
Reel sosyalizm uygulamaları Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra yeni bir sosyalizm arayışında önemli tartışma başlıklarından bir tanesi oldu. Mayıs 2006 tarihinde Çin’deki Sosyalizm Tarihi İncelemeleri Akademik Dergisi’nde Prof. Zheng Zhisheng imzasıyla yayınlanan “Stalin Modeli üzerine tarihsel ve gerçekçi bir perspektiften düşünmek” adlı makaleyi okurlarımıza tartışmalara katkı olması açısından iki bölüm halinde sunuyoruz.
Özet: Stalin modeli; bilimsel sosyalist teorinin geri ülkelerde uygunsuz bir biçimde uygulanmasını göstermektedir; bu model belirli bir tarihsel arka planda ortaya çıkan çeşitli faktörlerin birleşik etkilerinin kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu modelin başarısızlığı bize sosyalizmin inşasında tek bir sabit modelin olmadığını, gerçekleştirilen sosyalizm inşası denemelerinin Marx‘ın eserlerinde sözünü ettiği komünizmin birinci aşaması olmadığını ve sosyal gelişmenin ötesinde olan her hangi bir fikir veya pratiğin tarih tarafından reddedileceği dersini vermektedir.
Yayın tarihi 2006 Mayıs. Çin’de yayımlanan Sosyalizm Tarihi İncelemeleri Akademik Dergisi
Giriş
Yayın tarihi 2006 Mayıs. Çin’de yayımlanan Sosyalizm Tarihi İncelemeleri Akademik Dergisi
Giriş
Genel olarak belirtmek gerekirse, Stalin modeli, Sovyetler Birliği‘nde endüstrileşme ve tarımın kollektifleştirilmesi tarihi sürecinde oluşmuş olan ekonomik ve politik sistemleri ve sosyalist tarzı anlatmaktadır. 1936‘da yürürlüğe koyulan Sovyet Anayasası bu modelin ürünü ve sembolü olarak ortaya çıkmıştır. Bu modelin temel karakteristikleri “yüksek yoğunlaşma ve yüksek düzeyde merkezileşme“ dir. Bunun anlamı politik askeri diplomatik kültürel ve bilimsel işlerde karar verme gücünün Parti Merkez Komitesi‘nin en yüksek düzey önderlik organlarına verilmesidir. Böylece katı bir yapı ortaya çıkmış ve Sovyetler Birliği‘nde sosyal yaşamın canlılığı ve gelişme saiki kaybolmuştur.
Ekonomik alanda bu modelin anlamı üretim araçları mülkiyeti düzleminde tek tip bir kamusal mülkiyet sisteminin ve ekonomik sektörler arasında dengesiz bir yapı kurulması; ekonomik yaşamda değer yasasını dikkate almayan kumandacı tipte bir plan ekonomisi ve ekonomik sistemin ve işletmelerin yüksek düzeyde merkezileşmiş yönetim sistemleri ile yönetilmesidir. Politik düzlemde ise tek parti hakimiyeti, partinin devlet ve hükümetin işlevlerini de üstlenerek onların yerini alması, kadro ve memur atamalarında merkeziyetçi tek yanlı yukardan aşağıya işleyen bir sistem ve ömür boyu görev alma sistemi, demokrasinin yokluğu, iktidarı denetleyen karşı denetim ve izleme ve kontrol mekanizmalarının geliştirilmemiş olması ve kişilere tapma ve yüceltmenin yaygınlığıdır.
Bunlara ilaveten uluslararası dış politika alanında Stalin modelinin yansıması kapitalist ve sosyalist sistemin karşıtlığı üzerinde oturan iki yaklaşımı doktrin düzeyine çıkarır ve bu doktrinler üzerinde oturur ve “sosyalizmin tek ülkede inşası“ kavramı ile “iki tipte pazar: kapitalist ve sosyalist pazarlar ve iki dünya ekonomisi” doktrinleri… Bunlar kapalı veya yarı kapalı bir ülke ekonomisine yol açar.
Stalin modelinin bu özellikleri, Marx ve Engelsteki „saf ve katıksız –meta üretimi ekonomisini ve pazar kavramlarını dışlayan– klasik sosyalizm teorisinin bazı fikirlerinin ve Bolşevik Partisi‘nin savaş-askeri komünizmi dönemi pratiğinin birleştirilmesinin bir ürünüdür. Bu model sosyalizmin klasik teorisini teori düzeyinden pratiğe aktarılarak bir gerçek olmasını hayata geçirmiş, geri bir tarımsal ülkeyi birkaç on yıl gibi kısa bir süre içersinde Batılı kapitalist güçlere karşı koyabilecek modern bir sanayi ülkesi haline getirmiş fakat öte yandan aynı zamanda ilerde Sovyetler Birliği’nin dağılıp yıkılmasına önemli bir neden olarak yol açacak olan yüksek düzeyde yoğunlaşmış ve merkezileşmiş değişmez ve katı bir sistem yaratmıştır. Bu oldukça tartışmalı ve itirazlar gerektiren bir modeldir ve övgü veya suçlama yaklaşımı ile ele alınması doğru olmaz. Bu modelin ortaya çıkışının nedenlerinin araştırılması ve analiz edilmesi günümüzde sosyalizm inşası süreci açısından büyük önem taşımaktadır .
1- Stalin modelinin oluşumunun tarihsel boyutu –Stalin modeli ne kişisel özlemlerin ne de tesadüfi etkenlerin ürünü değil, özgün tarihsel koşulların doğal bir ürünüdür.
Engels, şuna işaret etmekteydi: “İnsanlar kendi tarihlerini yaratırlar, fakat bunu kurulmuş, sınırlanmış ve varolan ortam içinde yaparlar“. Lenin de “her hangi bir sosyal olayın araştırılmasında Marksist teorinin mutlak gerektirdiği şey sorunları belirli bir tarihsel ortam içine yerleştirmek ve bu çerçeve içinde ele almaktır“.
Şüphesiz Stalin modeli de tesadüfi bir çakışma değil özgün tarihsel koşulların doğal bir ürünüdür .
Stalin modelinin ortaya çıkışında sosyalizm ve komünizmin inşasına ilişkin klasik genel teorilerin etkisi bulunmaktadır. Çünkü Marksizmin kurucuları tarafından oluşturulan klasik komünizm ve sosyalizmin genel teorileri sadece komünizmin yüksek düzeyde gelişkin bir toplumsal üretkenlik temelinde inşa edilebileceğini ileri sürmüyor, bu teorilerde aynı zamanda komünizmin inşasının ön koşulu olarak eski toplumdaki sosyal iş bölümünün sönümü veya tasfiyesinin gerekli olduğu, devletin, metanın, paranın, sınıf karşıtlıklarının sönümü ve tasfiyesini ön koşul olarak koyuyordu. 1875‘te yazdığı Gotha Programı‘nın Eleştirisi adlı eserde Marks komünizmin tarihsel dönemini başlangıç dönemi ve gelişkin dönem olarak ikiye ayırdı. 1917 yılında Lenin de Devlet ve Devrim adlı eserinde açıkça sosyalizmi komünizmin birinci ve ilk, başlangıç aşaması olarak tanımladı
Stalin o günkü Rusya‘nın içinde bulunduğu geri ekonomik ve kültürel koşulları dikkatle göz önünde bulundurmadı; o sosyalizmin proletarya diktatörlüğü altında ve işçi-köylü ittifakı temelinde tamamlanabileceğini düşündü. Tek tipte bir üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti sistemi; plan ekonomisi; bölüşüm sisteminin emek katkısına göre düzenlenmesi; sınıf karşıtlıklarının tasfiyesi gibi klasik sosyalizmin temel özelliklerini yansıtan politikalar doğrudan Sovyetler Birliği’nin geri ekonomik ve kültürel ortamında sosyalizmin inşası sürecine uygulandı. Stalin, Lenin‘in Yeni Ekonomi Politika (NEP) modelini -„devlet kapitalizmi“– piyasalar, metalar ve paranın içinde bulunacağı bu sistemi sosyalizmin inşasında kalıcı ve uzun süreli bir sistem olarak düşünmedi ve Lenin‘in fikirlerini ciddi olarak incelemedi. Lenin‘in bu modeli bir yazısında kapitalizmle mücadelede „arkadan dolaşan dolaylı„ bir yol olarak tanımlamasından hareketle Stalin, Lenin‘in düşündüğü bu modeli Sovyetler Birliği‘ndeki o günkü koşullarda sosyal çelişmeleri yumuşatmayı hedefleyen geçici bir politika olarak değerlendirdi.
Dolayısıyla Stalin modelinin oluşmasında Sovyetler Birliği‘nin mevcut koşullarının büyük ölçüde gözden uzak tutulması ve Marks ve Engels‘in teorilerinin mekanik bir biçimde uygulanması söz konusu olmuştur.
Stalin modelinin oluşmasında Sovyetler Birliği‘nin iç ve uluslararası koşullarının yakın bir ilişkisi bulunmaktadır. Ekim Devrimi‘nden sonra yeni Sovyet ülkelerinin karşı karşıya bulunduğu uluslararası durum olağanüstü ciddi idi. Umut edilen dünya devrimi gelmemişti; Batı Avrupa ülkelerinden enternasyonal destek gelmek bir yana bu ülkelerden silahlı müdahale ve iç savaşa destek geliyordu. Ve rejim ölüm kalım savaşı yaşıyordu. Ekim Devrimi‘nden on yıl sonra geriye bakıldığında, Sovyetler Birliği’nin sosyalizmin inşası süreci açısından hiçbir zaman normal bir barışçı uluslararası ortam yaşamadığını görebiliriz. Güçlü bir kapitalist dünyanın direnişi koşullarında on yıl sonra dahi SBKP‘nin yönettiği devlet ve ülke küçük çaplı köylü ekonomisine dayanan geri bir tarım ülkesiydi; büyük sanayinin temeli olağanüstü zayıftı ve bilim ve teknolojinin gelişme düzeyi çok geriydi.
Sovyetler Birliği’nin o günlerde öncelikli görev olarak sosyalizmi inşa etmek değil, ayakta kalmaya ihtiyacı vardı. Sovyet karşıtı emperyalist cephe ile karşı karşıya bulunan SBKP büyük ölçüde bir kriz duygusunun ağır baskısı altındaydı ve devamlı bir savaş hali ve alarm konumu felsefesi oluşturmuştu. Bu düşünce bu dönemle sınırlı kalmadı ve etkilerini gelecekte de uzun bir dönem boyunca sürdürdü. Partideki muhalefet kanadı dahi her an bir savaşın yaklaşmakta olduğu beklentisi içindeydi ve muhalefet de kendisini Stalin‘in operasyonel politikalarını ve savaşa karşı hazırlıklı bulunmak politikalarını güçlü bir şekilde desteklemek gereği baskısı altında hissediyordu.
Stalin modelindeki süper hızla endüstrileşme ve bunun için bütün yol ve yöntemleri seferber ederek modern bir endüstriyi yaratma yönelimi bu krizli ruh haline cevap veren kaçınılmaz bir tercih haline gelmişti.
İç politik sürece baktığımızda ise, Lenin‘in ölümünden sonra SBKP içinde keskin şiddetli bir tartışma ortaya çıktı. Tek bir ülke sosyalizmi inşa edebilir miydi ve bu nasıl olacaktı? Ve başka tartışma noktaları da ortaya çıktı. Troçki‘nin “sürekli devrim teorisine“ karşı Stalin tek bir ülkede sosyalizmin inşa edilebileceği kavramını ileri sürdü ve öte yandan bu kavramsal fikri sosyalizmin nihai zaferini elde etme kavramından ayırdı.
Aynı zamanda sosyalizmin nasıl inşa edilebileceği Sovyetler Birliği‘nin içinde bulunduğu koşulların analizi, piyasaların işlevinin nasıl ele alınması gerektiği, proletarya dışındaki sınıflara nasıl önderlik edilebileceği, Sovyetler Birliği‘nin dış dünya ile uluslararası ilişkilerinin nasıl yorumlanabileceği ve diğer konularda Stalin‘in grubu ile Buharin‘in grubu arasında da keskin bir çatışma ortaya çıktı. Stalin sosyalizmin kapitalizme karşı sahip olduğu üstünlüklerden hareket ederek pazar ilişkilerini dışladı ve “piyasaların normalleştirilmesine“ karşı çıktı ve kırsal ve kentsel küçük burjuvazinin „barışçı bir biçimde sosyalizmin inşası sürecine kazanılması“ fikrine karşı çıkarak bu sınıf ve tabakalara karşı politik mücadele ve zora dayalı yöntemlerin uygulanması gerektiğini savundu. Parti içindeki bu ideolojik ve politik mücadelelerde Stalin‘in önderlik ettiği çoğunluk muhalefeti yendi. Ancak bu arada şunu da kaydetmek gerekir ki, Stalin‘in savunduğu bu fikirler Sovyetler Birliği‘ndeki küçük köylüler ve küçük üreticileri hızlı ve çabuk bir başarı isteyen sosyal psikolojilerini ve özlemlerini yansıtmaktaydı. 1918‘lerdeki savaş komünizmi politikasının uygulandığı dönemdeki kestirme bir biçimde sosyalizme ulaşma fikri tekrar canlanmış ve kendisine yaygın bir temel bulmuştu; dolayısıyla Stalin modelinin oluşması ve yaşaması böyle bir güçlü kitle temeline dayanmış oldu.
Stalin modelinin oluşması şüphesiz ideolojik alandan gelen etkileri de taşımaktadır. Çünkü sosyalizmin klasik teorisindeki sosyalizm sadece kapitalizmle karşıtlık ve anti tez içinde olan bir katogori ve gerçeklik olarak görünmektedir. Stalin, Sovyetler Birliği’nde sosyalizmi inşa sürecinde küresel ekonomik ortam ile karşılıklı ilişkinin ve etkileşimin farkında olmasına karşın dış ekonomik ilişkileri geliştirmek konusunda büyük endişeler ve korkular taşımaktaydı. Bundan dolayı o Sovyetler Birliği‘nin dış ekonomik ilişkilerini, Sovyetler Birliği‘ni uluslararası kapitalist sistemin bağımlı bir uzantısı haline getirmemek, kapitalist dünya ekonomik sistemine bulaşarak onun bir parçası haline gelmek korkusuyla hareket etti; Stalin Sovyetler Birliği’nin ekonomisini bağımsız bir ekonomik birim halinde geliştirmek istiyordu. Böyle bir bağımsız ekonomik birim temelde iç pazara dayanmalı kendi endüstri ve tarımsal dallarına dayanmalıydı.
Dolayısıyla Stalin “iki parallel dünya pazarı“ fikrini savundu. Ekonomik politikada ve faaliyetlerde kapitalist dünyaya ve pazara karşı açık kapı politikasi izlemek sosyalist ülkelere zararlı ve önü kapalı bir alternatifti. Stalin‘in bu açık kapı politikasına karşı tutumu tek yanlı bir yaklaşımdı.
Meta üretimi ekonomisi kapitalizmle eş görülüyor, pazar ve sosyalizm çatışan karakterde görülüyor ve sosyalizmden tümüyle dışlanıyordu. Sosyalizmin inşa sürecinde böylece kapitalist sistemler ve yöntemlerden yararlanılmasının tamamen reddi uzun vadede Sovyetler Birliği‘nin gelişme sürecini dünya ekonomisinden soyutlamış oldu ve olumsuz etkilerde bulundu.
Buna ilaveten bir ülke olarak Rusya‘nın ulusal tarihi ve kültürel özellikleri de Stalin modelinin oluşmasının nedenlerinden biridir. Rusya doğu despotizmi geleneklerini taşıyan bir ülkedir. Rus köylüsü ve diğer etnik halklarda da güçlü emperyal büyük devlet düşünceleri bulunmaktaydı. Demokratik geleneklerden yoksunluk, ulusal dışlama alışkanlıkları „kadro tayin ve seçme sistemini„ ataerkil doğrultuda geliştiriyordu; kişiye tapma ve yüceltme fikrini besliyor ve bunların gündelik yaşamda kolayca benimsenip doğal bir şey gibi algılanmasına yol açıyordu. “Kısa vadeli „ köylü bakış açısı ve özne bilinci, küçük üreticinin düşünce dünyasına ilişkin alışkanlıkların gücü bir bütün olarak ülkenin sosyalist ekonomik yaşamına ilişkin düşünce atmosferinin oluşmasına etkide bulunuyordu.
Bu toplum bu haliyle pre-kapitalist doğal ekonominin katogorilerinin düşünüş tarzını kolayca kabul edebiliyordu. Dolayısıyla bu yaklaşımla meta ekonomisinin gelişmesi ve daha gelişkin bir meta ekonomisinin koşullarının oluşması sıklıkla kapitalizmin geliştirilmesi olarak algılanıyor ve toplumda reddediliyordu. Bir bütün olarak ülke çapında halkın geniş çoğunluğunun kültürel düzeyi nispeten düşük olduğu için ve bu kültürel düzeyin ilerlemesi yavaş geliştiği için öznelci istemlere göre, öznel iradecilik ve politik üst yapıdan keyfi-iradi müdaheleler öne çıkıyordu. Otorite gücünü elde tutanların iradesine boyun eğme ve onaylama yaklaşımı politik yaşamın düzenlenmesinde, ekonomik planların tasarlanması ve uygulanmasında ve sosyalizmin inşasının diğer meselelerine yaklaşımda kendisini aşırılıklar biçiminde gösteriyordu.
Bunlarla birlikte Stalin‘in kişisel karakterine özgü zaafları, öznelcilik, kıskançlık, iktidarı elinde tutmaya büyük tutkusu ve nobran, kaba özellikleri vb. de Stalin modelinin oluşmasında önemli bir etkendir.
2- Stalin modelinin uygulamalarının incelenmesi: Stalin modeli bir dönem sosyalizmin inşasında bir mucize yaratmıştı. Fakat bu modelin sosyalist inşaya örnek olup olmayacağı gerçekçi bakış açısından incelenmelidir.
Stalin modelinin nasıl ele alınacağı konusu salt bir akademik sorun değildir; bu mesele komünist akımın ve sosyalist sistemin geleceği ve kaderi açısından ciddi bir politik sorundur. Daha sonraki dönemde 1950‘lerde SBKP Stalin modelini tamamen inkar etmiştir ve bunun arkasından bir dönem sonra Gorbaçev‘in „hümanist demokratik sosyalizm“ modeli reformu gelmiş bu da Sovyetler Birliği’nin felaketli çöküşüne yol açmıştır. Bu arada çeşitli tarihsel olguların inkarı karşıt gücün kullandığı bir taktik olmuştur. Bunlar Komünist Partisi‘ni devre dışı bırakmak için onun kendi tarihini inkar etmesinden yararlanmışlardı. Bunlar sosyalist sistemi devirmek ve kapitalist sistemi restore etmek için Komünist Partisi‘nin kendi sosyalist inşa pratiğini inkar etmesini kullanmışlardır. Stalin modelinin uygulamalarının incelenip irdelenmesi sadece sosyalizmin kendisini yeniden değerlendirip gözden geçirmesi değil aynı zamanda bu irdeleme sosyalizm inşasının bugünkü pratiği üzerine fikirler oluşturmada önemli bir etkide bulunacaktır.
Stalin modeli sosyalist miydi? Stalin modelindeki sosyalizm gerçek yaşam koşulları içindeki bir sosyalizm miydi?
Uzun bir tarihi dönem boyunca insanlar sosyalizmin teorideki kategorilerinin pratikteki sosyalizme tamamen-bütünüyle eş olması gerektiği şeklinde düşünme alışkanlığını yaşatıp sürdürdüler. Bunun sonucunda gelecek toplumla ilgili Marksist teoriler içinde bulunduğumuz gerçek yaşam koşullarına doğrudan-öylece uygulanmak istendi; kanımızca bu gerçekçi olmayan bir yaklaşımdı. Stalinci model büyük ölçüde klasik sosyalizmin teorilerine dayanıyordu. Stalin, Marx ve Engels‘in gelecek toplum üzerine ilk teorilerine göre sosyalizmin gerçekliğini şekillendirmek istedi. Bu şekil tarihin bir döneminde Sovyetler Birliği‘nin gelişmesinde bir mucize ortaya çıkardı. Böylece geri üretkenlik ve geri üretici güçler düzeyi temeli üzerinde inşa edilen bir tür olağanüstü toplum kurmuştu. Bu sosyalizm değil miydi?
Şu noktalardan bakarsak Stalin modelinde sosyalizme ilişkin elementer birtakım ögeler açıkça görülmektedir: Komünist Partisi‘nin sosyalizmin tarihsel döneminde iktidarı ve önderliği elinde tutması ilkesine sahip çıkması; işçi köylü ittifakı temeline dayalı bir Sovyet Meclisleri rejimi kurması; proletarya ve diğer halk sınıf ve tabakalarına demokrasi uygulaması ve burjuvazi ve diğer düşman siyasi güçlere karşı diktatörlük uygulaması ve proletarya diktatörlüğüne dayanarak sosyalist sistemi savunması açısından ve iki tipte mülkiyet yapısını gerçekleştirip –bütün halkın kamusal mülkiyeti ve kollektif grup mülkiyeti- gibi üretim araçlarının sosyalist kamu mülkiyetini sağlayarak bu sistemin bütün bir ekonomik sisteme egemen olmasını gerçekleştirmesi; bölüşüm sisteminde emek katkısına göre bir bölüşüm sistemini yürürlüğe sokması; üstyapının ideolojik alanında Marksizm-Leninizm‘in düşüncelerini yüksekte tutması ve önderliğini savunması ve başka ilave edilecek şeylerle “Stalin modelinin“ temel sisteminin bütün içerikleri sosyalist karakterleri taşımaktadır ve tamamen olumlanmalıdır.
Öte yandan “Stalin modeli“ belirli bir özgün ekonomik ve politik sistem ve işleyiş mekanizmaları açısından ayrımsız bütün yönlerini aynı sepete koyarak incelenmemelidir. Bunlardan bazıları doğrudur, bazıları da yanlıştır. Bazıları Sovyetler Birliği‘nin özgün koşulları içinde doğru olarak görülebilir, fakat aynı yollar başka ülkelere uygulandığında yanlıştır. Birçoğu belirli tarihsel koşullarda doğru sayılabilir; öte yandan nesnel koşullarda değişiklikliklere bağlı olarak doğru olmayabilir. Ancak görülmüştür ki, Sovyetler Birliği onyıllar süren gelişme sürecinde donmuş ve duragan hale gelmiş olan Stalin modelinde ısrar etmiş ve zamanın ve şartların değişmesine bağlı yapısal reformlar geliştirememiştir. Bu katı tipte bir sosyalizmdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder