Erkan Karaca 30/03/2011 DEMOKRATİK İŞÇİ HAREKETİ (Facebook)
“Sendikalar, işçilerin sermayeye karşı örgütlenme ve mücadele merkezleridir”, “Sendikalar, işçilerin kitlesel olarak örgütlendiği örgütleridir”, “Sendika işçilerin evidir” desek, bugünkü sendikaların halini az çok bilen işçiler, “herhalde sendikalar eskiden böyleymiş” derler!
Çünkü işçi, sendikalı olmadan hiçbir hak elde edememektedir. Ve işçiler büyük ölçüde bunun farkındadırlar. Ama aynı işçiler, sendikalı olmaya kalktığında patrondan emniyete, sermaye basınından hükümete kadar geniş bir cephede birleşen sermaye güçlerine karşı mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Daha da kötüsü işçiler, çoğu zaman üye olmak istediği sendika yönetimi tarafından da gerekli desteği görememekte, sendika yöneticileri ilk zorluk karşısında geriye çekilmekte, hatta çoğu zaman da işçileri yarı yolda bırakmakta, bazen de açıkça “satmakta” dırlar!
Sadece yeni sendikalı olmak isteyen işçiler sendika yönetimlerinden şikayetçi değildir. Onlarca yıldır sendikalarda örgütlü işyerlerindeki işçiler de mevcut sendikaların hem yöneticilerinden, hem de onların işyerinde işçi kitlesini sendikaların örgütlenme dışına iten örgütlenme biçiminden şikayetçidirler. Çünkü son 20 yıl içinde sendikalı işçi kesimleri, özelleştirme, taşeronlaştırma, esnek çalışma uygulamaları, İş Yasası’ nın ve Sosyal Güvenlik Yasası’ ndaki değişikliklerle büyük hak kayıplarına uğramışlardır. TİS’ ler çoğu zaman patronlar lehine sonuçlanmaktadır. Ve esnek çalıma yıldan yıla daha yaygınlaşmakta, sınıfı parçalayan sonuçları sendikaları tahrip etmektedir. Bu yüzden de onlarca yıldır sendikalı olan işçiler de mevcut sendikalardaki durumdan hiç hoşnut değillerdir.
Yine son yıllarda çok daha açıkça görülmektedir ki, sendika yönetimlerinin en önemli kaygısı ele geçirdikleri koltukları kaybetmektir. Koltuklarını korumak için “Şeytan”la bile hazırdırlar! Çünkü binlerce, on binlerce liralık maddi (aylık 30 bin TL’den fazla sendikadan ücret ve hizmet ödeneği alan sendikacılar vardır) ve sendika yöneticisi olmaktan gelen öteki maddi ve manevi avantajları kaybetmek anlamına gelmektedir. (elbette hem fikren hem de yaşantı olarak işçilere yakın azımsanmayacak sayıda sınıftan yana sendikacı da vardır. Ve burada eleştirilen onlar değildir.) Bu yüzden de sendikalar içinde yönetimi ele geçirmek, işçileri bölmede her yol mübah görülmektedir. Dolayısıyla sendika içindeki bu bölünmeler, “muhalif” şubelerin tasfiyesi, sendika yönetimine muhalefet eden işçilerin patronla işbirliği içinde işten çıkarılarak tasfiyesine kadar uznmaktadır. İşçiler aynı biçimde çeşitli konfederasyonlara göre de bölünmekte, kimi sendikacıların çıkarı uğruna sendika değiştirme girişimleriyle de işçiler ve sendikacılar birbirleriyle rekabete sokulmaktadır.
İŞÇİ NE YAPACAKTIR?
Elbette işçinin, “Sendika madem ki bu hale getirildi, o zaman ben de sendikalı olmam!” deme lüksü yoktur. Çünkü son iki yüzyıllık işçi mücadelesi göstermektedir ki, sendika örgütlenmesi işçilerin bir sınıf olarak birleşip haklarını savunmaktan, sınıf olarak birleşip sermayeye karşı mücadele etmekten vazgeçemeyeceği bir örgüt biçimidir. Ve uzunca bir zamandan beri de çeşitli işçi çevrelerinde, “Sendikalarımızı sendikal bürokrasinin tasallutundan nasıl kurtarırız?” sorusu tartışılmaktadır. Üstelik bu tartışma sadece Türkiye’ de değil bütün dünyada da sürmektedir. Bizler de “Türkiye’ nin işçileri, sınıf mücadelesinin ileri güçleri olarak bu mücadelede nasıl yer almalıyız? Sorusuna yanıt vermekle karşı karşıyayız. Gerek Dünyadaki mücadelelerin gerekse ülkemizdeki sendikal mücadelenin dersleri ışığında ülkemizde son altı aydan beri ciddi bir tartışma yürümektedir. Çeşitli sanayi havzalarında “İşçi kurultayları” ve sendikal konferanslarda” işçiler, “Bize nasıl sendikalar gereklidir, sendikal yöneticilerimiz nasıl olmalıdır?”, “Sendikalarımızı nasıl işçilerin evi yapacağız?” , “Nasıl sendikalaşabiliriz?” gibi sorular etrafında tartışmalar yürütülmektedir. Böylece bir sendikal dönüşüm için işçilerin, ileri işçi kesimlerinin, aralarında bir fikir birliğinin oluşması için çalışılmaktadır.
İŞÇİ KURULTAYLARINDA AMAÇ NEDİR?
Bu tartışmanın böyle sonuç alıcı bir girişim olarak başlatılması 2010’ un başlarındaki TEKEL işçilerinin Ankara eylemi sırasında gündeme gelmiştir. Ama bu konuda üstünde tartışılacak bir önerinin ortaya çıkması, Emek Partisi’ nin sendikal mücadelenin ulusal ve uluslar arası deneyimlerinden yararlanarak “sendikalarda bir dönüşüm” için bir öneriyi tartışmaya açmasıyla olmuştur. Ve bu önerinin tartışılması etrafında, başlıca sanayi havzalarında her işkolundan, sendikalı, sendikasız, kadrolu, taşeron demeden her işçinin katılımının teşvik edildiği bir girişim başlatılmıştır. Bu tartışmada amaç, sendikaların yeniden “işçilerin evi” , “işçilerin örgütlenme ve sermayeye karşı mücadele merkezleri” olması ve sermayenin saldırılarını püskürtecek güçte bir sendikal mücadele yaratmak üzere bir “işçi inisiyatifinin oluşturulması” dır. Bu işçi inisiyatifinin sendikalardaki dönüşümü sağlayacak güçleri bir araya getireceği anlayışı üstünden şekillenen “işçi kurultayları” ve “sendikal konferanslar”, sendikaların nasıl olması gerektiği konusunda kaygılar taşıyan her işçiye, her sendikacıya açık olarak yürümektedir.
Elinizdeki açıklama, bu sendikal dönüşüm ve sermayenin saldırılarına karşı mücadeleyi güçlendirmek için bir işçi inisiyatifi geliştirmenin girişimini daha yaygınlaştırma amaçlı olarak hazırlanmıştır.
Tartışmanın üstünden yürütüldüğü “broşür”, sendikal hareketin dönüşümü ve sendikaların tüm sınıfın örgütü haline gelecek biçimde yaygınlaşmasının dayanaklarını şöyle (özet olarak) ortaya koymaktadır.
1)- Sendikaların örgütlenme yeri işyerleridir. Mevcut sendikal hareketin en önemli zaaflarından birisi, işçileri sendikal mücadelenin dışına itmiş, sendikacılı “sendikaların işi” haline getirmiş olmasıdır. Oysa sendikayı sendika yapan, en gerideki işçiyi bile bu mücadelenin içine çekmesidir ve bunu başardığı ölçüde bir örgüt sendika olur. Bu yüzden de bir sendikal dönüşümün ilk şartı sendikayı işyerinde örgütlemek olmalıdır. Bunun içindir ki, sendika örgütleri işyerlerinde kurulmalı, her işçi işyerindeki sendika örgütün içinde görev ve sorumluluk üstlenmelidir. Bugünkü temsilcilik yapısının yerine “temsilcilik kurulları” oluşturulmalı ve kurullar sadece ileri işçileri değil, bütün işçileri eğitmeli, sendikayı disiplinli bir örgüt haline getirmelidir.
2)- İşçilerin sendikaları denetlemesi ve elde tutmalarının yolu, sendikal demokrasiden geçer. Sendikal demokrasi, işçilerin sendikaları elde bulundurmalarının, her tür şer kuvvete karşı korumalarının koşuludur. Bu yüzden sendikal demokrasi özenle savunulmak durumundadır. Sendikalarda da demokrasinin en belirgin işaretlerinden birisi, sendikadaki tüm kademelere ve görevlere gelenlerin seçimle gelmesidir. Ama açık ve dürüstçe yapılan seçmelerle! Sendikal mücadeleyi ilgilendiren başlıca kararların en tabandan başlayan tartışmalarla oluşturulması, gerektiğinde seçilenlerin seçenler tarafından görevden alınması da sendikal demokrasinin temel kuralıdır.
3)- Sendikalarımızda bir dönüşümün dayanakları: Sendikalarımızda sendikal dönüşüm için son derece önemli dayanaklar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
a-) Sendikaların başlıca büyük işletmelerde örgütlü olmaya devam etmesi sendikal dönüşümün bir dayanağıdır.
Ülkemizde en azından son yüzyıl içinde oluşmuş sendikal birlik de taşıyan ve bugün sendikal bürokrasi tarafından yönetimler önemli ölçüde işgal edilmiş olsa da sendikalar başlıca büyük işletmelerde örgütlüdürler. Ve mücadele içinde dönüşüm bu işyerinde de hızla kendisini hissettirecektir. Nitekim var olan sendikalarda sendikal bürokrasiye karşı mücadele bu işyerindeki işçiler tarafından da sürdürülmektedir.
b-) sendikal platformlar ve dönüşüm: İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok sanayi havzasında sendikal platformlar ve birlikler oluşmuştur. Mücadele az çok canlandığında bu platformlar, çoğu zaman da merkezlerin baskısına karşın ortaya çıkıp mücadelenin önüne düşmektedirler. Sınıf kaygısı duyan merkez ve yöneticisi duyarlı sendikacıları, kimi yerlerde de işyerindeki sendika temsilcileri kapsayan bu hareketlenme, sendikalardaki dönüşümün diğer önemli bir ayağını oluşturmaktadır.
c-) Genç işçilerin sendikalaşma mücadelesi: Yarısı kayıt dışı olmak üzere, çalışma statüsü bakımından sendikalaşabilir 11 Milyon işçi vardır Türkiye’ de. Bu işçilerin önemli bir bölümü, OSB’ ler de ve büyük sanayi sitelerinde toplanmıştır. Örgütsüz işyerlerinde çalışan bu işçiler, yıllardır, çoğu zaman da sendikacıların ihanetine karşın bıkmadan, yorulmadan bir sendikalaşma mücadelesi vermektedir. Bu işçi sınıfımızın genç, dinamik kesimi hem işçi sınıfımızın geleceğidir, hem de sendikal mücadeleye yeni bir dinamizm katmanın ve sendikaların tabanının genişletilip milyonlarca yeni üye kazanmasının da tek dayanağıdır. Dolayısıyla sendikal dönüşümün en önemli dayanağı, bu genç işçi kesimi ve onların yürüttüğü mücadeledir.
Son aylarda ortaya çıkan “İşçi kurultayları” da sendikal dönüşümün bu başlıca üç dayanağı; örgütlü büyük işyerlerindeki işçiler, sendikal platformlar ve sınıftan yana sendikacılar ve örgütsüz ama sendikal mücadele içindeki genç işçi kesimlerini birleştiren bir rol oynamayı da hedeflemektedir. Çünkü gerçek bir işçi inisiyatifi böyle bir dinamik güçler üstünden oluşturulabilir.
4-) Sendikaların mali durumunda ve sendikacıların yaşamında tam açıklık: Sendikalarda dönüşümün diğer bir alanı ise; sendikaların mali bakımdan işçiler tarafından denetlenebilir olması ve sendikacıların yaşamlarının işçilerin gözü önünde olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında sendikal bir dönüşüm için şunlar önemlidir:
a-) Sendikacıların aylık ücretleri: Sendikal bürokrasinin ana dayanağı olduğu gibi sendikaları mali bakımdan çöküşe sürükleyen profesyonel sendikacıların maaşları, makul bir düzeye indirilmelidir. Bunun ölçüsü ise, profesyonel sendikacı maaşının bütün diğer ödeneklerinin toplamı işkolundaki en yüksek işçi ücretini aşmamasıdır.
b-) Sendika kaslarının denetimi: Sendikalar belirli aralıklarla, gelirlerini ve harcamalarını işçilere duyurmalıdır. Her sendika gelirlerinin en önemli bölümünü örgütlenme harcamalarına ayırmalıdır.
c-) Şubelerin mali yetkisi arttırılmalı: Merkezlerin mali güce dayanarak şubeleri kuşatmasına son verilmelidir. Sendikanın kasası, giderlerin nasıl yapılacağına dair yetki işçiye en yakın sendika kademesi olan şubelerde olmalı; merkezin giderleri şubeler tarafından belirlenen bir fondan karşılanmalıdır. Gelirler, şubelerde toplanmalı ve harcamaların nerelere ve hangi sınırlar içinde yapılacağına da şubeler karar vermelidir.
KURULTAYLARI YAYGINLAŞTIRMALIYIZ!
Yukarıda, sendikal mücadelenin kısa özetinden ve ortaya konan yaklaşımından da anlaşılmaktadır ki; sendikaların en temel sorunlarından birisi, geniş emekçi yığınların sendikal mücadeleden dışlanması ve sendikacılığı, sendikacıların patronları ikna etme gücüne indirgenmesi (bürokratik sendikacılık) anlayışı ise, öteki de; sendikal mücadele sendikaların işçiler arasında tartışılmasının, işçilerin gidişata müdahale etmesinin önlenmesidir. Öyle olunca da sorunları ve çözümleri üstünde fikir ve eylem birliği yapamayan işçiler ve sınıftan yana sendikacılar; sadece basit yakınıcılar durumuna düşmektedir.
Sendikal konferanslar, işçi kurultayları, sendikaların her kademedeki (delege, temsilci, şube, genel merkez, konfederasyon) seçim ve kongreleri, her türden işçilerin katıldığı etkinlikleri bu amaçla değerlendirmek; bu etkinlikleri sendikalarda dönüşümün ilerlemesi için kararların alındığı faaliyetlere dönüştürmek, son derece önem kazanmıştır.
.http://www.facebook.com/groups/125544394192022/?view=permalink&id=165272876885840#!/notes/erkan-karaca/sendikalarda-d%C3%B6n%C3%BC%C5%9F%C3%BCm-ve-i%C5%9F%C3%A7i-kurultaylari-/281689898513323
“Sendikalar, işçilerin sermayeye karşı örgütlenme ve mücadele merkezleridir”, “Sendikalar, işçilerin kitlesel olarak örgütlendiği örgütleridir”, “Sendika işçilerin evidir” desek, bugünkü sendikaların halini az çok bilen işçiler, “herhalde sendikalar eskiden böyleymiş” derler!
Çünkü işçi, sendikalı olmadan hiçbir hak elde edememektedir. Ve işçiler büyük ölçüde bunun farkındadırlar. Ama aynı işçiler, sendikalı olmaya kalktığında patrondan emniyete, sermaye basınından hükümete kadar geniş bir cephede birleşen sermaye güçlerine karşı mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Daha da kötüsü işçiler, çoğu zaman üye olmak istediği sendika yönetimi tarafından da gerekli desteği görememekte, sendika yöneticileri ilk zorluk karşısında geriye çekilmekte, hatta çoğu zaman da işçileri yarı yolda bırakmakta, bazen de açıkça “satmakta” dırlar!
Sadece yeni sendikalı olmak isteyen işçiler sendika yönetimlerinden şikayetçi değildir. Onlarca yıldır sendikalarda örgütlü işyerlerindeki işçiler de mevcut sendikaların hem yöneticilerinden, hem de onların işyerinde işçi kitlesini sendikaların örgütlenme dışına iten örgütlenme biçiminden şikayetçidirler. Çünkü son 20 yıl içinde sendikalı işçi kesimleri, özelleştirme, taşeronlaştırma, esnek çalışma uygulamaları, İş Yasası’ nın ve Sosyal Güvenlik Yasası’ ndaki değişikliklerle büyük hak kayıplarına uğramışlardır. TİS’ ler çoğu zaman patronlar lehine sonuçlanmaktadır. Ve esnek çalıma yıldan yıla daha yaygınlaşmakta, sınıfı parçalayan sonuçları sendikaları tahrip etmektedir. Bu yüzden de onlarca yıldır sendikalı olan işçiler de mevcut sendikalardaki durumdan hiç hoşnut değillerdir.
Yine son yıllarda çok daha açıkça görülmektedir ki, sendika yönetimlerinin en önemli kaygısı ele geçirdikleri koltukları kaybetmektir. Koltuklarını korumak için “Şeytan”la bile hazırdırlar! Çünkü binlerce, on binlerce liralık maddi (aylık 30 bin TL’den fazla sendikadan ücret ve hizmet ödeneği alan sendikacılar vardır) ve sendika yöneticisi olmaktan gelen öteki maddi ve manevi avantajları kaybetmek anlamına gelmektedir. (elbette hem fikren hem de yaşantı olarak işçilere yakın azımsanmayacak sayıda sınıftan yana sendikacı da vardır. Ve burada eleştirilen onlar değildir.) Bu yüzden de sendikalar içinde yönetimi ele geçirmek, işçileri bölmede her yol mübah görülmektedir. Dolayısıyla sendika içindeki bu bölünmeler, “muhalif” şubelerin tasfiyesi, sendika yönetimine muhalefet eden işçilerin patronla işbirliği içinde işten çıkarılarak tasfiyesine kadar uznmaktadır. İşçiler aynı biçimde çeşitli konfederasyonlara göre de bölünmekte, kimi sendikacıların çıkarı uğruna sendika değiştirme girişimleriyle de işçiler ve sendikacılar birbirleriyle rekabete sokulmaktadır.
İŞÇİ NE YAPACAKTIR?
Elbette işçinin, “Sendika madem ki bu hale getirildi, o zaman ben de sendikalı olmam!” deme lüksü yoktur. Çünkü son iki yüzyıllık işçi mücadelesi göstermektedir ki, sendika örgütlenmesi işçilerin bir sınıf olarak birleşip haklarını savunmaktan, sınıf olarak birleşip sermayeye karşı mücadele etmekten vazgeçemeyeceği bir örgüt biçimidir. Ve uzunca bir zamandan beri de çeşitli işçi çevrelerinde, “Sendikalarımızı sendikal bürokrasinin tasallutundan nasıl kurtarırız?” sorusu tartışılmaktadır. Üstelik bu tartışma sadece Türkiye’ de değil bütün dünyada da sürmektedir. Bizler de “Türkiye’ nin işçileri, sınıf mücadelesinin ileri güçleri olarak bu mücadelede nasıl yer almalıyız? Sorusuna yanıt vermekle karşı karşıyayız. Gerek Dünyadaki mücadelelerin gerekse ülkemizdeki sendikal mücadelenin dersleri ışığında ülkemizde son altı aydan beri ciddi bir tartışma yürümektedir. Çeşitli sanayi havzalarında “İşçi kurultayları” ve sendikal konferanslarda” işçiler, “Bize nasıl sendikalar gereklidir, sendikal yöneticilerimiz nasıl olmalıdır?”, “Sendikalarımızı nasıl işçilerin evi yapacağız?” , “Nasıl sendikalaşabiliriz?” gibi sorular etrafında tartışmalar yürütülmektedir. Böylece bir sendikal dönüşüm için işçilerin, ileri işçi kesimlerinin, aralarında bir fikir birliğinin oluşması için çalışılmaktadır.
İŞÇİ KURULTAYLARINDA AMAÇ NEDİR?
Bu tartışmanın böyle sonuç alıcı bir girişim olarak başlatılması 2010’ un başlarındaki TEKEL işçilerinin Ankara eylemi sırasında gündeme gelmiştir. Ama bu konuda üstünde tartışılacak bir önerinin ortaya çıkması, Emek Partisi’ nin sendikal mücadelenin ulusal ve uluslar arası deneyimlerinden yararlanarak “sendikalarda bir dönüşüm” için bir öneriyi tartışmaya açmasıyla olmuştur. Ve bu önerinin tartışılması etrafında, başlıca sanayi havzalarında her işkolundan, sendikalı, sendikasız, kadrolu, taşeron demeden her işçinin katılımının teşvik edildiği bir girişim başlatılmıştır. Bu tartışmada amaç, sendikaların yeniden “işçilerin evi” , “işçilerin örgütlenme ve sermayeye karşı mücadele merkezleri” olması ve sermayenin saldırılarını püskürtecek güçte bir sendikal mücadele yaratmak üzere bir “işçi inisiyatifinin oluşturulması” dır. Bu işçi inisiyatifinin sendikalardaki dönüşümü sağlayacak güçleri bir araya getireceği anlayışı üstünden şekillenen “işçi kurultayları” ve “sendikal konferanslar”, sendikaların nasıl olması gerektiği konusunda kaygılar taşıyan her işçiye, her sendikacıya açık olarak yürümektedir.
Elinizdeki açıklama, bu sendikal dönüşüm ve sermayenin saldırılarına karşı mücadeleyi güçlendirmek için bir işçi inisiyatifi geliştirmenin girişimini daha yaygınlaştırma amaçlı olarak hazırlanmıştır.
Tartışmanın üstünden yürütüldüğü “broşür”, sendikal hareketin dönüşümü ve sendikaların tüm sınıfın örgütü haline gelecek biçimde yaygınlaşmasının dayanaklarını şöyle (özet olarak) ortaya koymaktadır.
1)- Sendikaların örgütlenme yeri işyerleridir. Mevcut sendikal hareketin en önemli zaaflarından birisi, işçileri sendikal mücadelenin dışına itmiş, sendikacılı “sendikaların işi” haline getirmiş olmasıdır. Oysa sendikayı sendika yapan, en gerideki işçiyi bile bu mücadelenin içine çekmesidir ve bunu başardığı ölçüde bir örgüt sendika olur. Bu yüzden de bir sendikal dönüşümün ilk şartı sendikayı işyerinde örgütlemek olmalıdır. Bunun içindir ki, sendika örgütleri işyerlerinde kurulmalı, her işçi işyerindeki sendika örgütün içinde görev ve sorumluluk üstlenmelidir. Bugünkü temsilcilik yapısının yerine “temsilcilik kurulları” oluşturulmalı ve kurullar sadece ileri işçileri değil, bütün işçileri eğitmeli, sendikayı disiplinli bir örgüt haline getirmelidir.
2)- İşçilerin sendikaları denetlemesi ve elde tutmalarının yolu, sendikal demokrasiden geçer. Sendikal demokrasi, işçilerin sendikaları elde bulundurmalarının, her tür şer kuvvete karşı korumalarının koşuludur. Bu yüzden sendikal demokrasi özenle savunulmak durumundadır. Sendikalarda da demokrasinin en belirgin işaretlerinden birisi, sendikadaki tüm kademelere ve görevlere gelenlerin seçimle gelmesidir. Ama açık ve dürüstçe yapılan seçmelerle! Sendikal mücadeleyi ilgilendiren başlıca kararların en tabandan başlayan tartışmalarla oluşturulması, gerektiğinde seçilenlerin seçenler tarafından görevden alınması da sendikal demokrasinin temel kuralıdır.
3)- Sendikalarımızda bir dönüşümün dayanakları: Sendikalarımızda sendikal dönüşüm için son derece önemli dayanaklar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
a-) Sendikaların başlıca büyük işletmelerde örgütlü olmaya devam etmesi sendikal dönüşümün bir dayanağıdır.
Ülkemizde en azından son yüzyıl içinde oluşmuş sendikal birlik de taşıyan ve bugün sendikal bürokrasi tarafından yönetimler önemli ölçüde işgal edilmiş olsa da sendikalar başlıca büyük işletmelerde örgütlüdürler. Ve mücadele içinde dönüşüm bu işyerinde de hızla kendisini hissettirecektir. Nitekim var olan sendikalarda sendikal bürokrasiye karşı mücadele bu işyerindeki işçiler tarafından da sürdürülmektedir.
b-) sendikal platformlar ve dönüşüm: İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok sanayi havzasında sendikal platformlar ve birlikler oluşmuştur. Mücadele az çok canlandığında bu platformlar, çoğu zaman da merkezlerin baskısına karşın ortaya çıkıp mücadelenin önüne düşmektedirler. Sınıf kaygısı duyan merkez ve yöneticisi duyarlı sendikacıları, kimi yerlerde de işyerindeki sendika temsilcileri kapsayan bu hareketlenme, sendikalardaki dönüşümün diğer önemli bir ayağını oluşturmaktadır.
c-) Genç işçilerin sendikalaşma mücadelesi: Yarısı kayıt dışı olmak üzere, çalışma statüsü bakımından sendikalaşabilir 11 Milyon işçi vardır Türkiye’ de. Bu işçilerin önemli bir bölümü, OSB’ ler de ve büyük sanayi sitelerinde toplanmıştır. Örgütsüz işyerlerinde çalışan bu işçiler, yıllardır, çoğu zaman da sendikacıların ihanetine karşın bıkmadan, yorulmadan bir sendikalaşma mücadelesi vermektedir. Bu işçi sınıfımızın genç, dinamik kesimi hem işçi sınıfımızın geleceğidir, hem de sendikal mücadeleye yeni bir dinamizm katmanın ve sendikaların tabanının genişletilip milyonlarca yeni üye kazanmasının da tek dayanağıdır. Dolayısıyla sendikal dönüşümün en önemli dayanağı, bu genç işçi kesimi ve onların yürüttüğü mücadeledir.
Son aylarda ortaya çıkan “İşçi kurultayları” da sendikal dönüşümün bu başlıca üç dayanağı; örgütlü büyük işyerlerindeki işçiler, sendikal platformlar ve sınıftan yana sendikacılar ve örgütsüz ama sendikal mücadele içindeki genç işçi kesimlerini birleştiren bir rol oynamayı da hedeflemektedir. Çünkü gerçek bir işçi inisiyatifi böyle bir dinamik güçler üstünden oluşturulabilir.
4-) Sendikaların mali durumunda ve sendikacıların yaşamında tam açıklık: Sendikalarda dönüşümün diğer bir alanı ise; sendikaların mali bakımdan işçiler tarafından denetlenebilir olması ve sendikacıların yaşamlarının işçilerin gözü önünde olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında sendikal bir dönüşüm için şunlar önemlidir:
a-) Sendikacıların aylık ücretleri: Sendikal bürokrasinin ana dayanağı olduğu gibi sendikaları mali bakımdan çöküşe sürükleyen profesyonel sendikacıların maaşları, makul bir düzeye indirilmelidir. Bunun ölçüsü ise, profesyonel sendikacı maaşının bütün diğer ödeneklerinin toplamı işkolundaki en yüksek işçi ücretini aşmamasıdır.
b-) Sendika kaslarının denetimi: Sendikalar belirli aralıklarla, gelirlerini ve harcamalarını işçilere duyurmalıdır. Her sendika gelirlerinin en önemli bölümünü örgütlenme harcamalarına ayırmalıdır.
c-) Şubelerin mali yetkisi arttırılmalı: Merkezlerin mali güce dayanarak şubeleri kuşatmasına son verilmelidir. Sendikanın kasası, giderlerin nasıl yapılacağına dair yetki işçiye en yakın sendika kademesi olan şubelerde olmalı; merkezin giderleri şubeler tarafından belirlenen bir fondan karşılanmalıdır. Gelirler, şubelerde toplanmalı ve harcamaların nerelere ve hangi sınırlar içinde yapılacağına da şubeler karar vermelidir.
KURULTAYLARI YAYGINLAŞTIRMALIYIZ!
Yukarıda, sendikal mücadelenin kısa özetinden ve ortaya konan yaklaşımından da anlaşılmaktadır ki; sendikaların en temel sorunlarından birisi, geniş emekçi yığınların sendikal mücadeleden dışlanması ve sendikacılığı, sendikacıların patronları ikna etme gücüne indirgenmesi (bürokratik sendikacılık) anlayışı ise, öteki de; sendikal mücadele sendikaların işçiler arasında tartışılmasının, işçilerin gidişata müdahale etmesinin önlenmesidir. Öyle olunca da sorunları ve çözümleri üstünde fikir ve eylem birliği yapamayan işçiler ve sınıftan yana sendikacılar; sadece basit yakınıcılar durumuna düşmektedir.
Sendikal konferanslar, işçi kurultayları, sendikaların her kademedeki (delege, temsilci, şube, genel merkez, konfederasyon) seçim ve kongreleri, her türden işçilerin katıldığı etkinlikleri bu amaçla değerlendirmek; bu etkinlikleri sendikalarda dönüşümün ilerlemesi için kararların alındığı faaliyetlere dönüştürmek, son derece önem kazanmıştır.
.http://www.facebook.com/groups/125544394192022/?view=permalink&id=165272876885840#!/notes/erkan-karaca/sendikalarda-d%C3%B6n%C3%BC%C5%9F%C3%BCm-ve-i%C5%9F%C3%A7i-kurultaylari-/281689898513323
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder