10 Eylül 2011 Cumartesi

Solda derin dondurucular

Metin Çulhaoğlu 09/09/2011 BirGün
“20’sinde sosyalist olmayanın kalbi, 40’ında hâlâ sosyalist olanın ise beyni yoktur…”

Bu sözü eden kişinin kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bernard Shaw diyenler de vardır, başka kişilere işaret edenler de. Kimi kaynaklara göre buna benzer bir söz 19. yüzyılda yaşamış Fransız tarihçi Guizot’ya aittir ve şöyledir: “20’sinde cumhuriyetçi olmayanın kalbi, 30’unda olanın ise aklı yoktur.” Churchill’e atfedilen versiyon ise şudur: “20’sinde liberal olmayanın kalbi, 40’ında muhafazakâr olmayanın ise aklı yoktur.”

Her neyse, en baştaki sözün sahibinin kim olduğunu kesin bilenler herhalde vardır; aydınlatırlarsa sevinirim.

***

Eski TİP Genel Sekreteri ve TBKP kurucusu merhum Nihat Sargın, insanların sosyalist mücadelede kalıcılığı açısından önemli kimi etaplar sıralardı. Sargın’a göre, bir insan okulunu bitirdikten, evlendikten, çocuk sahibi olduktan ve hapse girip çıktıktan sonra hala mücadelesine devam ediyorsa, artık bu işte kalıcı sayılabilirdi. Sargın haklıydı, çünkü bu “testi” önerdiği dönemlerde öyle Popper okuyup, “sivil toplumla” tanışıp, “liberal-demokratik açılımlarla” gözleri kamaşıp sosyalizmi bırakan pek çıkmazdı.

Gelgelelim, Türkiye sosyalist hareketinde insan sirkülâsyonu 1980’den günümüze uzanan dönemde epey hızlanmıştır; bir yanda mücadeleye yeni katılanlar, diğer yanda bu işi bırakanlarla ortaya bir “havuz problemi” çıkmıştır.

Bu havuz probleminin Türkiye solunun derlenip toparlanmaya başladığı 1980’ler sonundan bugüne sürüp gitmesi, bir kalıp veya örüntü çıkarma açısından yeterli verileri sağlamıştır. Sosyalist olmak vicdanla, sosyalizmi bırakmak ise akılla ilişkilendirildiğine göre, insanlara bu “aklı” veren dondurucuların yaş gruplarına göre dağılımına göz atabiliriz.

Genel hatlarıyla dört yaş grubu söz konusudur:

20-30 yaş: Özel sorunlar (karşılıksız aşk, terk edilme, depresyon); okuldan atılma tehlikesi; örgüt içi bir anlaşmazlıkta diğer tarafın haklı bulunması; yönetici konumundaki kişiden haz etmeme; akademik kariyer hesapları; evlilik vb.

30-40 yaş: İşini yitirme riski; işte kariyer yapma kararlılığı; çocuk büyütme; örgütte umduğunu bulamama; biraz para yapmanın, ev-araba almanın tutkuya dönüşmesi; akademisyenliğin gereği sayılan “uzakta durup objektif bakma” vb.

40-50 yaş: Marksizm’in “yetersizliklerini” veya “yanlışlarını”, mücadelenin ve örgütün “insan öğüten bir değirmen olduğunu” keşfetme; “demokratikleşmeden olmaz” kanaatine varma ve “demokratikleşmeyi” başkalarından bekleme; bilmeden, ölçüp biçmeden birtakım işlere girmiş olma pişmanlığı; “sınıf bu durumdaysa ben ne yapayım” veya “ama sol da bir türlü birleşemiyor” mazereti; “biz dünyaya hep at gözlükleriyle bakmışız, meğer ne gerçekler, ne değerler varmış” türü aymalar; çağımızın ünlü filozofu Sigmund Theodor Ranshoffer okunduktan sonra hayata başka türlü bakma, vb.

50-70 yaş: “Bu millet-ülke adam olmaz” yargısı; “reel sosyalizmle denendi, olmadı” umutsuzluğu; “biz sosyalizmi de kendimize benzetiriz” sinizmi; “değerim hiç bilinmedi” küskünlüğü; “biz o kadar uğraştık da ne oldu” hayıflanması; “şimdiki gençler de pek boş” küçümsemesi; geçmişin bugün yapılacak her şeyi değersiz kılacak ölçülerde abartılıp güzellenmesi vb.

Çaresi mi?

Eğer “çareden” kastedilen havuzdan sızan suyu tamamen kesmekse, çaresi yoktur.

Havuza dolan suyun artıp sızanın azalmasıysa, mümkündür; çaresi de, kitlesel-sınıfsal dinamizm ve bunun üzerinde yükselen sosyalist mücadeledir. Yoksa dünyanın en ideal örgütünü de kursanız soldaki derin dondurucuların etkisini asgariye indiremezsiniz.

Aslı: http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1262359858&news_code=1315573097&year=2011&month=09&day=09

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder