7 Şubat 2013 Perşembe

DEM Türkiye Emek Meclisi

26-27 Ocak 2013 tarihlerinde Ankara’da toplanan DEM Türkiye Emek Meclisi sonuç metnidir.
1. Türkiye sermayenin dilediği gibi hareket ettiği ancak emekçilerin ellerinde var olan haklarını bile korumakta zorlandıkları bir ülke olmaya devam ediyor. AKP hükümeti eliyle ekonomik alanda sermayenin önündeki tüm engeller kaldırılırken sosyal ve kültürel yaşam giderek muhafazakârlaştırılıyor. Siyasal İslamcı geleneğin bir kesiminin, sermaye ve liberallerle, neo liberal bir program üzerinde yaptığı ittifakın ürünü olan AKP’ye karşı, emekçilerin ve ezilenlerin mevcut düzenin değişimine yönelik mücadelesinin konulması gerektiği ortada. Öteden beri söylediğimiz gibi, Türkiye’de AKP karşısında eski rejime dayanan muhalefet anlayışını Dünya’da ve Türkiye’de yaşanan siyasal ve sosyal gelişmeleri göz ardı ederek sürdürmek olanaklı değildir. Bu muhalefet anlayışı bugün tıkanma yaşamaktadır. Yaşanan bu tıkanmanın aşılmasında, önümüzdeki dönemdedemokratik, ekolojist, eşitlikçi ve özgürlükçü bir karşı duruşun, yeni bir muhalefet anlayışının, alternatif sol bir seçeneğin ve değişim mücadelesinin örgütlenmesi gerektiği son derece önem kazanmış durumdadır.
2. Son dönemde gündeme gelen Kürt sorununda barış ve çözüm olanaklarının tüm toplum nezdinde yarattığı olumlu hava, kamu emekçileri tarafından da desteklenmeli ve büyütülmelidir. AKP’nin niyetinden veya bu süreci tamamlama kapasitesinden bağımsız olarak, Türkiye’nin tartışmasız en yakıcı sorunu olan Kürt sorununu eşitlikçi temelde çözmeye dayalı barış ve çözüm önerisi ve girişimi, her bir toplumsal kesimin kendi durduğu yerden yapacağı katkılarla geliştirilebilir. Bu anlamda; Demokratik Emek Meclisi ve üyeleri bulundukları her yerde Kürt sorununda barışı ve çözümü savunmaya ve barışçıl girişimleri desteklemeye devam edecektir. Bu gündemde KESK’in ve bağlı sendikaların atıl pozisyonlarından kurtarılması ve daha aktif tutum alması gerektiği ortadadır.
3. Emek mücadelesinde yapısal sorunlar devam ederken tartışmalar yapmak ve yeni deneyimler üreterek tartışmayı zenginleştirmek gerekiyor. Bunun için hem teorik hem pratik ayağı olan arayışımızın her iki ayağını da güçlendirmemiz şart görünüyor. Bugün emek alanında yaşanan sorunlar tek tek parçaların kendi sorunlarını çözmeye çalışmasıyla aşılabilir olmaktan uzaklaşmış durumdadır. Tüm emek alanlarını içeren, topyekûn saldırıya karşı bileşik mücadeleyi örgütleyen öngören bir anlayış geliştirmek için pozisyon almak giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Merkezi bütünlükten yoksun, kısmi ve mevzii emek mücadeleleri zaman zaman umut verici ipuçları ortaya koysa da, bu ipuçlarını birleştirecek bütünsel bir müdahale yapılmadan kalıcı sonuçlar elde etmek mümkün görünmemektedir.
Emek alanındaki öncü rolüyle KESK, farklı alanlardaki emek mücadelelerini yeni bir emek hattında toplayacak yolu açacak durumdadır. Ancak bu görevin ertelenemez olmasına rağmen, mevcut merkezi yapılanma, böyle bir görevin farkında olduğuna dair en ufak bir izlenim dahi vermemektedir. KESK’in mücadele geçmişi hakkında az çok fikir sahibi olan herkes görebilir ki, mevcut KESK MYK’sının gündemi kendi grup gündemleriyle sınırlıdır. Türkiye aksi tarafa giderken KESK, MYK’daki grupların içindeki tartışmalarla kendi yerinde saymaları, içe kapanmaları örgütümüzü içten içe eriten bir noktaya doğru sürüklemektedir. Oysaki Türkiye’de emek mücadelesinin acil gündemleri, geçen kongrede Eğitim Sen’e kimin başkan olduğu ve önümüzdeki dönemde kimin olacağı meselesine kurban edilemez. Bu tartışmalar ve iç gerilimler bir an önce sona erdirilmeli ve bu tıkanıklık derhal aşılmalıdır.
4. Son kongrelerde DEM karşıtı apolitik bir ittifakla oluşturulmuş olan Eğitim Sen ve KESK MYK’larının bu iki örgütü getirdikleri nokta kesin bir tıkanmadır. Türkiye ve örgüt gerçekliğiyle örtüşmeyen, politik grupların önde gelen isimlerinin kişisel tutumlarıyla şekillenmiş bu merkez yapılanmasının örseleyici tutumlarıyla KESK, kamu emekçilerinin ve Türkiye demokrasi mücadelesinin gündeminden düşmüş ve en genelde emeğe yönelen saldırılar karşısında hareketsiz bir pozisyona itilmiştir. Türkiye’nin en kritik dönemlerinden birinde, KESK’te kişisel saiklerle oluşturulmuş olan merkezi ittifak, örgütü açık bir çözülmeye doğru götürmektedir. 90’larla birlikte somut örgütlenmeler aracılığıyla tarih sahnesine çıkmaya başlayan kamu emekçileri hareketinde ilk defa KESK, bütçe döneminde oluşan gündeme seyirci kalmıştır. Eğitim Sen, okullardaki 19 Mayıs kutlamalarına ve tek tip kıyafet tartışmalarına verdiği yanıtlarla ulusalcı bir rotaya sokulmaya çalışılmıştır. Basın açıklamalarından anlaşılan o ki, Eğitim Sen MYK’sı, anadilde eğitim talebini görünmez kılmaya çalışmakta veya yok saymaktadır.
Eğitim Sen’in tarihine kara bir leke olarak yazılan eşofman eylemi (her ne kadar hiçbir MYK üyesi sahiplenmiyor olsa bile), merkez ittifakın apolitik zemininin en açık göstergesi olmuştur: Eğitim Sen mücadele tarihinde ilk defa bu eylemde Eğitim Sen’i oluşturan dinamiklerden bir bölümü eylem öncesinde alınan bu karara katılmayacaklarını ifade etmişlerdir. Bu eylem sonunda Eğitim Sen okullarda tek tip kıyafeti savunan bir pozisyona gerilerken, İslamcı çevrelerin kamu çalışanlarına türban serbestliği getirmeyi amaçlayan çalışmalarının zemininin güçlenmesine olanak verilmiştir. Eğitim Sen ve KESK’te giderek güçlenen ulusalcı hassasiyetlerin yarattığı politik öngörüsüzlük böyle bir zeminin oluşmasına katkı sağlamıştır.
Son MYK dönemine hâkim olan öngörüsüzlük sonucunda Eğitim Sen artık işyerlerindeki politik ve psikolojik hegemonyasını yitirmiş görünmektedir. Bu dönemin ya yanlış ya da uygulanamayan ve sessizce geçiştirilen kararların alındığı bir dönem olması bu durumun en önemli sebebidir. 4+4+4 düzenlemesine karşı Eğitim Sen’in KESK’e rağmen grev kararı alması, eylem alanında inisiyatifin CHP milletvekillerine bırakılması, açıklanan dönemlik eylem takvimlerine kimsenin uymaması ve bunun nedenlerinin bile araştırılmaması kamu emekçileri mücadelesini bu geri noktaya getirmiştir. Gelinen aşama bir çeşit “eksen erimesi” olarak açıklanabilir.
5. KESK ve bağlı sendikalarda yaşanan tıkanmanın aşılabilmesi için mevcut tüm dinamiklerin sürece katılabileceği çoğulcu bir yapı inşa edilmelidir. Mevcut haliyle KESK ve bağlı sendikalar içindeki demokratik işleyiş ve katılımcılık mekanizmaları Türkiye’nin ve kamu emekçileri mücadelesinin gerçekliğini yansıtmaktan ve kapsamaktan uzak durumdadır.Kamu emekçileri mücadelesi, sadece kongrelerle ve seçim sistemiyle sınırlı kalmayan, daha genel bir katılım, örgütlenme ve mücadele felsefesi olarak çoğulculuğu gündemine almalıdır.
6. Türkiye’de iktidar da muhalefet de sağa kalmış durumda; iktidarda muhafazakâr/piyasacı AKP, muhalefette ulusalcı/piyasacı CHP. Bugün Türkiye’nin en acil sorunu topyekûn sağa kayış karşısında demokratik, ekolojist, eşitlikçi ve özgürlükçü bir direniş cephesi oluşturmaktır. Geleneksel sol anlayışların bulundukları ideolojik zeminin kayganlığının onları kolaylıkla ulusalcılığa götürdüğü izlenebilmektedir. Bu gidişata verilecek tek yanıt, Türkiye’de emekçilerin ve ezilenlerin yaşadıkları baskı ve sömürüye karşı, tarihsel deneyimlerimizin eleştirisine dayanan özgürlükçü sol bir başkaldırının olanaklarını yaratmak ve bu olanakların yaşam bulması için her zamankinden daha çok çalışmaktır. İhtiyacımız olan şey farklı tarihsel ve toplumsal mağduriyet alanlarını özgürlükçü sol bir mücadele teorisi ve politika hattında birleştirmektir. Özgürlükçü sol yürüyüşün/arayışın kamu emekçileri mücadelesi içindeki ayağı olan DEM, bu çerçevede siyasal alanda yaşanan tüm gelişmeleri destekler ve herkesi bu mücadele hattında ortak hareket etmeye çağırır.
7. Demokratik Emek Meclisi bu toplantısında, önümüzdeki dönem faaliyetlerini koordine etmek ve sürdürmekle ilgili olarak yürütmesini de yenilemiştir. Yeni seçilen yürütme ve iletişim bilgileri şöyledir:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder