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa hamlesi tüm Ortadoğu’yu kapsıyor ve bunun en çok somutlaşacağı yerlerden biri Suriye. Bunun için hamleye karşı karşıt hamleleri de gelişiyor Türkiye içinde ve dışında.
Suriye derken hükümetin şimdiye kadar Rojava devrimi ile birlikte politikasını biliyoruz.   Bu yeni dönemle birlikte bir değişim bekliyor musunuz veya olmalı mı?
Gerçekten Kuze’yde Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü yönünde ciddi adımlar atılırsa elbette bunun yansıması Rojava üzerinde de olur.  Türkiye’nin Rojava’ya yaklaşımında da değişiklikler olur.  Ama çözüm yönünde ciddi adımlar atılmazsa Türkiye’nin Rojava’ya dönük politikalarında değişiklik beklememek gerekiyor. AKP de tüm Kürtleri kendi şemsiyesi altında toplamak istiyor. Rojava’da farklı bir gelişmeyi önlemeye çalışıyor. PYD‘ye hayır Kürtlere evet, politikası bir aldatmadır.  Bununla güya diğer Kürtleri yanına alarak PYD’ye karşı bir çatışma, yine Arap Kürt çatışması yaratmak istiyor.  Oradaki devrimi boğmak, kendi politikalarını egemen kılmak istiyor. Kuzey’deki politikalarında  bir değişiklik olursa oraya da yansır.
Güney Kürdistan’dan bir beklentiniz tabii ki vardır. Ankara ile Güney Kürdistan arasında bir takım temaslar da var…
Bizim herkesten istediğimiz Önder Apo’nun başlattığı bu sürece destek olmalarıdır. Sadece açıklamalarla değil bizzat bu sürecin olumlu yönde gelişmesi, sonuç yaratması için herkesin sorumluluklarını yerine getirmesi, en çok da Güney’in sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor pratikte. Herkesten bunu bekliyoruz ama Güney’den daha fazla bekliyoruz. Sadece açıklamalarla yetinmeleri doğru olamaz, pratikte de sorunun çözümü için çaba göstermeleri, destek olmaları, kolaylaştırıcı olmaları gerekiyor.  Güney’deki tüm partilerden ve toplumdan bunu bekliyoruz. Kürt halkı siyasal güçleri Önder Apo’nun başlattığı bu süreçte birlikte olduklarını zaten açıkladılar ama buna pratikte de destek vermeleri geliyor. Bizim beklediğimiz budur.  Hemen Kürt ulusal kongresinin toplanması için adım atmalılar. Eğer böyle bir adım atılırsa bu, Kuzey’deki sorunun çözümüne olumlu bir katkısı olacaktır.   Buna imkanları,  koşulları da var. Ve tüm Kürtler de buna hazır eğer kendileri de isterse bu pratik adımları atarsa çözüme en büyük desteği sağlamış olurlar.
PKK en güçlü olduğu bir dönemde neden böyle bir süreç başlattı diye de çok soruluyor.
Zaten insan güçlü olduğu dönemlerde böyle süreçleri başlatır. Kendine güvenenler böyle süreçleri başlatabilir. Kendine güvenmeyen, zayıf iradesiz olan, bir de tehlikelere bakar böyle bir süreci başlatmaz.  Eğer Önder Apo, PKK, Kürt halkı bir bütün böyle bir adım atıyorsa bu çok net ve kararlı olduğunun, kendine güvendiğinin, böyle bir güç üzerinden bunu yürütmek istediğinin en açık ifadesidir. Eğer biz zayıf güçsüz olsaydık, sorunlarımız olsaydı, onların dediği gibi gruplar parçalanmalar olsaydı herhalde bu kadar tehlikeler, endişeler içerisinde bu hamleyi başlatmazdık.  Tam tersine güçlü olduğumuz,  kendimize güvendiğimiz için bu süreci başlattık.  AKP’nin bizi başarısız kılmak için devreye koyduğu tüm politikalar yürütülemez hale geldi. Uygulanabilirlikten çıktı.  PKK onları başarısız kıldı.  Politika yürütemez duruma gelmek güçsüzleşmektir. Çözümsüzlüğü çıkmazı yaşamaktır. Bunu PKK mücadelesi yarattı dolayısıyla PKK bunun üzerinden bu hamleyi geliştirdi.
Kamuoyu olur ve olmazlarınızı da merak ediyor
Nereden bakılırsa bakılsın bu hamlenin başarıya gitme şansı çok yüksek ama yüksektir diye kendimizi aldatmamamız gerekiyor. Tüm tehlikeleri olumsuzlukları (zayıfta olsa) göz önünde bulundurarak bu sürece yüklenmemiz gerekiyor. Eğer süreci başarıya götüremezsek arkasında büyük tehlikeler var. Sadece PKK ve Kuzey Kürdistan açısından değil bütün Kürtler ve bölge halkları açısından çok tehlikeli bir süreç yaşanır. İşte bunun yaşanmaması için mutlaka bu demokratik kurtuluşu ve özgür yaşamı inşa etme hamlesinin başarıya götürülmesi gerekiyor. Herkesin buna odaklanması gerekiyor. Bunun başarılması için yürek ve beynini ayağa kaldırması gerekiyor.  Bütün bilincini, olanaklarını enerjisini bunun için harekete geçirmesi gerekiyor.  Eğer bu tarzda harekete geçirilirse tüm koşullar sonuç alma yönündeki bunun sonuçları büyük olacaktır.  Nasıl ki tarihin başlangıcında Kürtler kendileri ve insanlık için büyük bir devrim ve kültür geliştirirlerse onu da aşan bir devrimi ve kültürü geliştirecekleridir. Bunun öncüsü konumundadır. Tarih şimdi Kürtlerin önüne böylesi bir tarihsel görev koymuş durumdadır. Önder Apo şimdi buna sahip çıkıyor, gereklerini yerine getirmeye çalışıyor. Zaten Önderliğimizin de başlattığı süreç bunun içindir. Eğer Kürtlerin öncüleri buna öncü olurlarsa, bu büyük bir devrime yol açacaktır.
Hamleyi başlatanlar biz olduğumuz için esas sorumluluk bizlere düşüyor. Hükümete düşen görevler var, bizlere düşen görevler var. Bizim dışımızdaki Kürtlere, Türkiye’deki emekçilere, ezilenlere düşen görev ve sorumluluklar vardır. Bütün bunlar birlikte yerine getirilirse sonuçlar elde edilir. Bu sürecin öncüleri kimse, öncülüğün görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir. Bunu da PKK yapacaktır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder