3 Şubat 2013 Pazar

Benim Adım Maria!

28/29 Ocak 1921 gecesi Karadeniz’in karanlık sularında  yoldaşlarını yitirdikten sonra tarihin içinde görünmez kılınan Maria Suphi için 29 Ocak 2013 akşamı ATO'da (Ankara Tabip Odası) düzenlenmiş olan etkinlikten:
 Filiz Ak (Dr. Serdar) Sol-Tartışma

Benim Adım Maria!
"artık lüzum yok fazla söze:
bakın göz göze
- karadeniz
on beş kere açtı göğsünü,
on beş kere örtüldü.
onbeşlerin hepsi
bir komünist gibi öldü"

Bu dizelerin içinde ben yokum. Yazdığınız tarihte hiç yer almadım. Bu katliamda on beş komünist erkeğin öldürüldüğünü söylediniz yıllarca. Ama bu doğru değil. Yahya Kaptan sopasıyla onların ellerine ellerine vururken, kemikleri kırılırken ben de oradaydım. Yoldaşlarım, parçalanıp denize atılırken…  oradaydım. 15 beden Karadeniz'in çırpınan sularında kaybolurken onları izlemenin, çaresizliğin acısıyla çırpınıyordum.
Benim adım Maria! Bir Rus Kadınıyım. 1905 devriminde işçi kadınların yanında yer almış, 1917 devrimi için örgütlü yapıların içinde çalışmış bir Sovyet kadını… Suphi’yle tanıştığım gün yaşamımın bir başka dönemi başladı. Suphi’yle yoldaş oldu, onun mücadelesinde, onun yanında yer aldım ben de. Ve ona aşık oldum. Aşkın yoldaşlıkla nasıl kocaman olduğunu öğrendim.
Benim adım Maria! Ben ülkenizin tarihinin utancının tanığıyım!
1921 Ocağı. Kars’tan ülkeye giriş yapmıştık. Kars’tan sonraki istikamet Erzurum’du. Yola çıkan tren 18 Ocak 1921′de Erzurum’a ulaştı. Erzurum tren istasyonunda önceden örgütlemiş büyük bir protestoyla karşılandık. Kimse trenden indirilmedi. Şehre sokulmadan, Trabzon'a yönlendirildik. Bir bahane ile Süleyman Sami ve Mehmet Emin Erzurum’da kaldılar. İkisi Enverciydi. Bakü Kongresi’nde Suphi tarafına geçmişlerdi ve Suphi de onları Merkez Komiteye almıştı. Tren Bayburt’a gelince iki kişi daha, Yüzbaşı Nedim Agâh ve Yüzbaşı Yakup, hastalandıklarını söyleyerek ayrıldılar. Trabzon’dan İnebolu’ya, oradan Ankara’ya gidecektik.  Trabzon’a ulaştığımızda bizi karşılamaya gelen kalabalığın beklediği yola doğru giderken iskele kâhyası Yahya çıktı ortaya. Yolumuz değiştirildi. Şehre varmadan, Çömlekçi Mahallesi’nin alt yolundan doğruca iskeleye götürüldük.  Yahya Kâhya, Suphi’ye ve bizlere çok ağır hakaretlerde bulundu.  Hazırlamış oldukları motora bindirdiler bizi. Bu bir ölüm yolculuğuydu, hissetmiştim. Gözlerim Suphi’nin gözleriyle konuşuyordu. İki mil açıkta, 28 Ocak'ı 29 Ocak'a bağlayan geceydi.  
Birden beni çektiler yoldaşlarımın arasından, ellerim Suphi’ninkilerden koparılırken o, Maria diye bağırıyordu.Gözümün önünde Suphi ve 14 Yoldaş vurulup kesilirken, taş bağlanıp denize atılırken. Bense, çığlıklarıma kimse aldırmazken sürükleniyordum bilmediğim bir yere.Kendi sonumu henüz tahmin bile edemiyordum. Yoldaşlarımın katliamına tanıklık sonrası Trabzon’a geri getirildim Çömlekçi Mahallesinde bir eve kapatıldım, eve bir muhafız çeteci kondu. Rus konsolosuna bir pusula göndermek istedim. Pusula Yahya’nın eline geçti.
Yahya Kâhya beni öldürmemişti. Ben denizin ortasında yoldaşlarımla ölmek için neler vermezdim! Ahalinin bilgisi dahilindeydi her şey. Herkes sustu, herkes gözünü kapattı. O eve kapatılışım… ardı arkası gelmeyen tecavüzler… oradan oraya sürüklenişim…  Sesini çıkarmadı kimse. Herkes işbirlikçiydi, herkes azmettirendi, herkes alkış tutandı, herkes tecavüz edendi. Sadece biz değildik yok edilen, sadece ben değildim. Bir halkın geleceğine dair sonsuz düşlerdi.
Acıyla gözümü kapatırken bilge hypatia’nın parçalanıp yerlerde sürüklenişini yaşadım. İsyan edememek… Ve hiçbir şey yapamamak… tarihin içinde susturulmak… düşler nasıl yok edilebilir ki? Düşlerimizin yaşadığını biliyorum, sizin gözlerinizde görebiliyorum.
Bu akşam buradayım. Her gün beş kadının kadın cinayetiyle öldürüldüğü 2013 Türkiye’sinde. Benim adım Maria!  Siyasi bir cinayetle öldürüldüm. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk “faili meçhul” siyasi kadın cinayetiyle…
Yahya Kâhya Trabzon’da karışık işler çevirdiği gerekçesiyle Sivas’a gönderildi, ancak ağır ceza mahkemesince suçsuz bulundu ve beraat etti. Trabzon’a dönüşünde “sanki bütün işlerde ben tek başına mı idim. Daha üstüme varırlarsa her şeyi olduğu gibi ortaya dökerim,” demiş. Buna benzer davaları sizler şimdi yanı başınızda görüyorsunuz. Fethiye davası, Siirt davası ve daha nicesi… Doğru ya, tıpkı şu anki cinayetler gibi, sizin tanıklığını yaptığının katliamlar ve ölümler gibi. Ardında hep görünmeyen o korkunç iktidar var. Azmettiren  hep aynı iktidar.  Ben onun nasıl eril ve acımasız olduğunun tanığıyım! Yahya Kâhya’nın bu olayı tek başına yapması imkânsız, değil mi? sınırsız, sistematik bir cinsel saldırı… Gücünü devletten ve onunla ilişkide olan diğer gizli güçlerden alan, eli kanlı bir çetenin kontrolsüz ve sınırsız gücünün kadınlara nasıl sistematik bir düşmanlıkla yöneldiğinin korkunç bir örneği. Yahya Kahya ve Topal Osman, teşkilat’ı Mahsusa’nın adamlarıydı. Bugün kadın yoldaşlarım, eril iktidarın erkekleri diyorlar, erkek devletin yeniden ürettiği erkekliğin cinayeti…
Kadınlara uygulanan hakaret, korkutulup bastırılma, şiddet, taciz, tecavüz, öldürme. Ben  bunlara mahkum edilmek istenen kadınların mücadelesinde yer almaya geldim.
Bugün de  eşlerine, sevgililerine, çocuklarına, kardeşlerine her türlü şiddeti uygulayıp onları öldüren erkekler mahkemelerce serbest bırakılıp devletçe desteklenmiyorlar mı?
Benim adım Maria!
TKP’liyim. O gece gemide öldürülmeyişim, TKP’li olmadığım için değildi, kadın olduğum içindi. Kadın olduğum için birçok erkeğin tecavüzüne uğradım ve sonrasında vahşetle öldürüldüm. Bu cinayet, ideolojisi ne olursa olsun tüm kadınlara karşı işlenmiş siyasi bir suçtur.
Ben Maria Suphi!  Siyasi olan, kadın cinayeti dediğiniz katliamımın aydınlatılmasını istiyorum sizlerden! Tüm faili meçhul cinayetlerin de…
Mustafa Suphi, sevdiğimdi. Suphi ve arkadaşları bir kez ölürken ben yüzlerce kez öldüm. Aşkım ve yoldaşlarım Karadeniz'in hırçın suyunda yiterken ben onlarla birlikte lememenin acısıyla yüzlerce kez öldüm!
Bazı satır aralarında “Bir rivayete göre ise gördüğü şiddet ve tecavüzlerden sonra ruh sağlığını yitirerek 1960'lı yıllara kadar Trabzon'da yaşar.” Deniyor benim için.
1921 ya da 1960 ne fark eder! O gemide beni öldürmeyip karaya çıkardıktan yüzlerce kez öldürdüler! Ve sizler, yıllarca görünmez kılarak öldürdünüz beni. Benim öldüğüm an, Suphi’nin ellerimden koparılıp öldürüldüğü andı! Suphi’yle son kez göz göze geldiğim andı!
Sesimi duymadı suyun altında yiterken. Elveda Sevgilim! Elveda Yoldaşım! Elveda!

1 yorum: