Ömer Laçiner, İslamcı aydınların iktidar karşısındaki
durumlarını ve anayasa değişikliği referandumunda “evet-hayır” cephelerinde
somutlaşan siyasi çizgileri değerlendirdi
‘Sol, hâlâ AKP’ye öfke duyma halini eleştiri sanıyor’
“Sosyalistlerin tutumu derken” başlıklı yazınızda da, referandumda
“hayır” diyen solun tamamını şiddetle eleştirdiniz. Geçen süreçte, kurunun
yanında yaşı da yaktık mı acaba dediniz mi?
‘Bugün de devrime inanıyorum’
‘İslamcı aydınların hepsi bugün AKP’ye malzeme temin ediyor’
Hazal Özvarış/Ömer Laçiner T24
Türkiye solunun önde gelen isimlerinden Ömer
Laçiner’in solun tarihine ilişkin eleştirel bakışını T24'te dün
paylaştık.
Birinci
bölümünü sağdaki “ilgili haberler” sütununda okuyabileceğiniz söyleşinin
bugünkü bölümünde, sola ilişkin tartışmanın yanı sıra İslamcı aydınların
iktidar karşısındaki durumları ve anayasa değişikliği referandumunda
“evet-hayır” cephelerinde belirlenen siyasi çizgilerin analizi de var.
Prof. Murat
Belge'nin “Benden çok daha özgün bir adamdır” ifadesiyle andığı
Ömer Laçiner’inwww.t24.com.tr için verdiği söyleşinin ikinci bölümü
şöyle:
- Solun
askeri aynı mahalleden görmesi 2010 referandumuna nasıl yansıdı? “Hayır”
kampındaki sosyalistler neden “asker tarafında” sayıldı?
Bakın
önemli durumlarda karar verirsiniz. Memlekette herkesin ne yapıyorlar diye
birbirine baktığı zamanda vereceğiniz kararlar yüzde 100 doğru veya yüzde 100
yanlış değildir. Doğruluk, yanlışlık payı yüzde 49-50 gibi de görünebilir.
Dolayısıyla karar vererek bir risk de alırsınız. Bu açıdan referandumda “evet”
veya “hayır” diyen solcu sıfatlıların durumunu şöyle özetleyebiliriz: “Hayır”
diyenler, bunu yapmakla ordunun, Ergenekoncuların, CHP’nin yanında gözükmenin
riskini, AKP’nin yanında gözükmekten daha fazla tercih edilir saymışlardır.
“Evet” diyenler de, aksine “Ordunun ve Ergenekoncuların yanında gözükmektense
AKP’nin yanında gözükmeyi tercih ederiz” demiş olurlar.
Eğer Veli
Küçük gibi bir
adamın da içinde bulunduğu grupla aynı yerde gözükmek size bir şey demiyorsa,
“Sen de AKP’nin yanında saf tuttun” diyerek kendini rahatlatabiliyorsan yolun
açık olsun. AKP’nin temsil ettiği çizgiden gelen hareketler, “Kanlı Pazar’da
bize kılıç çekmediler mi? İki arkadaşımızı öldürmediler mi” diyorlar. İyi de
böyle bir kıyaslama yapıyorsanız “Onlar iki insanımızı öldürdü, tamam ama ordu
ne kadar insanımızı öldürdü” diye niye sormuyorsunuz? Söylediğim aynı mahallelik
hikâyesi tam da bu.
‘Sol, hâlâ AKP’ye öfke duyma halini eleştiri sanıyor’
“Sosyalistlerin tutumu derken” başlıklı yazınızda da, referandumda
“hayır” diyen solun tamamını şiddetle eleştirdiniz. Geçen süreçte, kurunun
yanında yaşı da yaktık mı acaba dediniz mi?
Valla bilmiyorum. Ama insanlar, referanduma “hayır” derken
bunu söylemekle yetinmedi ve bunu gerekçelendirdi. Biz de “yetmez, ama evet”
diyenlerdendik. Bunlara karşı da ağır laflar ettiler. Şimdi farz edelim ki
bütün bu “hayır” diyenler içinde bizim hakkını yediğimiz insanlar var. Peki, bu
arkadaşlarımız neden bir sefer bile “Bu kadar ağır hakaret yazıları yazmayın”
demedi?
O
Birgün denen paçavrada Melih Pekdemir, Ümit
Kıvanç normal bir
eleştiri yaptığında “Sifonu çekmedik mi?” diye yazdı. Birileri de kalkıp buna
“terbiyesiz” diyemedi ya da en azından “Ayıptır size, en nihayetinde normal bir
eleştiri” diyemedi. Aynı şeyi düşünmüyorsun diye, bu söylenir mi? Kim hak eder
böyle bir şeyi? Sırrı Süreyya Önder’in Murat
Belge ile ilgili
yazdıklarını da biliyoruz. Kaç paralık adamlar ki bunlar! Biz onlarla bu dilden
konuşmadık. Zaten buna benzer bir tek hakaretimiz de yoktur. Bunların
sicillerini biz biliyoruz, fakat biz siyasi bir konuşma yapıldığı vakit bunları
gündeme getirmeyiz, bildiğimiz halde susarız, çünkü bunları anlatmak bizim
seviyemizi düşürmemiz demek.
-
Hakaret konusu tamam. Ama siyaset içinde kalırsak, “hayır”cılar çıksa ve “Evet,
diyenler yanıldı. Desteği alan AKP aydınları da çiğneyerek yürüdü gitti.
Sonunda haklı çıkan biz olduk” dese cevabınız ne olur?
Onlar
hiçbir yerde haklı çıkamazlar, bunlar durmuş saatler gibiler. Şimdi adam diyor
ki “AKP’nin bir otoriterliği var, gördünüz mü!” Kim bunun aksini söyledi? Kimse
bu adamların ne sözleriyle, ne davranışlarıyla yola çıkıp “Bunlar saf demokratlardır”
demedi. Biz, “muhafazakâr demokrat” dedik. Muhafazakâr demokrat dediğin,
demokrasinin içeriği ile değil, şekli kısmıyla ilgilenen birisi demektir.
Muhafazakâr demekle onların otoriterliğe kayacaklarını zaten söylemiş oluyoruz.
-
Referandumun ardından şunları söylediniz: “Bu referandumun asıl mağlubu
AKP’dir. Çünkü AKP bu referandumla birlikte bahanelerini kaybetmiştir. Bugüne
kadar hep yargı engeli, ordu engeli vardı, herkes ‘Bak işte yapmak istiyorlar
ama yapamıyorlar’ diyordu. Artık bitti, artık AKP daha önceki rahatlığına sahip
olamayacak, herkes her taraftan sıkıştırmaya başlayacak.” Sizce, AKP bugün
sıkıştırılıyor mu?
Sıkıştırılmıyor!
Ama zaten sıkıştırıldığı için değil, “Bunu yapalım” diye söylemiştim onu. Oysa
sol, hâlâ AKP’ye öfke duyma halini eleştiri sanıyor.
‘Bugün de devrime inanıyorum’
- Sıkıştırıldığını varsayalım, bu nasıl olur, hangi
medya aracılığıyla olabilir?
Bunların hepsi yaratılır, çünkü bunlar araçlardır. Siz
yeter ki yapmaya karar verin. İnsan olduğu vakit her şey var demektir.
1960’larda bizim ne gazetemiz vardı, ne başka bir şeyimiz. Duvarlara yazı
yazıyorduk. Her şey de onların elindeydi. Türkiye’nin 40 bin camisinde
aleyhimize vaaz veriyorlardı. Ama biz o halimizle üç sene içinde Türkiye’deki
en azından entelektüel moral hegemonyayı büyük ölçüde sağladık.
Gene
olur. Onların elinde istediği kadar basın olsun! O zamanlar, örneğin Çetin
Altan’ın bir köşe yazısı Akşam gazetesinde, 20 gazetenin
yaptığından daha fazla etki yaratabiliyordu. Sizin yürüyecek safınız olsun,
gösterecek hareketiniz olsun, o mecrasını bulur. Biz kaliteyle kazanırız
sadece.
- Siz
bugün hâlâ devrime inanıyor musunuz?
İnanıyorum
tabii, çünkü insanlıkta devrimler var. Bunlar insanlık tarihinde her gün olan
şeyler değil, ama yaşanan tarihler boşuna yaşanmıyor. İnsan hafızası diye bir
şey var. Zekâmız, aklımız, vicdanımız, değerlerimiz var.
'Sol sadece yoksullardan yana olmak değildir'
- “Murat
Belge - Bir Hayat…” kitabında Belge, sizinle tanışmadan defterinizle
tanıştığını söylüyor ve yazdıklarınızı şu cümlelerle aktarıyor: “O notlarda
orta sınıfların, mühendis, doktor, avukat gibi eğitimli orta sınıfların
devrimde asıl önemli işleri yapabilecek adamlar olduğunu yazıyor ve onların
seferber edilmesini ön plana çıkaran bir devrimci mücadele tarzı ileri
sürüyordu.” Sizce, bugün devrimin öncü aktörleri kim?
Meslek söylemekten ziyade eğitimli, yani insani
niteliklerini geliştirerek hayatta bir şey olmuş insanları kastediyordum. Çünkü
bu insanlar, zengin kızı/oğlu oldukları için değil, kendi yeteneklerini
geliştirdikleri için oradadırlar. Bu insanlar, yeteneklerini kullanabilmiş
insanlardır.
Benim
o yazılarda anlatmak istediğim şey, bu edinimlerin herkesi, özellikle de “en
alttakiler”i de kapsayacak hale gelmesidir. Sosyalist devrimin “özü” budur ve
ancak bu olmalıdır. Sözünü ettiğim kesimler, bu amaçla davranma bilincine sahip
olabilirlerse eşik aşılacaktır. Onlar bilgi edinme ve üretmenin yol ve
imkânlarını genelleştirmek için harekete geçtiklerinde, paylaşma, dayanışma
gibi salt insani değerlerin içselleştirileceği bir süreç de başlatılmış
olacaktır.
-
Müslüman sol bir ihtimal mi?
Eğer
sol derken, mümkün olan her fırsatta mağdur kesimlerin lehine düzenlemelerden
yana olmayı kast ediyorsak, evet böyle bir şey var. Türkiye’de şimdiye kadar
güdüktü, ama Müslümanlığın da bütün dinî hareketlerin de zaten böyle bir damarı
vardır. Ama şu önemli: Sol yoksullardan yana olmak değildir sadece. Yukarda da
işaret ettiğim gibi, insan kavrayışı ile insani özellik ve değerlerin
genelleştirilmesi ve başatlaştırılmasıdır.
‘İslamcı aydınların hepsi bugün AKP’ye malzeme temin ediyor’
- Müslüman kesimde böyle bir potansiyel görüyor
musunuz?
Mesela 1 Mayıs’a geldiler. Hoş geldiler, sefa geldiler. Bu
toplumun ezilen, yoksul insanlarının yanında saf tutmak prensip olarak iyi bir
şeydir, ama burada kalınamaz. Yoksulları, en alttakileri yardıma muhtaç
insanlar, kendimizi de onlara yardım eden ağabeyler, ablalar gibi görmemeliyiz.
-
Birikim’in Nisan sayısındaki şu sözler sizin: “İslami kimliğin, onun ‘özü’nün
en temel unsurlarından birinin – Sünnî İslam kimliğinde özellikle- ‘ulu’l-
emr’e itaat’ olması; günümüz ‘İslamcı aydınları’nın –TC devletini ‘yeniden inşa
etme’ye koyulan- AKP iktidarı karşısındaki suskun, uysal tavrını yeterince
açıklar, gerekçelendirir.” Bu sebep bazı İslamcı aydınların “uysal tavrını”
açıklamak için gerçekten yeterli mi?
Açıklıyor
tabii. İnsanlar tek tek alınmasınlar, ama eskiden tartışmalara katılan ve
AKP’nin politikalarına ya da İslami hareketin durumuna biraz daha eleştirel
gözle bakanların pek çoğu bugün AKP’nin kurduğu think tank kuruluşlarında
görevliler. Bunların hepsi şimdi AKP’nin politikalarına malzeme temin
ediyorlar.
Dolayısıyla
da artık kamu sahasında AKP’nin eleştirisi, uyarılması gibi fonksiyonları
yerine getirmiyorlar. AKP kontrolünde olan medyada köşe yazısı yazan insanlar
var. Gazetelere bakınca, AKP’ye eleştirel davranmamak için nasıl kendilerini
sıktıklarını, AKP’nin savunması dışında fazla bir şey yapmadıklarını
görüyorsunuz.
‘Mümtaz’er Türköne eski bir faşisttir; insan
intikam almaz’
- Şu sözler Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç’a ait: “Biz
AKP’yi eleştiririz, ama ona zarar gelse yine en çok biz savunuruz, bunu
kendimize görev telakki ederiz.” Eleştiriniz mesela Ali Bulaç’ın bu sözlerinde
mi somutlanıyor?
AKP’nin zarar görmemesi gibi bir öncelik var o sözlerde.
“Oy kaybı, itibar kaybı olacaksa ben sesimi keserim” diyorsun. Bu da
eleştirmiyorsun demektir.
-
Öyleyse İslamcı aydınlar neden korkuyor? AKP’nin düşmesinden mi?
Hayır,
çünkü güç bugün AKP’de. Korkuyorlarsa bile yersiz korkuyorlar. AKP ile birlikte
Türkiye’nin otantik burjuvazisi diğerleriyle arasındaki tarihsel farkını
giderdi. Ekonominin ve sosyal hayatın çok ciddi mekanizmaları onların ellerinde
ve onlar işletiyorlar. Niye korksunlar ki! Zemin onların artık.
-
Mümtaz'er Türköne, belki de tam bu duyguyla 28 Şubat’a dair “Benim intikam
duygularım var” dedi. Yıllarca dışlanmaya, suçlanmaya karşı intikam bir yol mu?
Türköne
eski bir faşisttir. İntikam ne olursa olsun hayvanca bir duygudur. Gerekçesi ne
olursa olsun, insan intikam almaz. Bu duygu geldiğinde, insan kendi insanlığını
hatırlayarak direnmeli ve kesinlikle bastırılmalıdır.
Kenan Evren benim arkadaşlarımı
astı, işkencede öldürdü ve hesap vermesini istiyorum. Ama ben bunu intikam
istediğim için söylemiyorum ve “12 Eylül’de biz nasıl mağdur olduk” demeyi de
yanlış buluyorum. Çünkü bize karşı özel bir şey yapıldığı için değil, bu
askerler darbe yaparak topluma hakaret ettiği için hesap vermelerini istiyorum.
Bundan sonraki kuşaklar, bundan ibret alsınlar ve en azından “gerektiğinde
askeri darbe de olur” fikrinin bu toplumun zihniyet dünyasından olabildiğince
uzaklaşmasını istiyorum.
- AKP
yanında konumlanmayan İslamcı aydınlardan Yüce Diriliş Partisi Başkanı, şair
Sezai Karakoç ise şu sözleri söyledi: “Üzümü zehir, içki yaptırmama hakkımız
vardır.” Karakoç’un sözlerini siz nasıl yorumlarsınız?
Gerici!
Nasıl yaptırtmama hakkı varmış! O hak nereden geliyor? Ben sana zehir mi
içiriyorum?
- İddia
edilen, “Allah’ın nimetini alkole çevirmek.”
Ben
üzümden zehir yapmıyorum ki... O zaman hiçbir şeye dokunma! Git topraktan ye!
Ayrıca, sen pişirmiyor musun? Allah sana onları ocakta mı gönderiyor!
- Şu
aklınıza takılan bir soru mu: Kızıldere’de Mahir Çayan'lar ölürken, örneğin
Abdullah Gül Londra’da yabancı dil eğitimi alıyordu, İslami kesim yurtlar
açıyordu. Muhafazakâr kesim emin adımlarla ilerlerken solcular enerjilerini
yanlış yerlerde mi harcadı?
Bir
kere aramızda çok ciddi bir fark var. Onlar bu memleketin yerleşik birtakım
kurumlarına dayanıyorlar. Camiden hareket ediyor olmak, bu toplumun gelenek
göreneklerinden hareket ediyor olmak size her zaman beslenen bir kanal
sağlıyor. Sol olarak sizin iddianız ise bütün bu sosyal temeli değiştirmek,
dönüştürmek. Gerçi bir süre sonra zaten solun büyük kısmı bu dönüştürme işinden
fiilen vazgeçti ve ona uymaya çalıştı; ama bizim için ana ayrım burada.
"Hayır demek"' i Veli Küçük'le ayni safta görmek çok yanlış ve ağır ve insafsız bir suçlama.bir suçlama ve AKP'nin tuzağına düşme.Kendinize bir sorun lütfen "neden ayrı bir madde" olarak oylamaya sunulmadı acaba?...Bu madde fare kapanındaki yemdi, sonuçlarına bakalım.Eğer hala sosyalist devrime gerçekten hala inanıyorsanız. "günü geldiğinde ayni safta" olabileceğiniz kişileri karalamayın.Veli Küçük 3.köprüye,çevre yoluna ve nüklersantrallar hayır derse siziler "ayni safta "görülmemek için evet mi diyeceksiniz.
YanıtlaSil