4 Temmuz 2012 Çarşamba

İşçi sınıfı, emperyalizm ve şaşkınlar: 1989 Devrimlerinden Arap Baharına

Doğan Tarkan
Stalinizmin savunucuları Doğu Almanya'da yaşananları emperyalizmin işi olarak tanımladı. Aynı anlayış bugün Arap Baharı'nı da emperyalizmin bölgeyi yeniden şekillendirmesi olarak değerlendiriyor. Doğan Tarkan, 1989 devrimleri ve Arap devrimlerindeki gerçek gücü anlatıyor:

1989'da Polonya'da başlayan ve Arnavutluk'ta son bulan devrim dalgası esas olarak işçi sınıfının eylemleriydi. 

Polonya'da Dayanışma sendikası milyonlarca işçiyi örgütledikten sonra yasadışı ilan edilmiş, sonra yeniden yasallaştırılmış, seçimlere sınırlı ölçüde katılmasına izin verilmişti. Dayanışma sınırlı ölçüde katılabildiği seçimlerde iktidardaki stalinist partiyi öylesine ezdi ki sonunda genel seçimler yapıldı: Stalinistler tarihin çöplüğüne giderken, Dayanışma iktidar oldu.

Çekoslavakya'da, Macaristan'da ama en belirgin olarak Doğu Almanya'da Polonya'nın ardından işçiler sokaklara çıktı. Almanya'da göstericilere ateş açıldı, daha çok gösteri oldu ve sonunda bütün Almanya sokağa çıktı, Batıya doğru yürümeye başladı, Berlin Duvarı çöktü.

Romanya'da maden işçileri başkenti bastı. Çavuşesku sarayının balkonunda konuşurken maden işçileri saraya doğru yürümeye başladı ve Çavuşesku son anda helikopterine binip kaçmaya çalıştı. Sonunu biliyoruz.

Arnavutluk'ta işçiler ayaklandı. İktidar iki gün içinde yıkıldı gitti.

1989 devrimlerini "oyun" olarak gören anlayış

Stalinizmin savunucuları Doğu Almanya'da yaşananları emperyalizmin işi olarak tanımladı. İşçi sınıfının bu devrimlerdeki rolünü görmedi, görmek istemedi.

Aynı anlayış 1953 Almanya, 1956 Macaristan, 1968 Çekoslavakya ayaklanmalarında da işçi sınıfının ne tarafta olduğuna bakmadı. Ayaklanmaların, kurulan işçi konseylerinin ancak Rus Ordusu tarafından bastırılabilmiş olmasına aldırmadı. Yaşananları, bu ülkelerde ilk kez işçilerin kendi iktidar organlarını kurmaları olarak değil de emperyalizmin oyunu olarak gördüler. 1953, 1956 ve 1968 emperyalizm oyunu olduğuna göre işçi sınıfının rolü ne olursa olsun 1989'da emperyalizmin oyunuydu.

Arap devrimlerine Bush gibi bakmak

Aynı anlayış bugün Arap Baharı'nı da emperyalizmin bölgeyi yeniden şekillendirmesi olarak değerlendiriyor. Tunus'ta, Mısır'da, Yemen ve Suriye'de, Bahreyn'de işçi sınıfının rolünü görmüyor. Tek gördükleri İslamcı örgütler. Çünkü gözleri ABD'nin "teröre karşı savaş" sloganlarıyla, İslam düşmanlığıyla kamaşmış durumda.

10 yıllardır diktatörlükler altında yaşayan bu toplumlarda halkın yığınlar halinde, büyük yığınlar halinde sokaklara çıkıp kahrolsun diktatörlük demelerinin önemini kavrayamıyorlar.

Arap halklarının mücadelelerinin farkında değiller. Bütün bu ülkelerde mücadeleler, devrimci bir örgütün hele hele sosyalist bir işçi örgütünün çağrısı ve yol göstericiliği ile başlamadı. Ama zaten büyün büyük kitle hareketleri böyle başlar. Ama Tunus'tan Mısır'a, Suriye'den Bahreyn'e bütün bu ülkelerde devrimler için büyük bir hazırlık olan işçi mücadeleleri, demokrasi mücadeleleri yaşandı. En çarpıcı mücadeleler Mısır'da gerçekleşti, ancak diğerlerinde de kendiliğinde hareketin bir ön hazırlık, güç ve deney biriktirme dönemi oldu.

Mısır ve Tunus diktatörlerin yenildiği iki ülke. Her iki ülkede de gelişmeler farklı. Tunus'ta devrim hız kesmeden eski rejimin tün kalıntılarını siyaset alanının dışında itti.

Mısır devriminde işçi sınıfının rolü

Mısır'da böyle olmadı. Mübarek giderken yerine Yüksek Askeri Konsey (YAK) kuruldu ve YAK fiilen yeni bir askeri diktatörlük gibi.

Bu tespit ile Mısır'da devrim olmadığı söylenebilir. Nitekim böyle söyleyenler var. Hatta bazıları Mısır Devrimini utanmazca Türkiye'nin 27 Mayıs'ına benzetiyor.


Ne var ki Mısır işçi sınıfı için durum böyle değil.

Mübarek'in devrilmesi Mısır İşçi sınıfının genel grevi ile kesinleşti. Ayaklanma başladığında Mısır işçi sınıfı harekete geçti. Ancak 2 haftanın sonunda hareket bir genel greve dönüştü ve Mısır egemen sınıfları ile emperyalist güçler bu genel grevden gerekli sonucu çıkardı, Mübarek devrildi.

Emperyalistler ve Mısır egemen sınıflarının çıkardığı bir ders daha vardı: Mübarek'in yerine silahlı kuvvetleri kolektif olarak yönetime getirdiler.

Mısır Devrimi işçi sınıfı hareketi ve tüm toplum için büyük bir sıçrama oldu. Bağımsız işçi sendikaları, farklı işçi örgütleri kurulmaya, hızla örgütlenip gelişmeye başladı. Çeşitli fabrikalarda Mübarek rejiminden kalan yöneticilerin görevden alınması için direnişler oldu.

Devrim sürüyor

Mısır halkının ve Mısır işçi sınıfının YAK'a karşı mücadelesi durmadı. Parlamento seçimleri yapılırken devimciler ve işçiler meydanları doldurarak devrimin taleplerini tekrarladı. Ne var ki işçi sınıfının ve devrimci sosyalistlerin örgütlülük düzeyi henüz seçimleri belirleyecek düzeyde değildi.

Parlamento seçimlerin katılım düşük oldu ve 2 İslamcı parti çoğunluğu kazandı. Sol güçsüzdü.

Şimdi sıra devlet başkanlığı seçimlerine geldi ve görüyoruz ki Mısır işçi sınıfı gene ayakta.

Müslüman Kardeşlerin adayı ve eski rejimde başbakanlık bir bakası ikinci tura kalacak ama bu ikisinin toplam oyu oldukça düşük ve oy vermeyenler de hesaba katıldığında daha da düşük.

Ama sokakta devrimci bir hareket var. Dün çok büyük kalabalıklar sokaktaydı. İşçi sınıfı başkanlık seçimlerinde en solda gördüğü adaya, Sabbahi'ye oy verdi. Sabbahi büyük kentlerde açık ara ile öndeydi ve işçi semtlerinde fark daha da fazlaydı ama 3. olabildi!

Devrim, Mısır'da sürüyor. Müslüman Kardeşler ve Mübarekçiler arasında seçim yarışı var. İktidar Yüksek Askeri Konsey'in elinde. Sokaklar devrimcilerin elinde ve devimciler çok büyük yığınları harekete geçirebiliyor. İşçi semtlerinden başlayarak Tahrir Meydanı'na gelen dünkü yürüyüş Devrimci Sosyalistler, Devrimci Gençlik Örgütü ve 25 Ocak Gençlik örgütü tarafından organize edildi ve başkanlık seçimlerinde elenen 3 devrim yanlısı aday yürüyüşe katıldı.

Mısır'da şimdi sorun Mübarekçi ve YAK'ın desteklediği eski general ve başbakan Ahmed Şefik'in engellenmesi ve Mübarek ve oğullarının aldığı cezaların gözden geçirilmesi. Dünkü yürüyüşe katılan yığınların temel talebi buydu.

Mübarek kalıntılarının silahı İslam düşmanlığı

Ahmed Şefik'in kazanması, açıkça karşı-devrimin kazanması olacak ve o da İslam'ı düşman göstererek Müslüman Kardeşler adayını geçmeye çalışıyor.

Türkiye'de ve dünyada bazıları Tunus'tan, Mısır'a, Suriye'ye emperyalizmim laik rejimleri yıkarak yerlerine "ılımlı" İslami rejimler getirdiğini ileri sürüyor.

Bu iddianın sahipleri emperyalizmin neden Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek istediğini, neden kendisine son derece bağlı diktatörlerin yerine İslamcı siyasi partileri geçirmek istediğini ise açıklayamıyor.

Emperyalistler diktatörleri destekliyor


Açıklamak da zaten mümkün değil. Emperyalizm, neden Bin Ali'ni yerine ılımlı İslamcı birilerini Tunus'ta tercih etsin? Öte yandan biliyoruz ki devrilmesinden birkaç gün öncesine kadar emperyalistler Bin Ali rejimini destekliyordu.

Mısır'da neden Mübarek rejimine karşı bugünkü belirsizliği, siyasi istikrarsızlığı tercih etsinler? Bugün karşı karşıya olunan durum hem siyasi istikrarsızlık hem de YAK var gücüyle Mübarek rejimini yeni bir maskeyle korumaya çalışıyor. Emperyalistlerin Müslüman Kardeşleri değil, YAK'ı ve Ahmed Şefik'i desteklediği ise gün gibi açık.

Suriye yukarda özetlenen anlayışın en çok üzerinde durduğu ülke. Onlara göre Beşir Esad ve Baas diktatörlüğü anti-emperyalist ve emperyalist güçler bu nedenle onu devirmeye çalışıyorlar. Bunun nedenini de açıklamak çok zor. Emperyalistler neden Tunus'ta Bin Ali'yi, Mısır'da Mübarek'i, Libya'da Kaddafi'yi, Bahreyn'de Sultanı ve amcasını, Ürdün'de kralı, Suriye'de de Beşir Esad'ı devirmek istesin? Bütün bu eli kanlı diktatörlerin tek ortak noktası hepsinin emperyalistlerin uşağı olmaları ve onlarca yıldır emperyalist çıkarları bölgede savunmuş olmalarıdır.

Bütün Ortadoğu egemen sınıfları ve emperyalistler için asıl tehlike aşağıdan yükselen halk hareketleridir.

Suriye'deki genel grevi görmeyen kafa

Suriye'de muhalefetin iki odağı var. Birisi yurtdışındaki Suriye Ulusal Konseyi (SUK), diğer ise Suriye'nin içindeki Yerel Koordinasyon Komiteleri (YKK).

Son Huvla katliamı ile birlikte emperyalist ülkelerden askeri müdahale sesleri daha fazla duyulmaya başlandı. Suriye dışındaki SUK baştan beri bir askeri müdahaleyi destekliyor hatta kışkırtıyor. Devrimcilerin güçlü olduğu YKK ise müdahaleye karşı. Yığınsal mücadeleyi örgütleyen YKK zaman zaman silahlı mücadeleyi de desteklemekte fakat daima dışarıdan müdahaleye karşı çıkmakta.

Huvla katliamının ardından YKK genel grev çağrısı yaptı. Devrimin güçlü olduğu Humus, Homs, İdlib gibi kentlerin dışında genel grev Şam'da da güçlü ve şimdi Suriye sanayisinin merkezi Halep'te de genel grev yayılıyor.

Kendilerini çok işçi sınıfçısı gibi satan siyasetlerin Suriye de ki genel grevi görmemeleri çok ilginç ve şu anda bir askeri müdahaleyi engelleyen başlıca faktör.

Ya Esad ikna edilecek, ya Esad'ın çevresi ikna edilecek ve rejim değişikliği yapılıyor havasında Batı yanlısı bir yeni görünümlü rejim oluşturulacak ya da Esad zorla, dış müdahale ile devrilecek. Her halükarda asıl sorun Suriye devrimini ezmek.

Devrimci sosyalistler, Suriye'ye bir dış müdahaleye bu müdahale devrim sürecini de ezeceği için karşılar. Esad rejimini ise halkının düşmanı olan, Mübarek'i, Kaddafi, Bin Ali ya da Bahreyn, Suudi Arabistan kralları benzeri bir diktatörlük olarak görüyor.

Esad'a karşı halkın mücadelesini destekliyoruz, askeri müdahaleye karşı Esad'ın değil, Suriye işçi sınıfının ve yoksullarının yanındayız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder