26 Nisan 2013 Cuma

1 Mayıs’ta işçi sınıfının ihtiyacı ayrılıkçılık değil birlik ve dayanışmadır

Ali Duman  Sendika Org
Devletin ve sermayenin dün olduğu gibi bugün de doğrudan hedef aldığı, bütün yetersizliklerine karşın, hala sokakta en görünür işçi direnişlerinde imzası olan DİSK’in, her zamankinden fazla ilerici emek-meslek örgütleriyle ve devrimci-sosyalist güçlerle yakınlaşmaya, yenilenmeye, birleşmeye ihtiyacı var
1980’li yıllarda başlayan kararlı bir mücadeleyle ve 2004, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında işçi sınıfının ve emekçi halkların inat, ısrar ve kavgasıyla Taksim özgürleştirildi.Çatışmalarla geçen bu mücadele sürecinde, 30-40 binlere varan İstanbul 1 Mayıs’larına katılım, Taksim’in kazanılmasıyla yüz binlere ulaştı. Bu kutlamalarda özellikle son yıllarda ilerici sendika, kurum-kuruluşların yanında, toplam kitlenin yarıdan fazlasını oluşturan oldukça genç, bağımsız katılımcılar 1 Mayıs’lara damgasını vurdu.

Bu yıl ise 2010’da bitmiş bir tartışma ve gerilim, siyasal iktidar tarafından yeniden kimi nedenlerle gündeme getirilmektedir. Tartışma ortamının ilk heveslisi, 2007, 2008, 2009 yıllarında işçi düşmanı söylemleriyle Taksim yasaklarının sembolü haline gelmiş olan şahsiyet; o zamanların İstanbul Valisi, şimdiki İçişleri Bakanı Muammer Güler. Güler’in ve AKP iktidarının Taksim’i yeniden tartışma gerekçesi ise İstanbul Belediyesi’nin “Taksim’in yayalaştırılması projesi” adı altında Taksim’e yaptığı işkencenin devam ediyor olması. İşçi sınıfının bütün haklarını tasfiye edip Türkiye’yi Taşeron Cumhuriyeti haline getiren devletin, Taksim’i işçi sınıfından geri alma hevesi kendi mantığı içerisinde anlaşılabilir. Anlaşılmayan ise TKP gibi bazı kurum ve kuruluşların “ayrılıkçı” yönelimleridir.
“Bu yıl Taksim’in, iktidarın ‘kentsel dönüşüm’ adı altında her yerde başlattığı kapsamlı saldırı nedeniyle kitlesel bir miting için çok da uygun bir alan olmaktan çıkmış” olmasını saymazsak, TKP, İstanbul’da 1 Mayıs’ın neden Taksim’de kutlanılmaması gerektiğini 3 temel gerekçeyle açıklıyor: Birincisi, alan tartışmasının her sene içeriğin önüne geçmesi; ikincisi, 1 Mayıs’ın bugüne kadar mücadele gününden çok panayır gibi kutlanması ve üçüncüsü ise, TKP’nin “1 Mayıs kutlaması”nın işçi sınıfının bugün ihtiyaç duyduğu bir içerikte gerçekleşmesine ilişkin konfederasyonlara ve diğer kurumlara güvenmemesi. TKP’nin sonuç yorumu; bu sebeplerle 1 Mayıs Kadıköy’de kutlanılmalıdır. TKP’nin önerdiği içerikleri kabul edenler ise Kadıköy’e davetlidir!
“Taksim’den başka alternatif yoktur!”
Alan tartışması zaten 2010 yılında bitirilmiş bir tartışmadır. İçerik tartışmasına formel olarak bakıldığında geç kalındığı doğrudur. Bu yüzden alan tartışması derhal bitirilmelidir. Konfederasyonumuz DİSK de, Olağanüstü Genel Kurul’un ardından böyle yapmayı doğru bulmuştur. Konfederasyonumuz bu yüzden “1 Mayıs İstanbul’da Taksim’de kutlanacaktır. Başka alternatif yoktur”diye açıklama yapmıştır. Başka bir alan tartışılmamalıdır. Çünkü, 2007-2008-2009 yıllarında ülke çapında yürütülen 1 Mayıs çalışmaları ve açığa çıkan öfkenin toplamıyla, kortejin önünde yürüyen sendika başkanlarından kurum temsilcilerine, arka sokaklardakilerden ülkenin dört bir yanında alanlara çıkanların toplam gücüyle Taksim kazanıldı. Asgari ücreti kuş kadar bırakan, sendika üyeliklerini saymayan, işçilerin kıdem tazminatına sulanan, Türkiye’yi taşeron cenneti haline getiren, işsiz ordusu yaratan iktidarın, farklı alanlar tartışılmaya başlandığı anda 1 Mayıs’ın enerjisini ve içeriğini zayıflatmak için Taksim’i de tekrar işçi sınıfından almaya yelteneceğini Türkiye işçi sınıfı çok iyi biliyor ve buna müsaade etmeyecek.
1 Mayıs, birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Konfederasyonlar, kurumlar, partiler, sermayeye karşı bu amaçlarla bir araya gelirler. İşçi sınıfının hedeflerini etkisizleştirecek girişimlere karşı 1 Mayıs’larda birlikteliği daha da güçlendirerek cevap verirler. Bu nedenle DİSK gibi konfederasyonlar ve ilerici emek örgütleri, birlik iradesini , Hak-İş ve iktidar yanlısı parti-kurumlardan yana değil, KESK, TTB, TMMOB ve devrimci kurum, kuruluş, partilerden yana gösterir. İstanbul’da geçtiğimiz yıllarda Taksim talebiyle birleşen ortak tavır, günün amaçlarını, suni bileşimleri ve ayrık otlarını ayıklama imkanı da tanımıştır. Taksim’de sokakta bütünleşen irade işçilerin hakkını korumak yerine patronların ekmeğine yağ sürmekle görevli sendikaların ipliğini pazara çıkarma etkisi de göstermiştir.Yarıdan fazlasının örgütsüz katıldığı yüzbinleri bulan sayısıyla İstanbul 1 Mayıs’ının organizasyonunda ve içeriğinin düzenlenmesinde, konfederasyonların ve kurumların sıkıntı çekmesi, kürsüye sınıf eksenli bir aydınlanma perspektifinin eksik yansıması tartışması da haklı ama emek güçlerinin birlikte çözmesi gereken bir tartışmadır.
İçeriğe olumlu katkı ayrılıkçılıkla yapılmaz
Yanlış olan, geçmişte de ortaya çıkmış bu tarz sıkıntıları gerekçe göstererek, dar grup çıkarlarını haklı göstermeye çalışmaktır. Yanlış olan, her şeye karşın, Türkiye’nin işçi sınıfı üzerinde temsiliyet gücü “en yüksek” konfederasyon olan DİSK hakkında “güvensizlik” duygularını yaygınlaştırmaya çalışmak; “içerik sorunu”nu ise, kendi bulunduğun yerden içerik dayatarak çözmeye girişip “benim dediklerime tamam diyen gelsin” demektir. Emeğin ortak sözünün birlikte ve en güçlü söylendiği gün 1 Mayıs’tır. Kimi tartışmalarla 1 Mayıs alanında yer almamak, ayrılıkçılıktan başka bir şey değildir. Tarihte, kimi yıllarda olduğu gibi, farklı alanlarda yapılacak 6-7 tane İstanbul 1 Mayıs’ının sonuçları denenmiştir. Bu kısa tarih hiçbir içerik tartışmasına olumlu dersler çıkarmamıştır. Bu durum yalnız ve yalnız iktidarı ve sermayeyi rahatlatan ve iktidar yanlısı, işçi düşmanı sarı sendikaları sevindiren bir sonuç doğurmuştur. Yani ayrıştırıcılık halkın yararına değil egemenlerin yararınadır. “İçerik” ve “alan fetişizmi” tartışmaları, Kadıköy’e gitmeye kimseyi ikna etmez. Kurum-kuruluşlar samimi ve açık olmalıdır. Soruyoruz, 1 Mayıs’ı Kadıköy’e ayrı miting yapmanın nedeni barış başlığı altında 1 Mayıs muhtevasının ezilen halkların taleplerine evrilmesi kaygısı mıdır? Ülkenin yaşadığı süreci seyirci kalarak atlatma yönelimi midir? Taşın altına elini sokma cesaretsizliği midir?
Bu konuda DİSK’in perspektifi, sürece işçi sınıfının mücadelesinin, direnişlerinin ve yenileyici dinamiklerinin bu topraklarda kalıcı bir barış ve kardeşliği doğurması yönünde emek çizgisinden etkin müdahale etmektir.
Taksim, Topbaş’ın talanına, Güler’in hırsına bırakılamaz
Diğer taraftan Taksim’in teknik olarak sıkıntılı olması “bir başka mesele” değildir. Nasıl ki 1 Mayıs işçilerin güvencesizleştirilmesi, doğanın talanı, eğitimin, sağlığın piyasalaştırılması gibi neoliberal saldırılara karşı bir mücadele günü ise, “kentsel dönüşüm” adı altında Taksim’e yapılan işkenceye karşı Taksim’in özgürleştirilmesi mücadelesi de 1 Mayıs’ın gündemidir. Taksim’in bu halde olmasının sorumlusu İstanbul’un işçi ve emekçi milyonları değil; Kadir Topbaş’tır. Topbaş, Taksim’i bu hale getirirken sermayedarlar dışında kimseye bir şey sormamıştır. Tıpkı Muammer Güler’in geçen günlerde 1 Mayıs alanı hakkında kimseye sormadan açıklama yapmaya giriştiği gibi. Taksim işçi sınıfının zaferidir. Bu kazanım ve devrimci gelenek Kadir Topbaş’ın talanı veya Muammer Güler’in hırsına bırakılamaz. Zira Tayyip Erdoğan’ın uğradığı her yere bir günde asfalt döşeyenler, kırmızı halılar serenler, Taksim’i 1 haftada işçi sınıfına hazır edebilirler. “Bir defalık başka yerde olsun” diyebilirsiniz; ama tek koşulla: DİSK’in içerisine, hastane bahçelerine gaz bombası attıran, DİSK’in önündeki işçileri panzerle dağıtan Muammer Güler’in lafına güvenerek!
Hiçbir düşünce, fikir veya akımın çıkarı işçi sınıfının çıkarlarından üstün değildir. Bugün TKP veya bir başka parti, kurum, kuruluş da işçi sınıfının peşinden gideceği bir etkiye sahip değil.
Grup çıkarları işçi sınıfının ihtiyaçlarının üstünde değildir
Keza TKP’nin ayrılıkları İstanbul 1 Mayıs’ını bugüne kadar öldürmedi, öldürmez de. Ayrılıklar diyorum, çünkü TKP 2005 yılında da Kadıköy’de ayrı kürsüsünü kurmuştu. 2006 yılında sendikalar, ilerici kurum, kuruluş, partiler Kadıköy’deyken TKP Kartal’da kutlamıştı… Bu gibi kurumlara sınıf çıkarları namına sesleniyorum:
Devletin ve sermayenin dün olduğu gibi bugün de doğrudan hedef aldığı, bütün yetersizliklerine karşın, hala sokakta en görünür işçi direnişlerinde imzası olan DİSK’in, her zamankinden fazla ilerici emek-meslek örgütleriyle ve devrimci-sosyalist güçlerle yakınlaşmaya, yenilenmeye, birleşmeye ihtiyacı var. Yine, 1 Mayıs yaklaşırken, devlet baskısının arttığı; sermayenin kentsel dönüşüm talanlarının kent meydanların parçaladığı; gerici-şoven saiklerle “o zaman biz de 1 Mayıs’ı Çanakkale’de kutlarız, Karabükte kutlarız” diyen iktidar konfederasyonlarının işçi sınıfını parçalama çabasını öne çıkardığı bir konjonktürde, hiçbir grubun öznel çıkarları ve politik yönelimi, işçi sınıfı hareketinin birlik, yenilenme ve dayanışma ihtiyacının üstünde değildir.
* Ali Duman
DİSK Enerji Sen Genel Başkanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder